Türkiye’nin Muhalefet Sorunu

Ülke tam bir çöküş süreci yaşıyor. Bir zamanların öğrenim müfredatında “kendi kendini besleyebilen yedi ülkeden biri” diye övünülen Türkiye’de beslenme krizi yaşanıyor. Tarım ve hayvancılık çöktü, ülkenin mevcut tarımı uluslararası tekellerin tahakkümü altına girdi, toparlanması çok güç bir tahribata uğradı.

Ekonomi de çöktü. Dünya tefecilerinin eline düştük. Dış borç milli gelir seviyesinde. Bu sürdürülemez bir durum…

Ve tabii bu arada gelir dağılımı eşitsizliği inanılmaz boyuta ulaştı. AKP iktidarının yarattığı yeni bir ‘lümpen burjuvazi’ doğdu ve ülke kaynaklarını gözümüzün önünde zimmetine geçirdi…

Hiçbir şey yapamıyoruz. Hukuksuzluk kaide haline geldi. Zaten matah bir tarafı bulunmayan Anayasa bile çöpe atıldı. Anayasa Mahkemesi kararları “başçavuşun eşeği” muamelesi görüyor. Hesap sorulamaz bir iktidar mekanizmasıyla muhatabız.

İktisadi çöküşe ister istemez sosyal dejenerasyon eşlik eder. TÜİK başta olmak üzere devlet kuruluşları suç istatistiklerini gizliyor. Uyuşturucu, gasp/hırsızlık, fuhuş, dolandırıcılık sokakları esir almış vaziyette. Suçun kucağından tarikat kulluğuna savrulan bir gençlik/geleceksizlik uyuşmasıyla yüz yüzeyiz. Denetimsiz bir biçimde milyonlarca göçmen ülkeye girdi ve Türkiye bir göçmen tampon bölgesine dönüştü. Ülkenin geleceği yok. Bir ülke olarak yok oluş tehdidi yaşıyoruz.

Ve muhalefet fiilen işlevsiz vaziyette. Evet, bir direnç mekanizmasından mahrumuz.
Koyu bir cehalete esir olmuş, ağır çöküş tehdidi altındaki ülkede ciddiye alınabilir direnç geliştirilemiyor.

Ana muhalefet, üstelik ülkenin kurucu partisi, eksenini iyice kaybetmiş durumda. İdeolojik bakımdan iktidardan farksız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın satın aldığı, AKP tahribatıyla hesaplaşma vizyonu ve iradesi bulunmayan, yönsüz bir “ana muhalefet”ten söz ediyoruz. Kendi karaktersiz medyasıyla sıranın kendisine gelmesini bekleyen bir yığışma…Oysa Türkiye’nin hesaplaşma iradesine ihtiyacı var.

Bu hesaplaşma iradesini kısmen de olsa dillendiren Kemal Kılıçdaroğlu’nu itibarsızlaştırdılar, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde –Kılıçdaroğlu’nun tabiriyle- arkasından hançerlediler ve şimdilik tasfiye ettiler. Bir dönem “merkez sağ”a “ana” olmaya gayret edip koca koca laflar eden Meral Akşener’in iktidar tarafından esir alınmış olduğu alenen ortaya çıktı. Muhalefet bloğunun esaslı bir kısmı cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan’a oy verdi. CHP eliyle parlamentoya taşınan unsurlar şimdi iktidara iltihak ediyor.

Korkunç bir tabloyla yüz yüzeyiz.

Halkta karşılığı olan hesaplaşma iradesinin siyasi temsilinden yoksunuz. Hesaplaşma iradesini yüksek sesle dillendiren ve görece kitlesel bir muhteva kazanan Türkiye İşçi Partisi o iradenin karşılığına yükselemedi. Bir milletvekili Saray tarafından rehin tutuluyor ve bu hukuksuzluk iktidar tarafından tüm toplumu ezmek için bir malzeme olarak kullanılıyor.

Koca bir boşluk var.

Bizim halkı seferber ederek yeniden haysiyet kazanmasını sağlayacak bir liderliğe ihtiyacımız var ama gerçekliğimiz bambaşka; ülkenin uçuruma sürüklenmesine engel olacak zaruri takozlardan dahi mahrumuz.

Tüm bir toplum, kendisine saraylar inşa ettirmiş tuhaf bir hanedan ve onunla beraber büyüyen lümpen burjuvazinin esiri olmuş bir halde çaresizlikle sürükleniyor.
Bu atmosferde ana muhalefetin liderlik krizini ve muhayyel seçimlerde olası cumhurbaşkanı adayını tartışıyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı, devasa servetiyle, “muhalif” bilinen medyanın bir kısmını, tabii oralarda boy gösteren gazeteci ve “siyaset bilimci” kimi figürleri besleyerek elini güçlendiriyor ama biraz şuuru olan herkes, Cumhuriyet’in kurucu unsuru olan partiyi ve ülkenin kaderini ANAP yetiştirmesi bir müteahhidin ellerine bırakmamak gerektiğini biliyor. Karşıtına benzeyen iktidar alternatifinin ülkeyi uçurumun kenarından döndürme ihtimali yok zira.

Ve CHP ister istemez bir yol ayrımına doğru ilerliyor. Bu sadece CHP’yi ilgilendiren bir durum değil. CHP’de yaşanacak gelişmeler tüm bir ülkenin kaderini etkileyecek.

Kemal Kılıçdaroğlu sahneyi terk etmiyor, Özgür Özel hakiki bir genel başkan olmaya çabalıyor, Ekrem İmamoğlu “geleceğe yatırım yapmaya”, cumhurbaşkanı adaylığını güçlendirmeye devam ediyor. Bu düğümün nasıl çözüleceğini hep beraber göreceğiz. Lakin mevzu uzadıkça CHP de içe doğru iyice çürüyor.

Açık konuşalım, Ekrem İmamoğlu’nun eline geçmiş bir ana muhalefet Türkiye’nin hiçbir meselesini çözemeyecektir. AKP’nin ülkeyi sürüklediği karanlıktan kurtulmak için büyük bir hesaplaşma iradesine ihtiyaç var ve muhalefet kendini bu şuurla şekillendirmek zorunda. Başka hiçbir gerçekçi seçenek yok. Aksi takdirde bu toplum bildiğimiz manada yok olacak…

Kılıçdaroğlu Edirne’ye, Soyer Van’a…