Kooperatifler, ekonomik faaliyetlerde topluluk temelli çözümler sunan ve üyelerinin ortak ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanan demokratik işletme modelleri olarak nitelendiriliyor. Özellikle sosyal dayanışma ekonomilerinde güçlü bir rol oynayan kooperatifler, üreticilerin, tüketicilerin ve çalışanların güçlenmesini sağlayarak gelir dağılımındaki dengesizlikleri azaltma hedefiyle yola çıkıyor.
Sürdürülebilir kalkınmayı teşvik eden bu yapılar sosyal dayanışma ekonomisine ve yerel kalkınmaya ağırlık veriyor. Türkiye gibi ekonomik krizlerin yaşandığı ülkelerde ise kooperatifler alternatif bir çıkış yolu olarak görülebiliyor.
Türkiye’nin kooperatifçilik tarihi, 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı İmparatorluğu’na dayanıyor. İlk kooperatifler, 1863’te Mithat Paşa tarafından kurulan Memleket Sandıkları ile ortaya çıkıyor ve köylülerin kredi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kuruluyor.
Cumhuriyet tarihinde ise, özellikle 1930’lu yıllarda devletin kooperatiflere verdiği destek artıyor ve tarımsal kalkınma için kooperatifleşme teşvik ediliyor.
1935’te kurulan Tarım Kredi Kooperatifleri, köylülerin üretim ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için kredi desteği sağlayan önemli bir yapı olarak ortaya çıkıyor.
1961 Anayasası’nda yer alan 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu ile kooperatiflerin yasal çerçevesini oluşturuluyor ve bu dönemde tarım, sanayi, tüketim ve yapı kooperatifleri hızla yaygınlaşıyor.
80’ler sonrası zayıflayan kooperatifleşme 2000li yıllar ile yeni bir ivme kazanıyor ve yerel yönetimler ve sivil toplumun da katkılarıyla kadın, enerji, bilişim, teknoloji, eğitim ve kültür-sanat alanlarında yeni nesil kooperatif hareketleri gelişmeye başlıyor.
Peki gerçekte kooperatifler toplum için bir çıkış yolu sunuyor mu?
Fikir Gazetesi 32. sayısında bu sorunun yanıtını arıyor.
TOPLUMSAL SORUNLARI ÇÖZMEDE YETERSİZ KALINDIĞI KOŞULLARDA KOOPERATİFLER
Dr. Uygar Dursun Yıldırım alanda çalışma yapan isimlerden biri. Krize Karşı Kooperatifçilik kitabının ortak yazarı olan Dr. Yıldırım, çalışmalarını kooperatifler ve kentsel politika üzerine sürdürüyor.
Dr. Yıldırım, kooperatiflerin toplumsal krizlere karşı bir çözüm sunduğunu ve insanların dayanışma temelli örgütlenmelerle ihtiyaçlarını karşılayabileceğini savunuyor ve ekliyor:
“Bu krizden tek çıkış yolunu kooperatifleşme olarak görmek yeterli değil.”
Türkiye’deki mevcut krizin 2000’li yıllarda ya da 1995 krizinde yaşandığı gibi sadece ekonomik boyutları olan bir kriz değil gıda, ekoloji, iklim değişimi, küresel ısınma, toplumsal cinsiyet gibi oldukça kapsamlı boyutları olan bir kriz süreci olduğunu vurgulayan Dr. Yıldırım kooperatiflerin, temelinde dayanışmacı ilişkiler olduğunu kabul edildiğinde, yaşanılan toplumsal çözülme ve parçalanma dönemlerinde toplumu bir arada tutacak ve o krizin beraberinde getirdiği sorunlarla başa çıkma yeteneği olabilecek kurumsallıklar üretebileceğini belirtiyor.
Örnek olarak ise 6 Şubat 2023 tarihinde iki farklı merkezde meydana gelerek 11 ilde büyük bir yıkıma yol açan Kahramanmaraş ve Elbistan depremlerindeki dayanışmayı gösteriyor:
“Kooperatifler, Türkiye’nin birçok ilinde deprem için hazırlanan yardımları, erzak kolilerini, destekleri hızlıca toplayıp depremin yaşandığı kentlere gönderebildi. Dayanışmacı ilişkiler alanı içerisinde depremin birinci, ikinci haftasında oldukça hızlı yol alındı. Dolayısıyla kriz dönemlerinde, özellikle merkezi devletin ve piyasanın, şirketlerin olmadığı koşullarda, mevcut toplumsal sorunları çözme noktasında yetersiz kalındığı koşullarda, kooperatifler toplumun bir arada kalması, toplumsal bütünlüğün sağlanması ile temelinde sorunları çözme kapasitesi kazanır.”
Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu ise farklı bir açıyla bakıyor kooperatif konusuna.
Koopertifçilik mantığına uygun hareket edilmediği zaman bu yapıların bir çözüm yolu olmaktan çok mevcut sistemin eksiklerini giderme aracı haline dönüştüğünü aktaran Çobanoğlu çıkış yolunu ise şu şekilde sunuyor: “Kooperatifçiliğe uygun, kooperatifçilik mantığıyla hareket eden bir sistemin olması lazım. Örneğin üyelerinin eğitiminden, maddi gelir elde etme olanaklarına kadar olanaklar sunmalı. Sadece girdi sağlama aracı, pazar yapma aracı haline gelmemeli. Çünkü bu sefer endüstriyel tarımın girdilerini sağlayan toptancılar haline geliyorlar. Ve bu mantık kooperatifleri endüstriyel tarımsal üretimi teşvik eden bir oluşum olarak karşımıza dikiyor.Olması gereken ise üreticiyi endüstriyel girdiden uzaklaştıracak agroekolojik bir eğitim ve üretime yöneltmeli. Bu sadece gıda krizinin değil aynı zamanda ekolojik ve iklimsel krizlerin de çözümüdür. Böyle olduğu zaman kooperatifler sadece insanların birbiriyle değil, doğayla ve diğer canlılarla da dayanıştığı bir toplumsal düzenin nüvelerinin oluşmasına yardımcı olmuş olurlar..”
“SÜRÜKLEYİCİ ROL ÜSTLENEN ESAS KESİM KRİZDEN ETKİLENENDİR”
Türkiye’de kooperatif yapılanmalarına ilişkin kanunlar mevcut: 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu ve 4572 Sayılı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu.
Türkiye’deki kooperatiflerin kuruluşunu, yönetimini ve denetimini düzenleyen temel yasa olan Kooperatifler Kanunu’na ek olarak 4572 Sayılı Kanun tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin işleyişine özel hükümler getirir, bu kooperatiflerin üretici ortaklarının ürünlerini pazarlamasına yardımcı olmayı amaçlar. Her iki kanun da kooperatiflerin etkinliğini ve toplumsal faydasını artırmaya yönelik yasal çerçeveyi sunmayı hedefler.
Sosyal dayanışma ekonomisinde yerel yönetimler ve merkezi hükumete ek bir üçüncü sac ayağı olan kooperatiflerin bağımsız yapısına da dikkat çekiyor Dr. Yıldırım ve Çobanoğlu.
İkisinin de vurguladığı şey aynı: Merkezi hükumet ve/veya yerel yönetimden bağımsız işleyen, sistemin entegrasyonu haline gelmemiş bir kooperatifçilik.
Çiftçi Sen Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu kanunların aksine anti-demokratik bir kooperatifçiliği öne çıkardığını belirtiyor:
“Kooperatiflerde sadece kongreden kongreye oy kullanma anlamıyla söz hakkı olan üyeler olmuş oluyor. İki yıl üst üstüne taahhüdünü yerine getirmeyen üyenin oy kullanma hakkı ortadan kalkıyor. Yani ürün vermiyorsa iki yıl üst üste kooperatifinde oy kullanamıyor. Ürünü vermeye gittiğinde de iktidara, kooperatif yönetimine yakın üye değilse ürünün derecelendirme derecesi daha düşük oluyor. Tüccara gittiğinde daha iyi satıyor. En demokratik görünen kooperatifler bile çalışanların sosyal haklarını vermiyor. Sendikalaşmasına karşı çıkıyor.”
Çobanoğlu çözüm önerisini de sunuyor: dayanışma…
Hem kooperatif üyelerinin kendi içinde yapacağı dayanışmayla hem de üretici ve tüketici ile yapılacak dayanışmalarla kooperatiflerin daha iyi değerlendirilebileceğini ve karşılıklı bir denetim sisteminin olduğu yerde demokrasiden ve dayanışmadan bahsedilebileceğini söylüyor Çobanoğlu.
Dr. Yıldırım ise kooperatifleşme sürecini tarihsel bazda olumlu gördüğünü vurgulayarak, “Son 10 yılda kriz dinamikleri güçlenince ve merkezi devlet ve piyasanın, özellikle tarım gıda alanındaki meselelerde, yetersiz kalmasıyla Türkiye’nin birçok farklı bölgesinde küçük üreticilere, kadınlara, kentteki gıda inisiyatiflerine, STK’lara, esas gücünü alması gereken yerlere yaslanan kooperatiflerin gündeme geldiğini görüyoruz. Kooperatifleşme bakımından bakıldığında olumlu bir süreçteyiz. Bu süreçte sürükleyici rol üstlenen esas kesim toplumdaki o krizden etkilenen ve krizin ürettiği sorunlara çözüm aramaya çalışan farklı toplumsal kesimler, inisiyatiflerdir.” diyor.
Dr. Yıldırım yerel yönetimlerin desteğinin önemini belirtirken İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin geçmiş dönemde kooperatiflerle sürdürdüğü ilişkiyi ve Halkın Bakkalı gibi uygulamalarını öne çıkarıyor. Gaziantep Üniversitesi’nde görev yapan Dr. Uygar Dursun Yıldırım özellikle Gaziantep, Hatay, Adana, Mersin çevresinde son 5 yılda çok sayıda yeni kooperatif kurulduğuna da dikkat çekiyor.
Merkezi hükümet ve yerel yönetimlerin desteğinin kooperatifler için faydalı olduğunu aktaran Dr. Yıldırım “Bölgedeki, kentteki veya kırsal alandaki grupların kendi ekonomik faaliyetlerini kendi imkanlarıyla, öz kaynaklarıyla yürütebildiği, esas gücünü kendisinden aldığı veya diğer kooperatiflerden, diğer dayanışmacı yapılardan aldığı ilişkiler temelinde bir kooperatifleşme gelişirse kooperatiflerin kalıcı, uzun vadeli, güçlü bir yapıya dönüşeceğinin” de üzerinde duruyor.
Kooperatif yapılanmalarına müdahil olmanın kooperatifçilik felsefene aykırı bir durum olduğunu kaydeden Dr. Yıldırım, kanunlarda yapılacak yasal düzenlemelerle kooperatiflerin market raflarında yer almasının önünün açılabileceğini bu sayede üretici ve tüketicinin daha kolay bir şekilde buluşturulabileceğinin önerisinde bulunuyor.
ŞİRKET ALTERNATİFİ DEĞİL SİSTEM ALTERNATİFİ BİR KOOPERATİFÇİLİK
Mevcut krizde ekonomik adaleti sağlamada veya gelir dağılımını dengelemekte kooperatiflerin önemli bir rol oynayabileceğini belirten Çobanoğlu bunun ise ancak kooperatiflerin şirket alternatifi olmaktan çıkıp sistemin alternatifi haline gelmesiyle başarılabileceğini belirtiyor.
12 Eylül döneminde kooperatiflere el konularak başlarına generaller, subaylar atandığını hatırlatan Adnan Çobanoğlu, 2000’de Türkiye’nin borçlarına karşılık Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın sunduğu “özelleştirme” şartını da akıllara getiriyor.
1915 yılında Ege Bölgesi’nde Türkiye’de tarım sektöründeki kooperatiflerin güçlenmesi amacıyla kurulan Tarım Satış Birlikleri (TARİŞ) de özelleştirme kurbanı olan kooperatiflerden birisi. 2000 kriziyle birlikte mali sıkıntılarla yüzleşen TARİŞ bazı varlıklarını satmak bazılarını ise özelleştirmek zorunda kalıyor.
Çobanoğlu ise satış ve özelleştirmeler üzerinden bir eleştiri getirerek, “Kooperatifçilik anlamlı, önemli ama kooperatifçilik ilkelerine uyup uyulmadığını sorgulamaları lazım.” ifadelerini kullanıyor.
“KOOPERATİFLERİN ÇÖZÜM YOLU SUNABİLECEĞİNE DAİR GÜÇLÜ BİR İNANÇ VAR”
2015 yılından bu yana Türkiye’de kooperatifleşme sürecini takip eden Dr. Yıldırım’ın kooperatiflerin toplum tarafından yeterince algılanıp algılanmadığı sorusuna cevabı olumlu:
“Toplumun genelinde kooperatiflere yönelik yoğun bir ilgi görüyorum. Bunun birçok boyutu var. Kriz, krizin ürettiği sorunlar, o sorunlara bir çare arayışı… Diğer taraftan da toplumda kooperatiflerle ilgili esasında olumsuz bir imaj da var. Özellikle konut kooperatifçiliğinde kooperatifler; şeffaf olmayan, yolsuzluğa açık, birkaç kişinin kontrolünde veya belli bir sermaye grubunun kontrolünde faaliyet yürüten bir müteahhitlik firması gibi algılanıyor. Devlet kooperatifleri uzun yıllar devlet bütçesi üzerinde yük yaratan enflasyonist sonuçları olan gerçek anlamda çiftçinin yönettiği kurumlar olmayan, çiftçiye destek vermeyen yapılar olarak algılanıyor. Ama bütün bu olumsuz imaja rağmen son 10 yılda toplumun birçok alanında birçok farklı kesim içerisinde kooperatif kurarak belli başlı sorunların çözülebileceğine yönelik güçlü bir inanç var ve toplumda bulunan birçok kesim bu konu üzerinde uzlaşmış gibi görünüyor.”
Dayanışma ekonomilerinin dünya genelinde bir hareket olduğunu belirten Dr. Yıldırım, Türkiye’de olduğu gibi Batı Avrupa’da, Latin Amerika’da, Kuzey Amerika’da da kooperatiflerin önemli roller üstlendiğini işaret ediyor. Son 10 yılda neoliberalizminin ürettiği krizin Türkiye’ye özgü bir kriz olmadığının altını çizen Dr. Yıldırım, dünya genelinde yaşanan krize dikkat çekerek dayanışma ekonomileri hareketinin oldukça güçlendiğini kaydediyor.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve hatta Dünya Bankası’nın kooperatifçiliği önerdiğini ileri süren Dr. Yıldırım, kooperatiflerin herkesin üzerinde uzlaştığı bir kavram olmasına rağmen temelde bazı ayrışmalar yaşandığını belirtiyor:
“Kimi yapılara, kimi örgütlülüklere gittiğimizde kooperatifi antikapitalist bir temelde örgütlemeye çalışıyorlar. Piyasa ekonomisi dışında örgütlemeye çalışıyorlar. Bazı örneklere gittiğimizde de kooperatifi piyasayla eklemlenmek için kuruyorlar. Bir markalaşma, karlılık, büyüme, satış, o bildiğimiz piyasa ekonomisi ve şirketlerin değerleriyle kooperatiflerin işletildiğini görüyoruz. Bu anlamda her ne kadar dünyada ve Türkiye’de kooperatifler üzerine genel bir uzlaşma olsa da kendi içerisinde kooperatif felsefesi bakımından ciddi bir farklılaşma var.”
KOOPERATİFLERE YÖNELİK EĞİLİM ARTIYOR AMA…
Adnan Çobanoğlu’na göre kooperatiflere yönelik eğilimler artsa da sisteme entegre olmaya dönük faaliyetler gerçekleştiriliyor. Çobanoğlu, sağlıklı gıdaya erişim ve ekolojik dengenin korunması için yapılan üretim tarzı girişimlerini anlamlı bulduğunu belirterek 2018 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen BM Köylülerin ve Kırsalda Çalışan Diğer Kişilerin Hakları Bildirgesi’ni hatırlatıyor.
“Gençlerin toprağa dönmesi anlamlıdır, önemlidir. Toprağa erişim hakları olmalıdır. Bunu çiftçiler olarak Birleşmiş Milletler’de kabul ettirdiğimiz köylü hakları deklarasyonu da söylüyor. Suya erişim, toprağa erişim, sağlıklı havaya, gıdaya erişim, eğitime erişim… Bu bir haktır. Bu hak kullanabildikleri ölçüde, kullanmak üzere mücadele yürüttükleri ölçüde anlamlıdır.”
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Uluslararası Kooperatifler Birliği Tanıtım ve Geliştirme Komitesi’nin ortak raporuna göre günümüzde Türkiye’de 7.422.994 ortağıyla, 30 farklı türde, 53.259 kooperatif bulunmaktadır.
Sayıları gün geçtikçe artan kooperatifler içinde Dr. Yıldırım tarım, gıda ve kadın emeği alanında artan oluşumlara dikkat çekiyor. Gençlerin ekolojik üretim, organik üretim, agroekolojik yöntemlerle üretim yapmak gibi birtakım hedefler etrafında kooperatifler kurmasını kentlerden köylere yerleşmesi örneğin gösteren Dr. Yıldırım, kadın istihdamı ve kadın emeğinin değerlendirilmesi alanında da kooperatifçiliğin hızlı bir yaşadığını vurguluyor.
Dr. Yıldırım kooperatif modeline yönelik yenilikçi eğilimleri ise şu cümlelerle aktarıyor:
“Basın, yayın, sinema, tiyatro, eğitim gibi alanlarda da kooperatifler kuruluyor. Bilişim kooperatifleri kuruluyor. Gençler artık emek ürünlerini kooperatifin çatısı altında birleştirip birlikte faaliyet yürütmeyi tercih ediyor, bir şirkette çalışmaktansa. Bunun gibi çok sayıda örnek var. Kooperatifçilik anlamında Türkiye’de şu an yeni bir dönem var ve bu kriz dinamikleri güçlendikçe de bu sürecin derinleşeceğini, daha büyük ihtiyaç haline geleceğini düşünüyorum.”
Kur, Faiz, Enflasyon Gölgesindeki Ekonomide İyileşme Algısı Neyi İşaret Ediyor?
Kadın Kooperatiflerinde Sürdürülebilirlik Nasıl Mümkün Olabilir: Sorunlar ve Çözümler