“Kurtuluş ve Eşitlik Teker Teker Gelmeyecek, LGBTİ+’larla Müttefik Olunması Gerekiyor…”

LGBTİ+ hakları aktivisti ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi İris Mozalar, Türkiye’de “ötekilerin ötekisi”: Alevi, Kürt, trans bir kadın. Mozalar, sosyal medya paylaşımları sonrası 11 Temmuz’da tutuklanmış, bir gün sonra tahliye edilmişti. 2 Ekim’de yapılacak ilk duruşma öncesi, “Görünür bir aktivistim, tutuklama kararı bana ve diğer LGBTİ+’lara gözdağıydı.  Bazılarımız diğerleri olmadan ‘’daha eşit’’ olamayacak. LGBTİ+larla müttefik olunması gerekiyor.” sözleriyle dayanışma çağrısı yapıyor. (1 Ekim akşam saatlerinde, hakimin izinli olmasından dolayı İris Mozalar’ın duruşmasının 2 Ekim’de görülmeyeceği, yeni duruşma tarihinin kamuoyu ile paylaşılacağı duyuruldu.)

Iris Mozalar Türkiye’de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla yargılananların son örneklerinden, genç trans bir kadın. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden mezun olmak üzere iken X hesabından Kayseri’deki ırkçı eylemlere dikkat çeken sözleri, benzer paylaşımları yapanlardan farklı olarak, göz altı ve tutuklama kararı ile sonuçlandı. Ancak güçlü bir dayanışma sergileyen devrimci feminist ve LGBTİ+ örgütleri, demokratik kurumlar sayesinde, bir gün tutuklu kalmasının ardından Mozalar, 12 Temmuz’da tahliye edildi.

2 Ekim Çarşamba günü 09.50’de İstanbul 61. Asliye Ceza Mahkemesi’nde davanın ilk duruşması görülecek. Hak savunucularının dayanışma çağrısı yaptığı duruşma öncesinde, İris Mozalar ile yargı sürecini, trans kadın olmayı, LGBTİ+ hareketiyle diğer toplumsal kesimlerin kesişen ve ayrışan yolları ile dayanışmanın olanaklarını ve Z jenerasyonunun politik eylemliliğini konuştuk. 

2 Ekim Çarşamba günü davanın ilk duruşması görülecek. Ne hissediyorsun?

Savunmamı yazdım, Avukatlarla üzerine çalışıyoruz. Umarım hâkim tüm savunmamı yapmama izin verir. Sakinim ama kaygılıyım da sonuçta hiç tutuklanmamam gerekiyordu. Ceza alsam bile cezaevine gitmeyeceğim bir suçtan tutuklu yargılandım. Evet bir gece tutuklu kaldım ama o bir geceyi de “bir gece yatıp çıkacağım” diye değil “ben aylarca buradayım” psikolojisiyle yattım.

Göz altında olduğum ve tutuklu kaldığım günler, okulumun bütünleme sınav haftasındaydım, zorunlu derslerimden kalabilirdim, yani bir gün sonra tahliye olmasaydım üniversiteyi bitirmek içimi verdiğim 7 yıllık emek hiç olacaktı. Kaldı ki 1 dersimden kaldım ve mezuniyetim uzamış oldu.

Duruşma içim ne öngörüyorsun?

Avukatlar kesin bir şey öngöremiyorlar. Ben cezaevinde, avukat görüşünde de avukat arkadaşlarıma sorduğumda “ne kadar burada kalacağım?” dediğimde bana “senin hiç tutuklanmaman gerekiyordu” diyorlardı.

Daha önce hiç tutuklanmış mıydın?

İlk defa tutuklandım. Daha önce gözaltına alındım ama hiç tutuklanmamıştım. Bunu ilk defa yaşadım.

Türkiye’de yargı sürecine dair ne gözlemledin?

Bir- iki günde bir insanı apar topar tutuklayıp tahliye edebileceklerini gördüm. İsterlerse böyle bir şey yapabiliyorlar. “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” gibi bir suçtan yargılanıyorum. Benim attığım tweetten sekiz gün sonra tutuklanıyorum, o tweetlerin halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesi için öncelikle açık ve yakın somut bir tehdit oluşturması lazım. Bu ne demek? Benim tweetlerimden dolayı bir infial veya ayaklanma başlaması demek, halkta bir karşılık bulması demek. Ama bunların hiçbiri olmadı.

Halkın üzerinde o kadar etkin var mı?

Hayır. Hâkime de bunu anlatmaya çalıştım, ben öyle bir yetkinliğe sahip biri değilim.

Tanınan bir lubunya figürüsün ama?

Ama halkı kin ve düşmanlığa tahrik edecek kadar da tanınmıyorum, böyle o yetkinliğim yok zaten. Somut bir şey yok ortada, ben o tweetleri attım ve “halk tweetlerimden etkilenerek şunu yaptı” diyemez kimse. Ve ona benzer tweetleri zaten herkes yazdı.

Sen neden yargılandın o zaman?

Çünkü ben LGBTİ+ hareketi içerisinde tanınan ve görünür olan biriyim. Tırnak içinde “göze battım”.  Göze batınca da hem bana hem de diğer tüm LGBTİ+’lara bir gözdağı vermek istediler bence.

Sen nasıl kendini tanımlıyorsun? Trans kadın, aktivist kadın, lubunya Kürt, Alevi? 24 yaşında bir genç olarak, tüm bu kimliklerinle bu ülkede yaşamak senin için nasıl deneyim?

Bu kimliklerimin hepsi doğduğum andan itibaren bana ait olan kimlikler; bu kimliklerden kurtulmak istesem de kurtulamam ya da asimile olmayı tercih edebilirdim. Ama nereye kadar? Makbul bir trans kadın olamam ben, bunu tercih etmem

Alevi olduğum için çocukken akranlarım tarafından zorbalığa uğruyordum. Mersin’de doğup büyüdüm. Toplumsal travma, kimliğe dair duyduğumuz travmalar nesilden nesile aktarılır. Ben de bir Alevi olarak doğdum. Benim ailem Madımak Katliamı’nı televizyonda canlı canlı izlemiş. Kürtüm, Dersimliyim. Bunlar bana ait kimlikler.

Bütün bu kimliklerinin yanında trans kadın olmak, sana” ötekilerin ötekisi” gibi hissettiriyor mu?

Evet öyle tanımlanabilir ama ben her zaman öyle tanımlamayı tercih etmiyorum. Tüm bu kimliklerle, toplumsal dezavantajla birlikte yaşamak zor oluyor sadece.

“TÜRKİYE TARİHİN GERİYE DOĞRU AKTIĞI BİR ÜLKE”

Daha çabuk olgunlaşmış hissediyor musun? Ne öğrendin bu ülkeye dair? Z jenerasyonu içinde kendini nasıl konumlandırıyorsun?

Türkiye’yi tarihin geriye doğru aktığı bir ülke olarak görüyorum. Bu çok üzücü.

Nasıl geriye akıyor, tarif eder misin?

Kazandığımız bazı hakları kaybediyor olmak, tarihin geriye doğru aktığını gösterir. Onur Yürüyüşlerini daha önce yapabiliyorken, sonradan yapamıyor olmak! Demek ki burada bir gerileme var. Biz de tarihi ileriye doğru akıtmak için mücadele ediyoruz.

Z kuşağına bazen apolitik falan derler. Ama aslında Z kuşağının bence siyaset yapma biçimi önceki kuşaklardan farklı. Ben feminist olduğum ve politikamı buna göre şekillendirdiğim için Feminizmin 4. dalgası dediğimiz daha dijital feminizm gibi bir alanda, sosyal medya ve genel olarak tüm medyayı iyi kullanıyoruz, sokakta da çok fazla baskıyla muhatap oluyoruz aslında.

Bizden önceki jenerasyonlarda, gözaltında kaybediliyordu insanlar, bu çok kötü. Ama bizim yaşadığımız, kendi içimizde gençliğimizde yüzleştiğimiz baskıların ifade ediliş biçimi değişti. Tekil olarak gözaltında biz kaybolmuyoruz ama haklarımızı elimizden alıyorlar: bu da bize tüm hayatı bir gözaltı gibi yaşatıyor. Burada bazı halklar için durum daha da korkunç bir hal alıyor tabii, o da var.


Sizin kuşağın maruz kaldığı hak ihlallerinde yöntemler mi farklı?

Bizim kuşağımızda hayatımızın zindana çevrildiği bir durum: biz artık şu noktadadayız, günde üç öğün yemek yiyebiliyor muyuz? En önce ben temel çelişkiyi sınıfsallıktan okuduğum için, bizim kuşağımızda sınıflar arasında büyük uçurumlar var. Bu sınıfsal bir mevzu; biz üç öğün yemek yiyemeyen bir kuşak olduk neredeyse. Çünkü hem çalışıp hem okuyacağız. Hem çalışıp hem okulu bitirmeye çalışacağız hem de çalışacağız. E ama o zaman tam zamanlı işlerde çalışamayız çünkü okulumuz var. E biz ne yapacağız? Geçinemiyoruz.

Aktivist olarak tanımlar mısın kendini?

Beni aktivist olarak tanımlıyorlar (gülüyor).  Benim yaptığım ya da genel olarak aktivistlerin yaptığı şeyi herkesin yapması gereken bir şey olarak görüyorum. Bunun tanımı çok geniş olduğu için evet, “aktivistim” diyebilirim.

“BEN TRANS, KÜRT VE ALEVİ OLDUĞUM İÇİN YARGILANIYORUM”

Sen aktivist olduğun için mi göz altına alındın ve tutuklandın?

Trans bir kadın olduğum için, Kürt- Alevi olduğum için dikkat çektim, boyum da uzun! (gülüyor) Ben daha çok sokakta bulundum, alandaki o varlığımla da sanırım dikkat çekiyor oldum. Kibirli konuşmak istemem ama bazen de cesur davranabildim. Bazen de gözümü kararttığım anlar oldu, ‘’zamanlar’’ diyemem belki ama gözümü kararttığım ‘’anlar’’ oldu. Bunlar da medyaya yansıdı. Yansıdıkça ben de daha tanınan biri olmaya başladım. O yüzden benim aktivizmi daha sokakta, daha alanda yapmayı seviyorum. Zaten 15 yaşımdan beri sokaktayım, daha çok sokakta hak mücadelesi yürütüyorum. Bir yandan sosyal medyada çok aktifim, sanat alanında da var oluyorum.

“Türkiye’de tarih geriye akıyor” tespitini ek olarak trans bir kadın olarak bu ülkenin siyasi ve toplumsal iklimine dair diğer gözlemlerin ne?

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldığından beri, kendi yaşamımda ve sokakta daha çok şiddete veya tacize maruz bırakılıyorum. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasından sonra çok fazla kadın öldürüldü. Kadınların sokakta maruz bırakıldığı şiddetin artması çok mümkün tabii. Sadece sokak değil, evde de işte de, okulda da şiddet artıyor. “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacağız ve aileyi koruyacağız” dediler ama “şiddet artmayacak” mı? Tabii ki de artacak!  Hangi aile yapısı korundu peki? Kadının ev içi emeğinin sömürüldüğü, çocukların istismar edildiği aile yapısı mı?

Kendini tehdit altında görüyor musun?

Tabii. Ama bir yandan hayatıma devam etmem gerekiyor.  Benim hiç yaşamadığım şeyler değil mesela polis takipleri falan. Tabii ki de risk altında biri olduğunu düşünüyorum.

Bunlarla yaşamayı mı öğrendin?

Bunlara rağmen hayatta kalmayı ve bunlara karşı mücadele etmeyi öğrendim. Öğrenmeyip ne yapacaktım zaten! Bir şekilde öğrenmem, bununla baş etmem ve kendimi korumam gerekiyor. Diğer LGBTİ+’larla ve kadınlarla dayanışmak için gayret ediyorum. Onlar da benle dayanışıyor keza. Zaten böyle bir komünite içerisinde bunu yapmamız gerekiyor. Çünkü çok risk altındayız. Hepimiz, sadece ben değil. Görünür olanlarımız daha çok risk altında kalıyor tabii.

Sen yargılanma sürecinin öncesinde ve sonrasında nasıl bir dayanışma gördün? Kimler seninle dayanıştı? Ya da dayanışmasını beklediğin ama dayanışmayan kişiler oldu mu?

Hayır olmadı. Gerçekten dayanışmasını umduklarımın hepsi dayanıştı benimle. İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi, İstanbul Trans Onur Komitesi, Türkiye İşçi Partisi, yani kendi partim, DEM Parti ve birçok örgüt dayanışma gösterdi. Keza feminist kolektifler, feminist dernekler, feminist örgütler…Gözaltı ve tutukluluk sürecimde, emek verdiğim alanlardaki kişilerin, emek verdiğim alanlardaki örgütlerin dayanışmasını gördüm. Benle bireysel sorunu olan insanlardan bazıları bi’ ‘’geçmiş olsun’’ bile demedi mesela, bu üzücüydü. Küs olduklarım vardı, çoğu yine de büyük dayanışma gösterdi. Olması gereken bu zaten, n’olursa olsun biz birbirimizin çaresiyiz sonuçta.

Bu dayanışma mı senin tutuklama sürecini bir günde sonlandırdı?

Evet, çünkü gözaltı sürecinde ve sonraki süreçte hem ulusal basında hem de yabancı basında yer aldı. Tabii ki bu sayede çıkabildiğimi düşünüyorum. Yoksa beni bir günde tahliye edeceklerdi ise niye tutuklasınlar ki! Anlamsız.

Bu tanınmış olma halinin başka zorlukları var mı? 

Tanınan bir aktivist olduğum için genellikle insanlar bana hata payı bırakmıyor. Benim her şeyi çok mükemmel yapmam bekleniyor ama ben de hata yaparak öğreniyorum. Gencim. Hata yapmadan gelişmez insan. Ben görünür olduğum için yaptığım hatalar da görünür oluyor.

LGBTİ+’LAR YOĞUN STRES ALTINDA, BAĞIMLILIKLAR ARTTI!

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasından sonra, LGBTİ+’lara yönelik nefret ve ötekileştirme, dışlama ve artan ayrımcılıklar için sence daha fazla ne yapılabilir?

Dışarıdan gördüğümüz baskılar LGBTİ+’ların kendi içinde daha çok kapanmaya itiyor. Bu bir sonuç, kendi içimize kapanıyor ama bir yandan da kendi dışımıza da çok açılıyor olduk. Başka hareketler ile çok fazla kesişiyor olduk. Maruz kaldığımız şeylerden dolayı komünite içerisinde bir stres birikiyor. stres biriktikçe, bazen bunu ne yazık ki birbirimize yansıttığımızı düşünüyorum.

Bu neye yol açıyor?

Anlaşmazlıkların daha belirgin yaşanması, sert yaşanmasına neden oluyor. LGBTİ+’lar olarak sadece bir komünite olarak değil, aslında yaşamın her alanında varız. Fakat bu içe kapanma ile kendimizi sıkışmış hissettiğimiz alanlar oluyor. Bu da bağımlılıkları artırıyor.  Bu eskiden de vardı ama şimdi bağımlılıklar inanılmaz arttı çünkü çok zor bir hayat yaşıyoruz. İnanılmaz yoğun stres altında yaşıyoruz. Can güvenliğimizin olmadığı bir hayatta ne olacak ki? Bu bizim suçumuz değil.

Uyuşturucudan dolayı yitirdiğimiz birçok arkadaşımız var. Çünkü tedaviye erişemiyoruz. Çünkü paramız yok. Neden paramız yok? Çünkü ne eğitime ne istihdama erişebiliyoruz. Çok yoğun kaygımız var. Can güvenliğimiz yok. Bir şeye yönelmek zorunda kalıyor bazı arkadaşlarımız.  

Her bir LGBTİ+’nın mücadelesi diğer LGBTİ+’ların mücadelesiyle aynı olmuyor her zaman. Eskiden hepimizi eşcinsel olarak tanımlarlardı. Değil yani, imkânsız! Çocukken zorla ameliyat ettirilen interseksler var ; ailesi tarafından hemen kabul gören kuirler var. Ailesinin evinden küçükken kaçmak zorunda kalan kuirler var.

Hiçbirimiz aynı hayatı yaşayamayız. Burada sınıfsallığı da görmek gerekiyor: üst sınıf bir kuir farklı bir hayat yaşıyor, aynı kimliğe sahip olan alt sınıf bir kuir bambaşka bir hayat yaşıyor. Nasıl ki kadınları kendi için homojen bir grup diye alamazsak LGBTİ+’ları da kendi için homojen bir grup diye alamayız. İmkânsız.

EŞİT VE ADİL BİR TÜRKİYE İÇİN EMEK VERENLERİN KESİŞEN VE AYRIŞAN YOLLARI

Türkiye’de neler seni umutlandırıyor?

Şu an işçi hareketleri bana çok güç veriyor. İnanılmaz büyük bir örgütlülükle mücadele veriyorlar. Bunları görmek, takip etmek bana umut da veriyor. Bazı kazanımlarımızı kaybettik, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı, daha ne olsun!  Bu noktada, bu gerileme durumundan, önce eski noktaya gelmek, ondan sonra bir de onun üstüne eklemekle uğraşacağız. Olsun, uğraşırız. Hiç dert değil.

Bu ülkede eşit, adil, özgür bir yaşamı belki ben göremem, benim kuşağım göremez. Ama en azından bir sonraki kuşak görebilir. Ben de oraya ne kadar tuğla koyabilirsem koymak isterim. Bir gün bu ülkede çocuklar, LGBTİ+ çocuklar, kız çocukları özgür, adil, eşit bir dünyaya gözünü açacaksa, bu düzene emek vermek isterim.

Bir gün bu olacak inanıyorum. Zor olacak. “Ben göreceğim” demiyorum ama birileri görecek, ona eminim. Bu düzenin böyle gitmesi imkânsız. Evet, tabii ki yine sorunlar olacak, ayrımcılık hiç bitmez, şiddet bitmez. Ama bizim mücadelemiz de hiç bitmez.

Fakat hak temelinde bizim birtakım kazananlarımız olacak çünkü artık çok birleşmeye de başladık. Bir şeyler değişiyor, dönüşüyor. 4-5 yıldır bir gerileme de var, muhalif hareketlerin parçalanması hali de söz konusu.

Aramızdaki o dirsek teması bazen kopuyor, bazı yerlerde tutabiliyoruz, bazı yerlerde birleşiyoruz, bazı yerlerde ayrışıyoruz. Ama bir şekilde bunların hepsi ilerlemenin bir parçası aslında. 6284 Sayılı Kanun hala elimizde duruyor. Feminist kadınlar sayesinde o yasayı elde edebildik. Yine ederiz. Daha fazlasını da alacağız.

Duruşmada tutuklama kararı çıkarsa şaşırır mısın?

Eğer ben halkı kin ve düşmanlığa tahrik edenleri eleştirdiğim için, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçlamasıyla tekrar tutuklanırsam, bu bir hukuki paradoks olur. Bu çok bariz olur ki, ben LGBTİ+ olduğum için, bir trans bir kadın olduğum için, bir feminist olduğum için, Kürt olduğum için, Alevi olduğum için tutuklanıyor olacağım.

Ben suç işlemediğimi biliyorum. Bir gün tutuklanıp tahliye edildikten sonra ne bir denetim ne bir yasak uygulandı bana. Bana verilen gözaltı ve tutuklama kararı aynı zamanda bir gözdağıydı. 

Ben beraat etmeyi umuyorum. Beraat dışında alacağım herhangi bir ceza, herhangi bir uygulama gerçekten hukuki bir facia olacak. Beraat dışında bir şey almam sadece bana değil tüm LGBTİ+’lara büyük bir gözdağı olmaya devam edecek. Bu nedenle, beraat almam gerekiyor.

EŞİT VE ADİL BİR ÜLKE İÇİN BİRLİKTE MÜCADELE!

LGBTİ+’lar politik ve toplumsal düzeyde yeterince dayanışma ve destek görüyor mu sence?
Hayır, yeterince dayanışma görmüyor. Sol partilerden yeteri kadar dayanışma görmüyor. Başka politik hareketlerden de yeteri kadar dayanışma görmüyor. Feminist hareketle çok iç içeyiz, bu su götürmez bir gerçek. Ama ne yazık ki ana muhalefet bizi desteklemiyor. Yani destekliyor da bu çok el altından olabiliyor. Görünür bir desteğe, görünür bir değişime ihtiyacımız var.

Toplumsal düzeyde, bireysel hayatlarımızda da LGBTİ+ olmayanların bizimle müttefik olmaları gerekiyor. Okulda da işte de evde de bizimle müttefik olmaları gerekiyor.

Bu müttefikliği deneyimledin mi hiç?

Evet ama sınırlı. Şunu çok iyi hatırlıyorum: sokakta taciz edildiğimde bas bas bağırıyorum, kimse dönüp “ne yapıyorsun sen?” demiyor adama. Biri beni darp etmeye çalıştığında, kimse müdahale etmiyor ki. Çünkü insanlar şiddete müdahale etmek istemiyorlar, korkuyorlar. 

Kurtuluş ve eşitlik teker teker gelmeyecek. Bazılarımız diğerlerinden ‘’daha eşit’’ olamayacak, böyle bir şey mümkün değil. Burada LGBTİ+’larla müttefik olunması gerekiyor. LGBTİ+ hareketi pek tabii politik bir hareket ve başka politikalarla da çakışan, kesişen bir yapıya sahip.

Eşit olacaksak hepimiz aynı anda eşit olacağız. Bunun için, güç dengelerini eşitliğe doğru yöneltmek için, mücadele etmemiz gerekiyor. Bireysel olarak da politik olarak da, her yerde, bulunduğumuz her alanda bunun için mücadele vermek gerekiyor. İşte bu da müttefiklik ile olur. 

Geleceğin için ne tasarlıyorsun? Ne istiyorsun?

Modellik, oyunculuk yapıyorum biliyorsun ki.  Sahnede, kamera önünde olabildiğim her alanda var olmayı seviyorum. Belki bir de yüksek lisans yaparım. Yeteneklerimi kullanarak sanat alanında emek vermek ve aktivizmin yanında hayatımı böyle şekillendirmek istiyorum.