Tek Soru Üç Cevap: TES ile Kıdem Tazminatı Tarihe mi Karışacak?

TES yani Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi, Türkiye gündemine 2010’ların başlarında girdi. Kalkınma planları ve orta vadeli programlarda yer aldı. Geçen hafta kabul edilen Orta Vadeli Program’da (OVP) yer aldı. Sistemin 2025’in dördüncü çeyreğinde kurulması öngörülüyor. OVP’de TES şu cümlelerle anılıyor:

“Tasarruf bilincinin ve finansal araç yetkinliğinin artırılması amacıyla finansal okuryazarlık geliştirilecek, uzun vadeli tasarrufların artırılması bakımından önemli olan bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemini geliştirici düzenlemeler hayata geçirilecektir. Otomatik Katılım Sistemi (OKS)’nin işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacaktır. Bireysel Emeklilik Sistemi (BES)’ndeki standart emeklilik yatırım fonları, katılımcıların birikimleri için daha fazla katma değer üretecek şekilde yeniden tasarlanacaktır. OKS katılımcılarına BES’te yer alan emeklilik fonlarına erişim imkânı tanınacak, kesintilerin sadeleştirilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılacak ve artırılarak fon tutarı ve katılımcı sayısında artış sağlanacaktır.”

TES özetle mevcut sosyal güvenlik sistemine ilaveten tasarlanmış bir emeklilik sistemi. Sistemde işçi katkıları, çalışan katkıları ve devlet desteği var. Kıdem tazminatının yerini almayacağı, mevcut emeklilik maaşlarına ek destek sağlayacağı öne sürülüyor. Ama her gündeme geldiğinde kıdem tazminatının TES’e kaynak yapılacağı konuşuldu. Yeni sistem ile emekli maaşlarına enflasyon farkı otomatik yansımayabilir. Çalışanlar uzun yıllar prim ödeyip, daha düşük emekli maaşı alabilir. Kıdem tazminatıyla ilgili endişeler hâkim.

Sisteme dair diğer soru işaretleri mi? Söz gelimi yeni sistem yürürlüğe girdikten sonra çalışma hayatına başlayacak olanları mı, yoksa belli yaşın altındaki herkesi mi kapsayacak? Netlik yok. 2019’daki tasarıda 45 yaş altındaki herkesin TES’e katılımı zorunlu kılınmıştı. Şu an bu da belli değil.

Fikir Gazetesi, TES’in kıdem tazminatını kesip kesmeyeceğini, sistemin beraberinde getirdiklerini iktisatçılar ve sosyal politika uzmanlarına sordu. 

TES ile kıdem tazminatının nasıl bir ilgisi var, kıdem tazminatı cep harçlığına mı dönüşecek, sosyal güvenlik sistemi özelleşecek mi?

Tek soru üç farklı cevap…

“HEDEFTE KIDEM TAZMİNATI YOKSA HÜKÜMET ÇIKIP BUNU NİYE AÇIKÇA SÖYLEMİYOR?”

Prof. Dr. Aziz Çelik / Sosyal Politikalar Uzmanı

Tamamlayıcı emeklilik sistemi çok eski bir konu. Türkiye’de 2010’ların başlarında gündeme getirildi. Daha sonra kalkınma planlarında ve orta vadeli programlarda da yer aldı. Bu gündeme geldiğinde sık sık bunun kaynağı olarak kıdem tazminatı konuşuldu. Şu anda tamamlayıcı emeklilik sisteminde yapılmak istenen, halen var olan otomatik katılım sistemli bireysel emeklilik sigortasının sadece işçilerin katkısına, çalışanların katkısına artı devlet katkısına dayalı bir mekanizma. Deniyor ki; “Bunu işverenlerin de katkısı olacak şekilde genişleteceğiz.” Dolayısıyla şu anda işçilerden yüzde 3 kesiliyor. Buna devlet de yüzde 30 ekliyor. “Buraya işverenlerin de katkı sağlamasını yapacağız ve yaygınlaştıracağız” diyorlar.  Açıkça şu anda OVP’de ve son 12. kalkınma planında bir ‘kıdem tazminatı’ ifadesi geçmiyor. İlginç olan, geçmişte bu tip hem kalkınma planında hem orta vadeli programlarda kıdem tazminatının bir fona devredileceği, kıdem tazminatının reformundan ve benzerinden söz edilirdi. Bu, bir süredir konuşulmuyor. Fakat şunu biliyoruz ki; hem geçmişte konuşulanlardan hem bu konudaki kaynak tartışmalarından hem de orta vadeli programın ardından hükümete yakın yayın organlarında çıkan haberlerden gördüğümüz kadarıyla bu işin kaynağı olarak kıdem tazminatı düşünülüyor. Kıdem tazminatı oranı ne kadar olur bilmiyorum ama bazı gazeteler kıdem tazminatının aylık karşılığı 8.33’tür diyor. Doğrudur bu. Yani 12’de 1’dir. Bunun bir kısmı ya da tamamı tıpkı bir bireysel sigorta fonuna prim kesilir gibi her ay kesilecek. Bu bireysel sigorta fonunda birikecek ve bu bireysel sigorta fonu ve bunun çeşitli sigorta şirketleri piyasadaki çeşitli enstrümanlara plase edilecek, bundan bir getiri sağlayacaklar. Eğer hedefte kıdem tazminatı yoksa hükümetin çıkıp “Biz tamamlayıcı emeklilik sistemi için asla kıdem tazminatına dokunmayacağız. İşverenlere yeni bir prim getireceğiz, yüzde 3-5 civarında. Bu primi mevcut otomatik katılım sistemine ekleyeceğiz ve bununla bu işi çözeceğiz” demesi lazım. Asla böyle bir şey demiyorlar. Bir yandan bu konuda yapılan haberler, kıdem tazminatının bu iş için kullanılacağını gösteriyor. Ben bunun kuvvetli ihtimal olduğunu düşünüyorum. O yüzden şimdiden uyarma gereği duyuyorum. Aksi halde işverenler tamamlayıcı emeklilik sistemi ortaya çıktığından beri bunun ilave bir yük getirmeden uygulanması konusunda açık açık yazıyorlar. TİSK Başkanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü ve bunu söyledi. Bu haber TİSK’in web sitesinde yer aldı. Dolayısıyla işverenler durduk yerde 4-5 puan civarında primi ödemeyeceklerdir, ödemezler. Bunun işverenler açısından, onların ikna edilebilmesi için yapılacak şey “Zaten kıdem tazminatı borcunuz var, kıdem tazminatına aylık prim şeklinde bir kısmını ödeyin ve böylece size ek bir yük gelmesin” cümlesinin kurulması olacaktır hükümet tarafından. İşçi tarafına ise “Kıdem tazminatına zaten erişemiyorsunuz. Kıdem tazminatını zaten alamıyorsunuz. Parça parça alıyorsunuz. Bu yolla hiç olmazsa emekli olduğunuzda size bir miktar toplu para gelecek” denilecektir. Emekli aylığınızın üstüne… Ben buna cep harçlığı diyorum, bir miktar harçlık eklenerek size verilir. Dolayısıyla kıdem tazminatı konusunun TES ile ilişkilendirilmesinin sebebi TES için bir kaynak, bir kesinti lazım olduğudur. Kıdem tazminatını bir biçimde kısma ya da tamamen bir bireysel sigorta fonuna dönüştürmek ve emekliliğe kadar kıdem tazminatı ödememek, emekli olunca da ya toplu para ya da nemalandırılan miktara bağlı olarak bir aylık ödeme şeklinde yapmayı planladıklarını düşünüyorum. Ancak şunu söylemek lazım. TES yaklaşık on beş senedir konuşulan bir konu Türkiye’de. Bireysel emeklilik yoluyla otomatik katılım sistemiyle kısmen uygulandı. Ama biliyorsunuz bu sistem hem ayrılması serbest olan bir sistem yani zorunlu bir sistem değil hem de kesintilerin düşük olduğu bir sistem. Dolayısıyla ikinci bir emeklilik burada söz konusu değil. Ancak belli bir yıl sonra küçük bir para toplu paraya ya da işte bir ek harçlığa dönüşebiliyor bu. Ben bu sessizliğin hayra alamet olmadığını düşünüyorum. Çünkü geçmişte kıdem tazminatına ilişki niyetler ortada. TES ile kıdem tazminatının bağlantısı sık sık kurulmuştu. Ben bu niyetin devam ettiği kanaatindeyim. O yüzden uyarıyorum. Elbette hükümet çıkıp, “Böyle bir hedefimiz yok, kıdem tazminatıyla bir ilgisi yok bunun” derse de bu uyarıların işe yaramış olduğunu düşüneceğim. Ama şunu da eklemek isterim, kıdem tazminatıyla bağlantılı olmasa bile TES’in kendisinin problemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi, emeklilik sisteminin kısmen özelleştirilmesi demektir. Çünkü kamusal emeklilik sisteminde bu işin kamudur. Ve eğer siz bunu bireysel sigorta fonlarına verirseniz piyasadaki getiriye bağlıdır. 

“TES’İN İKİNCİ EMEKLİ MAAŞI OLACAĞI SÖYLEMİ KANDIRMACA”

Güldem Atabay / Ekonomist

2011’den beri AKP’nin meşhur planlarında, 2023 vizyonunda, daha sonra kalkınma planlarında tamamlayıcı emeklilik sisteminin, aslında kıdem tazminatını uzun süredir kaldırma projesi var. Bunun bir adımı olduğunu anlıyoruz. Yani bir anda bugünkü OVP’den çıkmış bir sistem değil. Farkı mı ne? Daha önce bunun bireysel emeklilik ve kıdem tazminatı fonunun birleştirilerek tamamlayıcı emeklilik sisteme dönüşeceği açıklanırken bu sefer yayınlanan OVP’de bu biraz gizli ve gizemli bırakılıyor. Gizemli bırakılmasının sebebi gelebilecek politik tepki. Yani sendikalardan, çalışanlardan, bireylerden ve kurumlardan gelecek tepkileri önden baskılamak, gerçek ortaya çıkacağı zaman olası tepkiyi mümkün olabildiğince geciktirmek. Aslında devlet neredeyse sosyal güvenlik sistemini fonlamaktan vazgeçmiş durumda. Evet, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de demografik bir sorun var. Türkiye’de nüfus yaşlanıyor. Bu noktada asıl mesele kayıt dışı. Kayıt dışını kayıt içine aldığımız zaman, çalışan sayısının baktığınızda, emekli sayısını düşürmek mümkün. O yüzden aslında 22 sene hükümet olmuş bir partinin kayıt dışıyla neredeyse hiç ilerlemeden ama emeklinin aylığına, maaşına ve haklarına bu şekilde çökmeye çalışması, kıdem tazminatına çalışanların finans sisteminin yöneticilerine bir takım fonlar haline getirmeye çalışması yine bana çok doğru bir yaklaşım gelmiyor. Tamamlayıcı emeklilik sistemi için ‘İkinci bir emekli maaşı gibi olacak’ deniyor. Uzun vadede yapılan kesintiyle matematik olarak çok mümkün değil. Dolayısıyla bu biraz kandırmaca oluyor. Bu sağlıklı bir sistem değil. Kazanılan hakların kaybı. Bugün Türkiye’de belki emeklilik yaşının arttırılmasını tartışabiliriz. Daha geçen hafta Çin’de arttırıldı. Gerçekten dünyanın nüfusu yaşlanıyor, bizim ülkenin nüfusu da yaşlanıyor. Bütün bunları tartışabiliriz. Ama kayıt dışı istihdamla mücadele etmeyen bir hükümetin bir anda tamamlayıcı emeklilik sistemiyle gelip bunu da şu anda neredeyse kapanmış olan SGK açıklarının sürdürülemez olmasıyla açıklıyor olmasını ne samimi ne iyi niyetli buluyorum. 

“ASIL SORUN SİSTEMİN İSTİHDAM ÜRETMEMESİ”

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu / İktisatçı

Bunun iki yönü var. Bir tanesi emekli maaşları giderek geriliyor. İnsanların, emeklilerin satın alma güçleri düşüyor ve emekliler üretim sürecine doğrudan katılan kesimler olmadıkları için genel olarak neoliberal düzenlerde Türkiye’deki kadar belirgin bir düşüş yaşanmasa da emeklilerin refahının gerilemesi en azından artmaması söz konusu. Ve sistem bunun devam edeceğini görüyor. Onun için çalışırken ek bir emeklilik maaşının kamudan ödenen emeklilik maaşının yanına bir gelir olarak sunuyor ve böylelikle bunun yaygınlaşması halinde emekli maaşlarını daha reel olarak geriletmek mümkün olacak. Birincisi bu. Tabii bunun bir parçası da şu. Türkiye’de demografik bir değişim var. Bu önümüzdeki yıllarda etkisini daha fazla gösterecek. Yani iş gücünün çalışabilir yaştaki insanların oranı Türkiye’de hala yüzde altmışın üzerinde, yüzde on emekli var. Yüzde yirmi beş civarında da çalışma yaşının altındaki çocuklar var ama bu süre biraz daha devam edecek. Yani söylendiği gibi “Türkiye’de çalışan az, diğerlerini besliyor” argümanı şimdilik doğru değil ama bu 2035-2040 arasında ortadan kalkacak. Türkiye’deki daha büyük sorun şu. Sistemin yeterince istihdam üretememesi, iş gücüne katılan ve işbaşı yapabilenlerin oranının düşük olması. Yani şu anda Türkiye’de çalışma yaşındaki her 100 kişiden 50’si ve altı işbaşı yapabiliyor. 50’sinden daha fazlası çalışmıyor. Bunun hem istihdam yaratılamamasıyla ilgili hem kültürel nedenleri var. Ben bunun daha önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum. Birinci konu bu. İkinci konu yine bununla bağlantılı olarak piyasa düzenlerinde sermaye piyasalarının gelişmesinin istenmesi. Mesela Draghi bir rapor yayınladı geçtiğimiz hafta. Avrupa’da dahi sermaye piyasalarının yeterince gelişmediğini Amerika ölçüsünde olmadığını söylüyor. Ve tasarrufları Avrupa’nın daha yüksek olmasına rağmen bundan şikayet ediyor. Türkiye’de de insanların tasarrufları bir şekilde zoraki tasarruf oluyor. Emeklilik fonları aracılığı özel sektöre aktarmak gibi bir amaç da güdülüyor. Yani uzun vadede bunun önemli bir fon kaynağı, finansman kaynağı olması bekleniyor.

Geçinemeyen Türkiye’nin En Zor Yılı 2025 mi Olacak?

Gıda Güvencesizliği Sürerken Kent Lokantalarını Tartışmak