Levent Üzümcü: Okulda Tiyatro için Kapıyı Kapatırlarsa Bacadan Gireceğim

Sancılı bir değişim sürecinin ardından ağustos ayının sonunda İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği’ne getirilen tiyatro sanatçısı Levent Üzümcü ile bir ay gibi bir sürede hazırlandıkları yeni sezona dair planlarını, hedeflerini konuştuk. 

“Çocukların, hayatlarında sanatın ihtiyaç olduğunu fark ettikleri bir şey yaratmaya çalışıyorum. Tiyatroya ilgilerini kazandıracağımız, güçlendireceğimiz bir yapı peşinde koşuyorum” sözleriyle özellikle küçük seyircilere verdiği öneme dikkat çeken Üzümcü, okullara meddah gösterisiyle girme projesini anlattı. 

Milli Eğitim Bakanlığı’ndan izin gerektiren proje için, “İzmir Milli Eğitim Müdürlüğüne başvuracağım ama reddedecekler, biliyorum. Çok ısrarcıyım bu konuda. Kapıları kapatsınlar, bacadan gireceğim. Çocuklara mutlaka ulaşacağım” dedi. Çocuk ve gençlik tiyatrolarını geliştirme planlarından söz eden Üzümcü, ayrıca gelir durumu düşük mülteci çocuklara sözsüz oyun sahnelemeyi istediklerini söyledi. 

Kendisi de İzmirli olan sanatçı, bu şehir seyircisinin ihtiyaçlarını bildiğini belirterek İzmir’in dört yanında dört sahneyle tiyatro yapma, yurt dışı festivallere katılma hedeflerini; İstanbul, Eskişehir ve İzmit başta olmak üzere şehir tiyatrolarıyla oyun becayişi planlarını anlattı. “Suya sabuna dokunan tiyatro yapacaklarını” vurgulayan Üzümcü, “Özellikle ödenekli sanat kurumlarını yönetenler, çok uzun zamandır ceberut bir siyasi tavırda olduğu için çok fazla suya sabuna dokunamıyor. Örneğin yoksulluğun, haksızlığın konu edildiği oyunlar yapamıyor” dedi. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı ile aralarında politik kutuplaşma yaratan kesime de iki kurumun bambaşka yapılar olduğunu hatırlatarak “Keşke biraz tiyatro izleselerdi” yanıtını verdi. 

İzmir Şehir Tiyatroları, Üzümcü’nün İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahneleyip dekoru ve kostümleriyle buraya transfer ettiği, Cengiz Toraman’ın yönettiği “Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikâyesi” adlı oyunla, 3 Ekim Perşembe akşamı, Kültürpark’taki İsmet İnönü Sahnesi’nde sezonu açacak. Geçen sezondan Bahar Noktası, Helikopter, Mor Şalvar, Yolcu ve çocuk oyunları devam edecek; Aralık ayında ise sürpriz bir müzikal sahnelenecek. İşte ayrıntılar…

“ŞEHİR TİYATROSU, ŞEHRİN SEYİRCİSİYLE İLGİLİDİR”

Hoş geldiniz. İzmir’e böyle bir görevle geri dönmek nasıl bir duygu?

Mesleğim bu. Bu mesleği çok seviyorum, başka iş yapmayı da bilmiyorum. Bazen ağabeylerimiz derdi ki, oyunculuktan para kazanamayabilirsiniz, o günler için başka bir meslek daha öğrenmelisiniz. O yüzden pek çok oyuncunun kafesi, köftecisi, barı, kahvecisi vardır. Batı ülkelerindeki garsonların çoğunun aktör olması gibi genellikle oyuncular sevdikleri işi yapabilmek ama oynamadıkları zamanda da geçinebilmek için ikinci iş bulur. Benim böyle bir şansım, vaktim olmadı. O kadar çok oyun oynadım ki, o kadar fazla tiyatro yaptım ki… 

Tiyatroyla geçmiş bir hayat…

Başka iş bilmedim. Ama meslekle ilgili dengeler, ben üniversitedeyken olduğu yerden evlendiğimde olduğu yere evrildi. Sonra baba olduğumda bir yere evrildi. Tiyatro mesleği, hayatımdaki önceliğini yavaş yavaş olması gereken yere; bir meslekle kurulan ilişki noktasına çekti. Genellikle mesleğimizle ilgili söylenenler bir menkıbe şeklinde dolaşır. “Annem öldü, sahneye çıktım…” gibi bu işin kutsiyetini abartacak hale geldi. Ben, hayatımda olması gereken yere getirdim. Buraya geliş, bir parça da bununla ilgili. Mesleğin olması gereken yere getirilmesiyle, sadece sizin içinizde meslekle kurduğunuz ilgiyi kast etmiyorum. Temas ettiğiniz her yerle ilgilidir bu. 

Bir şehrin tiyatrosu neden önemlidir, şehir tiyatrosunun yeri nedir? 

Bir yanlış anlama oluyor, zannediyorlar ki şehirle ilgili tiyatro. Hayır, bu şehrin seyircisiyle ilgili bir tiyatrodur. Şehir, merkezi bir yönetimden yönetilmediği için onun içinde genel sanat yönetmeni, sahnesi vardır. Genellikle o şehrin oyuncularını, okullarından mezun olanları kullanır. Şehrin kültürüyle dolu insanların; kendileri gibi oralı olan ya da o şehre göçen insanların beğenisine uygun tiyatroyu yapar. Şehir, tiyatroyu enerjisiyle belirler. Her şehrin bir kültürü mevcuttur. Şehir tiyatrosu da o şehrin tiyatrosudur. Onun algısına, beğenisine, sanatla ilişkisine tercüman olur. İzmir’deki de böyle bir tiyatro. 

Aynı zamanda izleyici kazandırmak, tiyatro izleyicisi yetiştirmek anlamında da bir işlevi var mıdır? 

Seyirciyi yetiştirmek değil; var etmek, sayısını artırmak, tiyatroyla ilişkisini güçlendirmek bizim amacımız. Tiyatro sanatının şehirle kurduğu ilişkide en etkili olduğu yerin, mutlak surette bu olduğunu düşünüyorum. Çocukların, hayatlarında sanatın ihtiyaç olduğunu fark ettikleri bir şey yaratmaya çalışıyorum.

HER OKULDA BİR DERS SAATİNDE MEDDAH GÖSTERİLERİ

Bu anlamda okullarla ortak projeleriniz var, ondan söz eder misiniz?

Önümüzde Milli Eğitim Bakanlığı diye bir engel var. Bütün kurumlarda olduğu gibi ister istemez her şey siyasallaştı. Kendi siyasi garabetlerinin bir parçası olmayan insanlara, halkın yararına da olsa bir şey yaptırmıyorlar. Milli Eğitim de onlardan biri. Ben gideceğim, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğüne başvuracağım ama reddedecekler, biliyorum. Okul aile birlikleriyle çocukların tiyatroya ilgisini kazandıracağımız, güçlendireceğimiz bir yapı peşinde koşuyorum. Çok ısrarcıyım bu konuda. Kapıları kapatsınlar, bacadan gireceğim. Netim yani… Ve gireceğim. Çocuklara mutlaka ulaşacağım, anlamında gireceğim diyorum. Çocuklarla birlikte oluşturacağımız tiyatroyu da onların hayatına dokunan bir alışkanlık haline getireceğiz. Diyelim 12 yaşında çocuk tiyatrosuna geldi; o zinciri hiç bozmadan 17 yaşında da gençlik tiyatrosu var. Çocuk ve. gençlik tiyatrosundan yetişenlerin oyunlarla ilgili algısı, beğenisi de gelişiyor. İyiyle kötüyü ayırt ediyorlar. Eleştirmeyi de öğreniyorlar.

Nasıl bir metotla okullara girmeyi tasarlıyorsunuz?

Metotlar farklı. Örneğin tek kişilik meddah gösterileriyle okullara girmeyi planlıyorum. Tiyatronun özü, anlatı. Çocukları biraz anlatıyla tanıştırmak istiyorum. Şöyle bir sistem yaratıyorum burada: Tek kişilik meddah gösterilerinde herkes oynayacak ve herkes de birbirini yönetecek. Oyuncuların oyuncuları yönettiği, bir kişilik gösterilerden söz ediyorum. Milli Eğitime proje halinde sunacağız, onay için metinlerini de göstereceğiz. Tiyatroyu anlattığımız 40 dakikalık bir ders saatinde meddah gösterisi. Şu an 37, umarım 55 oyuncumla her bir okulun bütün sınıflarında, bir ders saati içinde derslik sayısı kadar öğrenci, bir meddah gösterisiyle tanışacak. Milli Eğitim büyük ihtimalle “Hayır” diyecektir çünkü insanların yararı söz konusu. Aynı projenin daha farklı bir yöntemiyle çocuklara masal okuyarak İzmir Şehir Tiyatrolarının web sayfasında paylaşacağız. Dünyanın her yerinde çocuklarını uyutmak için ana dili Türkçe olan annelerin başvuracağı en az 50 masal düşünüyorum. Herkese duyuracağız. Türkiye’de önemli bir göçmen problemi var. Sözsüz, hareketle anlattığımız yani evrensel beden dilini kullandığımız çocuk oyunlarımızla İzmir’in gelir düzeyi düşük semtlerinde başka bir reklamasyona gideceğiz. İzmir’de yaşayan bütün etnik gruplara hitap edeceğimizi; Afganca, Arapça, Rusça, Türkçe reklamlarla cüzi bir fiyata tiyatro sunacağımızı duyuracağız. Amacımız, alım gücü düşük insanların, tiyatroyu zenginlerin sanatı gibi görmemesi. Oraya gelen çocuk, belki bir gün yönetmen olacak, belki sanatta çığır açacak… Hiç kimse tiyatro tarafından dışlanamaz, herkes tiyatronun seyircisidir. 

RÜSTEMOĞLU CEMAL’İN TUHAF HİKÂYESİ

3 Ekim’de sezonu “Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikâyesi” oyunuyla açıyorsunuz. O da bir göç hikâyesi. İzmir de göçlerle kurulmuş bir şehir. İzmir ve oyun arasındaki bağlantıyı göstererek oyuna dair ne anlatırsınız?

Burası, genel sanat yönetmenini şöyle seçiyor. Bir danışma kurulu var, çağrıya çıktıklarında siz, üç yıl boyunca işletmesiyle birlikte yapacağınız işleri sunuyorsunuz. Minimum 40-45 yılını tiyatroya vermiş danışma kurulu üyeleri, sunulan belgeler içinden seçtiği isimleri belediyenin insan kaynaklarına gönderiyor. İK’nin önerdiği isimler belediye başkanına gidiyor, o karar veriyor. Bu sistem içinde geldim buraya. Kurula sunduğum raporda belli taahhütlerde bulundum. Ancak bunları yaparken bir şeyi hesaba katmadık; çok geciktik. Ben buraya oyun yönetmeye gelmiyorum, tiyatroyu yönetmeye geliyorum. Elimizde maalesef yeni oyun yok. Oynanmış oyunlarla açacağız sezonu. Danışma kuruluna sunduğum raporda, oyunumu da buraya transfer edeceğim vardı. Dekorunu ve kostümünü İstanbul Şehir Tiyatrosu yuvamdan İzmir Şehir Tiyatrosu yuvama taşıyacağım. Sağ olsunlar, çok destek oldular. İstanbul dışında oynanmamış bir değer. Açılışını bununla yapmak uygun göründü. Gelelim hikâyesine… Burayı özel kılan şey, insanların İzmirli olmaması ama gelen herkesin İzmir tarafından kucaklanması. Annesi, babası başka yerde doğmuş hatta kendisi bile birkaç yaşına kadar başka yerde büyümüş insanlar İzmir’de büyüyüp yaşıyorsa –kimse İzmirliliği tekeline alamadığı için- herkes İzmirli olabilir. Alevilikle Bektaşilik arasındaki fark gibi. Alevi doğarsın, Bektaşi olabilirsin. İzmirli biraz bunu andırıyor. Bazı şehirler vardır, seni bir türlü oralı kabul etmez. Bu şehir bize kucak açtı. Zaten Levantenler dışında hiçbirimiz buralı değiliz ama buralıyız, evet, yüz yıldır buradayız. Herkes bir yerden geldi. Yerli çok az aile vardır. Çoğu Levanten aileler, beş yüz yıldır buradalar. Diğerleri de soyadı bilinen birkaç aile. 

Oyunda da Rüstemoğlu Cemal Girit’ten göçüyor. İzmir’de de Girit göçmeni çoktur, mübadil çoktur…

Evet, ben de Girit göçmeniyim. Ama Rüstemoğlu, zorunlu göç üzerine, mübadele… Mübadil olmak, toprağından zorla koparılıp gönderilmek demek. İnsanlara tercihleri sorulmaz. Sizler Müslüman tebaasındasınız derler; oradaki Hristiyan tebaasında olanlarla yerinizi değiştiriyorum, derler. Bu değiş tokuşta ırksal bir durum olmadığı da Karamanoğullarından anlaşılmaktadır. Özbeöz Türk ve Hristiyan olan ya da Bektaşi olan Karamanoğulları Beyliği’ni darmaduman etmişler, yıllarca sürmüş bu Osmanlı politikası. Bektaşi olanlarını uçbeyi yapmışlar. Hristiyan olanları da tek kelime Rumca bilmedikleri halde Yunanistan’a göndermişler. Karamanlis ailesi odur. Özbeöz Türk’türler. Göç edenler tabii ki birçok nedenle gidiyor ama kalabilir, göçmeyi tercih ediyor. Burada öyle bir tercih söz konusu değil. Ankara bağlantılı kurullar kuruldu. Gelenle giden arasında mal bölüşümü anlamında, evlerin metrekaresi anlamında inanılmaz hakkaniyetlidir ama zorunlu göç, temelinde hakkaniyetsiz bir şeydir.

Geçen sezondan Bahar Noktası, Helikopter, Mor Şalvar, Yolcu ve çocuk oyunları devam edecek. Sonrası için ne düşünüyorsunuz?

Dediğim gibi çok zaman kalmadığı için yeni bir oyun yapamadık ama Aralık’ın ilk haftasında bir müzikalin prömiyerini yapıyoruz. İzmir seyircisini çok iyi biliyorum çünkü ben de İzmirliyim, seyirci olarak benim de ihtiyaçlarım var. Onların beklentilerini boya çıkarmayacak bir tiyatro olacak bu. 

Devam eden süreçte dünya ve Türk edebiyatından önemli eserleri sahneleyeceğinizi söylüyorsunuz. Onunla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Bu bir görevdir. Her ortaokul lise öğrencisinin okuduğu, okuması gereken başucu kitapları vardır. Dünya klasikleri, örneğin Shakespeare’ler, Çehov’lar olması gereken oyunlardır. Tiyatro edebiyatının köşe taşlarıdır. Biz köşe taşlarını atlamayız, atlamamalıyız. Çünkü bu, seyircinin bir okulu gibi. Bir seyirci grubunu alıp belli bir noktaya götürmekten bahsetmiyorum. Koca bir şehri alıp ortalamaları olabildiğince tutturmaktan bahsediyorum. Burada bir Shakespeare’imiz var, Bahar Noktası, devam edecek. 

KARŞIYAKA, BORNOVA VE ÜÇKUYULAR-URLA ARASINA YENİ SAHNELER

Tiyatroyu İzmir’e nasıl yaygınlaştırmayı düşünüyorsunuz?

Başka sahnelerimiz olsun istiyorum. Şehrin dört bir yanı; Karşıyaka, Bornova, Fahrettin Altay -Urla arası. Konak’ta zaten sahnemiz var. Bunu bir an önce halletmemiz lazım. Şehir Tiyatrosunun dört sahnesi olmalı. Elhamra’da oyunlarımız olmayacak, orayı sadece prova salonu olarak kullanacağız.

İstanbul Şehir Tiyatrolarında olduğu gibi… Onun da pek çok sahnesi var.

Şehrin Tiyatrosunun şehre yayılması gerekiyor. Buca’yı, Karabağlar’ı, Gaziemir’i anmadım, oralara yakın tiyatrolarımız var. Sahil bölgesi ve tek içerlek Bornova… Orada üniversitenin varlığı çok önemli. Manisa’dan bile gelirler. Yapabilirsek var olan bir sahneye girmek istiyoruz ama giremezsek yeni bir sahne yapmak da mantıklı. 

Turneler, festivallerle İzmir dışına açılma planınız var mı?

Bu tarz gösterişli oyunlarla hem yeteneğimizi hem de ekip halinde tiyatroya bakışımızı yurt dışı festivallerde göstereceğiz. Onları buraya getirerek, oyunlarımızı oraya götürerek bunu sağlamaya çalışacağız. Dış ilişkiler masamızın görevi, bütün yurt dışı seçkin festivalleri takip etmek. Turneye gitmek ve buraya oyun getirmek, diğer şehir tiyatrolarıyla oyun değiş tokuşu yapmak da bir amacımız. Öncelikli olanlar İstanbul, Eskişehir ve İzmit şehir tiyatroları. İstiyorum ki burada oynasınlar, biz de oralarda oynayabilelim. Çocuk oyunlarını yurt dışı festivallerine götürmek istiyorum. Yurt dışında çok gözlemliyorum; Türk anne babaların, orada doğan çocuklarıyla ilişkileri kopuyor, ana dil değişiyor. Dünyanın çeşitli yerlerine çocuk oyunlarını göndermeyi düşünüyorum. Ana dillerinde seçkin eserler görsünler istiyorum. 

Özetle tiyatro seyircisini artırmayı, mümkün olduğunca fazla alana yaymayı, repertuvarı da genişletmeyi düşünüyorsunuz. 

Elbette. Bir tarz oyun üzerine gidemeyiz. Bu şehirde yaşayan insanların ortalamasına yakın oyunlara ihtiyaçları var. Çok ağır bir oyunla da giremeyiz, zaten dünyanın ve ülkenin gündemi yeterince ağır. Bu gibi durumlarda tiyatronun görevi insanları biraz rahatlatmaktır da, biraz eğlendirmektir de… Çapımızın altında sulu zırtlak komedilerden bahsetmiyorum. İnsanların daha iyi hissedecekleri sahne gösterileri izlemeye ihtiyacı var. Bir noktaya getirdiğimiz seyirci için derdini daha dramatik yoldan anlatan oyunlar da olacak. 

“KEŞKE BİRAZ TİYATRO İZLESELERDİ”

Suya sabuna dokunan tiyatro yapacağız, diyorsunuz. Buradan ne anlamalı İzmir seyircisi? 

Özellikle ödenekli sanat kurumlarını yönetenler, çok uzun zamandır ceberut bir siyasi tavır olduğu için çok fazla suya sabuna dokunamıyor. Örneğin yoksulluğun, haksızlığın konu edildiği oyunlar yapamıyor. Kenan Işık, Devlet Tiyatrolarında Cimri yönetmişti İstanbul’da. Harpagon karakteri cimri ve parasını sakladığı yeri bulamadığı için “Hırsız var!” diye bağırmaya başlar. 17-25 Aralık döneminde o replik çıkarıldı tiyatroya gidilip. O dönemde İstanbul Şehir Tiyatrolarında bir çocuk oyununda, “Paralar nerede, paralar nerede?” diye bir bölüm var. Çocuk da “İçerideki kutudan getireyim” diyor. Oyuncumuz, “İçerideki ayakkabı kutusundan getireyim” dedi, tiyatrodan attılar. Bilmiyorum, suya sabuna dokunan oyunlar derken neyi kast ediyorum! Dünya edebiyatında yüz yıl önce yazılmış, milattan önce yazılmış oyunlardaki repliklerden alınan bir güruhla karşı karşıyayız. Kendine, neden ben bu oyundaki replikten alınıyorum, diye sormuyor, gelip repertuvarla oynuyor. Suya sabuna dokunan oyunlardan kastım bu. 

Devlet Tiyatroları Genel Müdürü ve İzmir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni karşılaştırması yapılarak üzerinizden bir politik kutuplaşma da yaratılmaya çalışıldı. Aslında açıklama yapmıştınız ama son bir şey söylemek ister misiniz?

İkisi apayrı kurumlar. Koca koca tiyatro insanları bunlar. Keşke bu kadar televizyon dizisi izleyeceklerine biraz tiyatro izleselerdi. Başka tiyatrolar ne yapıyor, başka tiyatro oyuncularının eserleri ne, biraz da ona baksalardı. 

Aklını Bavula Koyanlar: Beyin Göçü

“Ekonomi IMF Politikasıyla Düzelemez, Toplumu İkna Edecek Siyasi Aktör Şart”

Ayvalık Uluslararası Film Festivali’nden Kısa Kısa