Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 2025 yılı bütçesine ilişkin görüşme takvimi belli oldu.
Meclis Başkanlığı’na 22 Ekim Salı günü sunulan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’nin belirlenen takvime göre komisyonlardaki müzakerelerin yaklaşık bir ay sürmesi öngörülüyor.
Bütçe sunumunun ardından üyelerin hazırlıkları için bir hafta ara verilen görüşmelerin 30 Ekim Çarşamba günü bütçe genelindeki tartışmalar ile başlaması planlanıyor. 31 Ekim Perşembe günü TBMM, Kamu Denetçiliği Kurumu, Sayıştay bütçesi ile gerçekleşmesi beklenen sürecin 29 Kasım Cuma günü Cumhurbaşkanlığı bütçe değerlendirmesi ile son bulması hedefleniyor.
Her gün saat 10.00’da başlayacak olan ve günlük programının bitimine kadar devam edecek görüşmelerin tamamlanmasının ardından 2025 yılı bütçesinin aralık başında TBMM Genel Kurulu’na gönderilmesi tasarlanıyor.
Türkiye’nin ekonomik geleceğini şekillendirecek önemli tartışmalara sahne olacak bütçe taslağını, Türkiye ekonomisinin mevcut dinamiklerini ve bütçe teklifinin etkilerini Fikir Gazetesi’nin 35. sayısında Prof. Dr. Hakkı Hakan Yılmaz ile ele aldık.
1988-1992 arasında Sayıştay Başkanlığında denetçi yardımcısı ve denetçi olarak çalışan 1993-2008 yıllarında Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığında uzman yardımcısı ve uzman olarak görev alan ve günümüzde Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nda program danışmanı olarak faaliyetlerini sürdüren Prof. Dr. Yılmaz, bütçe kalemlerine ilişkin değerlendirmeleri ile Türkiye’nin 2025 yılının ekonomik geleceğine yönelik çarpıcı yorumlarda bulunuyor.
“HEDEFLERİNDEN SAPMA RİSKİ YÜKSEK”
2025 yılı bütçesi hakkında genel değerlendirmeniz nedir? Bütçede hangi harcama kalemlerinin artırılması ya da azaltılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Merkezi hükümetin önceliklerine yönelik eleştirileriniz var mı?
2025 yılı bütçe hedefleri maliye politikası açısından oldukça iddialı hazırlanmıştır!
2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe (MYB) gelir ve gider tahminleri yapılırken, reel büyüme yüzde 4, Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) deflatörü yüzde 33,9, yılsonu Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) enflasyonu ise yüzde 17,5 olarak alınmıştır. ABD dolar kuru ise gösterge niteliğinde 42 TL seviyesinde öngörülmüştür. Başta büyüme ve enflasyon hedeflerindeki sapmalar ile kurda beklenmeyen değişimler bütçeyi de doğrudan etkileyecektir.
2025 yılı merkezi yönetim bütçesi yüzde 31,4 harcama ve yüzde 41,1 gelir artışı öngörüsü ile 17 Ekim tarihinde parlamentoya sunulmuştur. Bu öngörülerde gelir artışlarının harcamalara göre yüksek olması nedeniyle bütçe açığı yüzde 10,1 azalarak 1,9 trilyon TL seviyesine düşmektedir.
Bütçenin özellikle enflasyonun daha yüksek çıkması ve düşük büyüme durumunda hedeflerinden sapma riskinin yüksek olduğunu öncelikle söyleyebilirim.
“BÜTÇE DAHA AÇIK VE ŞEFFAF OLMALI”
Peki burada kritik olarak öne çıkan harcamalar hangileri?
Bütçeyi harcamalar açısından rahatlatan deprem harcamalarının 2025 yılında önemli derecede düşmesi (GSYH’nin yüzde 2,3’ünden yüzde 0,7’sine düşmekte).
Personele bütçede enflasyon farklarına göre yüzde 12-15 arasında yıllık zam öngörülmekte. Bu çalışan geniş kesimler açısında refah kaybının verilmediği bir ortamda yetersizdir. Çalışanlara yönelik gelir vergisinde beyan sistemine benzer bir uygulamaya geçilmediği için de vergi yükleri gelirlerindeki artışın üzerinde olmakta. Bu da reel gelirlerinin aslında yılın ikinci yarısından sonra düşmesine yol açmakta. Hem artışta refah kaybının verilmesi hem de yaşam maliyetlerini dikkate alan yarı beyan sistemi niteliğinde bir yapıya geçilmesi tartışılmalıdır.
Cari transferlerdeki artış ağırlıklı EYT maliyeti kaynaklı ama burada özellikle geniş yoksul kesimlere çocuk odaklı sosyal yardım ve desteklerin artırılması gerekmekte.
Yatırımlar açısından baktığımızda yatırımlar 2025 yılında uygulanan programın bir tedbiri olarak azaltılmakta. Ama burada kritik olan hangi yatırımların kısıldığı. Bu anlamda bütçe daha açık ve şeffaf olmalı. Benzer şekilde hem vergi ve harcama tedbirlerinin kamuoyunun anlayacağı şekilde açıklanması hem de deprem harcamaları konusunda en azından 3 aylık kapsamlı raporlar hazırlanması önemli.
10 YIL SONRA BİZİ NE BEKLEYEBİLİR?
Türkiye’nin karşılaştığı sorunlara ilişkin çözüm önerilerini sizin de görüşlerinizle birlikte “Türkiye Geçinemiyor, Kriz Derinleşiyor, İktisatçılar Çözüm için Ne Öneriyor?” haberimizde ele almıştık. O haberin içinde “Orta dönemde yapısal reformlarla programlardaki iyileşme kalıcı hale getirilemezse para politikası tek başına yeterli olmayacaktır” ifadelerine yer vermiştiniz. Bu hala geçerli mi?
Vergi tedbirleri reform çerçevesinden uzaklaşmakta. 2024 yılında yapılan ilk düzenleme beklenenin gerisinde kaldı. Özellikle yumuşak bir geçişte son 20 yılın servet eşitsizliğinden kaynaklı gelir farklılıklarını kavrayacak bir servet vergisi uygulaması ile dolaysız vergilerin artırılması önemli. Kentsel rantlarla ve vergi dışı bırakılan kazançlarla bu süreç başlayabilir.
Sosyal programlar ve çocukların suça karışmasını engelleyecek programlar önemli. Çocukların suç niteliğinde karıştığı olayların sayısı son dönemde 600 binler seviyesine ulaşmış durumda. (2023) Cumhuriyet Savcılıklarında soruşturma evresinde çocukların karıştığı 628 bin suç (300 binden fazla çocuk için dosya açılmış) bulunmakta. Çocuk yoksulluğu ve sosyal uyumla bugünden uğraşmaya başlamazsak 10 yıl sonra bizi ne bekleyebilir?
Tablo 1. MYB Büyüklükleri ve Dağılımı
Toplamda 1 ay sürmesi planlanan bütçe görüşmelerinde tartışmalara yol açacak bir görüşme bekliyor musunuz? Bekliyorsanız sizce bu hangi kalem üzerinden ilerleyecek?
Parlamento ve öncesinde biz bütçeyi modern dünyada olduğu gibi aslında yeterince tartışmıyoruz. Özellikle vergi bilincinin eksikliğinde bütçe hakkını kullanamıyoruz (nasıl tartışacağız?) hem de meseleyi rakamlar olarak düşünüp sıkıcı bulmamız nedenleriyle genel değerlendirmelerle yetiniyoruz.
Parlamento sürecinde ise özellikle kamu programları ve kurumsal düzeyde bütçeler derinlikte tartışılmıyor. Genellikle gündemde hangi konu varsa kurum bütçesi komisyonda veya genel kurulda tartışılırken milletvekilleri onu ele alıyor. Bu konuda milletvekillerinin parlamento denetimine yönelik kapasitelerinin meclis içinde geliştirilmesine yönelik gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi destekler olması şart.
Ülkenin kalkınma ve gelişmesine yönelik makro konular ile günümüzde yaşadığımız sosyal konulara (suç, çocuk eşitsizliği, gelir dağılımı eşitsizliği vb.) ilişkin hususlar kurum bütçeleriyle ve orta vadeli politikalarla yeterince ilişkilendirilmeden bir ezber şeklinde gidiyor. Özellikle muhalefetin bütçe hakkını vatandaş adına kullanma biçimini özellikle bütçe onaylama sürecinde değiştirmesi ve denetimini daha yaratıcı ve kamuoyuyla da iletişimini güçlendirecek bir şekilde yapması lazım. Yoksa geçmiş yıllarda olduğu gibi bu bütçe de gündemdeki tartışmaların gölgesinde gelir geçer.
2025 YILI ÇOK DAHA ZOR BİR YIL OLACAK
2025 yılı bütçesi çalışan kesimlerin hakları açısından nasıl bir tablo sunuyor? Bütçe, asgari ücret ve maaş artışlarına dair beklentileri etkileyecek mi?
2025 yılında ücret ve maaş artışları eğer enflasyon farkı olmazsa yılsonu artış oranı yüzde 11,3 (ortalama artış olarak yüzde 18,2 seviyesinde), eğer 2024 yılında 4 puanlık bir enflasyon farkı gelirse yılsonu artış yüzde 15,5 (ortalama artış ise yüzde 23,8). Dolayısı ile eğer refah payı verilmezse yılsonu artış oranları yüzde 11-15 arasında değişecek görünüyor. Bu ise özellikle düşük gelir elde edenler açısından enflasyonla artan yaşam maliyetlerini karşılayamayacak bir artış demek. Bu kesimlerin başta tüketici ve kredi kartları borçları dikkate alındığında (tasarruf açığı veren kesimler) 2025 yılı çok daha zor bir yıl olacaktır.
Asgari ücret açısından ise artış en az yüzde 55 olursa ortalama enflasyon karşılanmış olur. Bu kesimlerin 2024 yılında ikinci zam almadıkları dikkate alındığında refah payı benzeri bir ilave desteğin de yapılması gerekir.
“SİSTEMİN ŞEFFAFLIKTAN UZAK OLMASI KARMAŞAYI ARTIRIYOR”
Bütün bu belirttiğiniz detaylar ışığında 2025 yılı bütçesinin Türkiye ekonomisinin mevcut sorunlarına ilişkin çözüm getirmesi mümkün müdür? Bu beklenti nasıl ve ne şekilde karşılanabilir?
2025 yılı bütçesinin toplumsal kesimler ve ekonomideki aktörlerle bir uzlaşma içinde hazırlanması beklenirdi. Parlamentonu yasama denetimi açısından yukarıda bahsettiğim gibi öngörülen mali tedbirleri ve bütçe harcamalarını yaşanan sorunlara çözüm getirecek şekilde tartışabileceğini düşünmüyorum. Bunu yapabilecek bir iş yapma biçimi eksik. STK’ların, üniversitelerin, sendikaların da katkısı sınırlı olunca buradaki yetersizlik daha da öne çıkıyor.
Kamu hizmet programlarının (eğitim, sağlık, adalet, yerel hizmetler ve sosyal yardımlar başta olmak üzere) ihtiyaçlar ve öncelikler çerçevesinde belirlenmesi, programın geçiş stratejisi içinde özellikle düşük gelirli hanelere yönelik desteklerin artırılması gerekirdi.
Vergi adaletinin sağlanması suretiyle ancak vergide toplumun gözünde bir vergi meşruiyeti söz konusu olacaktır. Vergi sisteminin adalete yaklaşamaması, toplumsal kesimlerin bu konuda aslında ne istediğini tam bilememesi ve sistemin şeffaflıktan uzak olması buradaki karmaşayı, etkinsizliği artırmakta. Sonuç olarak 30 yıldan fazladır ertelenen vergi reformu gerçekleşmemekte. Öncelikle son 20 yıllık dönemde oluşan servet eşitsizliğini bir nebzede olsa vergilendirilmeli ve elde edilen vergilerin ekonomik programdan olumsuz etkilenen kesimlere yönelik kullanılmasına yönelik bir program geliştirilmeli.
TİP PM Üyesi Kapusuz Halk için Ekonomi Paketi’ni Anlattı: Ya HEP Ya HİÇ
Türkiye Geçinemiyor, Kriz Derinleşiyor, İktisatçılar Çözüm için Ne Öneriyor?
Kur, Faiz, Enflasyon Gölgesindeki Ekonomide İyileşme Algısı Neyi İşaret Ediyor?