Okullar pazartesi günü açılıyor. Kamu kurumları çocukların beslenmesi ile ilgili süreçlerde yaz tatilini hayli suskun geçirdi. Beslenme yetersizliğinin çözümü ile ilgili yeni döneme dair olumlu herhangi bir açıklama yapılmadı. Genellikle kemer sıkma politikaları kapsamında verilen hakların da geri alınmasın söz konusu. Beslenme yetersizliği çok büyük bir sorun olarak büyümeye devam etti.
Son birkaç yıllık sürece baktığımızda her geçen gün artan yoksullukla birlikte bu soruna çözüm olarak muhalefetin elinde olan yerel yönetimlerden belli başlı örnekler geldi. Bu örnekler iyi olsa dahi 2023 TÜİK verilerine göre 20 milyondan fazla çocuğun yaşadığı bir coğrafyada yeterliliği sağlayacak bir mekanizma oluşturamadı.
Bu nedenle çocukların beslenme yetersizliği ile ilgili sorunu sadece yerel yönetimler üzerinden tartışmak, talep etmek maalesef yeterli olmuyor. Bakanlıklardan genel müdürlüklere kadar bütün kamu kurumlarının sorumluluğu olduğunu ısrarla tekrar etmemiz gerekiyor.
Coğrafyanın her yerinden “Çocuklar için en az bir öğün ücretsiz yemek” sesleri yükselirken kantincisinden velisine, özel ve devlette çalışan öğretmeninden öğrencisine kadar onlarca insanın derdini dinledim.
Bir önceki yazımda çocukların gıda hakkına dair neler yapılabilir sorusunu tartışırken çözümün sorunlarının bunu yaşayan kişilerin önerilerinde saklı olduğunu dile getirmiştim. Gerçekten öyle olduğunu birebir yaptığım konuşmalarda deneyimledim.
Yaklaşık 4 günde yaşadığımız coğrafyanın başka bölgelerinden veli, öğretmen, kantinci ve öğrenciler ile iletişim kurdum. Birçoğu aynı şeyi söylüyor, bölgesel olarak dertler değişse de temel sorun hep aynı yere bağlanıyor: “Yoksulluk ve açlık.”
ÖĞRETMENLER NELER SÖYLÜYOR, NE ÖNERİYOR?
- Geçmiş eğitim-öğretim dönemlerine kıyasla çocukların beslenme çantasının boş, yetersiz ve sağlıksız olduğunu söylüyorlar.
İzmir’de devlet ilkokulunda çalışan bir öğretmen konu ile ilgili “Çocukların beslenme çantaları da eğitim-öğretimin kendisi gibi politik. Asgari ücret açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının yarısı bile değilken çocukların beslenme çantaları da hayatta kalabilecekleri kadarını içeriyor” diyor.
“Genellikle bir somun ekmeğin ucu kesilmiş ve içine tatlı bir şeyler sürülmüş oluyor. Ki ben buna yine de ‘İyi’ diyorum. Çünkü bu olmadığında, kantinden alınmış çoğu zaman bayat simit, poğaça, çiğ köfte ya da abur cubur yiyerek genelde günü aç geçiriyor çocuklar. Özellikle, hem anne hem babanın çalıştığı evlerde, her konuda olduğu gibi beslenme konusunda da iyice kendi başlarına kalıyorlar. Cebine harçlık konan çocuğa, kantinler daha sağlıklı bir şey vadetmiyorsa, beslenme dediğimiz şey abur cubur yemek oluyor. Kantinler daha iyisini sunsa bile çocuklara sağlıklı beslenme bilinci oluşturacak hiçbir şey yapmadan, kendiliğinden doğruyu seçmelerini beklemek ve yapamadıklarında onları eleştirmek, devletin, eğitim kurumlarının ve bakım verenlerin sıklıkla yaptığı şey oluyor; üzerlerine düşen sorumluluğu almamak ve bunu çocuğa yıkmak.” diyerek yetersiz ve sağlıksız beslenen çocukların çok yoğun olduğunu öğün örnekleriyle açıklıyor, beslenme yetersizliğinin sorumluluğunu çocukların ve ebeveynlerin üzerine yıkıldığını dile getiriyor.
Afyon’da devlet ortaokulunda çalışan bir öğretmen “Sınıf öğretmeni arkadaşlarla da konuştuğumuzda aynı durumları gözlemlediğimizi görüyoruz. Geçen yıllarda en yoksul ailelerin çocuklarının çantalarında en temel şeyler olsa da peynir, zeytin, bir meyve gibi çeşitlilikler görebiliyorduk. Ama son zamanlarda beslenme çantasında sadece ekmekle okula göndermek durumunda olan veliler var maalesef.” diyerek beslenme çantalarının değişimini açıklıyor.
Hatay’da devlet lisesinde çalışan bir öğretmen ise özellikle alım gücü depremden sonra yok olan kentlerde çocukların çoğunun beslenme çantası bile olmadığını dile getiriyor. İzmir’de devlet lisesinde çalışan öğretmen alım gücü azalmasıyla birlikte gençlerin yanlarında getirdiği gıdaların niteliğinin düştüğünü, utandıkları için evden yemek getiremediklerini ve gün boyu aç geçirdiklerini dile getiriyor.
- Türkiye’deki çocukların neredeyse beşte biri yeterli gıdaya sürekli erişimi olmayan hanelerde yaşıyor. Buna dair okullarda kamunun veya okul aile birliklerinin herhangi bir çalışması bulunmuyor. Öğretmenler kendi aralarında bir şeyler yapmaya çalışıyor.
İzmir’de devlet ilkokulunda çalışan bir öğretmen “Kocaman bir hiç yapılıyor” şeklinde durumu açıklarken görece daha küçük bir yer olan Afyon’daki öğretmen ise “Bizim okulumuz küçük bir ilçede küçük bir okul. Hemen herkes birbirini tanıyor. Öğretmenlerin de yönlendirmesiyle o sınıfta ekonomik durumu daha iyi olan velilerin yardımıyla süreç bir şekilde devam ettirilmeye çalışılıyor. Bir de kaymakamlık yardımlarına yönlendiriliyor aileler. Ancak oradan gelen yardımın ne kadarı çocuklar için harcanıyor orası soru işareti.” diyor. Bu durum, verilen yardımların aslında nakit şekilde aileye direkt verilmesi çocukların beslenme yetersizliğine direkt çözüm olamayacağını bize gösteriyor.
Yıkımın etkisinin hala yoğun olarak sürdüğü Hatay’da ise ilçeye taşımalı olarak gelen öğrencilere gönderilen yemeği biraz daha fazla talep ederek durumu beslenmeye yetersiz olan çocukların oradan beslenmesini sağladıklarını, ancak okulun yıkılmasının ardından gıda temininden kaynaklı yemek gelmediğini, kantinde oluşturdukları imece ile öğrencilerin kalitesiz ve yetersiz beslenmesine neden olduğunu dile getiriyor konuştuğum öğretmen.
İzmir’de devlet lisesinde çalışan öğretmen ise yetersiz beslenen çocuklara kendi aralarında para toplayıp kahvaltılara destek olduklarını ancak “Taşıma suyla değirmen dönmüyor” diyerek durumu özetliyor.
- Tüm öğretmenler yetersiz beslenmenin çocukların akademik başarılarından duygusal alanlarına kadar birçok alanda olumsuz etkilediğini söylüyor.
Hatay’da lisede çalışan bir öğretmen “İyi beslenen çocukların derse aktif katılımı sağlanırken yetersiz beslenen çocukların algısı düşük, halsiz ve uykulu halde olduğu görünmektedir. Bu da çocukların yetersiz beslenmesinin akademik olarak yetersizliğinin en temel gerçekliğidir.” diyerek durumu en açık şekliyle anlatıyor.
- Öğretmenlerin pratikte yaşadığı örnekler durumun vahametini ortaya seriyor. Çocuklar yoksulluk sebebiyle açlık çekiyor, eğitim öğretim hayatları yarıda kalıyor. Çocukların üzerinde çok erken yaşta bakım yükü ekleniyor.
İzmir’de ilkokulda çalışan bir öğretmen “Geçen sene bir öğrencim açlıktan bayıldı, kendine geldiğinde o gün hiçbir şey yemediğini söyledi. Ablası da eski öğrencilerimizden ve harçlık çıkarmak adına bileklik örüp satıyordu. Nesilden nesile bir yoksulluk… Ya da bu sene bütün çabalarıma rağmen okula devamlılığını sağlayamadığım bir 8. sınıf öğrencisi, devamsızlık sebebi olarak, babasını kaybettiği için kendinden küçük iki kardeş ve annesine bakabilmek adına çalışmak zorunda olduğunu söyledi. Bu doğruydu. Babası orta okula başladığından beri yoktu ve okul sonraları çalışıyordu. Derslerde uyuyordu. Okula gelsin de uyusun diyordum. “Artık yetmiyor hocam, tüm gün çalışıyorum” dedi ve son sene neredeyse hiç gelmedi. Sağlıklı beslenme, eğitim-öğretime ulaşılabilirlik her çocuğun hakkı. Bu kadar temel bir insan hakkına erişimin olmadığı yerde, piramitin üst basamaklarında yer alan başarı, bizim gibi yoksul mahallelerde çalışan öğretmenler için ne yazık ki ikincil kalıyor.” şeklinde örnekler veriyor.
Çocuklar arasındaki ilişki de değişiyor. Afyon’da ortaokulda çalışan bir öğretmen “beslenme çantasında meyvesi kuruyemişi gibi çeşitler olan çocuklarla diğer çocukların onlara olan yaklaşımı epey can acıtıcı.” şeklinde durumu özetliyor.
- Şirketlerle anlaşmak çözüm getirmiyor. Verilen yemeklerde sağlıklı, hijyenik bir beslenme örüntüsü olamıyor.
Hatay’da devlet lisesinde çalışan öğretmen bu duruma şu şekilde açıklama getiriyor:
“Taşımalı gelen öğrenciler için İl ya da İlçe Milli Eğitim bir şirketle anlaşıyor (bu da muhtemelen en ucuza yemek veren şirket oluyor) ancak yemekte kullanılan malzemelerin sağlık koşullarını sağlayıp sağlamadığı konusunda bir kriterleri var mı bilemiyorum, yemekleri de gördükten sonra maalesef sanmıyorum”
İzmir’de lisede çalışan öğretmen çözüm önerisine çocukların ulaşım ücretlerinin karşılanmasının beslenmeye ayıracak miktarın artırılabileceği önerisinde bulunuyor. Devlet okullarındaki tüm öğretmenler çözüm olarak kamu tarafından bir öğün ücretsiz, sağlıklı, yeterli yemek ve en azından okul bahçelerinde içilebilir suyun sağlandığı çeşmeler kurulması gerektiğini söylüyor.
İzmir’de ilkokulda çalışan bir öğretmen konuşmasını “Devlet üzerine düşeni yapsın ve hemen çocuklara ücretsiz bir öğün yemek ve içme suyu sağlasın. Hak verilmez alınır. Ne diyeyim, mücadeleye devam.” şeklinde mücadeleye devam etmek gerektiğinin altını çiziyor.
- Özel okullarda velilerin üzerine düşen maddi yük çok atıyor.
İzmir’de özel anaokulda çalışan öğretmen “Okul ücretlerinin belli bir bölümünü oluşturan yemek ücreti dahil okul ücretleri artık sadece belli kesim ailelerin karşılayabileceği hale dönmüş durumda. Aileler bu ücretleri karşılamakta zorlanıyor. Menülerde kullanılan malzemelerin ücretlerindeki artış nedeniyle menülerdeki çeşitliliğin azalması söz konusu.” şeklinde açıklıyor.
İzmir’de özel ortaokulda çalışan öğretmen özel okullardaki yemekhanelerin durumunu “Özel okullarda çoğunlukla yemek hizmetini okul ile anlaşmalı catering şirketleri veriyor. Dolayısıyla bu şirketlerin temel maksadı ve çalışma biçimi -bir eğitim kurumunda çocuklar ile çalışsalar dahi- şirketin karlılığı üzerinden kuruluyor. Çoğu okul için yemek menülerinde ve miktarlarında öğrenciden aldığı ücrete kıyasla nitelikli bir hizmetten söz edemiyoruz. Bir çocuğun ve yetişkinin günlük alması gereken besin değeri temel olarak hesaplansa da besin dengesi ve çeşitliliği çoğunlukla göz ardı ediliyor.” sözleriyle özetliyor.
- Alınan yemek paraları ile yemek kalitesi arasında uçurum var.
İzmir’de özel anaokulda çalışan öğretmen “Birçok özel okulda yüksek yemek ücretleri ödenmesine rağmen, bu ücretlerin karşılığında sunulan yemeklerin kalitesinin ve miktarının her zaman beklenen seviyede olduğu söylenemez. Ücret artışları genellikle çeşitli faktörlerden etkilenebilir; bu faktörler arasında gıda maliyetleri, hizmet giderleri ve yönetimsel masraflar bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu ücretlerin yemek hizmetlerinin kalitesini artırmak için yeterli olup olmadığı konusunda şeffaflık eksikliği yaşanabiliyor.” diyerek süreci aktarırken velilere de öneride bulunuyor:
“Yemek hizmetlerinin kalitesini değerlendirmek için sadece ücretlere değil, aynı zamanda yemeklerin besin değerine, hijyen standartlarına, çeşitliliğine ve çocukların memnuniyetine de bakılmaları iyi olacaktır.”
İzmir’de özel ortaokulda çalışan öğretmen “Öğrenciden 100 – 150 bin talep eden okulların büyük bir kısmı diyetisyenle çalışmıyor. Bazı okullarda öğrenciler yemek hizmetini satın almak zorunda bırakılsalar da evden yemek getirmeye izin veren okullarda öğrencilerin büyük bir kısmı beslenme çantası getirerek soruna çözüm bulmaya çalışıyor. Bu da gıda güvenliği konusunda başka bir sorunu gündeme getiriyor. Uygun saklama koşullarında muhafaza edilmeyen gıdalar da özellikle küçük yaş gruplarında tehlike yaratabiliyor.” şeklinde gıda güvenliğine dair sorunların da artığını söylüyor.
- Özel okul öğretmenleri kendi çocuklarını çalıştıkları okullara gönderemiyor, beslenme ücretlerini karşılayamıyor. Bazı özel okullarda yetersiz bütçesi olan çocuklar için burs programları olsa da yeterli olamıyor.
İzmir’de özel anaokulda çalışan öğretmen “Öğretmen maaşları genellikle, özel okul ücretleri ve ek yemek ücretlerini karşılamak için yetersiz kalıyor. Öğretmenlerin çocukları için sağlanan burs oranları maaşları ile karşılaştırıldığında yetersiz kalıyor. Kendi çocuklarımızı özel okullarda okutma konusunda yaşadığımız en büyük zorluk, bu yüksek maliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlamakta yaşadığımız güçlüklerdir. Özellikle yüksek yemek ücretleri ve kantin fiyatları, aile bütçesini önemli ölçüde zorlayabiliyor. Bu durum, çocuklarımızın kaliteli eğitim almasını sağlama isteğimizi desteklerken, mali açıdan büyük bir yük haline gelebiliyor. Dolayısıyla, özel okullarda çocuklarımızı okutmak ve yemek ücretlerini karşılamak, hem maddi hem de psikolojik olarak büyük bir stres yaratıyor. Mevcut burs oranlarının ve desteklerin bazı aileler için yetersiz kaldığını gözlemliyoruz. Özellikle kendi bünyesinde çalışan öğretmenler ve onların çocukları için bu desteklerin genellikle yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Öğretmenlerimizin mali yüklerini hafifletmek ve çocuklarının kaliteli beslenme ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla daha kapsamlı ve etkili çözümler geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.” şeklinde bu durumu özetliyor.
Özel okul öğretmenlerinin çoğu yemek fiyatlarının indirilmesi gerektiğini, daha nitelikli öğünlerinin olması gerektiğini, denetimin artırılması gerektiği, içilebilir su olması gerektiğini vurguluyor.
Eğitimden Tasarruf Edilir mi, Geçmişten Bugüne Sürüklenen Sorunlar Neler?
MESEM’de Sıra Ortaokullarda mı: “Çocukların Eğitim Hakkı Yok Sayılıyor”