Prof. Dr. Özyurt: “Sorunların Nedeni, Sağlıkta Dönüşüm Programı”

İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhun Özyurt, bugünkü sağlık hizmetlerinde hizmetlere erişim sorunlarının, 21 yıldır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın piyasalaştırdığı sağlık hizmetlerinin düzeyi ile alakalı olduğunu söyledi. AKP’nin 3 Kasım 2002 tarihinde tek başına iktidara gelmesiyle birlikte ilk iş sağlık hizmetlerini piyasalaştırmak oldu. Sağlıkta Dönüşüm Programı 2003 yılında tüm itirazlara rağmen uygulamaya konuldu. SES’e göre Sağlıkta Dönüşüm Programı sözleşmeli çalışmayı, performansa dayalı ücretlendirmeyi, genel sağlık sigortası uygulamasını, aile hekimliğini, kamu hastane birliklerini kapsıyordu. Kamu alanının tamamında planlanan genel dönüşümün adı olan “Kamu Özel Ortaklığı”nın sağlıktaki adı olan şehir hastaneleri ise programın ikinci fazı olarak ifade ediliyordu. Sağlık hizmetlerini piyasalaştıran bu program 21 yıldır uygulanıyor.

Bugün gelinen noktada sağlık hizmetleri tamamen çökmüş durumda. Yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi her geçen gün zorlaşırken, sağlık çalışanları da her gün hastaların veya hasta yakınlarının şiddetine uğruyor. Hastanelerde poliklinik randevusu almak mümkün olmazken, sağlık hizmet zincirinin neredeyse her halkasında hastalardan ücret alınıyor.

İzmir Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhun Özyurt ile sağlık hizmetlerine erişimdeki sorunları konuştuk:

“CAYDIRICI CEZALAR VERİLMELİ”

Sağlık çalışanları işyerlerinde hastalar ve hasta yakınları tarafından saldırıya uğruyor. Sağlık alanında şiddet bir türlü sona ermiyor. Bu konuda Hükümet sağlık çalışanlarının çığlığını duyuyor mu? 

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet kadın cinayetlerine benzedi. İkisinde de, kadın cinayetlerinde de sağlık çalışanlarına yönelik şiddette de azalma olmadan hatta artarak yükseliyor bu sıkıntılar. Konuyu Hükümet, yöneticiler duyuyor mu, sağlıkta şiddete uğrayanların çığlığını duyuyor mu? Duymamaları mümkün değil. Ama bu çığlığı duymaktan öte nasıl bir çözüm getirdiğiniz önemli. Eğer caydırıcı çözümler getirmiyorsanız bu şiddetin önünü kesmeniz mümkün değil. Yakın zamanda oluşmuş iki tane örnek vermek istiyorum: İzmir Şehir Hastanesi’nde bir hasta tüfekle doktorun yanına girmeye çalışıyor. Güvenlik elemanları hemen müdahale ediyor ve polis karakoluna ifade almak üzere götürülüyor. İfadesi alınıp serbest bırakılıyor. Serbest bırakıldıktan sonra tekrar aynı hekime gidiyor. Bildiğim kadarı ile tüfek yok bu sefer. Gene gidiyor. İfadesini alıp bırakmanın çözüm olmadığı çok net biçimde bu olayda görülüyor.

İkincisi de İstanbul’da yaşandı. Bir ambulansın önünü üstünde iki kişi olan bir motosiklet kesiyor ve ‘Ben bu ambulansta hasta olduğunu inanmıyorum, açıp gösterin bana.’ diyor. Bu akıl alacak bir şey değil ve ambulans şoförü bir an önce bu sıkıntıdan kurtulup hastayı hastaneye yetiştirmek için açıp gösteriyor. Olacak iş değil. Bunun üzerine yapılan birçok yayından sonra bu olayı oluşturanlar yakalanıp bir tanesi tutuklanıyor, bir tanesi de serbest bırakılıyor. O tutuklanana da çok bir şeyler yapılacak mı, onu gelecek günlerde göreceğiz. Ama buna caydırıcı cezalar verilmediği sürece bunun arkasının kesilmesi mümkün değil.

Hastalar hastanelerden randevu almakta güçlük çekiyorlar. Bunun için 13 Mayıs’tan bu yana Onaylı Randevu Sistemi uygulanıyor. Bu sistem ülkenin sağlık sorunlarına çözüm olabilecek mi? Bu uygulama ile birlikte randevu almak kolaylaştı mı?

Mayıs ayının ortasından beri Onaylı Randevu Sistemi uygulanmaya başlandı. Onaylı Randevu Sistemi sağlık sorunlarına, sağlıkta yaşanan sorunlara çözüm getirebilir mi? Getirmeyeceği belli. Baştan itibaren birçok eksiklik var. Sıkıntıları söylemeden evvel bunun nasıl olması gerektiği hakkında bir iki şey söylemek istiyorum. Eğer sağlıkla ilgili yeni bir karar, yeni bir uygulama yapmak istiyorsanız bunun paydaşlarının hepsinden görüş almanız lazım. Sadece Sağlık Bakanlığı, ‘Bu beni ilgilendirir, diğerlerinin ne düşündüğü çok önemli değil.’ diyemez. Eğer yeni bir sistem oturtmaya çalışıyorsanız Sağlık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastaneler, ihtisas veren hastaneler, üniversite hastaneleri, hatta özel hastanelerden bile fikir alınabilir. Hepsinden fikir alıp ortak bir kararla bu işi uygulamamız gerekiyordu. Ama maalesef öyle olmadı. Her zaman olduğu gibi böyle bir sistem getirildi ve ‘bundan sonra böyle olacak’ dendi. Peki, ama hastalarımızın, halkımızın önemli bir kısmı bu randevu sistemine kaydolmakta, randevu alabilmekte zorlanıyorlar. Çocukları olanlar, yakınları olanlar bir nebze belki biraz daha rahat alabilirler. Ama aldıktan sonra bir de gitmeden bir gün evvel ‘geliyorum’ diye onay vermeniz lazım. Bizim halkımız bunu becerebilecek yapıda mı? Elindeki telefonla, telefonun kalitesi ile bunu yapabilecek durumda mı bunu bilmiyoruz. O yüzden, hani bu uygulama ile randevu almak kolaylaştı, kolaylaştı ama bu işi yapabilecek insana kolaylaştı. Yapamayacak insana? Bunu yapamayacak düzeyde olan insana? Köyde oturan bir insana bunu nasıl uygulatabileceğiz? Bir gün önceden ‘yarın geliyorum’ diye nasıl onaylatacağız? Oldu randevu aldı, gitti ertesi günü. Ama onaylatmadan gitti. Onaylatma yapmadan gittiği için listede görünmüyor. Diyecek ki hasta ‘Benim oğlum randevu aldı, ben onun için geldim.’ Ama onaylanmadı. Ne yapacak şimdi bu hasta? Belli bir yaş sınırının üstü için bu onaylı sistem ötelenmiş ama çözüm değil ki. Yaşı bu sınırın altında daha genç grupta olan birçok hasta bu onaylı sistemden randevu alıp bir gün öncesinde tekrar onaylatmayı beceremeyecek düzeydeler. O yüzden buna daha farklı bir çözüm, paydaşların hepsinden görüş alarak yapmak gerekli gibi görünüyor.

“SİSTEM KARMAŞIK BİR HÂLE GELDİ”

2003 yılında yürürlüğe giren Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık hizmetleri piyasalaştırıldı. O zamanlar bu programa karşı çok ses yükseltildi, karşı çıkıldı. Bugün sağlık hizmetlerine erişimdeki sorunlarda 21 yıldır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir rolü var mı?

Bu sorunun cevabı zaten sorunun içinde var. Bugünkü sağlık hizmetlerinde hizmetlere erişim sorunları 21 yıldır uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın piyasalaştırdığı sağlık hizmetlerinin gelişi ile, düzeyi ile alakalı. Eskiden bir basamaklı hastanın nereye gideceği, oradan nereye sevk edileceği belli idi. Ama şimdi artık hastanın sıkıntısı basit veya ciddi ne olursa olsun direkt olarak herhangi istediği bir hastaneye gitmesi olası. Bir randevu almaya bakıyor. Durumu çok acilse zaten mecbur herhangi bir acile başvuracak. Ama basamaklı sistem tamamen göz ardı edildiği için artık sistem karmaşık bir hâle geldi. 

O yüzden birçok rakam duyuyorsunuz. Yıllık bakılan hasta sayısı nüfusun kat be kat fazlası. Neden? Çünkü artık en ufak bir sıkıntıda en üst basamakta yer alması gereken bir sağlık hizmeti sunucusuna gidebiliyor hastalar. Kolaylıkla halledilebilecek bir şey, sistemi daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirecek bir şekilde çözülmeye çalışılıyor. Hâlbuki basamaklı sağlık hizmeti toplum sağlığının en önemli verilerinden biri. Mutlaka bunu sağlamamız gerekirken bu piyasalaştırma nedeniyle hastanın herhangi bir basamağa direkt başvurması olanaklı hâle geldi. Bu da çözümsüz hâle gelmemizin önemli bir nedeni.

Sağlık hizmetlerine erişim, bir ülkede her yurttaşın yurttaşlık hakkı olmalı. Aynen eğitim ve yaşam hakkı gibi. Fakat her geçen gün kamunun sunduğu sağlık hizmetlerine yurttaşların erişimi zorlaşıyor. Hastalar daha çok özel hastanelere yönlendiriliyor. Sosyal devletin temel görevi yurttaşlara parasız sağlık hizmeti sunmak değil mi?

Sağlık hizmetine ulaşmak evrensel bir hak. Ülkemiz için konuşacak olursak da anayasal bir hak. Anayasal bir güvence altına alınmış bir hak, sağlık hizmetine ulaşmak. Fakat sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılması ile beraber kamunun sunduğu sağlık hizmetlerine erişim giderek zorlaştı. Kamunun sunduğu sağlık hizmetlerinin kalitesi giderek azaldı. Ağır hastalıkların en önemli başvuru yeri olan Üniversite Hastaneleri, ihtisas veren Eğitim Hastaneleri giderek malzeme ve hizmet sunumu açısından etkisizleştirildi. O yüzden hastalar daha çok özel hastanelere yönlenmek zorunda kaldılar hep. Sosyal devlet anlayışı bu değil. Anayasal bir hak olan sağlık hizmetinin, koruyucu sağlık hizmeti, tedavi edici sağlık hizmetinin herkesin yasal hakkı olması gerekir ve bunun da idealde tabii ki parasız olması gerekir. Ama piyasalaştırmayla beraber artık bazı kamu hastanelerinde bile hizmete parasız ulaşmak pek olası değil. Ya bir şey almak zorunda kalıyor ya ek ücret vermek zorunda kalıyor hastalar. O yüzden bu sıkıntı maalesef önümüzde ciddi bir sıkıntı olarak duruyor.

“EN ÖNEMLİ SORUN ULAŞIM”

İzmir Şehir Hastanesi sorunları ile birlikte açıldı. Kent merkezindeki bazı hastanelerin kapatılacağı belirtiliyor. Hâlihazırda kapatılacağı konuşulan hastanelerde bazı bölümlerin şimdiden kapatıldığı buralardaki servislerin Şehir Hastanesi’ne taşındığı haberleri geliyor. İzmir’de İzmir Şehir Hastanesi ile birlikte neler değişti, değişiyor? 

İzmir Şehir Hastanesi gerçekten sorunları ile birlikte açıldı. Bence en önemli sorun ulaşım. Ülkemiz toplu ulaşım açısından çok zengin bir ülke değil ki İzmir bunun en iyi örneklerinden biri belki ama gene de toplu ulaşım açısından yetersizlik var. Düşünün İzmir koskoca bir metropol. İzmir’in herhangi bir yerinden -yakın olanlar Bayraklı, Bornova, Karşıyaka tamam- ama daha uzak yerlerden Şehir Hastanesi’ne toplu ulaşım olanakları ile nasıl ulaşılır, bu çok mümkün değil. Ya hasta kendi imkânları ile gidecek taksi ile veya kendi özel arabası ile. Birçoğunun böyle bir olanağı da yok. O yüzden ulaşım önemli bir sorun. 

Bir diğer sorun, şu an hizmet vermekte olan birtakım hastanelerin Şehir Hastanesi’nin açılması ve düzene girmesi ile beraber kapatılacağı yönünde. Bir daha söylüyorum İzmir büyük bir metropol. Birçok yerde mevcut olan ve bir kısmı da hatta ihtisas veren devlet hastanelerinin kapatılması ile beraber hastaların sağlığa ulaşımı zorlaşacak. Hemen evinin yanındaki bir hastanede işlerini bitirip sağlığına kavuşma imkânı varken çok daha uzun bir yoldan bunu halletmek zorunda kalacak. Bir diğer sorun da bazı hastanelerde bazı servislerin ikiye bölünmesi. Bir kısmının mevcut hastanede kalması bir kısmının da İzmir Şehir Hastanesi’ne taşınması, bu da sıkıntı. Ne açıdan sıkıntı? Eğitim veren birçok hastanede eğitim hizmeti bu nedenle aksadı. Artık asistanlar kendilerinin iyi bir eğitim alamayacağı şüphesindeler. Çünkü bazılarının kaldığı hastane yeni açılan Şehir Hastanesi’ne göre eğitim aracı açısından, eğitim için gereken araçlar açısından daha yetersiz. O yüzden İzmir Şehir Hastanesi’nde çalışan asistanlar belki daha iyi yetişeceğiz diye düşünüyorlar ama öbür hastanede kalanlar ise eğitimlerinde bir aksama olacağı düşüncesindeler. O yüzden bu sorunların da bir an evvel çözülmesi lazım ama ulaşım, bazı hastanelerin kapatılacak olması, bazı hizmetlerin ikiye bölünerek iki hastane arasında paylaştırılması bence önemli sorunlar.

 

Doktorluğun “Cinsel Politikası”

Hekimlerin 14 Mart Raporu: “Tükendik!”