Atatürk’ün Kurduğu Diyanet Niye Atatürk’ü Hep Unutuyor?

Türkiye yine bir resmi bayramını polemiklerin gölgesinde kutladı. Zafer Bayramı’nın 102. yıl kutlamalarında öne çıkan en dikkat çekici tartışma Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden şekillendi. Zafer Bayramı kutlamalarının bu yıl cuma gününe gelmesi sonrası Diyanet’in Cuma hutbesinde cumhuriyetin kurucusu ve Büyük Taarruz’un Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsedilmedi. 

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen 30 Ağustos Zafer Bayramı programındaki duada ise “30 Ağustos’un başkomutanı başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere…” diyerek cumhuriyetin kurucusunun ismini anıldı. 

Politik İslam, politik psikoloji ve Türk sağı üzerine çalışmaları ile bilinen yazar Tarık Çelenk’e göre Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adının hutbede anılmaması ardından duada “Atatürk’ün ruhuna…” denmesiyle iyice popülist bir hikâye ortaya çıkıyor. Çelenk, meseleyi “Toplumu konsolide etmek için kullanılan en önemli konu” olarak niteliyor.

SİYASİLERDEN TEPKİLER

Muhalefet tepkili. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tutumu üzerine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Milletin inancını mahvettiler, Allah onu ıslah etsin” sözleriyle kurumun başkanı Ali Erbaş’ı eleştirdi:

“Hutbede Atatürk’ün adı yok. On yıl insanlar savaştı, on yıl. 1912-1922. Yüzyıllardır gerileyen, toprakları işgal edilen bir millet ve devlet ilk defa ‘dur’ dedi. ‘Dur’ diyen o komutan Mustafa Kemal Atatürk. Kim için? Bu millet için, bu milletin yaşamı için, inancı için, kültürü için, camisi için, ezanı için. Ne vatanı ne milleti ne bayrağı ne Cumhuriyeti ne de devleti temsil edemez bir Diyanet İşleri Başkanı. Resmen zapt etti, gasp etti, milletin inancını da mahvetti”

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da tepkisini ortaya koyan siyasi figürlerdendi. Özdağ, “Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Atatürk’ü anmaması şeytanca bir fesattır” ifadesini kullandı, Ali Erbaş’ın arkasında namaz kılmayacağını söyledi.

Fikir Gazetesi’ne konuşan yazar Tarık Çelenk ise son dönemde Türkiye’de cuma namazlarına eskisi kadar ilgi gösterilmediği anımsatması yapıp, “Ben 7 yaşımdan bu yana cuma namazına giderim, yaşım 63. 30 Ağustos hutbelerinin, önceden de olmak üzere ancak dördü ve/ya beşinde ‘Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhuna Fatiha’ lafını işittim. O zamanda kullanılmazdı ki… Ama elbette şu andaki ortamda her şey batıyor göze.” diyor.

AYASOFYA MESAJI VE DİĞER RESMİ BAYRAMLARDAKİ TUTUMU

Göze batan sadece kurum değil, kurumun yöneticisi Prof. Dr. Ali Erbaş. Aslında tartışmalar da yeni değil. Adalet ve Kalkınma Partisi, 22 yıllık iktidar dönemi boyunca dört farklı Diyanet İşleri Başkanı ile çalıştı. Eylül 2017’de makama atanan Erbaş’ın adı, başkanlığı süresince gerek açıklamaları gerek yöneticiliğini yürüttüğü kuruma ayrılan mali bütçe gerek ise lüks harcamalar yönündeki haberler eşliğinde, çoğu kez tartışmalarla anıldı. 

Erbaş’ın Ayasofya-i Kebir Camii-i Şerif’inde 86 yıl sonra kılınan ilk cuma namazı öncesi yaptığı konuşmada “Vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar! Vakfedenin şartını çiğneyen Allah’ın laneti üzerine olsun!” diyerek ismini anmaksızın Atatürk’e göndermede bulunduğu öne sürülmüş, bu sözler Atatürk’e hakaret ettiği gerekçesiyle büyük tepki toplamıştı. Erbaş kendisini kimseye hakaret etmediği yönünde savunsa da sarf ettiği sözler üzerine sivil toplum ve farklı siyasi partilerden kendisi hakkında çeşitli suç duyuruları yapılmıştı.

Geçtiğimiz yıllardaki benzer tartışmalar üzerine Mart 2022’de Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk’ün yönelttiği “Diyanet son yıllarda hep Çanakkale’de Atatürk’ü yok sayması, hutbelerde adının geçirilmemesiyle gündeme geliyor. Belki bu konuya açıklık getirirsiniz?” sorusuna “Atatürk’ü her vesile anıyor, biz gereğini yapıyoruz, inşallah hayırlısı olur” yanıtı vermişti. 

Erbaş görevi boyunca hutbelerde Atatürk’ü anmazken başkanlığı döneminde 100’e yakın yurtdışı gezisi düzenledi. Kimi kesimler Erbaş’ı Diyanet İşleri Başkanlığı’na sadece 11 kilometre uzaklıktaki Anıtkabir’de hiçbir programa katılmaması gerekçesiyle de eleştirdi.

DÜNDEN BUGÜNE DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk döneminde, 3 Mart 1924 tarihinde kurulmuş, Atatürk dini konularda uzman kişilerin yer aldığı bir teşkilat öngörmüştü. 

Atatürk döneminde din görevlilerinin seçim ve atama işlemleri yapılmış, Diyanet İşleri Başkanlığı cumhuriyetin amacını halka doğru anlatmaları konusunda görevlendirilen kurumlardan biri olmuş, dini kitaplar ve yayınlarla ilgili faaliyetler kapsamında Kur’an-ı Kerim’in Türkçe meali yazdırılmış, İslam dinini tanıtan birçok eser yayımlanmıştı.

Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmasından 1960’lı yıllara değin esasen hayli dar bir görev alanına sahip olmuştu. Özellikle 1965’te çıkartılan ve kurumun görevleri ile teşkilat yapısını düzenleyen 633 sayılı Kanunun hayata geçmesinin ardından toplumsal hayata etkisi daha çok hissedilir hale gelmişti. Siyasi iktidarların, dinî alanı kontrol etme, tanzim etme ve dinin toplumsal alan üzerindeki etkisinden yararlanma istekleri kurumu güçlendiren temel unsurlardan biri olageldi. 

“Geçmişte kendi içinde konsolide edilmiş devletle toplumsal dinin, toplumsal sivil din diyeyim uygulaması arasında doğru ya da yanlış, kararlı ya da kararsız bir denge kurulmuştu.” diyor yazar Tarık Çelenk. Ya şimdi? Çelenk’in onun için de söyleyecekleri var:

“Bugün Türkiye’deki Sünni İslam’ın İlahiyat Fakültesi’ndeki kütüphanelerine girin. Bundan 10 yıl önceki Sünni İŞİD’in Bağdat’taki kütüphanelerine girin. Çok fark göremezsiniz. Ama şimdi devlet kurumları ve devlet kendinden ortadan kalkınca, devlet siyaset ile iç içe, siyasi partiler iç içe girince, ‘Devlet benim’ diyenler çoğalınca ortada devlet kalmadı. Diyanet İşleri Başkanlığı ile devlet arasındaki ilişkide hangi dengeyi kuracaksınız?”

TÜRKİYE’NİN EN GÜÇLÜ KURUMLARINDAN BİRİ

2006’da 79 bin çalışana sahip olan kurumun personel sayısı Erbaş’ın başkanlığının ikinci yılında 127 bine yükselmişti. Başkanlık 2020 yılında personel sayısının artırıldığı yönündeki haberleri ise resmi bir açıklama ile yalanlamıştı. 

Türkiye’de dini hizmetlerin yürütülmesinden sorumlu olan ve son dönemde personel sayısı 141 bini aşan kurum, bütçe kullanımı, çalışan sayısı ve lüks harcamalar gibi konularda çeşitli eleştirilerle karşı karşıya. 

Sahip olduğu bütçeyle birçok bakanlığı geride bırakan kurumun 2023 yılı bütçesi 20,5 milyar TL olarak belirlenmişti. Bu bütçenin büyük bir kısmı personel maaşlarına ve dini hizmetlerin yürütülmesine harcanırken, lüks harcamalar ve sosyal etkinlikler de hala eleştiri konusu.  

Son olarak Diyanet’in web sitesinde bulunan dört ayrı makale ve içerikte FETÖ lideri Gülen’e atıf yapıldığının tespiti sonrası Diyanet İşleri Başkanlığı FETÖ’ye atıfta bulunulan yayınların hassasiyetle arşivden kaldırıldığı yönünde açıklama yaptı.

TASARRUFUN UĞRAMADIĞI KURUM MU? 

Hükümetin mayıs ayında duyurduğu Tasarruf Genelgesi’nin dışına çıkılıp Ali Erbaş’a Diyanet Vakfı üzerinden lüks makam aracı alındığı öne sürülmüş, bu iddiaya göre 62 yaşındaki din görevlisinin makam aracı sayısı altıya yükselmişti. Diyanet’in lüks otel ve restoranlarda düzenlediği etkinlikler de kamuoyunda tepki toplamıştı. 30 Ağustos’un hemen öncesiyse Tunceli’ye giden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş için feribot kapatılmış ve bu sebeple uzun bir araç kuyruğu oluştuğu gözlemlenmişti. Kısacası kurum sürekli toplumsal huzur ve eşitliği sarsan haberlerle anılıyor.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ-DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI İLİŞKİSİ

Peki, Diyanet’in Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve değerleriyle ilgili son dönemdeki tavrı, kurumun 2018’de cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla eş zamanlı artış göstermiş olabilir mi? 

Yazar Tarık Çelenk bu soruya “Şu an devletin ve kurumların krizini yaşıyoruz.” yanıtı veriyor ve Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı temel sorunları özetleyip bahsettiği krizin sadece Diyanet İşleri Başkanlığı ile sınırlı olamayacağını savunuyor:

“Diğer krizler ahlak ve değerler krizi ile vasatlık krizi. Bu yeni sistem özellikle kurumları işlevsiz hale getirdi. Kurumlar tutarlı kararlar alamıyor. Diyanet’in de zaten devlet ve kurumlar krizinden bu şekilde etkilenmemesi mümkün değil. Günlük siyasetin kendi içinde zaten tutarlılığı bu! Kurumlar işlemiyor. İşlemeyen kurumların, içi boşaltılan kurumların ve değerlerin içinde, Diyanet’in bu şekilde olmasının kendi içinde yani tutarsızlık içinde bir tutarlılığı var gibi görünüyor.”

MUHALEFETİN STRATEJİSİ

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir hutbede Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini anmaması kuşkusuz yeni mesele değil. İktidarın uygulamalarını eleştiren yazar Tarık Çelenk’in din-toplum-siyaset ekseninde muhalefet için de açmak istediği bir pencere var:

“Bana sorarsanız özellikle CHP muhalefetinde de bir sıkıntı var. Toplumu ikna edebilecek argümanlar üretemiyorlar. O yabancılıkları, o meraksızlıkları, o bürokratik gelenekten gelen hissizlikleri… Sadece söylem tekrarı… Hiçbir zaman bu konsolide olmuş, benim ‘mahalle’ dediğim, içe kapılı politik kabileyi dışarı çıkartamıyorlar.  Zaten bu politik kabile ve büyük grup kimliği, kaygı ve korkuyla oluşmuş, içine kapanmış bir şey. Devamlı tarihsel korkular ürettiriyor. Sizin muhalefet olarak güven vermeniz lazım ki, gerçek muhalefet görevinizi yapabilesiniz. Ne bileyim bir TGC Anadolu gemisi yanaşıyor, insanlar oraya ziyarete gidiyorlar, kuyruklara giriyorlar, ‘Üç Kulhuvallah bir Elham’ okuyorlar! Geçmişin ihtişamını, heyecanını yaşıyorlar… Ondan sonra bütün dengeler bozuluyor ve sol muhalefete bölücülük yaftası kolayca yapıştırılabiliyor. Bu bir denklem, bu bir dilemma… Bu çözülmeden Türkiye’deki siyaset, muhalefet, iktidar dengesi makul söylem üzerine oturamaz diye düşünüyorum”

6-7 Eylül Üzerine 20 Yıllık Bir Söyleşi