Asgari Ücret Maratonu Başlıyor: İktisatçılar Ne Öneriyor?

Milyonlarca çalışan asgari ücrete yapılacak zam oranını bekliyor. Yıl sonunun yaklaşmasıyla birlikte tahminler netleşirken olası zam senaryoları basında sıkça yer almaya devam edecek gibi gözüküyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilen prime esas kazançlara göre Türkiye’de yaklaşık 7 milyon kişi asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücret ile asgari ücretin iki katı arasında ücretle çalışanların sayısı ise 13 milyona ulaşıyor.

2024 yılında 11 bin 402 TL’den 17 bin 2 liraya yükseltilerek yüzde 49 zam yapılan asgari ücret için şimdilerde konuşulan rakam yaklaşık yüzde 25 oranında. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, vatandaşları enflasyona ezdirmeme ilkesiyle bir rakam belirleneceğini ifade ederken asgari ücretin 2024 yılının ilk 9 ayındaki kaybı 6 bin lirayı aşmış durumda.

Tahmin edilen yıl sonu enflasyon beklentisinin ise asgari ücrete zamda ayna görevi görmesi beklenirken Merkez Bankası’nın 2024 yılı enflasyon tahmini yüzde 38. Eylül ayında yenilenen Orta Vadeli Plan’da (OVP) ise yıllık enflasyon hedefi yüzde 41,5 olarak yer aldı. Önceki OVP’de bu oran yüzde 33’tü. 

DİSK üyesi Genel-İş Araştırma Dairesi Emek Araştırma (EMAR) tarafından hazırlanan “Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Raporu-5”na göre Türkiye’nin yoksulluk oranı yüzde 21,7’ye ulaştı. Aynı rapora göre en düşük asgari ücrete sahip üçüncü Avrupa ülkesi olarak dikkat çeken Türkiye’nin gözü kulağı asgari ücrete yapılacak zam oranında.

Fikir Gazetesi’nin 36. sayısında yer alan iktisatçılarla asgari ücrete ilişkin tartışmaların yanıtlarını aradık.  

HALKIN ASGARİ ÜCRET BEKLENTİSİ BİR KARŞILIK BULABİLECEK Mİ?

“Sadece enflasyon rakamlarıyla ücret artışlarını karşılaştırmak yeterli olmayabiliyor”

Peki neden? Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’nun asgari ücret zammında dikkat çektiği noktalardan birisi Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) oranları. 

2024 yılında gıda, barınma ve ulaşım gibi temel ihtiyaç kalemlerindeki rakamlar TÜFE enflasyonundan yüksek seyretti. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) beklenti anketine katılan piyasa aktörlerinin yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 43,31 oldu. 

Böyle bir durumda asgari ücrete yapılacak yüzde 40’lık zammın ortalama enflasyonu karşılayabileceğini belirten Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, iki eksikliğe dikkat çekiyor: satın alma gücü ve refah payı.

TCMB’nin eylül ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu’na göre; yıllık kira enflasyonu yüzde 117,43. Veri Yönetişimi ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün Konut Fiyat Endeksi ile ilgili yayımladığı çizelgeye bakıldığında 2017’den günümüze kadar konut fiyatlarında yüzde bin 226’lık bir artış söz konusu. 

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı resmi enflasyon oranlarına göre asgari ücret, yılbaşından bu yana yüzde 36,44 değer kaybetti. Asgari ücretin, 9 ayda uğradığı değer kaybı ise 6 bin 195 lira. Yani kirada oturan bir asgari ücretlinin satın alma gücü gerilemiş oluyor.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın verilerine göre Gayri Safi Yıllık Hasıla (GSYH) 2024 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 2,5 oranında büyüme kaydetti. OECD ise eylül ayında Türkiye’nin 2024 yılı büyüme öngörüsünü 0,2 puan indirerek yüzde 3,2’ye çekti.

Yukarıdaki verilerin ışığında Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu asgari ücrete yapılması beklenen zam oranını şu ifadelerle değerlendiriyor: “Ekonomideki büyümeden çalışanların pay alması ilkesi yine çiğnenmiş oluyor. Konuşulan rakamlar bizim değerlendirdiğimiz verilerin çok altında seyrediyor.”

Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan yoksulluk sınırı rakamlarına dikkat çekiyor asgari ücret zam oranını tartışırken.

DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) tarafından hazırlanan Eylül 2024 dönemine ait ekim ayında yayımlanan verilere göre dört kişilik bir aile için açlık sınırı 20 bin TL, yoksulluk sınırı ise 70 bin TL’yi buluyor.

Asgari ücret tartışmalarında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmesinin altına imza atıldığını hatırlatan Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, “İnsan onuruna yakışır bir biçimde yaşaması için gerekli asgari ödeme miktarıdır asgari ücret. Türkiye’de ne yazık ki bir pazarlık konusu halinde yürütülüyor. Emekçinin 2024 içerisinde ücretinde enflasyon ve diğer finansal fiyatlar, döviz kuru, faiz oranları gibi etkenler nedeniyle reel olarak gerilemiş, düşmüş olan alım gücünün telafi edilmesi gerekiyor.” ifadelerini kullanıyor. 

Prof. Kozanoğlu gibi enflasyon ve refah payı vurgusunda bulunan Prof. Yeldan, 2025 yılı asgari ücret zammı için en az yüzde 60’lık bir oranın onaylanması gerektiğini belirtiyor. 

Avrupa Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nden Dr. İlhan Döğüş de alım gücüne dikkat çekiyor ve ekliyor: “Enflasyon kadar olmalı ki enflasyon karşısındaki alım gücü kaybı telafi edilsin.”

Geçtiğimiz temmuz ayında asgari ücrete ara zam yapılmamasına rağmen enflasyonun artmaya devam ettiğini hatırlatan Dr. İlhan Döğüş, “Adı üstünde asgari yani minimum yaşam standartını sağlayan ücret. Şu an biliyoruz ki asgari ücret açlık sınırının altında. Benim önerim yoksulluk sınırının üzerinde olması.” ifadeleri ile dile getiriyor asgari ücrete yönelik zam beklentilerini. Hükümetin yapacağını öngördüğü zam oranı ise yüzde 25…

IMF VE TCMB’NİN ASGARİ ÜCRET ARTIŞINA DAİR GÖRÜŞLERİNİ NASIL YORUMLAMAK GEREKİR?

Türkiye’de asgari ücretin 1 Ocak 2024’ten itibaren yüzde 49 oranında zamlanmasının ilk çeyrekteki enflasyonu arttırdığını söyleyen Uluslararası Para Fonu (IMF), Ankara’nın ücret artışı yerine “düşük gelirli hanelere nakit transferleri yoluyla destek sağlayacak sosyal programlar” geliştirilmesi tavsiyesinde bulunuyor.

Bloomberg’e göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, 23 Ekim’de Washington’da yaptığı bir sunumda yatırımcılara, asgari ücrete yapılacak yüzde 25 civarında zammın 2025 yılı enflasyon ve büyüme hedefleriyle uyumlu olacağı mesajını veriyor.

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, IMF’nin raporunda ücret artışlarının öngörülen enflasyona göre yapılması gerektiğinin vurgulandığını hatırlatıyor ve ekliyor, “IMF’nin öteden beri emek karşıtı politikalar izlediği biliniyor, çok şaşırtıcı bulmamak gerek. Fakat, IMF bir noktaya daha dikkat çekiliyor deniliyor ki ‘kamunun belirlediği yönetilen yönlendirilen fiyatlar diye ifade edilen fiyatlar da enflasyona göre artmalı’”

Fiyatı doğrudan kamu ya da kamuya bağlı kurumlar (Belediyeler, Kamu İktisadi Teşebbüsleri vb.) tarafından belirlenen ve/veya fiyatı kamunun onayı neticesinde oluşan mal ve hizmet kalemlerini ifade ediyor yönetilen/yönlendirilen fiyatlar. 

Bu ne demek?

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’na göre vatandaşlar, IMF’nin de öngördüğünden daha büyük bir gelir kaybına uğrama tehlikesiyle karşı karşıya. 

“Bunu önlemek için de öngörülen enflasyonun üzerinde bir artış kaçılmaz görünüyor. Yani IMF’nin kendi önerilerinden de daha kötü bir hükümet sözcülerinin açıklamaları daha kötü bir senaryoya işaret ediyor.”

Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan ise Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yönetimindeki AKP ekonomi idaresine dikkat çekiyor. Son yıllardaki enflasyonu düşürme programının özünün doğrudan doğruya yerli ve uluslararası öncelikle “finans sermayesine bir olumlu sinyal vermek bir hoş geldin partisi bir davet hazırlamak üzerine kurgulu” olduğunu belirten Prof. Dr. Yeldan,“Ücretleri de mümkün olduğu kadar denetim altında alacak bir program yürütme sinyali vermek istiyor Mehmet Şimşek yönetimi” diye değerlendiriyor asgari ücretin artışına yönelik açıklamaları.

Dr. İlhan Döğüş ise Mehmet Şimşek’in geçtiğimiz hafta Amerika’da Brookings Enstitüsü’nde düzenlenen etkinlikte enflasyonu 2026’nın sonunda tek haneye düşmesini öngördüklerini hatırlatarak 2024 yılı hedeflerinin tutmadığını söylüyor. 

“2025-2026 orta vadeli programa baktığınız zaman kur artıyor. 2025 sonunda 44 olması varsayımıyla bir projeksiyon yapılmış. Ortada bir tutarsızlık var. Bana kalırsa, kemer sıkmaya meşruiyet sağlamak için kuru ve enflasyonu yüksek tutmaya devam edecekler.”

Mehmet Şimşek’in enflasyon düşünce alım gücü artacak yönündeki açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını dile getiren Dr. Döğüş, “Enflasyonun kendisinin düşmesi alım gücünün artması demek değildir. Çünkü enflasyonun düşmesi, fiyatın artış hızının düşmesi demektir. Benim gelirim enflasyon kadar veya enflasyonun daha hızlı artmıyorsa, enflasyon düşse de benim gelirim aynıysa, benim yine alım gücüm düşüyor demektir. Orada bir kelime oynanıyor, toplum manipüle ediyor.”açıklamalarında bulundu.

ASGARİ ÜCRETİN ALIM GÜCÜNDE İYİLEŞME BEKLEMEK MÜMKÜN MÜ?

Fikir Gazetesi’nin 30. sayısının manşetinde yer alan “Geçinemeyen Türkiye’nin En Zor Yılı 2025 mi Olacak” haberinde ekonomistler 2025 yılının herkes için çok zor geçeğini dile getirmişti. Fakat yaptığı açıklamayla birlikte akıllara 2019 yılında Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ı getiren mevcut Bakan Mehmet Şimşek’e göre “2025, 2024’ten daha iyi olacak. 2026 da 2025’ten çok daha iyi olacak”

“Ekonominin soğumasıyla birlikte enflasyonda bir düşüş olması beklenmeli.” diyor Prof. Dr. Kozanoğlu.

Alım gücü tartışmasında ise bireysel gelir artışıyla enflasyonun karşılaştırılmasına dikkat çekiyor ve ekliyor: “Enflasyonun yüzde 20 olduğu bir ortamda geliriniz yüzde 15 artıyorsa sizin geliriniz ve buna bağlı olarak yaşam standartınız düşüyor demektir.”

Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan ise Türkiye’de yaşayan insanların enflasyonun ileride daha da artacağını öngörüp ellerinde ne gibi bir olanak varsa bununla kendilerini koruma altına almaya çalıştığını dile getiriyor.

“Yarın çok daha pahalı olacak diye bir an evvel tüketip, ihtiyaçlarını bir an evvel karşılamak bir talep yaratıyor.” diyor Prof. Dr. Yeldan ve seçilmiş yaşam koşullarında TÜİK’in gelir gruplarını 3’e ayırarak medyan gelirin yüzde 120 üzerindeki zengin kesimin taleplerinin medyada yer bulduğunu ifade ediyor.

“Milli gelir içerisinde yüzde 15, yüzde 20’lik bir ücrete sahip olan kesimin talebi burada esas alınarak enflasyonla mücadele konusu olamaz. Bu iktisadi veriler açısından mantıksız bir olay ve bu bakımdan da Mehmet Şimşek’in 2025’te enflasyonu yüzde 20’nin altına ondan sonra tek haneye düşüreceğiz planı kimseyi inandırıcı gelmiyor. Sürekli olarak peşinden koştuğumuz Alice Harikalar Diyarındaki bu tavşan gibi bir hedef bizim için”

Dr. İlhan Döğüş ise alım gücünün artması için toplumsal direncin sağlanması gerektiğine inanıyor:

“Asgari ücretin artış düzeyi bu hükümet bu mantıkta kaldığı sürece, ikna edici bir toplumsal direnç gelmediği sürece, enflasyon altında kalmaya devam edecek. sendikalar zayıf olup, sendikalara toplumsal destek zayıf olduğu sürece istediklerini istedikleri gibi dayatabileceklerini düşünüyorlar.”

İŞVERENLER AÇISINDAN ASGARİ ÜCRET ZAMMI MEVCUT KOŞULLARA NASIL BİR ETKİ YAPACAK?

2024 yılında brüt asgari ücretin (20.002,50 TL) işverene maliyeti 23.502,94 TL. 2022 yılında brüt asgari ücret olan 5.004 TL üzerinden işverenin ödediği toplam miktar ise 5.879,70 TL idi.

“Ücret, o ücreti ödeyen firmaya maliyettir. Doğru. Ama o işçinin satın aldığı malı üreten diğer firmalara gelirdir.”

Dr. Döğüş asgari ücret tartışmalarında küçük işletmeler ve KOBİ’lere hatırlatma yapıyor yukarıdaki cümlesiyle.

Ücret artışının verimlilik artışını tetikleyemeyen durumlarda ekonominin büyüyemeyeceğini belirten Dr. Döğüş, “Asgari ücret arttı, enflasyon da arttı demek çok büyük bir manipülasyon. Çünkü ücret artış talebi enflasyondan sonra geliyor. Önce bir enflasyon yükseliyor, bir kriz çıkıyor, bir sorun yaşanıyor, fiyatlar artıyor. Ondan sonra işçiler alım güçlerini korumak için ücret artışı talep ediyorlar. Bu ters kurdukları algıyla toplumun refah talebini bastırıyorlar” diyor.

Ekonomi içindeki bütün sorunlar kuşkusuz ki birbirine bağlı…

Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan küçük işletmelerin devamlılığında ithal girdi maliyetlerine işaret ediyor. İhracata yönelik çalışanlarda ise ihracat, pazarlama, tanıtım maliyetleri, pazarlara ulaşım için harcanan maliyetler ve bütün bunların telafi edilmesi bir destek, bir politika uygulanması gerektiğini belirtiyor Prof. Dr. Yeldan. 

“Asgari ücret bir büyüme stratejisinin, bir kalkınma veya istikrar, enflasyonu düşürme programının bir aleti değildir. Bize bütünsel bir strateji gerekiyor ve bunun için de öncelikle yandaş şirketlerin krizden çıkartılması, ekonominin siyasi hedefler olarak yürütülmesi değil, bir bütün olarak yatırım, dış ticaret, enflasyonla mücadele ve cinsiyete dayalı eşitsizliklerle, Ankara’nın doğusu, Ankara’nın batısı gibi bölgesel eşitsizliklerle mücadele edecek topyekûn bir kalkınma planının uygulanmasından bahsediyoruz.”

Maliye, ticaret ve para politikalarının ise bir bütünlükle izlenmesi gerektiğinin altını çiziyor Prof. Dr. Yeldan.

Büyük sermaye kesimlerinin kur artışlarının enflasyonun gerisinde kalması anlayışına güvenerek büyük ölçüde dövizle borçlandığını, “Anadolu sermayesi” olarak adlandırılan yerel üreticilerin ağırlıklı olarak Türk Lirası cinsinden kredi kullandığını aktaran Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ise, “Tek güvenecekleri dal asgari ücretin düşük olması. O nedenle de asgari ücretin arttırılmaması konusunda çok ısrarlılar.” diyor.

Prof. Dr. Kozanoğlu önümüzdeki aylarda konu özelinde ciddi tartışmaların kamuoyunda yer bulacağını belirterek 2021 sonbaharından başlayarak uygulanan düşük faiz politikasının verimsiz işletmelere ucuz maliyetle borçlanarak ayakta kalma fırsatı tanıdığını hatırlatıyor ve bu durumun artık ortadan kalkacağını vurguluyor:

“Ekonomide ciddi bir soğuma var, talepteki önümüzdeki aylarda daha belirgin bir şekilde görülecek. Bu bakımdan şirketlerin cirolarında da bir zayıflama söz konusu olacak. Onlar açısından zor bir dönem geldiği söylenebilir.”

2025 YILI BÜTÇESİ ASGARİ ÜCRET ARTIŞINI ETKİLEYEBİLİR Mİ? 

Meclis Başkanlığı’na 17 Ekim’de sunulan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile belirlenen takvime göre ilerleyecek bütçe görüşmeleri 30 Ekim itibariyla başladı. 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın başkanlık ettiği Asgari Ücret Tespit Komisyonu, genellikle 3 istişare ve 1 karar olmak üzere toplamda 4 toplantı yaparak yeni asgari ücreti belirliyor. Komisyonun aralık ayında gerçekleştireceği ilk toplantı öncesinde olası ücret artış miktarına yönelik tartışmalar sürerken sendikalar henüz 2025 yılı tekliflerini kamuoyuyla paylaşmadı.

Bütçenin doğrudan etkisinin asgari ücret üzerinde görmenin pek olanaklı olmadığını aktaran Prof. Dr. Kozanoğlu, “Asgari ücretin yüksek olması veya konuşulanların üzerinde bir artış getirmesi tam tersine bütçeye destekte bulunur. Birincisi bu kesimlerin ücreti üzerinden kamuya daha fazla prim geliri elde edilir. İkincisi asgari ücretliler ellerine geçen gelirin çok büyük bir kısmını harcamaya çeviren bir kesim. Bunların harcanmasının artması yoluyla bütçeye tam tersine bir destek gelir.” ifadelerini kullanıyor.

Bütçeyle kurulacak doğrudan bir bağlantıda ise gelirlerinin yüzde 50 civarında arttırılması söz konusu olan bir bütçede asgari ücretin öngörülen enflasyon kadar sadece yukarı çekilmesinin “adaletsiz bir tercih” olacağını vurguluyor Prof. Kozanoğlu. 

Prof. Dr. Yeldan, asgari ücretin bütçe ve doğrudan doğruya uzantısı olan enflasyon dinamikleri üzerine etkisi olan çalışmaları hatırlatıyor. Her yüksek enflasyonlu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de enflasyonun karmakarışık bir yapıya büründüğünü aktarıyor Prof. Yeldan.

Dr. İlhan Döğüş ise emeği baskılayan bir program yürütüldüğünü dile getiriyor. 

“Bütçe aslında bir sınıf savaşı alanı. Hangi toplumsal gruba, hangi sermaye grubuna, hangi işçi grubuna, hangi sektörlere ne ayrılacağının bölüşümün konusudur bütçe.”

Şimdiye kadar yapılan faiz artışlarının zincirleme bir reaksiyona yol açarak iflasa sürükleyeceğini belirten Dr. Döğüş, “Dolayısıyla enflasyonu baskılamak bahanesiyle bütçe açığı enflasyon yaratacak deyip yine zam yapacaklar. Sonra o zamla artırdıkları enflasyonu kullanarak ‘Bakın işte asgari ücret artarsa enflasyon oluyor. Hadi dişimizi sıkalım deyip’ ücret artış taleplerini baskılayacaklar.” ifadelerini kullanıyor.

İKTİSATÇILARIN “ACİL ATILMASI GEREKEN ADIM” ÖNERİLERİ NELER?

Fikir Gazetesi’nin 36. Sayısında konuşan üç ekonomist de asgari ücret tartışmasına geçtiğimiz günlerde kamuoyuyla paylaşılan 118 iktisatçı ile ortaklaşa yayınladıkları bir bildiri ile katıldı.

“Asgari Ücret Politikası ve Enflasyon Yükünün Adil Dağılımı” başlıklı bildiride Türkiye ekonomisinde uzun süredir devam eden yüksek enflasyon sorununa dikkat çeken iktisatçılar ekonomi politikasını yönetenleri acil adımlar atmaya çağırıyor.

Peki gazetemize konuşan iktisatçıların acil atılması gereken adım önerileri neler?

Prof. Dr. Kozanoğlu şu şekilde sıralıyor önerilerini:

“Öncelikle gelir ve servet dağılımını düzeltmeye yönelik adımlar talep etmek durumundayız. Emeğin gelirinin artmasına yönelik adımlar atılması gerekiyor. Bütçede ise kademeli servet vergisi ve verginin büyük ölçüde karlardan, ranttan, varlıklardan alınmak yerine KDV, ÖTV benzerleri şeklinde dolaylı vergileri dayanan yapısının değiştirilmesi. Çünkü dolaylı vergiler çok zengin bir kişinin de yoksul bir kişinin de peynir alırken, yoğurt alırken, tavuk alırken aynı oranda vergi ödemesi büyük bir adaletsizlik yaratıyor.” 

Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un “Kaynak tahsisinde, kaynakların kullanımında maliyetlerin nereden karşılanacağını hesaplamıyorsanız o bir plan olmaz, bir program olmaz.” sözlerine atıfta bulunan Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan da şu görüşlere yer veriyor:

  •     Vergi reformu: Üst gelir gruplarında servetlerden ve giderek artık sosyal şiddete dönüşmüş olan gelir eşitsizliğini hedef alacak bir vergilendirme sistemi
  •     Finansal işlem vergisi: Döviz kurundaki belirsizliği önleyecek, döviz girişlerinin kalıcı ve uzun vadeye yayılmasının amacını güdecek bir taraftan da belge kazancı sağlayacak bir işlem vergisi.
  •     Servet vergisi: Bankalardaki mevduatların en üst devir düzeylerine ulaştırılacak, birden fazla evi, rantı olacak olan kesimlerin üzerine bir vergi sistemi

“Kısacası hem harcama bölümünde hem de vergi bölümünde sosyal adaleti sağlayacak bir vergi havuzu bahsettiğimiz bütünlüklü kalkınma programının destekçisi, bir fonlayıcısı olarak kullanılabilir. Şu anda bunu yapacak bir siyasi irade görmüyoruz. Çünkü AKP özü itibariyle finans sermayesinin çıkarlarını gözeten bir parti olarak çalışıyor yirmi küsür senedir.”

Dr. İlhan Döğüş’ün önerileri ise kısa ve net: “Bir asgari ücret artışı. İki, kamu harcaması ve kamu yatırım politikaları. Üç kur ve ücret artışının enflasyona etkisini frenleyecek vergi indirimi gibi adımlar. Böyle olunca işçiler karşılayamadıkları temel ihtiyaçları için harcama yapacaklar. Bu da vergilendirilerek tekrar devlete geri dönecek. Bu tür öneriler çokça mevcut yeter ki siz emekten, çalışandan, yoksuldan yana olun”

Türkiye – BRICS Yakınlaşması: Kazançlar, Kayıplar, Riskler

Türkiye Geçinemiyor, Kriz Derinleşiyor, İktisatçılar Çözüm için Ne Öneriyor?

Geçinemeyen Türkiye’nin En Zor Yılı 2025 mi Olacak?