Yenidoğan Çetesi skandalının ardından özel hastanelerin kamulaştırılmasına yönelik tartışmalar yeniden alevlendi.
İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan para alabilmek için bazı özel hastanelerinin yenidoğan yoğun bakım servislerini ticarethane olarak kullanan Yenidoğan Çetesi diye adlandırılan şahısların, en az 12 bebeğin ölümüne neden olması eleştirileri oklarını Sağlık Bakanlığı’na çevirdi.
Özel hastanelerle yapılan sözleşmelere göre Sağlık Bakanlığı ve SGK, doğum sonrası bebek ölümlerini azaltma hedefiyle yenidoğan bebeklerin kaldığı yoğun bakımlara günlük 8 bin TL ödeme yapıyor.
Bu ödemeler üzerinden “yoğun bakım tedavisi” kapsamında “sözde tedavi” ile kazanç edinebilmek için 19 özel hastane ve 112 Acil personeli ile çalışan Yenidoğan Çetesi de yenidoğan bebeklerin sağlık durumlarını kötü göstererek SGK’dan yüksek meblağda ödeme aldı.
Türkiye genelinde Bakanlığının verilerine göre geçen yıl itibarıyla 565 özel hastane hizmet veriyor. Bu rakam toplam hastane sayısının yüzde 36’sına denk geliyor.
Yenidoğan Çetesi skandalının ortaya çıkmasının ardından açıklama yapan Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Yaklaşık 1,5 milyon insanımızın çalıştığı sağlık ordumuzu kimse töhmet altında bırakamaz” ifadesini kullanmıştı.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) 2023 verilerine göre Türkiye, sağlık harcamalarına gayri safi milli hasıladan yüzde 3,7 pay ayırdı. Bu oran 2021’de yüzde 4,6’ydı. OECD ülkeleri içinde sağlığa en düşük pay ayıran ülke Türkiye oldu.
İddianame detaylarının basına yansımasının ardından olaya karıştığı iddia edilen 10 hastanenin ruhsatları iptal edildi. Ruhsatı iptal edilen hastanelerin isimleri ise şu şekilde:
Özel Avcılar Hospital Hastanesi, Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Özel Birinci Hastanesi, Özel Güney Hastanesi, Özel Bağcılar Medilife Hastanesi, Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Özel Reyap İstanbul Hastanesi, Özel Şafak Hastanesi Bağcılar, Özel Silivri Kolan Hospital Hastanesi ve Çorlu Reyap Hastanesi
Yenidoğan Çetesi’nin skandalına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde partisinin grup toplantısında konuşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek “Getirin, Meclis eliyle o hastanelerin hepsini bir gecede kamulaştıralım” çağrısında bulunmuştu.
Geçtiğimiz haftalarda İstanbul Tabip Odası (İTO), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) İstanbul Şubeler Platformu, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) ve Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası’nın (Devrimci Sağlık-İş) çağrısıyla İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde bir araya gelen sağlık çalışanları hükümete seslenerek “Kapatılan hastaneler kamulaştırılsın!” demişti.
“Sağlıkta Özelleştirmenin Son Kurbanları Bebekler” sloganıyla bir araya gelen İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri de sağlıktaki özelleştirme politikalarına dikkat çektikleri basın açıklamasında şu ifadelere yer vermişti:
“Herkese eşit ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmetinin kamu eliyle sunulması sağlanmalıdır. Beklemeden, oyalanmadan. Hemen, şimdi…”
Yenidoğan Çetesine ilişkin tepkiler sürerken, bebek ölümlerinin tüm yönleriyle araştırılması için siyasi parti gruplarının ortak önerisiyle Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu.
Kamuoyunda sıkça tartışılmaya devam edilen “kamulaştırma” konusu ise henüz bir çözüme ulaşmadı.
Fikir Gazetesi’nin 36. Sayısında sağlık hukuku alanında çalışmalar yürüten Avukat Berna Özpınar Gümrükçüoğlu ve deneyimli iktisat profesörü Hayri Kozanoğlu ile özel hastanelerin kamulaştırılması tartışmalarını ele aldık.
İSMİ GEÇEN ÖZEL HASTANELERİN KAMULAŞTIRILMASI MÜMKÜN MÜ?
“Bu sağlıkta dönüşüm adı altında kurulan sistemin bozukluğundan sadece bir fotoğraftır.” şeklinde yorumluyor Avukat Berna Özpınar Gümrükçüoğlu yaşanan skandalı.
Olaya karışan 19 hastaneden sadece 10’unun kapatılması konusunda ise “Bir özel sağlık hizmeti sunucusunun, yani özel hastanenin, ruhsat iptalinin hastanenin kapatılması olarak belirtilmesi tam karşılığı değildir. Zira, bu hastanelerin farklı isimlerle ruhsat müracaatı yapmaları ve gerekli izinlerin alınmasıyla faaliyetlerinin devamı ihtimali mevcut yasal düzenlemelere göre mümkündür.” noktasına dikkat çekiyor.
Türkiye’de özel hastanelerle ilgili temel iki yasal düzenleme yer alıyor: Hususi Hastaneler Kanunu ile bu kanunun uygulanmasını gösteren Özel Hastaneler Yönetmeliği
Bu iki düzenleme özel hastanenin kuruluş, ruhsatlandırma ve işleyişi ile denetim esaslarını belirtiyor.
Avukat Özpınar Gümrükçüoğlu, “Yenidoğan Çetesi olayında kuruluş, ruhsatlandırma tam iken denetime ilişkin kasta varan ihmaller artık göz önündedir. Denetim eksiklikleri ötesinde özel sektörün sağlık hizmetlerini kamu yararına uygun şekilde işletmediğini çok acı bir örnekle görülmüştür.” ifadeleri ile sağlık sektöründeki sorunları işaret ediyor.
Özel hastanelerin, sağlık hizmeti sunumunda kalite ve erişilebilirlik açısından pek çok olumsuzluğu içerisinde barındırdığını aktaran Avukat Özpınar Gümrükçüoğlu, kamulaştırmanın bu olumsuzlukların önüne geçmek anlamında bir çözüm olabileceğini vurguluyor ve kamulaştırma mevzuatına vurgu yapıyor.
Anayasa Madde 46 – Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Sağlık Bakanlığı’nın vereceği kararla anayasal yolun izlenebileceğini ifade eden Avukat Özpınar Gümrükçüoğlu, “Bakanlık tarafından verilen kamu yararı kararlarının ayrıca onaylanması gerekmez” diyor.
OLASI BİR KAMULAŞTIRMA SÜRECİNDE HÜKÜMET MÜLK SAHİBİYLE ANLAŞMA YAPACAK MI?
Covid-19 pandemisinde hükümetin ülkedeki bütün özel hastaneleri pandemi hastanesi ilan ederek “bir anlamda kamulaştırma” yaptığını hatırlatan Avukat Özpınar Gümrükçüoğlu, devletin mülk sahibiyle anlaşma yapmasına gerek olmadığını ise şu cümlelerle açıklıyor:
“Kamulaştırma, devletin kamu yararını gerekçe göstererek bir kimsenin sahipliğinde bulunan özel mülkiyete rızası dışında son vermesidir.”
2020 yılında pandeminin yaşandığı dönemde bir bildiri yayımlayarak özel hastanelerin kamulaştırılmasını öneren isimlerin arasında iktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu da yer almıştı.
Yenidoğan Çetesi skandalının ardından tekrar gündeme gelen özel hastanelerin kamulaştırılmasına yönelik Fikir Gazetesi’ne konuşan Prof. Kozanoğlu, sağlık sektöründeki özelleşmelerin yarattığı sorunlara dikkat çekiyor:
“AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte yurttaşın özel hastanelere başvurabilmesi, bunun da bedelinin kamu tarafından karşılanması, ilk anda insanlara kapısına giremediği hastanelere dahi adım atma olanağı tanıdı ve AKP’nin desteğinin artışında çok önemli bir faktör oldu bu ama biz bunun uzun dönemde büyük maliyetleri olacağını, sağlığın da özelleşmesine yol açacağını, bunun kamusal bir hizmet olarak kamu tarafına verilmesi gerektiğini vurguladık. Bu süreç derinleştikçe hem kamunun verdiği hizmette gerileme oldu, hem de yurttaşlardan alınan katkı paylarının miktarları arttı ve sağlık büyük ölçüde piyasa süreçleriyle belirlenen, geliri düşük insanların özel hastanelerden hizmet alamadığı, kamudaki hizmetin de kalitesinin düştüğü bir noktaya geldi.”
Bireysel gelirin artması üzerinden toplumsal refahın ölçülemeyeceğini belirten Prof. Kozanoğlu, eğitim, sağlık gibi alanlarda kâra dayalı olmayan sistemlerle birlikte daha adil, daha eşitlikçi bir toplum ve ekonomi düzeni yaratılabileceğini vurguluyor.
Avukat Özpınar Gümrükçüoğlu özel hastanelerin kamulaştırılmasına ilişkin örnek de sunuyor:
“Geçmişte 663 sayılı KHK çerçevesinde taşınırları, taşınmazları ve personeli o zaman Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna devredilen özel hastaneler olmuştu. Nitekim ona ilişkin yasal bir düzenlemede Özel Hastaneler Yönetmeliğine getirilen geçici aşağıdaki madde ile bunların devri düzenlenmiştir.”
GEÇİCİ MADDE 11– (Ek:RG-11/3/2009-27166) (Mülga:RG-11/7/2013-28704) (Değişik:RG-19/7/2014-29065)
11/10/2011 tarihli ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 14 üncü maddesi çerçevesinde taşınırları, taşınmazları ve personeli Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna devredilen özel hastaneler, mezkur maddenin ikinci fıkrasında yer alan süre içerisinde ruhsatında yer alan hakları ile aynı il içerisinde taşınabilir veya faaliyette olma şartı aranmaksızın devredilebilir.
ÖZEL HASTANELERİN KAMULAŞTIRILMASI YETERLİ BİR ÇÖZÜM MÜ?
“Bu skandal sağlık sistemindeki bozukluk, aksaklık ve hataların sadece küçük bir bölümüne ilişkindir. Bu nedenle sadece bir kısım hastanelerin kamulaştırılması çözüm olmaz.” diyor Avukat Berna Özpınar Gümrükçüoğlu.
Sağlık hizmetlerinin sosyal hukuk devletinin temeli olduğunun altını çizen Avukat Özpınar Gümrükçüoğlu, 2003 yılında uygulamaya geçirilen Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın sağlık hizmetinin giderlerinin korunmasını hedefleyen bir finansal sistem olduğunu vurguluyor.
“Halkın sağlığını koruması/sağlaması gereken bir sistem olması gerekirken, esasen bir finans kuruluşu gibi düşünüldüğü ve yapılandırıldığı için iç ve dış finans dalgalanmalara açık, geri ödeme esaslarıyla tabiri caizse yama usulü bir işleyişle yapılandırılmıştır. Önleyici değil tedavi edici hizmetler önceliğe alındığı için hasta sistemin müşterisi durumundadır. Bu müşterinin memnuniyeti artırmak diğer yandan daha fazla gelir elde etmek, bu arada sorumluluğu da bertaraf etmek gayreti defansif tıp uygulamalarına artış getirmiştir.”
Yaşanan Yenidoğan Çetesi skandalı ile birlikte sağlıkta dönüşümün yanlış işlediğinin ve denetlenmediğinin bir kez daha altını çizen Avukat Özpınar Gümrükçüoğlu, konunun bütünlüklü bir çerçevede değerlendirilerek yapılacak uygulamaların sürdürülebilir olması gerektiğini hatırlatıyor.
“Sağlık hizmetlerinin mevcut personelle yürütüleceği gerçekliği karşısında sağlıkta dönüşümün sağlık çalışanları üzerindeki olumsuz etkileri hasta haklarına da olumsuzluk olarak yansımaktadır. Yapılması gereken konunun, hizmetin tüm taraflarınca adil ve insani, sosyal bir hizmet olarak hedeflenmesi ve bu yönde değişikliklere acil şekilde gidilmesi gereklidir.”