Türkiye’de kooperatifçiliğin ‘sosyal’ boyutunun ön plana çıktığı günümüzde, kadın kooperatifleri, kadınların ekonomik hayata katılımını teşvik ederek onların üretkenliğini, ekonomik ve sosyal bağımsızlığa erişimlerinde önemli bir rol oynuyor.
Ekonomi alanında yeni bir kavram son yıllarda sık sık dile getiriliyor. Sosyal Dayanışma Ekonomisi… Buna eklemlenen bir başka kavram ise Sosyal Sermaye…
Kadınların emeğini kolektif bir şekilde değerlendirip, ekonomik ve sosyal hayatta daha fazla söz sahibi olmalarını sağlaması beklenen kadın kooperatifleri nicelik olarak artarken asıl hedef nitelik açısından sürdürülebilir olması…
Türkiye’de sayıca her geçen gün artan kadın kooperatiflerini, sosyal dayanışma ve sosyal sermaye yaratması çerçevesinden ele aldığımız haber dosyamızda, kadın kooperatifçiliği ile sosyal dayanışma ekonomisi arasındaki ilişki, kadın kooperatiflerine yönelik destekleyici kamu politikalarının var olup olmadığı, belediyelerin kadın kooperatifçiliğine yaklaşımları, destekleri ve bu alanda yaşanan sorunlara, çözümlere odaklandık.
Haber dosyamıza, Gıda Mühendisi, eski Urla Belediye Başkanı, Urla Kadın Girişim Üretim ve İşletme Kooperatifi ile Simurg Kadın Kooperatifleri Başkanı Sibel Uyar, Defne Kadın Kooperatifi Başkanı Nesrin Burç Deli, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi, Sosyal Ekonomi blogu kurucusu Prof. Dr. Aylin Çiğdem Köne ve kadın kooperatifinde ortaklıkları bulunan kadınlar katıldı.
KAPİTALİST SİSTEM İÇİNDE ADİL PAYLAŞIM MÜMKÜN MÜ?
“Kapitalist sistem içinde adil paylaşım ve dayanışmayı uygulamanın hiç kolay olmadığını biliyoruz. Bu yöndeki çabaların görünür kılınması gerekiyor” diyen profesyoneller, kooperatiflerin üzerindeki vergi ve sigorta yüküne dikkat çekerek, ülkemizde sosyal kooperatifçiliği destekleyen bir politikanın olmadığını belirtiyor.
Kadın kooperatiflerinin sürdürülebilir olması için mevzuatta değişiklikler yapılması, ‘sosyal kooperatifçilik’ maddesinin kanuna eklenmesi taleplerini iletiyorlar.
Katılımcılar, “Her gün bilgi sahibi olunmadan, dayanışma anlayışından uzak, şirket mantığıyla pek çok kadın kooperatifi açılıyor. Kooperatifçilik ilkelerinden uzak olunması kadın emeğinin sömürülmesine neden oluyor. Bilinçsizce açılan kooperatiflerce kadın emeğinin sömürülmesi kabul edilemez. Kolektif anlayışın olmadığı kooperatiflere katılan kadınların umudu hayal kırıklığına dönüşüyor” diyerek çözümün destekleyici politika, sosyal dayanışma ve sosyal sermaye kavramlarında olduğuna işaret ediyor.
UYAR: KADIN KOOPERATİFLERİNDE ÖLÜ DOĞUMLAR FAZLALAŞTI!
Urla Kadın Kooperatifi Başkanı Sibel Uyar, Türkiye’de kadın kooperatiflerinin sayısının yaklaşık olarak 1000’i aşkın olduğunu belirtiyor. Kooperatifçiliğe şirket anlayışı ile bakılmasına karşı olduklarını söyleyen Uyar, amaçlarının sosyal dayanışma ekonomisini destekleyen, sosyal kooperatif anlayışına sahip olmak olduğunu ifade ediyor.
Tabana yayılmış olan tabandan örgütlenmiş, yerel üreticiyi de bu sosyal dayanışma ağının içine dahil eden bir kooperatifçiliği tercih ettiklerinin altını çizerek sözlerine devam eden Sibel Uyar şunları ekliyor: “Urla belediye başkanlığım döneminde stratejik plan dahilinde kadınların sosyo-ekonomik anlamda güçlendirilmesi, yerelde kalkınmayı desteklemek, dayanışma ekonomisi bağlamında 10 yıl önce Urla Kadın Kooperatifini kurduk. Belediye desteğiyle kurulan ancak özerk bir yapıya kavuşturulmayan kooperatifler de var. Onlar belediye birimi gibi çalışıyor. Yatay hiyerarşiyi özümsemiş, yönetişim anlayışını benimsemiş bir kadın kooperatifi yapılanması çok fazla yok. Bizim amacımız kolektif çalışmanın sağlandığı, kimsenin ast üst olmadığı, eşitlik ilkesinin en başta olması gereken yapıyı sürdürülebilir kılmaktır ve bu yapıların çoğalmasını sağlamaktır. Bir kadın kooperatifinin sürdürülebilir olması için özerk bir yapıda olması önceliktir. Urla 5 senede 5 tane belediye başkanı gördü. Eğer Urla Kadın Kooperatifinin yapısı özerk olmasaydı bugün hayatta olamazdı. Ortaklık bilincini çok önemsiyoruz. Markalaşmayı başarabildik. İhracat yapıyoruz. Uluslararası Bileşmiş Milletler Kalkınma Ajansının düzenlediği prima projelerinde ülkemizi temsil ediyoruz. Günü kurtarmak değil derdimiz. Anne babalarımızdan geleneksel öğrendiğimiz öğretileri günümüz koşulları ile kullanarak akademisyenlerle, gıda mühendisliği fakülteleri ile çalışarak, eğitimlere ağırlık vererek gelişip büyüyoruz. Ve gelecek nesillere aktarımı hedefliyoruz. 169 ortağımız var. Genel kurullardaki seçimlerimiz demokratik şekilde olur. Kimseye bağlı değiliz. Kiradayız. Belediye, kaymakamlık, kamu kurumları, bakanlıklar ile iş birliği yapıyoruz. Sektörden asla uzak değiliz.”
“Türkiye’de kadın kooperatiflerini kurmak çok zor değil. 7 kişi ile bir haftada kurulabilen bir oluşum esas mesele nasıl başladığınız ve sürdürülebilir olup olamadığınız” diyerek anlatmaya devam eden Uyar, “Bizim ana sözleşmemizin ilk maddemiz kadın ortaklar olmasıdır. Bizim kooperatifimiz yüze yüz kadın ortaklardan oluşur. Ve amacımız amacınız üreten kadını desteklemek ise en az bir tane lokomotif ürününüz olmalı. Bizim kraliçemiz, assolistimiz enginardır. Bunun gibi bir ürünleri olmalıdır. Kadın üretici üretim kooperatiflerinde evlerinizde yediğinizin aynısını yemeniz de önemli bir özelliktir. Öncelikli amacımız yereli korumak. Yerelde bildiklerimizle kazanç elde etmek. Üretici ortaklarımız var. Biz onlardan alıyoruz. Yeni kuranların bir üretim, eğitim planları olmalı. Kooperatif ne demek onu bilmeleri lazım. Burası benim değil, bizim. Bizim diyebildiğimiz bir yapı olması gerekir. Bu yapı hiç kimsenin olmayan ama herkesin olan bir yapıdır” diyerek sosyal dayanışmaya dikkat çekiyor.
Kadın kooperatifleri aracılığı ile kadın emeğinin sömürülmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Sibel Uyar, “Buraya gelen her kadın ümit ederek hayal ederek geliyor. Kadının umudu hayal kırıklığına dönüşünce evinden çıkıp gelen kadın tekrar eve dönüyor hem de daha beter bir şekilde dönüyor. Çıktığı gibi değil becerememiş, bu işi yapamamış bir kadın olarak geri gidiyor evine. Kadın kooperatifçiliğine adım atmadan önce okuyacaklar, araştıracaklar, düzenlenen eğitimlere katılacaklar. Ben bu işi Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’ndan (KEDV) öğrendim. Mihenk taşıdır. Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği’nden destek almalılar. Simurg, hiçbir siyasi oluşuma yatay ve dikeyde ilişkilenmez. Tamamen bağımsızdır. Buralardan bu işin inceliklerini öğrenerek işe başlamalılar” vurgusu yapıyor.
“KURULUŞ İLKELERİ YERİNE GETİRİLMEYİNCE KADINLAR İŞÇİ DURUMUNA SOKULUYOR!”
Urla Kadın Kooperatifi Müdürü İlknur Soysüllü, kadın kooperatiflerinin bazılarının sözleşmeleri tam olarak okuyup kurulmadığında, planlı programlı olunmadığında işleyişin amaçlanandan farklı devam ettiğine işaret ederek şunları belirtiyor: “Bilgi edinmeden, alel acele kurulan kadın kooperatiflerinde sosyal dayanışma vurgusundan ziyade şirketleşme hedefleniyor. Böyle olunca da kooperatifi kuran 7 kişinin haricindeki diğer kadınlar da onların yanında çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu 7 kişi daha çok yönetim ve üretimin kazancını elde ediyor. Tam kooperatifleşmenin ilkeleri yerine getirilmediği için diğer kadınlar işçi durumuna sokuluyorlar. Kurucu kadının yanında işçi durumunda kalanların da emek sömürüsü ortaya çıkıyor. Hakları tam olarak verilmediği için de sürdürülebilirlik sağlanmıyor ve ölü doğumlar gerçekleşiyor.”
Söyleşimize yine Sibel Uyar ile devam ediyoruz. Konu kadın kooperatifçiliğinde sosyal dayanışma ekonomisi kavramına bir de sosyal sermaye kavramının eklemlenmesi meselesine geliyor.
Sosyal sermaye kavramının da önem kazandığını belirten Uyar şunları söylüyor: “Biz tezgâh kooperatifi değiliz, kursun yaptığı ürünleri şurada burada satalım algısı var. Kadın kooperatifi bu demek değildir. Günü kurtarmak değil amacımız. Ev hanımlarına kapımız açık. 6 Şubat Depremleri sonrasında yerel gazetelere ilan verdik. Ve davette bulunduk. Bu işlerde sadece ekonomik sermaye değil sosyal sermayesi çok büyük bir iştir kadın kooperatifçiliği. Burada amaç sadece para kazanmak değildir. Bir iş yapılırken işin sosyal yönü de çok önemlidir. Bize ortaklarımız ‘iyi ki varsınız’ dediğinde bizim için en büyük güç budur. Atıl olan bir emeği iş gücüne, ekonomiye katıyoruz. Kanun ve uygulama meselesinde mevzuat anlamındaki sıkıntı kadın kooperatiflerinin normal bir şirket gibi görüyorlar. Yapı kooperatifleri ile eş tutuluyoruz. Çok ciddi mali vergi ve sigorta yükümüz var. Hiçbir istisnai kapsamımız yok. Satın alma süreçlerinde yerel yönetimlerle olan iş birliklerinde de istisna tanınmıyor.”
Kadın kooperatiflerine belediye destekleri konusunda da konuşan Uyar, “Kuruluş aşamasında belediye kadın kooperatiflerine yer verebiliyorsa vermeli. İhale ile verebiliyorsa vermeli. Her belediye bir misafiri, bir hediye takdimi, toplantılar, organizasyonlar da kooperatifleri tercih etsinler. O zaman alanda kooperatif algısı da oturtulabilinir. Devlette de beklentimiz kooperatifçilik kanunu içerisine sosyal kooperatifçilik ile ilgili bir mevzuat değişikliğine gidilmesidir. Bu konuda taleplerimizi de yetkililere ilettik. Eğer birazcık omuz verilirse daha güçlü olacağız. Başlangıç noktasında kadın kooperatifleri dilenci değildir. Sen bir şeyi üretirsen o seni zaten görür. Yerelde tarımsal kalkınma noktasında da kooperatiflerin desteklenmesi gereklidir. En büyük çıkış yolu sosyal dayanışma ekonomisi çerçevesinde hareket eden kadın kooperatiflerdir.” çağrısında bulunuyor.
BURÇ: BİZİMLE OLAN KADIN SOSYAL DAYANIŞMA EKONOMİSİ ALANINA GİRDİĞİNİ BİLİR!
10 yıllık bir geçmişe sahip olan 6 Şubat Depremleri sonrası yeniden dayanışma ile ayağa kalkmayı başarmış Defne Kadın Kooperatifi Başkanı Nesrin Deli Burç ile kooperatifçiliğin sürdürülebilir olması meselesini konuştuk. Fikir Gazetesi’nde 4 Temmuz tarihinde yayımlanan ‘Tarımda Kadının Adı Var, Emeğinin Yok Hükmünde’ başlıklı haberimizde görüş alışverişinde bulunmuştuk. Kadın kooperatiflerini sosyal dayanışma ekonomisi çerçevesinde ele aldığımız bu haberimizde Burç ile ülkenin kadın kooperatifleri mezarlığına dönmesi, sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından kooperatiflerin önemi konusunu değerlendirdik.
Burç, sorunun kadın kooperatiflerinin kuruluşunda yattığını ifade ediyor ve şunların altını çiziyor: “Kadın kooperatifleri kurulsun ama bilinçsizce kurulmasın. Çünkü bu şekilde kurulduğu zaman gerçekten hem kadınlara, hem çiftçilere, hem ekonomiye, hem üretime, hem gıdaya her yere zarar veriliyor. Bazı kadın kooperatiflerinde çatışmalar yaşandığı duyumları alıyoruz. Depremden önce 19 civarlarında olan sayı 50’lere yaklaştı. Bir projeye dayalı kurulan hiçbir kooperatif sürdürülebilir değildir. Üretimle ilgisi olmayan, eğitim bilinci olmayan, kooperatifçilik mevzuatı bilmeyen kişilerce kurulanlar oldu. Çiftçi kadınların sömürüldüğü alanlar oluşmaya başladı. Bu da kadınların bir hevesle kooperatif çatısına girip hayal kırıklığı ile ayrılmalarına neden oldu. Kooperatife sadece para kazanılacak yermiş gibi bakılmasından kaynaklı handikaplar var ve dağılmalar yaşanıyor. Yaşanan çatışmaların da temelinde yüzde 90’ı para var. Bu çok üzücü.”
Defne Kadın Kooperatifi olarak bir kadına, kooperatifi tanıtmadan, gelirini giderini, faydasını, zararını ve hayatına hangi alanda katkı sunulacağını anlatmadan ortak almadıklarının altını çizen Nesrin Burç, “Bu bizim en temel kararlarımızdan bir tanesidir. Kadınlar kooperatifçiliği; ‘bir araya gelir, üretim yapar, pazarlar, proje hazırlar, para gelir ve oradaki para ortaklara dağıtılır ve oradan kar elde edilir’ şeklinde biliyorlar. Kar dağılımı yapmayan kooperatif demek, gelen paradan kazanç sağlamayan kooperatif demek değildir anlayışını hala anlatıyoruz. Havuzdaki para bölüştürülmez. Kooperatife harcanır ve kooperatif büyür. Biz bu şekilde markalaştık. Kar dağılımı yapmadık. Halen de yapmayız. Zaten kendi ana sözleşmemiz de bu şekildedir. Bizimle olan kadınlar harcadığı emek kadar kazanabileceğini bilir. Eğitimlere büyük önem veririz. Bir kadın kooperatifimize geliyorsa sosyal dayanışma ekonomisi alanına girdiğini bilir ve kooperatife sadece para kazanılacak yer olarak bakmaması gerektiği bilincini kavraması gerekir.” diyerek sürdürülebilirliğin altını çiziyor.
Belediyelerin, kurumların, projelerin ya da proje kapsamında kurulan kooperatiflerin sürdürülebilirliği olmadığının altını çizen Burç şunları ekliyor: “Bir belediye bir kadın kooperatifi kuruyor. Ama başkan değişince o kooperatif terk ediliyor. Para bitince kooperatif de bitiyor. Kurumların ve belediyelerin mevzuatları zaten kooperatiflerle ortak iş yapabileceği maddesi vardır. Ama ne oluyor? Belediyeler genelde kooperatifleri reklam yüzü olarak kullanıyorlar. Arka planda o kadınların ne kadar çok sorun yaşadığının farkında ya değiller ya da onları çok ilgilendirmiyor bu durum. Yoksa belediyelerle ortak iş yapıldığı zaman da kooperatiflerin bence öncelik tanıması gereken şey özerkliklerini koruyabilmeleridir. Biz asla belediyenin ya da herhangi bir kurumun güdümünde iş yapmayız. Bütün kooperatiflerin ya da yereldeki işletmelerin, işletmecilerin, girişimcilerin belediye gibi kurumsal yerlere ihtiyaçları var. Bu da kaçınılmaz bir gerçek.”
AKADEMİSYEN KÖNE: KOOPERATİFLER SDE’NİN EN ÖNEMLİ BİLEŞENİDİR
Haberimize katılım sağlayan sosyal dayanışma ekonomisi konusunda çalışmalar gerçekleştiren Akademisyen Prof. Dr. Aylin Çiğdem Köne, SDE ve kooperatifçilik arasındaki ilişkiden ve kadın kooperatiflerinin bu alanda nasıl bir rol oynadığına ilişkin sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Sosyal Dayanışma Ekonomisi (SDE)’nin en önemli bileşeni kooperatiflerdir. İki nedenle: Birincisi, ekonomik katkıları açısından. Ekonominin tüm sektörlerinde faaliyet gösteren kooperatifler ulusal gelir ve istihdamdaki payları ile SDE birimleri arasında ilk sırada yer alır. İkinci olarak, kooperatifçilik değerleri ve ilkeleri, SDE’yi faaliyetlerinin asıl amacı kâr olan özel sektörden ayıran değerlerin ve ilkelerin belirlenmesinde yol gösterici olmuştur. Dünya genelinde çoğunlukla Afrika, Asya ve Güney Amerika’da bulunan, genellikle tekstil, el sanatları ve gıda işleme alanlarında faaliyet gösteren kadın kooperatifleri ekonomik açıdan anlamlı bir öneme sahip değildir. Bununla birlikte, kayıt dışı çalışan kadınlara istihdam sağlamaları, geleneksel üretime ilişkin bilgileri üretime aktarmaları ve ekonomi dışı katkıları (örneğin kadının güçlendirilmesi) nedeniyle önem taşımaktadırlar.”
Ülkemizde kamu otoritesinin kooperatifçiliği destekleme politikaları hakkında düşüncelerini merak ettiğimiz Prof. Dr. Köne, “Türkiye’de kooperatifçiliği destekleme politikası olduğunu düşünmüyorum” diyor ve devam ediyor: “Yalnızca kooperatiflerin üzerindeki vergi yüküne bakıldığında bile bu durum açıkça görülebilir. Kooperatif ilkelerini gözeten ve kooperatifleri ekonomik sistemin asli bir unsuru olarak kabul eden, kooperatiflerin ekonomik ve toplumsal kalkınmaya katkı sağlama kapasitesini geliştirmeyi amaçlayan bir kooperatifçilik politikası oluşturulur ise bu politika çerçevesinde anlamlı destekler tasarlanabilir.”
“BELEDİYELER KALDIRAÇ GÖREVİ GÖRÜYOR AMA RİSKLER DE İÇERİYOR”
Kooperatifçiliğin, yerel ekonomilerin kalkınmadaki rolü ve belediyelerin SDE alanı olan kadın kooperatiflerine destekleri hakkındaki gözlemlerini aktaran Köne, kooperatiflerin yereldeki toplumsal ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan işletmeler olduğuna ve yerel ekonomik kalkınmadaki rollerinin yaygın olarak kabul edildiğine işaret ediyor.
Belediyelerin kadın kooperatiflerine sağladıkları desteklerin kooperatiflerin gelişimi açısından bir kaldıraç işlevi gördüğünü belirtiyor ve şunları ekliyor: “Ancak bu destekler, kooperatifin bağımsızlığının ve özerkliğinin aşınması ve aradaki ilişkinin işbirliği ve dayanışmadan çok giderek bir bağımlılık hatta bir patronaj ilişkisine dönüşmesi riskini taşımaktadır. Diğer taraftan kooperatif kurucularının beklentilerinin gerçekçi olmayışı, belediye desteklerine çok fazla bel bağlamaları bağımlılık ilişkisine davetiye çıkarmaktadır. Nesnel destekleme kriterleri belirlemek ve kooperatiflere eşit mesafe durmak konusunda belediyelerin eksikleri olduğu görülmektedir. Kooperatifler ve belediyeler arasında etik ve ilkeli işbirliklerinin yeterince yerleştiğini söylemek mümkün değildir.”
“KAPİTALİST SİSTEM İÇİNDE ADİL PAYLAŞIM VE DAYANIŞMAYI UYGULAMAK HİÇ KOLAY DEĞİL!”
Kooperatifçilik alanında yurtdışı ülkeleri ile Türkiye’yi karşılaştıran Köne, “Dünyadan çok farklı bir konumda olduğumuzu düşünmüyorum. Ortaklarının faydası için çalışmanın ötesinde toplum yararını gözeten faaliyetlere girişen kadın kooperatiflerinin örneklerini ülkemizde de görüyoruz. Ancak özellikle kooperatifçilik değerlerini hayata geçirmek konusunda ciddi bir sıkıntı olduğu aşikâr. Kapitalist sistem içinde adil paylaşım ve dayanışmayı uygulamanın hiç kolay olmadığını biliyoruz. Bu yöndeki çabaların görünür kılınması gerekiyor. Ayrıca, başarılı ve başarısız örneklerden dersler çıkarılması ihmal edilmemeli” diyor.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNE KOOPERATİF MODELİNİN KATKISI VAR MI?
Kadın kooperatiflerinin toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması noktasında bir katkı sunup sunmadığı sorumuzu yanıtlayan Prof. Dr. Köne şunları söylüyor: “Kadın kooperatifi ortakları ya da çalışanları kooperatifin kendilerine sağladığı katkıyı değerlendirirken elde ettikleri gelir sayesinde ailedeki konumlarının değiştiğini vurguluyorlar. Ancak bu ekonomik bağımsızlık olarak görülmekten çok “aile bütçesine katkı” olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında kooperatif modeline gereğinden fazla önem atfetmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.”
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK NASIL SAĞLANIR?
Son olarak ‘Türkiye’de kadın kooperatifleri mezarlığı oluştu’ eleştirilerini ve kadın kooperatiflerinin ülkemizde sürdürülebilirliğini sağlamak için hangi adımlar atılması gerektiğine yönelik değerlendirmede bulunan Köne, “Özellikle son birkaç yılda çok sayıda kadın kooperatifi kuruldu, kadın kooperatifçiliği bir modaya dönüştü. Bu durumun sağlıklı bir gelişim olmadığı konusunda fikir birliği sözkonusu. Bugün kadın kooperatiflerinin ne kadarı faal bilmiyoruz. Kısa vadede kurulan birçok kooperatifin tasfiye sürecine girmesi bekleniyor. Mikro işletmeler olan kadın kooperatiflerinin desteklenmesi için vergiler ve istihdam konuları başta olmak üzere tutarlı, objektif ilkelere dayalı destekler geliştirilmeli. Ancak asıl meselenin bir kooperatifçilik politikasının yokluğu olduğu unutulmamalı.”
EVLERİNDEN ÇIKIP KADIN KOOPERATİFLERİNE GELEN KADINLAR NE DİYOR?
İzmir’de Urla Kadın Kooperatifi’ne katılım sağlayarak ortak olan kadınlar ile konuştuk ve hikayelerini dinledik. Kooperatifte heterojen bir yapı olduğuna dikkat çeken kadınlar, ‘sosyal içerme’ kavramına vurguda bulunarak, “Aramızda üniversite mezunu da var, emeklisi var, ilkokul mezunu da var, profesörü de var. Ve hepimiz birbirimizden hayata dair, iş hayatına dair çok şey öğreniyoruz” diyorlar.
Leyla Eltut emeklilik sonrasında İzmir’e yerleştiğini ve hayatı boyunca sosyal yönünün hep canlı olduğunu ancak bir bütünün parçası olmayı önemsediği için kadın kooperatifine katıldığını ifade etti. Kendini bir yere ait hissetmeyi sevdiğini belirten Eltut, kooperatifte ev hanımlarının, profesyonel iş hayatından ayrılarak dahil olan kadınların bulunduğunu ifade ediyor ve şunu belirtiyor: “Esasında normal koşullarda aynı çalışma ortamında belki de hiçbir araya gelemeyecek farklılıkları olan kadınların bir arada bulunduğu ve her anlamda dayanışma gösterdiği bir yerdeyiz. Hepimiz eşitiz. Söz sahibiyiz.”
51 yaşındaki evli ve iki çocuk sahibi Emine Kaya ise şunları anlatıyor: “Ev hanımıydım. Daha önce hiç çalışma hayatına dahil olmamıştım. Buraya 2018 yılında katıldım. Balıklıova Köyü’nden geldim. Balıklıova’da semt evinde bir görev aldım. Ardından Urla Kadın Kooperatifine dahil oldum. Mutfaktan başka işlere kadar her şeyle ilgileniyoruz. Eve kapanmış bir süreçteydim. Evden bir şeyler yapıyordum. Kek börek siparişleri, el işi gibi işler gerçekleştiriyordum. Kooperatifle tanıştığımda eşim hep destek oldu. Bir kere evden dışarıya çıktım. Yeni insanlar tanıdım. Bilgi alışverişi sayesinde öğretici oldu. Maddi açıdan özgür oldum. Ekonomik anlamda rahatladık. Çevremdeki kadınların da ilgisini çekiyor ve aramıza katılmak isteyen kadınlar da var.”
Belgin Narcı ise kooperatifin ilk ortaklarından biri. Aşçılık kurslarına giden ev hanımı Narcı, üretici pazarında kooperatifi kuran kadınlarla tanışıyor. Kooperatife ilk adımını böyle atıyor. Oğlunu devlet kredisi ile okutan Narcı, kızını kendi emeği ile elde ettiği kazancı ile üniversitede okutuyor. Kooperatifte üretimden yönetime katkı sunan Belgin Narcı, “Özgüvenim çok gelişti. Ekonomik açıdan ferahladım. Ben buranın sahibi gibi hissediyorum buranın. Burası bizim evimiz gibi. Acımızı sevincimizi burada paylaşıyoruz.” diyor.
Sümeyye Kara, gıda yüksek mühendisi olarak kadın kooperatifinden görev alıyor. Kara, uzun yıllar profesyonel iş hayatında görev almış ve iki yıldır da kadın kooperatifinde iş hayatına devam ediyor. Kara kooperatifte çalışmakla ilgili düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Fabrikalardaki ya da büyük üretim merkezlerindeki ast-üst ilişkisi ile buradaki durum birbirinden çok farklı. Burada hem ortağız hem de bir işleyiş devam ediyor. Reçetelerimizi oluşturuyoruz. Gıda güvenliğini sağlama noktasında şirket işine göre burası daha zorlayıcı. Daha tane tane daha fazla dil dökmemiz gerekiyor. Ev eksenli çalışan kadınlara gıda güvenliği bilincini kazandırıyoruz. Bunun yanında günün sonunda toplaştığımız masadaki dayanışma motivasyonu hiçbir yerde yok. Ben böyle düşünüyorum. Bir telefonla arkamda kalabilecek 169 tane kadın var.
Nevin Gaşgil, kadın kooperatifine katılmanın hayatında çok şeyi değiştirdiğini belirtti. 9 yıldır kooperatifte bulunduğunu belirten Gaşgil, eşinin çalışma hayatına dahil olmasını istememesi nedeniyle hiç çalışmadığını ifade ederek şunları söyledi: “Özgüvenim çok arttı. Eşim burada çalışmamla ilgili bir sıkıntı çıkarmadı. Ama gizli gizli beni çalışırken izlediği de oldu. Çocuklar küçük diye çalışmamı desteklemedi. Ruhsal olarak da kendimi çok iyi hissettiğim bir çalışma ortamındayım.”
Banu Gökbulut 3 yıldır kooperatifte üretimde çalıştığını belirtiyor ve şunları anlatıyor: “Çok uzun zamandır bu kooperatife katılmak istiyordum. Sonra buraya katıldım. Sarma, börek, baklava gibi üretimler yapıyorum. Bir kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması kadar güzel bir şey yok. Eşim başlarda çalışmamı istemiyordu. Ama artık hiç karışmıyor. Şimdi bu ekonomik kriz ortamında şimdi bana iyi ki çalışıyorsun diyor. Çevremdeki kadınlardan da tepki aldım. Çalışan kadınlar takdir ediyordu. Ama ev hanımları niye çalışıyorsun gibi söylemlerde bulundular. Gücüm yettiği kadar devam edeceğim.”
Krizin Ürettiği Sorunlara Bir Çare Arayışı Olarak Kooperatifler
Kur, Faiz, Enflasyon Gölgesindeki Ekonomide İyileşme Algısı Neyi İşaret Ediyor?