Bu yazı, Avrupa Şampiyonası’nın iki finalistine ayrıldı. İspanya ve İngiltere’nin turnuva yolculuğunu Berlin’de görkemli bir müsabakayla noktalaması, hem yeniden kupa kazanan İspanya için hem de bir türlü kupa kazanamayan İngiltere için öneme sahip çünkü.
Ama biliyoruz ki tarih hep şampiyonları yazar ya, o nedenle İspanya hem bu yazının hem de futbolun Avrupai tarihinde artık ağır olan tarafı işaret ediyor.
En azından 4 sene sonrasına kadar…
EURO 2024 finalinde İngiltere’yi mağlup eden İspanya, 17. kez düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda 4. kez kupayı kazandı. İspanyollar, 5. kez mücadele ettiği finalde 4. kez kupayı kazanmış oldu. Kimileri hatırlayacaktır, İspanya 1964, 2008 ve 2012’de de şampiyonluğa ulaşmış fakat 1984’te ise ikinci olmuştu.
FRANCO’YA UZANAN KUPA SERÜVENİNDE BOĞALAR…
Aslında İspanya’nın Avrupa Futbol Şampiyonası hikâyesinde önemli uğraklar yaşanmıştı. Bilenler olacaktır, İspanyol milli takımı, 1960 yılında yani ilk turnuvada son sekize kalmış ve “erken final” olarak nitelendirilen bir eşleşmeyle Sovyetler Birliği’ne rakip olmuştu. Ama bu müsabaka hiç yapılamadı. İspanyol ve Sovyet futbol federasyonlarının maç takvimi ayarlaması yapmasına rağmen, İspanya’da o dönemde iktidar olan General Franco, İspanyol oyuncuların Moskova’ya gitmesine engel oluyor ve UEFA, Sovyetler Birliği’ni hükmen galip ilan ediyordu.
1964’te ise durumlar tersine döndü. Real Madrid’in stadı Santiago Bernabeu’da oynanan final karşılaşmasında Sovyetler Birliği’ni Jesus Maria Pereda ve Marcelino Martinez’in attığı gollerle geçen İspanya tarihindeki ilk Avrupa Kupası’nı kazanmış oldu.
80 bin kişinin olduğu stadyumda bu kez tribünde yer alan Franco, kendi kara propagandasına malzeme bulmuş görünüyordu.
İspanyollar, 1968 yılına kadar sürdürdükleri saltanatlarını 1968’de kaybetti ve İtalya şampiyonluğunu ilan etti. Ancak işin ilginci, 2024’te final oynayacak olan İspanya ile İngiltere’nin 2. eleme turunda eşleşmesi ve o dönem son dünya şampiyonu olan İngiltere’nin son Avrupa Şampiyonu İspanya ile girdiği rekabetin boyutuydu. İngilizlerin ilk kez Avrupa arenasında boy gösterdiği 68’de İspanyolları saf dışı bırakması o dönemin ses getiren olayları arasına girmeyi başaracaktı.
İspanya Milli Takımı’nın 2008’de uzun yıllara yayılan hasretini Viyana’da bulunan Ernst Happel Stadyumu’nda Almanya’ya karşı aldığı ve Torres’in kaydettiği tek golle sonlandırması, gecikmiş bir hayalin yeniden canlanmasıydı.
44 yıllık kabus son bulmuştu.
2008’i önce 2010 Dünya şampiyonluğu sonra ise 2012 Avrupa Şampiyonluğu takip edecekti. Boğalar, kolektif sporlardaki ekolleşen yapısını ve bunu altyapıyla entegre eden planlama becerilerini turnuvalarda da göstermeye başlamıştı. 2012’deki finalde İtalya karşısında David Silva, Jordi Alba, Fernando Torres ve Juan Mata’nın golleriyle alınan 4 farklı galibiyet İspanyolların “taht kavgalarına” son verdiği dönem olarak görülebilirdi.
Evet, tam 12 sene sonra İspanya, Almanya’da da favoriler arasında yer aldı. Bu durumun şaşırtıcı olmasını normal bulmam zor ancak İspanya’nın böylesine zorlu bir rotadan, İtalya, Almanya, Hırvatistan ve İngiltere gibi güçlü futbol ülkelerini eleyerek ve tüm maçlarını kazanarak kupaya uzanması, sürdürdükleri istikrar ve beğeni toplayan futbolları İspanyolların kupayı “hak ettiklerini” göstermiş oldu. Öte yandan bu turnuva öncesinde Almanya ile 3’er şampiyonluğu bulunan ve en fazla mutlu sona ulaşan 2 takımdan biri olan İspanya, 4. kez şampiyon olarak Avrupa Şampiyonası’nı en fazla kazanan takım unvanını da elde etti.
Özetle, futbol 2024’te İspanyollar için yapacağını yaptı.
FİNALE ÇIKMAK KURTARMAZ MI?
Peki ya finalist için ne demeli?
İspanyollar için elinden geleni ardına koymayan futbol, “doğduğu yere” dönmemekte kararlı görünüyor. 2020’de seri penaltı atışları sonrasında İtalya’ya karşı yine bir finali Southgate ile kaybeden ve forvet oyuncusu Harry Kane’in yine kupa kazanamadığı İngiltere’de tek değişen şey, Gareth Southgate’in artık İngiliz futbolunun başında olmayacağı. Futbolcu seçimleri ve oynattığı oyunla sıklıkla eleştirilen teknik direktör, görevinden ayrıldı.
1966’dan bu yana uluslararası bir kupa kazanamayan İngiliz futbolunun belki de “çocukluğuna” inmek gerekiyor. Belki de İngiliz emperyalizminin tarihine bakınca futbolu da bulursunuz. İkinci Dünya Savaşı sonrasında “üzerinde güneş batmayan imparatorluğun” eski ağırlığını yitirmesi futbol ile de kesişmişti.
1953 yılında İngiltere’de Macarlardan yenen 6 gol, hükme son verdi.
Ancak verili başarısızlığa rağmen, İngilizlerde kalıcılaşan futbol kibrinin bir sonu varmış gibi durmuyor.
İngiliz Futbolunun Yakın Tarihi’ni yazan David Winner, “Thatcherizm”in hüküm sürdüğü ve futbola müdahalenin “ayyuka çıktığı” yıllarda, Margaret Thatcher kabinesindeki bir bakan tarafından Euro 96’da Hollanda’yı 4 golle geçen İngiliz Milli Takımı’nın galibiyeti ardından söylenen bir söze kitabında yer verir.
“Dünyadaki tüm ülkelerden daha iyi olduğumuz ve bunu ne kadar sık gösterirsek o kadar iyi olduğu (hissiyatını) hiçbir siyaseten doğrucu beyin yıkama süreci yok edemez. Bu bizim halkımızın fıtratında var.”
Fıtrat kısmı bir yere kadar doğru aslında. Tabii, kelimeyi ne için kullandığınız önem taşıyor.
Futbolun fıtratında da öngörülemezlik var, kolektivizm ve dayanışma var. Şımarıklığa, ırkçılığa ve kibre yer yok.
2024 Avrupa Şampiyonası amacı bu olmasa da bunu da göstermiştir.
FUTBOLA “MİLLİYETÇİLİK” SOSU…
Kupanın sevinç gösterileri ise şimdi ayrı bir tartışmayı tetikledi ve futbol, siyasi bir olgu olduğu için hemen kendisini farklı veçhelerle göstermeyi başardı. Cebelitarık, Bask bölgesi ve İspanya yeni bir kupa tartışmasının tam ortasında buldu kendini.
İspanya, “Cebelitarık İspanyol’dur” milliyetçi sloganıyla sevinen, turnuvanın oyuncusu seçilen orta saha Rodri ve forvet Morata’dan ibaret olmadığı gibi, imparatorluğunu 1713 yılından bu yana ve yaklaşık 35 bin kişilik nüfusuyla bugün İngiltere’nin kıta Avrupa’sında kalan tek yerleşim bölgesi Cebelitarık’ı kolonileştirerek sürdüren İngiltere egemen sınıfından ibaret değil elbette. Ya da “sembolik” diye yutturulmaya çalışılan İngiliz ve İspanyol “akraba” kraliyet ailelerinin tekelinde değil tüm halklar…
Ancak tartışma tine çok boyutlu ve oldukça “siyasi”.
Neler oldu? Cebelitarık Futbol Federasyonu bir açıklama yayınlayarak, İspanya’nın “kabul edilemez tezahürat ve şarkıları” nedeniyle Avrupa Futbol Federasyonları Birliği’ne (UEFA) resmi şikayette bulunduklarını duyurdu. “Cebelitarık Futbol Federasyonu, İspanya erkek milli takımının EURO 2024’ü kazanmasının ardından yapılan kutlamaların son derece kışkırtıcı ve aşağılayıcı olduğunu bildirmiştir” denilen açıklamada, “futbolda bu tür davranışlara yer yoktur” denildi.
Oyarzabal ve Merino ise bambaşka bir kaosun içerisinde.
Real Sociedad’lı Mikel Oyarzabal, Avrupa Şampiyonası finalinde İngiltere’ye karşı İspanya’nın dördüncü kez şampiyonluğa ulaşmasını sağlayan ikinci golü atarak İspanya milli takımının kahramanı oldu. Merino ise önceki maçlarda gol atmış ve mutluluğunu açıklamıştı.
Ve fakat herkes aynı kanıyı paylaşmıyor.
Finalde gol atan Oyarzabal’ın annesinin memleketi olan Biscayan kasabası Elorrio’da bir grup, Oyarzabal ve Merino’nun milli takımdaki varlığına tepki gösteren pankartlar astı. Pankartta, Bask bölgesinin bayrağı ve siyah boyayla üzeri çizilmiş bir İspanyol bayrağı arasında “İspanyol milli takımının kabulüne hayır” yazıyordu. Ayrıca, pankartın altında iki oyuncunun isimleri, üzeri çizilmiş bir gamalı haçın yanında Baskça “hainler” kelimesiyle birlikte görülüyordu…Bask milliyetçisi EH Bildu partisinin genel koordinatörü Arnaldo Otegi ise İspanya’nın zaferini kutlamayacağını, “Bu benim milli takımım değil, benim kralım değil ve benim marşım değil” sözleriyle belirtti.
Şampiyonu belirledik, madalyaları dağıttık ve her zaman olduğu gibi bize yine “futbolun siyaseti” kaldı.
Artık Avrupa için gözler, Euro 2028’de ve bu kez futbolun evine “teknik” olarak dönüş yapacağı ana odaklandı.
Euro 2028, İngiltere’nin “şeytanın bacağını kıracağı” bir turnuva olacak mı bilmiyoruz ama şampiyona, Birleşik Krallık ve İrlanda’da yapılacak. Bu, İngilizler için “köklerine” dönüş fırsatı sunabilir.
Ee o zaman, bu turnuva bitti, yaşasın yeni turnuva!