Ulaş Aydın
Manisa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı
İçki son 22 yılın en çok tartışılan tüketim maddesi herhalde. Üstelik artık içki de demiyoruz, “alkol” diyoruz. Oysa, içki bizim topraklarımıza içkin. Özellikle şarap, divan edebiyatında da, tasavvufta da gerçek ya da mecaz anlamda çokça rastlıyoruz. Şarap da zaten dilimize Arapça’dan geçiyor ve “içki” demek.
Rakı da, tıpkı şarap gibi üzümden üretiliyor. Ancak bir farkı var: Rakı bize, bizim coğrafyamıza özgü. Bu nedenle İstanbul’un Osmanlı hakimiyetine girdiği tarihinden sonra meyhanelerde (şaraphanelerde), şarap tüketiminin yerini peyderpey rakının alması tesadüf değil. Yani, rakı sadece milli değil aynı zamanda stratejik bir içki. Kültürel hegemonyanın tavernadaki sembolü.
Üretim ve kalkınma hamlesinin damga vurduğu Cumhuriyetin ilk yıllarında Antep, Diyarbakır, Tekirdağ ve Nevşehir’de rakı fabrikaları kurulması da tesadüf değil. Çünkü üzüm bağlarından sofraya uzanan rakının üretim ve tedarik zinciri; cam üretiminden etiketlemeye, üzümün işlenmesinden şeker tedariğine kadar pek çok sanayii kolunu da besliyor. Tarım, sanayi, eğlence ve turizm ile iç içe rakı tam anlamıyla bizim yerli ve milli yüksek katma değerli ürünümüz.
Avrupa’nın dört bir yanında açılan dönerciler, nasıl ki Türk gastronomisini dünyaya yayıyorsa, rakı da Türk içkisinin ihracatının kritik mallarından biri. Kapatılan DPT’nin 1990’da yayınlanan 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu raporlarından İçki Sanayii Raporu da tam bu nedenle; yüksek alkollü içkiler konusundaki rekabete dikkat çekiyor ve tamamı yerli tarımsal girdilerle üretilen rakının dünya pazarındaki payının artırılmasının öneminin altını çiziyor.
Ulusal markaların küresel pazarlarda çarpıştığı günümüzde; Fransız’ın şarabı, İskoç’un viskisi, Rus’un votkası gibi bizle özdeşleşmeye bu kadar müsait bir içkinin özel olarak hedef alınması neye yarıyor? İçki tüketimini azaltmadığı, aksine kaçak tüketimi teşvik ederek vergi kaybına yol açtığı ortada. Şiddet olaylarında bir azalma olmadığını da her gün haberlerde izliyoruz. Metamfetamin gibi yasadışı, ölümcül uyuşturucuların içkinin yerini alması ise cabası.
Dünyada alkollü içecekler pazarının büyüklüğü 1,75 trilyon dolar. Dünya alkollü içecekler ihracat pazarında Türkiye’nin payı ise %0,12. Üretim kapasitemizin ise yarıdan azını kullanıyoruz.
2024 yılı ilk dört ayında 4 bin 959 ton rakı ihraç ederek 29 milyon 932 bin dolar döviz girişi sağlamışken; aynı dönemde 18 bin 120 ton viski ithal ederek 102 milyon 554 bin dolar döviz çıkmış. Yani ihraç ettiğimiz rakının üç katı viskiyi ithal etmişiz. Çünkü rakı üzerinde o kadar büyük vergi yükü var ki, ithal viskiler daha ekonomik hâle geliyor. Haliyle rakının dünya pazarında payı azalırken, bizim yerli pazarımızda viskinin payı artıyor. 1453’te İstanbul’da başlayan rakı hegemonyası, bilinçli şekilde ortadan kalkıyor, yerini ise viski alıyor. Bugün tekel bayiine gittiğinizde rafları Türk rakısı değil, İskoç viskileri, Rus votkaları süslüyor.
Yerli üreticimiz ise kamusal alanda içkinin sosyal, kültürel ve ekonomik tartışmasının imkansız hâle geldiği bu tuhaf atmosferde, kendini ifade etmekten çekiniyor. Elimizde dünyaya kendimizi tanıtmak, kültürel markalarımızı büyütmek, iktisadi bağımsızlığımızı güçlendirmek için çok imkanlı bir değeri, sakıncalı olduğu için konuşamıyoruz.
Örneğin Manisa’nın üzüm üreticileri, siyasi olarak hangi yelpazede olduklarından ve dini inançlarından bağımsız olarak; çocuklarının geçimi için rakının itibarını önemserler. Çünkü marka değeri yükselmiş ve dünya pazarında etkili bir Türk içkisinin, toprağından çıkan nimeti değerlendirmek için etkili olacağını bilir. Her sene kendisinden üzüm alan içki üreticilerinin cirosunun artmasını ister. Eğer üzüm üretimi düşerse ve ithal içkiler rakının yerini daha fazla alırsa, madende çalışmak zorunda kalacağını da iyi bilir.
Özcesi tüm Türkiye’ye uyarlanabilecek bir tercihin Manisa özelinde karşılığı şu: Toprağı tüketen ve kârın hatrı sayılır bir kısmı yabancı sermayeye giden, bir gün bitecek olan, yeşil dönüşümle birlikte kullanımı giderek zorlaşacak kara cevherin çıkarıldığı maden sektörüne mi ağırlık vereceğiz? Yoksa asla bitmeyen, sürekli kendini yenileyen, dünya pazarında ihtiyacı sürekli artan ve tüm geliri ülkemize kalacak olan üzüm sektörüne mi ağırlık vereceğiz?
Kendisi de Manisalı olan ve üzüm üreticilerinin dertlerini yakından bilen Özgür Özel’in rakı çıkışı; sadece içki içen, bu yüzden ikinci sınıf sayılan milyonlarca yurttaşı değil, pek çok üreticiyi de cesaretlendirmeli. Çünkü sınırların katılaştığı, rekabetin kızıştığı dünyada; üreten, kalkınan bir Türkiye’de rakının çok özel bir yeri olacak.
Kaynak:
https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2022/08/Icki-Sanayii-OIK-Raporu.pdf
https://www.tgdf.org.tr/turkiye-gida-ve-icecek-sektorleri-dis-ticaret-verileri-ots/
https://www.tgdf.org.tr/wp-content/uploads/2022/01/TGDF-2023-yilina-dogru-alkollu-icki-sektoru.pdf
Erdoğan’ın En Büyük Rakibi Bugün Karşısına Çıkan Geçmişi mi?