Gıda Güvencesizliği Sürerken Kent Lokantalarını Tartışmak

Ceren Duman-Dora Mengüç

Türkiye’de giderek derinleşen ekonomik sorunlar, yüksek enflasyon ve artan gıda fiyatları halkı baskı altına alırken İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal belediyecilik anlayışıyla 2022’de ilk olarak Fatih’te hayata geçirdiği Kent Lokantaları bu sorunlara karşı bir sosyal dayanışma örneği olarak öne çıkıyor.

Kısa sürede birçok ilçeye yayılan Kent Lokantaları İstanbul’da 14 ilçede hizmet verirken proje başarısı ile İstanbulla sınırlı kalmayarak Türkiye’de de 11 ilde vatandaşlara uygun fiyatlı sağlıklı ve erişilebilir yemekler sunuyor. 40-50 TL gibi yemek sektöründeki fiyatlara kıyasla oldukça ucuz yemekler sunulan Kent Lokantaları hem besleyici hem de hijyenik bir yemek imkanı sağlıyor​.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre dünyada gıda fiyatları geriliyor. Türkiye’de ise son 5 yıldır hızlı bir yükselişte. Yıllık enflasyonun Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre yüzde 51,97, Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre ise yüzde 90,35 olduğu Türkiye, gıda fiyatlarındaki̇ yıllık yüzde 60 artış ile 38 OECD ülkesi̇ arasında ilk sırada görünüyor.

Kent Lokantaları tartışmaları yazar Levent Gültekin’in cümleleri ile geçtiğimiz hafta yeniden gündeme taşındı. Proje kapsamında açılan lokantaların bir “başarı” olarak nitelendirilmesinin yanlış olduğunu düşünen Levent Gültekin, kentteki su ve ulaşım zamlarına dikkat çekerek, bu zamların halkın yükünü artırdığını, buna karşın kent lokantalarındaki yemek fiyatlarının düşürülmesinin çelişkili olduğunu savundu. Gültekin’e göre bu tür sosyal yardımlar “sadaka” anlayışı ile yapılıyor ve halkın parası kullanılarak siyasi bir kariyer inşa ediliyor.

2024 Türkiye yerel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı olan ve şu anda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı görevini yapan Murat Kurum seçim yarışında lokantalara ilişkin “İki gecede İstanbul’un 39 ilçesine lokanta, sosyal tesis açarız. İki gecede açarız. Yani bunu sanki bir işmiş gibi, sanki bir marifetmiş gibi anlatıp; efendim yarım çay bardağı su verip, süt verip bunu bir hizmet gibi milleti kandırmaya yönelik söylemlerden artık biz sıkıldık” diye konuşmuştu.

Mevcut İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise bu tartışmalara “Benim bu yaptığım hizmeti eleştirdiği için ağrıma gitmedi. Milyonlarca insanın çektiği hayat pahalılığını, geçim sıkıntısını bir belediye başkan adayı nasıl hissedemez diye ağrıma gitti” cümleleri ile yanıt vermişti.

Fikir Gazetesi, sosyal belediyecilik anlayışı kapsamında açılan kent lokantalarını ve bu lokantalara ilişkin tartışmaları iktisatçılar ve sosyal politika uzmanlarına sordu. 

“GIDAYA ERİŞEMEME İKTİDAR İÇİN UTANÇ VERİCİ BİR DURUM DEĞİL”

CHP’nin önceki dönem Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü görevini yapmış Derin Yoksulluk Ağı kurucusu Hacer Foggo, OECD verilerine göre gıda enflasyonunda birinci olduğumuzu hatırlatarak gıda güvencesizliğinin sağlıklı yiyeceğe erişememe durumuna yol açtığını hatırlatıyor. 

Bu sorunun 5 yaş altı çocuklarda bodurluğa yetişkinlerde ise kronik hastalıklara yol açtığını vurgulayan Foggo, “Yoksulluk, yoksunluk, enflasyon arttıkça asgari ücretliler, emekliler çoğunlukla ucuz ve kolayca erişilebilir hazır gıdalara yönelmek zorunda kalıyor.  Çünkü artık aileler kirasını ödeyebiliyorsa gıdada kısıtlamaya giderek mutfak masrafını azaltmaya çalışıyor. Ya da sürekli borçlanıyor, borçla yaşıyor. İşte bu nedenle sosyal belediyecilik çok önemli. Gıdaya erişememe durumu iktidar için utanç verici bir durum olmadığı için yerel yönetimlerin gıda konusunda yaptığı ve yapacağı projeler (çocuklara yönelik beslenme çantaları, aşhaneler, mahalle mutfakları, kent lokantaları vb) çok önemli.” hatırlatmasında bulunuyor. 

Asgari ücretin, emekli maaşın açlık sınırının altında olduğu ve artık dört temel ihtiyaca da tam anlamıyla erişilemeyen sürekli borçlarla “idare” edilen derin yoksulluk dediğimiz bir dönemde olduğumuzu belirten Hacer Foggo, “Bu nedenle de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kent Lokantaları, Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin Mahalle Mutfakları, Beylikdüzü ve Beyoğlu Belediyesi’nin Beslenme Saati gibi projeleri aslında hiç kimsenin gıdaya erişim sorunun olmadığı bir sistemi yaratmak için atılan adımlar olarak görüyorum.” açıklamalarıyla ayrıca çocukların, gençlerin, yaşlıların, kadınların özgürce erişebileceği sosyo-kültürel etkinliklerin de olduğu daha fazla kamusal alana ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

“KENT LOKANTLARI YAYGINLAŞMALI”

Aksoy Araştırma’nın hazi̇ran ayında gerçekleştirdiği ankete göre toplumun yüzde 79,6’sı kent lokantalarına olumlu bakıyor. 

Çalışma iktisadı, sosyal politikalar ve emek dünyası konusunda Türkiye’nin önde gelen uzmanlarından olan Profesör Dr. Aziz Çelik, hükümetin bir takım ölçüsüz israf ya da hukuksuz harcamalarıyla sosyal destek niteliğindeki bir kamu harcamasını karşılaştırmamanın doğru olmadığına dikkat çekiyor.

Prof. Aziz Çelik’e göre Kent Lokantaları’nın birden çok işlevi bulunuyor. Bunları ise şu şekilde sıralıyor:

  • Düşük maliyetli yemek hizmetleri sunarak, düşük gelirli vatandaşlar için sosyal transfer niteliği taşırlar.
  • Sayısının artması durumunda piyasadaki ölçüsüz fiyat oluşumunu engelleyici bir rol üstlenebilirler.
  • Piyasadaki fiyatların regüle edilmesine katkı sağlayabilirler.

Prof. Aziz Çelik, bu hizmetlerin vatandaşa eşit, ucuz biçimde ve kamusal hizmet olarak sunuluyor olması gerektiğini vurgulayarak “Türkiye’de özellikle liberal iktisatçıların ‘Devlet yemek yapmaz, devlet ayakkabı yapmaz, devlet giysi yapmaz, devlet bu işlerle uğraşmaz’ diye yaydıkları zehirli bir anlayış var.  Aslında geçmişte kamunun yapmış olduğu pek çok temel mal üretimini, hizmet üretimini ortadan kaldırdılar. Bildiğiniz gibi geçmişte devlet pekâlâ Sümerbank aracılığıyla elbise de yapıyordu, ayakkabı da üretiyordu ve bunları ucuza ürettiği için hem vatandaşın temel ihtiyaçları karşılanıyor hem piyasada fiyatlar düzenlenebiliyordu. O açıdan kamu hizmeti olarak bu tip hizmetlerin sunulmasının ve yaygınlaşmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullanıyor.

“YOKSULLUK VAR OLDUĞU SÜRECE HİZMET ÜRETİMİ SAĞLANMALI”

Küresel açlık verilerine göre Türkiye’nin nüfusunun yüzde 18’i yani 25 kişiden biri yetersiz besleniyor. Aynı verilerde yer alan bir başka bilgi ise Türkiye’de 1 milyon 251 bin çocuğun yetersiz beslenme yüzünden bodur kaldığını ortaya koyuyor. Her on kişiden dördü sofrasında et, tavuk, balık koyamıyor. 

İstanbul Planlama Ajansı, İstanbul’un yüzde 50’si geçinemediğini duyuruyor. İktisat profesörü Aziz Konukman, belediyelerin sadece altyapı hizmetleriyle uğraşmadığı hatırlatmasında bulunup sosyal hizmet anlayışının da belediyeciliğin bir görevi olduğuna işaret ediyor. Yoksulluğun var olduğu sürece yoksulluktan etkilenen insanları düşünerek hizmet üretimi sağlanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Konukman, Kent Lokantaları gibi uygulamaların kalıcı bir kamu hizmeti olarak toplumcu belediyenin bir parçası olarak koruması gerektiğini aktarıyor.

İstanbul’un bir Türkiye’nin prototipi olduğunu belirten Prof. Konukman, yaşam maliyetinin 68 bin 933 liraya çıktığını hatırlatarak şu ifadeleri kullanıyor:

“Böyle bir maliyeti kim karşılayacak? Emekli değil mi? En son zorlamalarla 12 bin 500 yaptınız emekli maaşını. Ne olacak şimdi o insanlar? O insanların işte gideceği yer burası (Kent Lokantaları). Peki kardeşim o insanlar İstanbul’da mı yaşıyor? Hayır, Türkiye’nin her yerinde yaşıyor. Gelin bunu bir bir yasal düzenlemeyle, yasal olmasa bile çağrıyla yaygınlaştırın. Sadece CHP’li belediyeler değil. Tüm belediyelerin böyle bir kamusal hizmet üretimini zorunlu yapın.”

Kent Lokantalara ilişkin en büyük eleştirinin esnaftan geldiği iddialarına ilişkin de açıklamalar yapan Konukman, “Tam tersine. Esnaf niye rahatsız olsun? Zaten düşük gelir grupları esnafın müşteri profilinde değil. Esnafta diyor ki, ‘aramızda bir haksız rekabet söz konusu değil.’ Bu açık duruma rağmen hala birileri ‘Esnaf mağdur ediliyor’ diyor. Sosyal medyada kent lokantalarına resmen hücum ediyor. Bu hiç izah edilebilecek bir durum değil.” diyor.

“VERGİLERİ HARCAMA ŞEKLİNİZ NASIL BİR POLİTİKA İZLEDİĞİNİZİ ORTAYA KOYAR” 

Ekonomist Dr. Güldem Atabay ise Kent Lokantaları tartışmasına yüksek enflasyon hatırlatmasıyla giriyor. Türkiye’de uzun zamandır yaşam maliyeti sıkıntısı yaşandığı belirten Atabay, “Neredeyse bir ülke diyebileceğimiz bir şehrin büyükşehir belediye başkanı olarak kaynaklarını yandaş medyaya aktarmak onlara reklamlar vererek ya da farklı şaibeli bir takım işler kamu ihaleleri açarak kullanmak yerine bunu çok daha farklı bir şekilde emeklilerin, açlık sınırının altında olanların ucuz yemek yiyebilecekleri, sağlıklı beslenebilecekleri lokantalar açmak, barınma sorunuyla beslenme sorunuyla karşı karşıya kalan çocuklar için bu kaynakları değerlendirmek bir politika tercihidir.” ifadelerini kullanıyor.

“Vergileri harcama şekliniz sizin nasıl bir politika izlediğinizi ortaya koyar” hatırlatmasında bulunan Atabay,  “İster saray yaparsınız, işte yazlık saray, kışlık saray… İster kendinize uçak alırsınız yönetici olarak, isterseniz de daha kamucu bir yaklaşımla ya da daha sosyal sorumlu bir yaklaşımla, politikalarınızı belirlersiniz. Eğer kamu harcamaları yapmak, kamu lokantaları açmak, kent lokantaları açmak, öğrencilerin barınma sorunlarını aşmaya çalışmak bir belediye başkanını meşhur ediyorsa bence bu şekilde meşhur olması çok daha güzel bir şey.” tespiti yapıyor. 

“BELEDİYELER TANZİM MEYVE SEBZE SATIŞLARI YAPABİLİR”

Kent Lokantaları uygulamasının “Her şey özel sektöre bırakılmalıdır” anlayışını çürütücü, mütevazı bir başlangıç olarak nitelendiren işletme finansmanı konusundaki uzmanlığıyla bilinen iktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ise “Genel olarak kent lokantalarının bulunduğu yerde fiyatlar fahiş olarak yükselmişse örneğin benzer yemeği 150 liradan satılıyorsa orada topyekûn bir menü 40 liraya verilirken o 150 liraya 180 liraya 200 liraya çıkmakta tereddüt eder. Bazılarının söylediği gibi esnafın topu atmasına neden olmaz ama biraz daha dikkatli, sorumlu davranmaya teşvik eder. Bu hizmetlerden yararlananlar yarın niye benzer kafeler olmasın, neden benzer plajlar olmasın şeklinde taleplerini de yükseltebilirler.” açıklamalarında bulunuyor.

Kent Lokantaları gibi uygulamaların yaygınlaşması gerektiğini vurgulayan Prof. Kozanoğlu, “Temel bir insan hakkını kullanan kişileri ben niye finanse ediyorum diye sormak doğru değildir. Bu başka ihtiyaç alanlarına da yaygınlaştırılabilir. Örneğin tanzim sebze meyve tanzim satışları belediyeler yapabilir. O kent lokantasında yemek yemeyenler oradan satın alabilir. Üreticiden tüketiciye doğrudan doğruya belli ürünler ulaştırılabilir. Yani bunlar birbirleriyle karşılaştırılmayacak, birbirlerine tamamlayıcı kamu hizmetleridir diye düşünüyorum.” cümleleri ile ifadelerini noktalıyor.

Sayıların Ötesinde Bir Çığlık: Çocuklar Yalnız Kalmamalı

Tuğla Çekilsin Duvar Yıkılsın: Narin Güran Cinayeti ve Yansımaları

Eğitim de Neymiş?