Türkiye ve Suriye: İnsan Ne Zaman Karşısındakini Duyar?

Hiçbir şey birdenbire olmaz. Doğacak çocuğunuzun gelişini bildiğiniz andan itibaren ruhunuz da o yeni duruma hazır olur. Çocuğunuz da uzun bir yol ve mücadeleyle size geldiğinde şaşırmazsınız. Doğa sizi dengeler yani böylece. Kış, “Geliyorum hazırlan der. “Çat kapı” deyimi insanda var yani doğada yok. Ama insanın bozduğu doğa da yarın “çat kapı” işler yapar mı onu bilemiyorum tabii.

Giriş yapmak için yazdığım yukarıdaki paragrafı birdenbire Erdoğan dememek içindi. “Erdoğan birdenbire Esad dedi” dense de o da bence birdenbire olmadı ama neden son dönemde sıklıkla “Esad ile görüşmeliyiz” dedi diye tartışılırken benim odağım Esad’la ilişkili olarak eskisi gibi “ailece görüşme” günlerini anması değil, çünkü aile işleri pek iyi değildir zaten Orta Doğu’da. Kural ve hukuk kişiye göre değişen yerlerde her ailede adaletin de çözümlerin de başka başka işlediğini siz de yaşayarak görüyorsunuz. Üstelik semavi, kitaplı dinler tarihi açısından sürekli “Kural ve işleyiş” çağrılarının yapıldığı yer de Orta Doğu. Hukukun, işeyişin, adaletin ve temel politikaların kişilere göre değiştiği “şahsım” ifadesinin devletin yerine geçtiğinin artık yerleştiği zamanlarda başka ne anlayabilir ki insan? Tam olarak bu yüzden olmalı ki şahsi politikalarda bazen kavga ediliyor görülse de ABD’ye bakılıyor, uzlaşılıyor görülse de Rusya’ya bakılıyor bu konuda. Emperyalizm sadece kendi politikalarının sonucu mecburen gelmiyor, “siz” de onları çağıran olabiliyorsunuz böylece. Bazen yakınınızın yaptığını uzağınızdaki yapmayabilir, sizinle yaşamayan size ‘düşmanlık’ hissetmeyebilir. Düşman olmak için dahi bir yaşanmışlık gerekir. 

İnsan komşusu ile konuşmak için Rusya’dan ABD’den arabuluculuk ister mi ya da daha doğrusu ne zaman bunu ister? (Hoş, artık Rusya da komşu ya, neyse) Yanındakiyle konuşamayacağın kadar kötü bir şeyler olmuş olmalı muhakkak. Demek ki konu komşunun kültürünü, dilini bilme meselesi değil yoksa sende Arapça, Kürtçe bilen mi yok, onlarda Türkçe bilen mi yok.

ABD ya da Rusya’nın bölgede olmasını sadece güç ile izah ettiğinizde kendinizin de güç ile olan ilişkisini tanımlamış olursunuz. Eh o halde o güçle, o hisle yarın Şam’da namaz kılıyoruz dersiniz tabii. Söyleyenler açısından hazin kısım namaz kılacaklarını söyledikleri yerde zaten namaz kılınıyor olmasıydı. Demek o namaz sayılmıyordu. Artık ABD’nin Akdeniz’den Şam’a fırlattığı füzeler için “İçimiz soğumadı, biraz daha atın!” diyecek kadarlardı…

“Din kardeşliği” söylemini dağıtan, içini boşaltan Siyasal İslam’ın ta kendisiydi yani.

Neyse, “Erdoğan’ın Esad’ı ülkemizde ağırlamak isteriz” demesi benim dikkate aldığım yer. Putin ile ağırlama kısmını ise anlattım. Putin Türkçe de biliyor hem…

Ağırlamak üzerine biraz konuşalım.

Ağırlamak için çağırdığınızın ağırlığının olması ve bir de bu ağırlığı misafir edecek olanın bilmesi gerekir. Misafir edecek olan da bu kelimeyi tercihen kullanır. Diplomasi için, dil için bakanlıkların, kurumların olduğu, üniversitelerde bölümler, kürsüler kurulduğu uluslararası siyasette hiçbir kelime tesadüfen, birdenbire olamaz.  Ağırlamak tercihen edilmiş bir söz.

Elbette Esad’a yapılan “görüşelim” çağrılarının Özgür Özel ile yeniden yükseldiğini de bilmeliyim. Daha önce bu bahis çok daha zayıf olmuştu. Daha doğrusu Özel’in artık hem ülkedeki iç süreci hem de dış sürece “normalleşme” diye belirlediğini de görmeliyim. Özel’in söylediklerinin hepsinin Erdoğan da muhakkak bir cevapla karşılık bulduğunu da görmeliyim. Bu açıdan Özel’e ilişkin yapılan ağır ithamları ‘iktidarın yeni değneği’ gibi eleştirileri gerçek durumu örtmek için ve hırsla yapılmış diyebilirim. Normalleşme dediğiniz şeyin akşamdan sabaha olmayacağını zaten herkes bilir. Hiçbir şey birdenbire olmaz… 

Dönem böyle başlıyor: Adını anmak dahi istemediklerinin adını anmak ne kelime ağırlamak ile sürüyor. İktidarın CHP ile dahi 18 yıl görüşmediklerini hatırlayınız. Yol yapmakla övünen iktidarın yolu mu yoktu gidecek? Alaycı ve kibirli diliyle meşhur iktidar aslında gayet diplomatik bir dile geçiyor usulca. Bunu dikkate alınız lütfen, kibir ile anılan bir iktidarın kibirden vazgeçmek zorunda kalması hiç hafif ve kolay bir iş değildir. O dilden vazgeçilmediği anlarda insanlar yerinden yurdundan oluyor, mezarlıklar dolup taşıyor çünkü. İktidarlar ancak kaybettiğinde sakinleşip, durulur. Böyle yazmak istemezdim ve başka bir yazının konusu olsun ama ne yazık ki korku insanı olgunlaştırır. İnsanın ‘ezmekten, hakir görmekten’ vazgeçmesi de artık zayıflığıyla ilgili olduğu kadar karşısındakini güçlü görmesi ile de ilgili. Onlar böyle bakarlar meselelere.

Erdoğan’ın dış siyasette önce herkesle “çarpışıp” neden sonra “içelim, unutalım!” politikası ile yine aynı ülkelerle uzlaştığı bir anda neden Esad dışarıda kalsındı, ki her şey onunla başlamıştı. Böylece her şeyin başladığı yere dönülmek isteniyor (Tam bu esnada Suriye politikalarını AKP’de başlatan Davutoğlu’nun yeni partisi Gelecek’ten Selim Temurci ile başladığımız yere dönebilir miyiz diye bizatihi Erdoğan’ın talebi ile görüşüldüğünü de söylemeliyim). “Madem dışarıda kaybettiğim herkesle görüşüyorum içeride de kaybettiğim CHP ile görüşmeli, tam düşmeden uzlaşmalı, iktidarı yavaşça devredeceğim bir ilişkiye de girmeliyim’’ dönemi bu iktidar için diye düşünüyorum. 

Dışarıda uzlaşmacı olduğunun tersine içeride alay eden, hakir gören politikalarının nedeni muhalefetin kaybetmesiydi. Daha doğrusu içeride ya da dışarıda zayıf gördüğüne gaddar politika yürüttü iktidar.

Ve fakat yaşanan hiçbir şey yaşanmamış gibi yapılamaz. Öyle olsaydı ister dini ister laik yaşam açısından konuşun hiçbir kimseden hesap sorulamaz. Hiçbir şey birdenbire olmadığı gibi hiçbir şey hiç olmamış gibi de yapılamaz. 

Dönelim yine dile. Ağırlığı var demek ki Esad’ın ağırlanacak. Çay kahve verilecek, ne içersiniz diye sorulacak, çağırdığınıza göre oturup dinleyeceksiniz de…

Görüşme bağlamında pek çok şey konuşuluyor: Cihatçılar ne olacak, Suriye’den nasıl çekinilecek, nasıl olacak da olacak…

Batı ne diyor acaba! diye dinlediğim bir yorumcu Erdoğan’ın Esad ile görüşme isteğine dair “Erdoğan çözümün yine kendisinde olduğuna işaret ediyor, gücünü gösteriyor!” demesini yazmak zorundayım çünkü genel bakışın bu yönde olduğunu düşünüyorum ama benim gördüğüm bu değil. DEM Parti Eş başkanı Bakırhan dünkü Meclis Grubunda Özel’i de uyaran sert bir dille konuştu ve “Çözüm; Ankara, Şam, Bağdat ve Tahran’da savaş mekiği yürütmekle değil, Diyarbakır, Kobani, Hewler ve Kirmanşah’ta barışı aramakla olur diye ekledi ve “Kürt düşmanlığında buluşma’’ tespiti de yaptı.

Türkiye’de “Kent uzlaşısı” yaparak CHP’nin birinci parti olması ve kazanmasını sağlayan politik aklın ülke dışında da ortak bir uzlaşı bulacağını düşünüyorum. CHP’nin iktidar olması, yükselmesi sadece ülke içinde değil dış politikaları da belirlemesi ile ilgiliydi elbette. Bu yüzden olmalı ki CHP’nin ekonomi, dış politika gölge bakanlarının resmi bakanlarla ile görüşmesi. Bir yerde anlaşanlar diğer yerde neden anlaşamasın muratları buysa gerçekten. CHP’ye onca yıl sonunda ülke içinde kabul ettiğin gerçeği ülke dışında da kabul et deniyor. Esad’ın da kısa ve zorlu olsa da dönem dönem Suriye’nin kuzeyindeki kimi Kürtler, kimi Araplar, kimi Ermeniler, kimi Türkmenlerin kurduğu SDG ile temasları ara sıra haberlere düşüyor. Bir kez daha kayda geçsin önceki dönemden farklı olarak bu dönemde DEM Parti’den başka “CHP’nin birinci parti olmasında benim politikalarım, desteğim etkili oldu ve ona iktidar yolunu ben açtım’’ diyebilecek başka bir parti yok. Türkiye’de başarılma ihtimali olan eşitlik politikalarını dünyada devamı olarak “Biz 90’lardan beri bunu ancak öğrendik!” diye Esad’a da önerebilir Özgür Özel elbette. Fakat haksızlık etmeyeyim Şam, Suriye’nin kuzeyindeki güçleri Türkiye’den farklı olarak ‘terörist’ olarak tanımlamıyor. Bir Rusya ekolü olarak eli hızla yükseltmiyor. Yükseltilen el neden sonra aşağı inince zora düşüyor çünkü politikanın sahibi. Mesela şimdi “Katil” dediğiniz kişiyle yarın hiçbir şey olmamış gibi görüşmek istediğinizde siz değil ama görüşmek istediğiniz bunu unutmuyor oluyor. Onun değil ama sizin sözünüz, politikanız değersizleşiyor. Yani böylece katil dediğinize meşruluğunu yine siz veriyor oluyorsunuz. Hazin bir durum…

Bakırhan, Özel’e çağrı yaparak onun etkili ve gelecekte belirleyici olduğunu da ilan etmiş oluyor. Bir dönem Erdoğan ile bitmiş görünüyor. Ancak o dönem deneyimini ve olmaması, yapılmaması gerekenleri kendi tarihi olarak da düşünebilir Özel. Yurt dışı tezkerelere hep beraber onay vermelerinin, iç güvenlik sınır dışından başlar diyerek Misak-ı Milli’yi de yine kendilerinin delmesinin, devlet politikası olarak bir yanlışa sürüklenirken onları uyaran DEM Parti geleneğinin dikkate alınmamasının sonuçlarını henüz yaşıyoruz. Edilen ırkçı sözler ve propagandaların çocuklara sarsıcı aksettiğini bilmeli ve sade bir çocuk bir Suriyeli çocuğu öldürüldüğünde iki çocuğu birden mahvettiğinizi bilmelisiniz. Bugün Şam’dan Özel’in Esad işe görüşme talebinin olumlu yanıtlandığı haberi de geldiğine göre bu sadece bir görüşmeyi değil çözümün de kiminle hangi akıl ile görüleceğinin işareti de verilmiş oldu…

O akıl artık ortak olmak zorunda. O akıl artık konuşmaktan çok belki de duymayı içermeli…

İkisi de Ankara’da olduğu halde 18 yıl görüşmediği CHP Genel Başkanı’nı ne zaman ve nasıl dinledi Erdoğan?

İyi ama Suriyeliler Nasıl ve Niye Gelmişti Türkiye’ye?

Hakkari Nehrinde Sürüklenen AKP

Hakkari Nehrinde Sürüklenen AKP