Büyükelçi Mahmut Dikerdem’in Anıları

Bu yazıda dünya barışının fedakâr savunucusu, merhum büyükelçi Mahmut Dikerdem’in anılarına bir edebiyatçı gözüyle bakmak ve onun Ortadoğu’da Devrim Yılları * adlı kitabından söz etmek istiyorum. 

Anı türünün hem edebiyata hem de tarihin iyi bilinmeyen noktalarının aydınlanmasına önemli katkılar sağladığını unutmamak gerekir. Anı, öncelikle edebiyat içinde değerlendirilen bir yazı türüdür.  Anılar, toplumsal belleğin oluşturulması ve saklanması hususunda önemli kaynaklar arasındadır.  Yaşanmışlıklar, tanıklıklar, gözlemler anı türünün olanakları dâhilinde geleceğe aktarılır.  Anı; bir yanıyla edebiyat içinde yer alırken, bir yanıyla bireysel ve toplumsal belleğin yaşatılması açısından belgesel değer taşır. Anılar, sözlü tarihin de en önemli kaynakları arasındadır. Günümüzde tarih çalışmalarının önemli bir kısmı, yerel ve mikro tarih dediğimiz daha sivil alanlar üzerinde derinlikli araştırmalardan oluşmaktadır. Bu tarih çalışmalarının en önemli kaynağı ve dayanak noktası, döneme tanıklık edenlerin anıları ve bu anıların derlenmesidir.

Tarihi, tarihsel olayları en derinden yaşayanlar bireylerdir. Döneme özgü toplumsal yaşam, bireylerin yaşantılarını şekillendirdiği gibi, onların hayat enerjileri de toplumun ve tarihin akışına yön verir. Resmi tarihin sayfalarında donup kalan geçmiş, bireysel tarihlerde diyalektik sıçramalarla ileriye akar. Bireysel tarihler sanat eserlerine de esin kaynağı olur ve sanatın ölümsüzlüğüne açılır. 

Bu noktada, yakın tarihe ve uluslararası ilişkilere belgeler bırakan elçilik anılarının anlam ve değeri de ön plana çıkar. Osmanlı döneminde sefaretnameler diye adlandırılan bu anılardan en bilineni, 1720 yılında Osmanlı devletinin ilk büyükelçiliğini Paris’te açmakla görevlendirilen Mehmet Çelebi’nin Paris Sefaretnamesi’dir. Mehmet Çelebi, on bir ay süren görevi boyunca Paris’te gözlemlediklerini, yaşadıklarını ve bu kentteki izlenimlerini kaleme almış ve bir kitap şeklinde dönemin padişahına sunmuştur. 

Yazı yazmak, konuşmayı iyi bilmek, kısacası dili anlaşılır ve incelikli biçimde kullanmak, ülkemizde hariciyecilerin önemli özellikleri arasındadır. Bu alanda hem yabancı dillere vakıf olmak hem de Türkçeyi başarıyla kullanmak da önemlidir. 

Merhum büyükelçi Mahmut Dikerdem’in anılarının bir kısmını içeren Ortadoğu’da Devrim Yılları, belirttiğim özellikleri içeren, akıcı, incelikli ve duru bir dille kaleme alınan anılardan oluşuyor. Mahmut Dikerdem’in anılarının yer aldığı diğer eserleri Hariciye Çarkı ve Üçüncü Dünyadan adlarını taşıyor. 

Ortadoğu’da Devrim Yılları’nda, Mahmut Dikerdem’in Mısır, Ürdün gibi Ortadoğu ülkelerindeki görevleri sırasında tanık olduğu olayları ve gözlemlediği kişileri; (devlet adamları, krallar, generaller, paşalar…)  oldukça nesnel bir yaklaşımla ve  bir diplomatın bakış açısıyla anlattığını görüyoruz.  Mahmut Dikerdem, kitabında, Süveyş Kanalı’nın yeni Mısır yönetimi tarafından İngilizlerden alınmasını, Türkiye- Mısır arasında o dönem yaşanan “Büyükelçi Tugay” krizini, ince diplomasi üzerinden ayrıntılarıyla aktarıyor. Ortadoğu halklarının geri kalmış durumlarına değinmeyi de ihmal etmiyor. 

Kitabı okurken, Ortadoğu’daki toplumsal sancıların, acıların, savaşların, gözyaşlarının ve yoksulluğun hâlâ devam ettiğini düşündüm ve Mahmut Dikerdem’in tanıklıklarının günümüze de ışık tuttuğu kanısına vardım. Tarihsel olayların akışına ve toplumların yaşayışına bir sürecin içinde bakmak gerektiğini düşünüyorum. Merhum büyükelçinin 1950’li yıllardan 1960’lara ilerleyen tarihsel süreçle ilgili anlattıklarını yorumlayınca, günümüzün Ortadoğu ülkelerinde yaşanan olaylar konusunda zihnimizde pencereler açıldığını da görebiliyoruz. Mahmut Dikerdem, anılarının yanı sıra anıları içindeki yorum ve değerlendirmeleriyle Ortadoğu’daki tarihsel süreci aydınlatıyor ve bizlere ufuk açıyor. 

Mahmut Dikerdem’in anlattığı dönemde Ortadoğu’da; Mısır ve Ürdün’de krallık yönetimi egemendi. Mısır’da Kral Faruk yönetiminin askeri bir darbe sonucu devrilerek Nâsır ve çevresine geçmesine tanık oluyoruz büyükelçi ile birlikte. Burada, “devrim” den kastedilen, aristokrasinin devrilmesi ve yeni bir yönetimin başa geçmiş olmasıdır. Aynı durum, Irak’ta da gerçekleşecek; Kral Faysal, bir darbeyle devrilecek ve onun yerine yeni bir yönetim geçecektir.  

Mahmut Dikerdem, tanık olduğu bu toplumsal olayları elçilikler ve uluslararası müzakereler açısından bizlere naklediyor kitabında. Yazarın, o karmaşık ve kaotik coğrafyada, o sancılı dönemde Türkiye’yi temsil eden bir diplomat olarak, nasıl incelikle davrandığını, ustaca hamleler gerçekleştirdiğini görüyoruz. 

Kitapta ayrıca Kıbrıs sorununa yer verilen bir bölüm var. Mahmut Dikerdem bu konuda kendi çalışma ve çabalarını, ayrıca Türk dışişlerindeki bazı yöneticilerin Kıbrıs konusunda tanık olduğu çalışmalarını da naklediyor. Şu an Kıbrıs sorununun hâlâ askıda kaldığını düşününce, süreci öğrenmek ve anlamak açısından Mahmut Dikerdem’in anılarının değeri üzerinde ayrıca durmak gerekiyor.  

Ortadoğu’da Devrim Yılları’nın ayrıntılarını kitabı okuyacak olanlara bırakıp Mahmut Dikerdem’in edebiyatımıza önemli bir katkısından söz etmek istiyorum. Orhan Veli Kanık’ın Ankara’da çıkardığı Yaprak dergisinin kurucuları arasında Mahmut Dikerdem de yer alıyordu. Kitapta şöyle bir kısım var: “Erol Güney’in evinde Garip akımının ünlü üç şairiyle tanıştım. Orhan Veli kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat. Yaprak’ın genel olarak fikir yazılarını M. Fırtınalı imzasıyla ben yazıyordum. M. Fırtınalı adından o zamanki Milli Emniyet (MAH) kuşkulandı. O sıra Bursa hapishanesinde bulunan Nâzım Hikmet’in bu yazıları içeriden gönderdiği düşüncesine kapılmış MAH.” (s.25)

Oğlu Dr. Mehmet Ali Dikerdem de şunları ifade ediyor: “… babam, sözünü sakınmayan politik düşünceleri nedeniyle bir bakıma aykırı bir kişilik olarak sivrildi. Bugün bizlere olağan gelen ilerici, demokrat tavır ve konumlar, Soğuk Savaş’ın ilk dönemlerinde “solcu” ve dolayısı ile tehlikeli sayılırdı.” (s.22) Bilindiği üzere, Soğuk Savaş dönemindeki en büyük korku, bir gün Ortadoğu’ya komünizmin geleceği korkusuydu. ABD ve İngiltere, Ortadoğu politikalarını bunun üzerine kuruyor, Türkiye’yi ve diğer Ortadoğu ülkelerini bu nedenle kendilerine uydu yapma gayreti içinde oluyorlardı. Mahmut Dikerdem bu konuda diyor ki: “Dışişlerine girdiğim günden beri benden ilgisini (!) esirgemeyen bir ‘resmi örgüt’ yine fırsatı kaçırmamış, Nâsır rejimiyle aramızda dostluk kurulamamasının suçunu benim siyasi eğilimlerime yükleyen bir jurnali Hükümete sunmuştu.” (s.120) Mahmut Dikerdem’in, sosyalist düşünceleri nedeniyle sürekli takip altında olduğunu öğreniyoruz böylece. 

 Dr. Mehmet Ali Dikerdem ayrıca şunları söylüyor: “Ancak, bu kitabı yazan diplomat, hem devlet mekanizmasının ‘içinde’ bir konumdadır hem de Marksist dünya görüşünün sunduğu diyalektiğe uygun olarak, Türkiye’nin 1947 Truman Doktrini ile tuttuğu Soğuk Savaş saflarını eleştirebilecek ‘farklı’ bir politik tavır alabilmektedir. Okuyacağınız bu anlatının olgunluğunu ve sentezlerini bu ‘zıtların birliğine’ bağlayabiliriz.” (s.14)

Gazeteci-yazar Atilla Aşut, 5 Ekim 2020 tarihli BirGün’de yayımlanan Dik ve Erdemli Bir Diplomat: Mahmut Dikerdem başlıklı yazısında önemli tespitlerde bulunuyor: “Mahmut Dikerdem köklü, varlıklı bir aileden gelmesine karşın kendisini işçi sınıfına ve emekçilere adamıştı. 1977 yılında Türkiye Barış Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. Ona göre barış, demokrasinin ikiz kardeşi gibiydi. Biri olmazsa öteki de olmazdı. Barış savaşımı, yaşamının en büyük onuruydu. Barış Derneği Başkanı olarak başına gelenlerden hiç yüksünmedi, yakınmadı. Tam tersine, böyle bir görevde bulunmaktan mutluluk duyduğunu belirtti. (…) Barış Derneği davasında yargılanırken de 12 Eylül’ün sıkıyönetim mahkemesinde dik ve erdemli duruşunu değiştirmedi. Kendisini yargılayanlara, ‘Dünyanın döndüğü nasıl tartışılmaz bir gerçek ise, tüm dünya halklarının barış içinde yan yana yaşamak istedikleri ve topluca intihar demek olan savaşı reddettikleri de o kadar açık ve kesin bir gerçektir’ demekten geri durmadı.”

Dünya barışının içten savunucusu, sosyalist ve idealist Mahmut Dikerdem’i saygıyla anıyor, incelikle kaleme aldığı büyükelçilik anılarının yaşamasını ve yaşatılmasını diliyorum. 

*Mahmut Dikerdem, Ortadoğu’da Devrim Yılları, Yazılama Yayınları, Şubat 2024.

Asgari Ücret Maratonu Başlıyor: İktisatçılar Ne Öneriyor?

Umut Etmeye Cesaret Etmek: Çağlar Boyunca Kadın Gruplarının Gücü