Bitmeyen Tartışmaya 3 Cevap: Stagflasyon Nedir, Nasıl Önlenir?

2024 yılı itibariyle Türkiye, stagflasyonla karşı karşıya kaldı. Ekonomik büyüme yavaşladı, ekonomi durgunlaştı, işsizlik arttı, fiyatlardaki artış ise sürüyor. Yüksek enflasyon ve ekonomik durgunluk el ele verdi özetle. Bu kavram birçoğumuz için soyut bir kavram olarak kalırken, Türkiye’nin mevcut ekonomik durumu bu tanımı somutlaştırıyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre tüketici fiyatları endeksi yüzde 60 seviyelerine ulaştı. Vatandaşın alım gücü yüksek enflasyon karşısında sarsıldı. 

Yine TÜİK verilerine göre işsizlik oranı yüzde 9,2… Özellikle temel gıda maddeleri ve enerji fiyatlarındaki artışlarla daha da belirgin hale gelen yüksek enflasyon halkın günlük yaşamında sıkıntılara yol açarken işsizlik verileri de iş gücü piyasasındaki durgunluğu gözler önüne seriyor.

Ekonomistler, stagflasyonu daha iyi anlamak için yüksek enflasyon ve durgunluktan oluşan iki bileşeni de göz önünde bulundurmak gerektiğini vurguluyor. 

Yüksek enflasyon, tüketicilerin harcama alışkanlıklarını değiştirmesine neden olurken, durgunluk ise iş fırsatlarını kısıtlayarak işsizlik oranlarını artırıyor.

Fikir Gazetesi, üç farklı ekonomistin görüşleriyle birlikte stagflasyonun ne olduğunu Türkiye’nin mevcut ekonomik durumu üzerine derinlemesine bir incelemeyle birlikte sunuyor.

Türkiye için stagflasyon tehlikesi var mı? Bir de, stagflasyon dediğimiz şey nedir?

Tek soru, üç cevap…

“ENFLASYON PROGRAMINDA BAŞARIYA ULAŞILAMAMASI STAGFLASYON RİSKİNİ ARTIRIYOR”

Prof. Dr. Hakkı Hakan Yılmaz / İktisat Uzmanı 

Orta Vadeli Programlara (OVP) bakıldığında, makro parametrelerin hedef ve gerçekleşmeleri arasında özellikle 2018’den itibaren önemli sapmalar oluşmaya başladığı ve farklı bir patikaya çıkıldığı görülmektedir. Özellikle 2018-2022 arasında uygulanan programların yapısından kaynaklı problemlerin varlığında hedeflerde yaşanan büyük sapmalar ekonomik programların kredibilitesini de düşürmüştür. Buna TÜİK başta olmak üzere açıklanan kamusal verilerde kurumsal doğruluk ve güvenilirlik sorunu da eklenince aslında yüksek enflasyonla birlikte başka bir sorun alanını da yaratmış durumdayız. Normalleşme suretiyle (rasyonel politikalara dönüş) buradan dönüş mümkün ama geliş kadar eğlenceli ve kolay değil.

OVP’lerde örneğin enflasyona yönelik üç yıllık tahminlerin son altı yıllık dönemde ortalama sapması yüzde 200-600 arasında değişmektedir. Makro tahminlerdeki sapmalar programa olan güveni azaltmaktadır. 

Grafik:  Enflasyon ve Kur Sapmalarının Ortalaması (2018-2024) 

Durgunluk ve enflasyonun aynı dönemde yaşanması olarak tanımlayacağımız stagflasyon Türkiye içinde söz konusu olmaya başlamıştır. Stagflasyon döneminde yaşanacak olan durgunluk geniş tanımda işsizlik oranlarını da yukarı çekmektedir. Dış dünyada büyüme oranlarında yaşanacak olumsuz gelişmeler ile içerde enflasyon programında başarıya ulaşılamaması stagflasyon riskini daha da artırmaktadır. 

“HEDEFLER TUTTURULMUYOR, ÇÜNKÜ GERÇEKÇİ HEDEFLER KONMUYOR”

Prof. Dr. Kaya Ardıç / İktisat Uzmanı

Stagflasyon bir yandan yüksek enflasyon, bir yandan da işsizliğin bir arada bulunması demektir ekonomide. Çünkü genellikle, işsizlik ve enflasyon bir arada olmaz. Niçin? Çünkü bir ekonomide eğer iktisadi öncelik, enflasyonu düşürmeye veriliyorsa bir yere kadar yapılabilir ama bunun bedeli enflasyonu düşürmek için alınan önlemlerin işsizlikte artışa yol açmasıdır. Tersi, işsizliği düşürmek öncelik alıyorsa, bunun da enflasyonun artması gibi bir etkisi olmasıdır. 

Dolayısıyla ikisinden birisi biraz başarılı olduğu zaman öbürü daha da başarısız oluyor. Türk ekonomisinde enflasyon yüzde 51,97 TÜİK göre. Ama İstanbul Ticaret Odası’na göre yüzde 62. ENAG verilerine göre daha da yüksek. Dolayısıyla Türkiye’de enflasyonun başarılı olabilmesi için düşürücü politikalar sayın Mehmet Şimşek’in açıkladığı orta vadeli planda son derece tutarsız. Büyüme rakamlarıyla enflasyon rakamları tamamen tutarsız. Bu ne ilk ne de son orta vadeli plan. Geçmiş orta vadeli planların uygulamasına ve sonuçlarına baktığınız zaman hedefler tutturulmuyor. Çünkü gerçekçi hedefler konmuyor. 

Yüksek enflasyonları düşürmek aslında düşük enflasyonları düşürmekten daha kolaydır. Ama bunun için radikal önlemler gerekir. Mesela bunun örneği 2001 krizidir, yüzde yüzleri yakın hatta aşan bir krizdi o. Birdenbire siz Sayın Derviş’i Amerika’dan getirip, IMF programıyla birlikte, istikrar politikasıyla, yapısal tedbirler, yapısal reformlar yaparak düşürdünüz bunu. Enflasyon 2001 krizinden sonra yüzde yüzlerden hemen yüzde 35’lere, 20’lere kadar düşürüldü. Ama sonra ne oldu? Sürdürülemez olduğu için bir dönem sonra bu değişti. Yani tekrar yükseldi. Çünkü ortada bir tutarlı iktisat politikası ve bir program yok. Gerçek söylendiği gibi değil, adı plan ama planla ilgisi yok. 

“KEMER SIKMAK ÇÖZÜM DEĞİL DİYEN BİR POLİTİKANIN SESLENDİRİLMESİ LAZIM”

Dr. İlhan Döğüş / Ekonomist

Stagflasyon durgunlukla enflasyonun birleşmiş hali. Bunu literatür 1970’lerdeki petrol kriziyle birlikte keşfetti. Normalde hâkim iktisadi paradigma ekonomik durgunluğa girerse firmalar fiyat indirir -satışlarını arttırmak için- ekonomi büyürken talep canlanırken, fiyat arttırılır. Dolayısıyla durgunlukla enflasyonun olmasını beklemiyorlardı. Ama petrol kriziyle gördüler ki ekonomi durmuşken üretim arttırılamıyor iken maliyetlerin hızlı artmasından dolayı enflasyon artabiliyor. 

Burada Türkiye’nin bu sorunu yaşamasının sebeplerinden biri emek yoğunluklu üretimin hâkim olması. Çünkü emek yoğunlu üretimde talep arttığında fiyatlar da arttırılır. Çünkü toplam maliyetlerin içinde değişken maliyetlerin payı yüksektir (enerji, hammadde, tekstil inşaat vs) ama sermaye yoğun dayanıklı üretim yapan (beyaz eşya, otomobil, araba, uçak vs.) sektörlerde üretim artışıyla karşılanır talep artışı. Bu ülkelerde sermaye üretimi olduğu için bu ürünler stoklanabilir ürünlerdir. Talep düştüğü sürece üretimi kısmazsanız ilk etapta fiyatları düşürürsünüz ki o ürettiğiniz stoktaki ürünü eritebilin ve yüksek üretimdeki birim düşük maliyeti koruyabilin. O yüzden batı ekonomilerinde durgunluk döneminde fiyatların düştüğünü görürüz ama yoksul ülkelerde emek yoğun olduğu için talep düştüğü zaman üretim düşürülür. O yüzden yoksul ülkelerde hem enflasyon hem işsizlik beraber görülüyor. Stagflasyon dediğimiz budur. 

Türkiye böyle bir ekonomi olduğu için daraldığı dönemler enflasyonla durgunluğun daha çok beraber olduğu dönemler. Ama mesela Almanya’da fiyatlar da düşüyor ekonomi daralırken. Türkiye’de düşmüyor çünkü hem ithalattan dolayı bir kur meselesi var hem de siz üretimi kıstığınızda birim maliyetiniz artıyor. O yüzden fiyat düşürülmüyor. Birim maliyeti de arttığı için fiyatlar da yüksek kalmaya devam ediyor. 

Türkiye gibi yoksul ülkelerde deflasyon görülmez. Fiyatların düşüşü çok görülen bir şey değil. Türkiye’de en son deflasyon 1968’de görmüş. 70’den sonra petrol krizi üretimde petrolün hakimiyeti girdi maliyetlerinde kurun bağımlılığı dolayısıyla deflasyon sorunu olmaz. Türkiye ne kadar daralırsa daralsın negatif enflasyonu görmüyoruz. Bu üretimin yapısından dolayı. Türkiye’nin önce üretim yapısını değiştirecek bir kalkınma perspektifine sahip olması lazım. Enflasyon, faiz bunlar ekonomi politikası sınıfsal çatışma meseleleridir.

Ekonomide tek bir doğru yoktur bize anlatıldığı gibi. Egemen küresel ve yerel tekelci finans sermayesinin çıkarlarını bize bilim diye anlatıyorlar. Pekala devlet enflasyonu yoksulluğa, işsizliğe yüklemeden de, işsizliği arttırmadan da, yoksullaştırmadan da düşürebilir. Bunun enstrümanları var. Bunun için Türkiye’nin, halkın, perspektifini değiştirmesi lazım ‘hayır biz buna mahkum değiliz’ demesi lazım. ‘Kemer sıkmak çözüm değil, sorunu daha da kötüleştiriyor’ diyen bir politikanın seslendirilmesi lazım. Bu üst sınıf-çıkar çatışmasıdır ve çıkarını savunacak aktörlerin -sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının- daha çok sesini çıkarması lazımdır.

“Ekonomi IMF Politikasıyla Düzelemez, Toplumu İkna Edecek Siyasi Aktör Şart”

Erdoğan’ın En Büyük Rakibi Bugün Karşısına Çıkan Geçmişi mi?