Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nden Kısa Kısa

Seyir Derneği ve Ayvalık Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen Ayvalık Uluslararası Film Festivali, 17-22 Eylül 2024’te sinemaseverlerle buluştu. Festivalin direktörlüğünü Azize Tan, program danışmanlığını ise Fatih Özgüven üstlendi. 

Festivalde toplamda 70 film izleyiciyle buluştu. Cannes başta olmak üzere uluslararası festivallerde prömiyer yapan 20 film ise Türkiye’de ilk kez Ayvalık’ta gösterildi.

Festival, Türkiye ve dünyanın çeşitli yerlerinden gelen yönetmenler, oyuncular, yapımcılar, basın mensupları, sinema sektörü emekçileri ve öğrencilerden oluşan 200’ü aşkın konuğu ağırladı. Etkinlik boyunca 10 binden fazla izleyici ise salonları doldurdu.

Ayvalık, resmiyette bir ilçe; fakat daha çok bir sahil kasabası. Bunu size en çok her yere yürüyerek gidebildiğinizde ve gün batımlarında hissettiriyor. İlçe, özellikle Cunda Adası (Yunanca: Moshonisi, Hekatonisa) ve çevresindeki irili ufaklı adalarla birlikte, mimari ve kültürel zenginliği ile dikkat çekiyor. Bu durum, size her sokağında başka bir huzur veren kasabada heyecanla beklediğiniz filmleri izlemeye ayrı bir keyif katıyor.

Festival seçkisinde bu yıl öne çıkan belgesel ve filmler; göç, zorla yerinden edilme, militarizm ve toplumsal cinsiyetle bağdaşan anlatılar etrafında şekilleniyor. Festival programının başlıkları da programla paralel: “Doğulmaz-Olunur”, “Farklı Gözle Bakanlar”, “Sinemanın Yazarları”, “Büyükler İçin Animasyon”, “Gidecek Yer Yok”, “Gitmesek de Görmesek de…”, “Doğa Diye Bir Şey Kalmadı”, “İki Film Birden”, “Sinematek ile” ve “Dans Üzerine”…

ESKİ VE YENİ DÜNYA

Festivalde gösterilen filmler, hem sanatsal hem de politik anlamda geniş bir yelpazede. 

Festivalin açılış filmi Francis Ford Coppola’nın uzun zamandır beklenen yapımı “Megalopolis”. Cannes Film Festivali’nde büyük yankı uyandıran ve izleyicilere ikiye bölen film, modern şehir hayatının çöküşü ve bireycilik üzerine bir eleştiri sunuyor. 

Coppola, 1970’lerden beri üzerinde çalıştığı ve kariyerinin son filmi olacağını belirttiği film için kişisel servetinden 120 milyon dolar bütçe ayırdı. Laurence Fishburne’ün anlatımıyla sunulan fütüristik hikâye, günümüz Amerikası’na hayli yukarıdan bakıyor. Zenginler zevk içinde yaşamalarına rağmen, kibirleri nedeniyle bataklığa düşüyor; ama hikâye de arkaik sulardan kurtulamıyor. Filmde eski tarz özel efektlerin etkisi ve erkek bakış açısının derin izleri ne yazık ki daha çok dikkat çekiyor.

“Gidecek Yer Yok” (No Other Land) ve “Dargeçit” belgeselleri, festivalin politik dertlere yaklaşımını gösteren iki önemli örnek. Yönetmenliğini Berke Baş’ın, yapımcılığını Enis Köstepen’in üstlendiği Dargeçit belgeseli, 43. İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Belgesel” seçildi. Belgesel, Türkiye’de gözaltında zorla kaybedilmeleri ve kayıp yakınlarının adalet arayışını, 1995 yılında Mardin Dargeçit’te kaybedilen 14 yaşındaki Davut Altınkaynak’ın hikâyesi üzerinden anlatıyor.

“Gidecek Yer Yok” ise Filistinli gazeteci Basel Adra’nın kayıtlarıyla İsrail işgali altındaki Masafer Yatta bölgesindeki direnişi gözler önüne seriyor. Berlinale’de “En İyi Belgesel” ödülünü kazandıktan sonra yönetmeni Yuval Abraham’ın yaptığı konuşmanın kıymeti, belgeseli gördükten sonra daha anlaşılır hale geliyor. Yapım özellikle İsrail işgali ve Filistin direnişine dair uluslararası toplumu harekete geçirme ereği taşıyor.

KÜLTÜREL BELLEK

Ayvalık’ın tarihi Rum yerleşimi olması ve 1923 Nüfus Mübadelesi, ilçenin hafızasında önemli bir yer tutuyor. Kerem Soyyılmaz’ın yönettiği “Rodakis’i Ararken” belgeseli ise izleyicileri bu bağlamda bir kültürel bellek yolculuğuna çıkarıyor. Ayvalık’ta mübadele sonrası kalan izler, kentin mimari ve kültürel yapısında hâlâ gözlemlenebiliyor. 

Festivalin dikkat çeken filmlerinden bir diğeri ise ekolojik farkındalık temalı filmler. Festival programında yer alan ve Reha Erdem’in yönettiği “Neandria” (2023) filmi, hem sinematografik açıdan hem de prodüksiyon sürecindeki çevre dostu uygulamalarıyla bu bağlamda festival seçkisinde yer alan filmlerden. Neandria’nın çekimlerinde plastik kullanımının azaltılması, fosil yakıtlı jeneratörlerden kaçınılması gibi yöntemler, sinema sektöründe sürdürülebilirliğin nasıl sağlanabileceğine dair bir örnek. 

Bu bağlamda öne çıkan bir diğer yapım ise Eliza Levy’nin yönettiği “Dünyalar Oluşturmak”. Film, antropolog Philippe Descola’nın düşüncelerini takip ederek, modern dünyanın doğaya bakış açısını eleştiriyor. Descola’nın Amazon ormanlarında yaptığı saha çalışmalarından yola çıkan yapım, ekolojik yıkımın kökenlerini sorgulayan ve insan-doğa ilişkisini yeniden tanımlayan bir perspektif sunuyor. Film, özellikle kapitalist toplumun doğayı metalaştırma süreçlerine dikkat çekiyor ve doğayla kurulan ilişkinin ekolojik bir temele oturtulması gerektiğini vurguluyor.

İzleyiciyi ilk bakışta “Hangisini göreceğim, diğer gösterime nasıl yetişeceğim?” paniğine bile sürükleyebilen Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin seçkisi elbette daha geniş bir tematik yelpazedeydi. Elizabeth Sankey’nin “Cadılar” (Witches) filmi ve 77. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan ve 13 dakika boyunca ayakta alkışlanan ve festivalden En İyi Senaryo Ödülü’yle dönen “Cevher” (The Substance) filmleri buna bir örnek. 

Festivalde beni en çok etkileyen yapımlardan “Cadılar”ın yönetmeni Sankey, cadıların tarih boyunca nasıl marjinalleştirildiğini ve kadınların toplumsal normlara karşı verdikleri mücadeleyi sinema tarihinden örneklerle ele alıyor. Feminist bir perspektifle çekilen yapım, izleyiciye toplumsal baskılara ve kadınların “cadılaştırılma” süreçlerine dair önemli bir bakış sunuyor. Sankey, Oz Büyücüsü, Girl, Interrupted ve Rosemary’nin Bebeği gibi filmlerden sahneler kullanarak, cadıların kültürel temsillerinin kadınlar, annelik ve ruh sağlığıyla ilgili algılarımızı nasıl şekillendirdiğini gözler önüne seriyor. 

Cevher ise odaklandığı “kadın yaşlanması” hikâyesinden izleyiciye ne yazık ki yeni bir meyve vermiyor.

Festivalde öne çıkan diğer filmler arasında, Wim Wenders ve Yorgos Lanthimos gibi auteur yönetmenlerin filmleri yer alsa da izleyiciyi ve sinema yazarlarını en çok, aralarında “Yurt”, “Tereddüt Çizgisi”, “Büyük Kuşatma”, “Karganın Uykusu” ve “Faruk” gibi yapımların yer verildiği ulusal seçki ve belgeseller tatmin ediyor.

SONUÇ NİYETİNE

Festival, her yıl yalnızca sinemaseverleri değil, Ayvalık’ın yerel ekonomisini de gözle görülebilir bir şekilde canlandırıyor. Çünkü festivalle birlikte en iyi ihtimalle Ayvalık’ın turizm sezonu bir ay daha uzuyor ve yerel işletmeler festival boyunca hareketli günler yaşıyor.

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nin bir diğer güzel yanı ise yarışmasız bir festival olması. Bu hem festivalin daha nahif bir havada geçmesini hem de kulissiz olmasını sağlıyor. Festival kapsamında sadece “Yeni Bir…” ödülü veriliyor. Bu yılki ödül, “Büyük Kuşatma” filminin kurgucusu Lisa Aksel Ayhan’a verildi. 75 bin TL değerindeki ödül, genç sinemacıların desteklenmesini hedefleyen bir teşvik olarak görülüyor.

Kültürel miras ve doğa temalarıyla bütünleşen festival, izleyicilere yalnızca sanatsal değil, aynı zamanda toplumsal ve entelektüel bir deneyim sunuyor. Genç sinemacıların ve çocukların da birer özne olarak katılımıyla, festival Türkiye sinema sahnesindeki özel konumunu bu sene de pekiştiriyor. Seneye yine en güzel filmlerde ve gün batımlarında buluşmak üzere! Elbette Ayvalık sokaklarında bizlere eşlik eden sevgi arsızı kedi ve köpeklerle birlikte.

Levent Üzümcü: Okulda Tiyatro için Kapıyı Kapatırlarsa Bacadan Gireceğim

OpenAI “Tek Adam Rejimine” Emanet