Güldünya Töre Davasının Avukatı Yılmaz: Asıl Sorun Kadın ve Çocuk Haklarının Güçlendirilmemesi ve Ayrımcılıkta Yatıyor

Narin Güran’ın ölümü ile birlikte Türkiye’de çocukların cinsel istismardan korunmasında adalet sisteminin önleyici fonksiyonunun ne olduğu yeniden konuşulmaya başlandı. 

Hukuki mekanizmada mı yoksa uygulamalarda mı eksiklik var? 

Fikir Gazetesi, 2004’te akrabası tarafından tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için aile kararıyla öldürülen, Türkiye’de töre cinayetlerinin sembol ismi haline gelmiş Güldünya Tören davasında da görev almış bir isimle, Avukat Habibe Yılmaz ile konuştu. 

Türkiye’de çocukların cinsel istismardan korunmasında adalet sisteminin önleyici fonksiyonu nedir bir hukukçu olarak, nasıl değerlendirirsiniz? 

Çocukların her türlü istismardan korunması sadece adalet sistemi ile değil adalet sistemini da kapsayacak bütüncül bir mekanizmayı gerektirmektedir. Öncelikle çocukların istismar risklerine karşı  kendini koruma yollarına ilişkin gelişme dönemine uygun şekilde güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun  yanında  toplumun da istismarın önlenmesi ve alınabilecek tedbirler konusunda bilinçlendirilmesi ve cezasızlık algısının ortadan kaldırılması gerekmektedir. Çocuklarla temas halinde çalışan bireylerin işe alım, eğitim ve farkındalığın arttırılması yoluyla çocuğun istismar mağduru olduğuna ilişkin veriler söz konusu olduğunda ilgili birimlere bildirimi cesaretlendirmek ve STK’lar ile işbirliği oldukça önemlidir. Yine ücretsiz ve kolay ulaşılabilen bilgi ve ihbar hatlarının mevcudiyeti de  desteklenerek mağdurların sesini duyurması sağlanmalıdır. İstismar olduğunda mağdurun  yasal ve sosyal olarak korunması için gerekli önlemler alınmalıdır. 

Bu anlamda adalet sisteminde olmazsa olmazlar neler?

Adalet sisteminde, her aşamada mağdur çocuk korunmalı ve çocuğun travmasını ağırlaştırmamalı, istismar mağduru konu hakkında bilgilendirilmeli, mağdura avukat desteği sağlanmalı, mağdurun mahremiyetine özen gösterilmeli kimlikleri ve imajları korunmalı, şikayetten vazgeçme halinde dahi kamusal soruşturma ve kovuşturmanın devam edeceğinin garanti altına alınması gerekli. Bunun dışında istismara ilişkin yargısal süreçteki her aşamada yer alanlar çocuğa yönelik her türlü şiddet konusunda uzmanlaşmış ve taraf olduğumuz insan hakları sözleşmelerine uygun nitelikte olmalı. Çocukla yapılan görüşmeler kayıt altına alınmalı ve mahkemede kanıt olarak değerlendirilmeli. Soruşturma aşamasında   etkin delil toplanmalı. Yargılama aşamasında mağdur ve fail aynı ortamda bulundurulmamalı ve duruşmalar kapalı yapılabilmeli ve kararda mağdura ilişkin her türlü bilgi korunmalı. Yargıda yer alanlar ön yargılar ve kabullerden uzak meseleyi ele almalı. Örneğin şikayetin veya ihbarın geç yapılması fail yararına değerlendirilmemeli. Sonuç olarak mağdurun korunması, etkin soruşturma ve kovuşturma ve mahkumiyet halinde sezanın tamamının fail tarafından çekileceği algısının yerleşmiş olması gerekiyor.

Türkiye’de Adalet Bakanlığı’nın 2023 yılına ait adli istatistiklerine göre cinsel dokunulmazlığa karşı suç kapsamında çocuklarla ilgili olarak 66.000’den fazla dava açılmış.  Bu dosyalardan sadece 6.656’sında mahkûmiyet kararı çıkmış. Bunu nasıl yorumlamak gerekir? 

Açılan dava ve mahkumiyet arasında orantısızlık soruşturmada yeteri kadar etkinliğin olmadığı ve toplanan delillerin yetersizliğinin ilk işareti olabilir. Yani dosya hazırlık aşamasının çok iyi yürütülmesi, iyi delillendirilmesi, arkasından davanın açılması gerekiyor. Bu aşamada sadece açılan dava sayısı değil şikayet sayısı ile açılan dava sayısı arasındaki ilişkiye bakmak da yararlı olabilir. Zira  bir çok  durumda fiziksel bulgu yaksa istismar da yoktur şeklinde  değerlendirme yapılarak takipsizlik kararı da verilebilmektedir.

İyi soruşturma yapılıp, iyi delil toplanmazsa, gerçek şüphelilere erişilmemesi gibi bir tehlike mi var? 

Çocuğun insan haklarını koruyan anlayış, herkesin insan haklarına saygıyı da gerektirir. Ve iyi bir soruşturmanın adil  yapılması ve adaleti sağlaması gerekir. Evrensel hukuk  şüpheliden ikrardan delile ulaşma yöntemini terk etmiştir. Delilden şüpheliye ulaşma   adil olandır. Toplanacak delillerin içinde özellikle fiziksel veri olmayan durumlarda psikiyatrik raporlar oldukça kıymetlidir. Beraat kararlarında en çok “mağdurun soyut beyanından başka bir delil olmadığı” gerekçesine dayanılmaktadır. Oysa adli tıbbi raporlar bu anlamıyla iddiayı oldukça güçlendiren, destekleyen ve yargının da işini kolaylaştıran niteliktedir. Ama bunun da çok hassas, çok iyi işleyen bir mekanizma ile elde edilmesi gerekir. 

Diğer yandan her bir olayda cezaların yetersizliğine ilişkin görüşler ortaya atılmaktadır. Oysa TCK’da suç konusu eylemler için verilen cezalar yeterlidir. Uygulamada cezanın çok olmasının ceza vermeyi zorlaştırdığını ve  cezasızlık algısını devam ettirdiğini düşünüyorum.  Etkin ve adil yargılama yapılmalı ve fakat en önemlisi verilen ceza uygulanmalıdır. İnfaz  düzenlemelerinin cezasızlık algısını arttırdığını düşünüyorum.

Siz daha önce töre cinayetlerini de takip ettiniz ve bunlar arasında simgeleşmiş bir dava, Güldünya Tören davası da vardı. Güldünya 2004’te akrabası tarafından tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için aile kararıyla öldürülmüştü. 2020 yılında töre cinayetleriyle mücadele kanunu çıkartıldı. Bu kanunla töre cinayetleri suç olarak tanınıp ağır cezalar öngörüldü. 2021 yılında Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde bununla ilgili koordinasyon merkezleri kuruldu. Bu mekanizmalar hukuken yeterince işlemiyor mu? 

TCK’da yapılan değişiklikle töre saiki ile insan öldürme ağırlaştırma sebebi haline getirildi. Fakat sorun töre kavramının muğlaklığı, hangi durumun “töre” sayılacağı belirsiz. Kadın örgüleri  namus bahanesiyle yapılan öldürmeler vb gibi öneride bulundular. Yine daha sonra TCK’da yapılan değişiklik ile bir kısım suçlarında mağdurun kadın olması ağırlaştırıcı  sebep sayıldı. Yasal düzenlemeler önemlidir fakat asıl önemli olan yaşayan hukuktur. Bu da toplumsal hayatta kadın ve çocuğun toplum içindeki değeri ve eşitlik ve fırsatlardan ne kadar  yararlanabildiğidir. Kadın ve çocukların insan haklarının güçlendirilmesi,  ayrımcılığın  ve şiddetin kaynağı olan eşitsizliğin ortadan kaldırılması oldukça önemlidir ve asıl sorun buradadır.

Adalet Sarayları ve Adalet Kavramı Arasında Hukukun Türkiye’deki Patinajı