20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü…
Dünyanın birçok yerinde nefret suçlarından dolayı birçok trans+ yaşamını yitiriyor. Bu gün transfobi nedeniyle yaşamını yitiren, nefret suçuna uğrayan trans+ları anmak ve transfobiye karşı mücadeleyi hatırlatmak adına düzenlenen uluslararası bir gün.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hak karşıtı hareketlerin, nefret suçlarının, cinsel yönelimlere ve cinsiyet kimliklerine karşı ayrımcılığın artması şiddetin her türlüsünün meşrulaşmasına neden oluyor. Yasaların gerekli şekilde işlemeyişi trans+ların güvenilir bir yaşamdan barınma olanaklarına, temel sağlık hizmetlerine erişimden beslenmeye kadar birçok sorunu karşımıza çıkarıyor.
Çocukluktan itibaren şiddete ve zorbalığa maruz kalmak, yaşam hakkı ihlallerine karşı koyabilmek, haksızlıkların karşısında öfkeyi mücadeleye döndürebilmek adına İzmir’de uzun zamandır inisiyatif olarak mücadeleye devam eden kişiler 20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği’ni kurdu. Derneğin fikir sahiplerinden ve kurucularından olan sevgili Ani ve Özen ile sohbet ettik.
Umut oldular, yolları açık olsun! Emeklere sağlık!
Öncelikle davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Derneğin açılışı için de tebrik ederiz. Açılış vesilesiyle hem derneğinizi tanımak hem de kuruluş sürecini biraz daha öznelerinden öğrenmek isteriz. 20 Kasım Trans İnisiyatifi olarak başlanan ve sonrasında dernekleşen bir süreç gibi görüyoruz inisiyatifleşme süreci nasıl başladı? Sonrasında dernekleşme sürecine nasıl evrildi?
Aslında Ocak 2022 yılında “20 Kasım Platformu” olarak başladık. O dönemde çok değerli aktivist camianın, trans+ görünürlüğünü artırmak ve hem ulusalda hem de yerelde nefret suçu mağduru translara dikkat çekmek için oluşturdukları bir platformdu. 2 yıllık süreçten sonra Ocak 2024’te aslında hem dinamiklerin ve ihtiyaçların ortaya konmasıyla, bir öz örgütlenmeye dönüşme fikri benimsendi. Dolayısıyla platform, 20 Kasım Trans+ İnisiyatifi’ne evrildi. Bu süreçte karar alıcıların hepsi trans+ kimliklerdi. Sonrasında da artan Bornova Sokak ve çevresindeki baskılar, şiddet ve soylulaştırma artık bir dernek ihtiyacını ön plana çıkardı. Bizde İzmir’de ağırlıklı trans+lar olmak üzere, LGBTİ+ların savunuculuğunu yapacak bir dernek kurduk.
20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği’nin amaçlarından bahsedecek olursanız neler dersiniz?
Aslında bunu kuruluş tüzüğümüzde de anlattık. Burada da madde madde tekrar etmeyi önemli buluyoruz.
1. Sosyal kimlik temelli ayrımcılığa maruz kalan kesimler için eşit ve eşitleyici uygulamaları benimsemekte, bireysel ya da toplumsal düzeyde yaşanan her türlü ayrımcılıkla, özellikle nefret suçları ve nefret söylemiyle mücadele etmek için bilimsel, kültürel, sosyal sanatsal ve farkındalık yaratma temelli faaliyetler yürütmektedir.
2. “20 Kasım Nefret Suçlarıyla Mücadele Derneği”nin amacı, dezavantajlı grupların (mülteciler, LGBTİ+lar, kadınlar, etnik kimlik grupları) sosyal kimlikleri temelli varoluşlarını gerçekleştirmelerini desteklemektir.
3. Dernek, dezavantajlı grupların özgürlük, adalet ve barışı temel değerler olarak benimsemelerini destekler.
4. Toplumsal cinsiyet, ırk, dil, din, engellilik, göçmenlik veya başka herhangi bir statüye dayalı ayrımcılık yapmaksızın insan haklarını savunmalarını teşvik eder.
5. Dezavantajlı gruplara yönelik politikaların belirlenmesine, bu politikaların ulusal ve uluslararası platformlarda yaygınlaştırılmasına ve benimsenmesine öncülük eder.
Yakın zamanda sayfanızda Alsancak Bornova Sokakta var olan şiddetin boyutlarının arttığını trans kadınlara yönelik gbt aramasından yaşadıkları evler hakkında yapılan usulsüz işlemlere kadar birçok sistematik şiddetin var olduğunu bir kez daha göstermiş oldunuz. Bu konuyla ilgili sürecin bu kadar şiddetlenmesi nasıl yorumluyorsunuz? Bunun karşısında dernek olarak yaptığınız faaliyetler, takip ettiğiniz şeyler nelerdir?
Özellikle bu kolluk kuvvetlerinin baskısının artmasını bir kimlik ayrımcılığı olarak okuyoruz. Meseledeki en önemli unsur sokakta sadece trans kadınlara yönelik bir baskının varlığı. Dolayısıyla bu durumda bize şunu düşündürüyor: “O zaman dertleri trans kadınlarla”. Ortada transfobinin varlığı söz konusu. Bu kadınlar yaklaşık 50 yıldır bu sokaklarda semtin diğer unsurlarıyla yaşıyor. Fakat ne hikmetse polisin tek derdi translar. Bir de bu sokaklarda aranması olan insanlar dolaşıyor. Hatta zaman zaman sokakta kızları rahatsız ediyorlar. Fakat bunlarla ilgili hiç bir işlem yapılmıyor, önlem alınmıyor. Son aylarda ise translara gbt yapma bahanesiyle sürekli cezalar kesiliyor. Hatta artık usulsüzlük o kadar başını aldı gitti ki, kadınların hiç geçmediği sokaklardan geçmiş gibi gösterilmeleri de söz konusu. Bir de üstüne usulsüz bir biçimde trans kadınların barınma alanlarını etiketleyip, hedef haline getiriyorlar. Bize de burada bir sürü iş düşüyor. Öncelikle ne biz dernek gönüllüleri ne de kızlar usulsüzlüğe sessiz kalmıyoruz. Derneğimizin gönüllü avukatları tarafından hukuki süreç takip ediliyor.
Alsancak bölgesinde translara yapılan bu saldırıların Kemeraltı-Kadifekale-Basmane ve Alsancak’a doğru uzanan soylulaştırma politikası ile ilgisini açıklar mısınız?
Zaten sistem kendinden olmayanı yok etmek üzerine kurulu. Sürekli dezavantajlı grupların inşa ettikleri alanları yok etmek istiyor. Bornova Sokağının yayalaştırılması da aslında belirgin bir soylulaştırma durumudur. Bugün Kadifekale örneğindeki gibi, sistem göç ile gelmiş ve kentte bir yer edinmiş grupları yok etmek için büyük uğraş içinde. Alsancak’taki soylulaştırma da işte böyle bir mesele. Yok etmek istedikleri kitle dezavantajlı gruplar.
Artan saldırıların en büyük nedenlerinden biri de var olan nefret politikaların her geçen gün artırılması, siz bu süreçte nasıl bir örgütlenme süreci önerirsiniz? Sizin gördüğünüz en büyük problemler nelerdir?
Artan nefret politikaları biz transları canımızdan ediyor. Yaşayamıyoruz! Daha vahim ne olabilir? Her gün ölümle baş başa bırakılıyoruz. En büyük problem ise caydırıcı cezaların yokluğu. Sen hukuki haklarına başvurmak istediğinde bile sırf trans kimliğin nedeniyle sana hakkın yokmuş gibi davranılıyor. Ya utanmasalar senin yaşamaya hakkın yok bile diyecekler. Bizim önerdiğimiz tek bir örgütlenme süreci söz konusu: “Hep birlikte mücadele etmek”. Sistem yalnız olmadığımızı görüyor ve bundan korkuyor. Dernek olarak da amaçlarımızdan biri, trans kadınları örgütlerken, hiçbir zaman yalnız olmadıklarını göstermek. Zaten süreç o kadar güçlü ki… Hepimiz birbirimizden güç alıyoruz.
İzmir’deki yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri ile ilişkiniz nasıl ve siz nasıl ilişkiyi hedefliyorsunuz? Kişiler ve kurumlar faaliyetleriniz ile dayanışmak için neler yapabilir?
Daha yeni kurulduk. Tabii kurulmadan bağlarımızı, ağlarımızı kullandık. STÖ ve yerel yönetim ile yeni yeni temaslar kurmaya başladık. Fakat şunu söylemek çok güzel olacaktır: Gerçekten STÖ’lerden çok güzel dönüşler alıyoruz. Bizimle birlikte yürümek, dayanışmak, iş yapmak isteyenler oluyor ve trans+ kimlikleri odaklarına almaları bizleri heyecanlandırıyor. Buradan sizler aracılığıyla kişilere ve kurumlara şunu da belirtmek isteriz: bizim kapımız açık, buyursunlar gelsinler birlikte konuşup üretelim. Eeee tabi yeni bir derneğiz, bağış yapmak isterlerse de hayır demeyiz…
Son olarak önümüzdeki döneme dair yapmak istedikleriniz nelerdir ve okuyucularımız size nasıl ulaşabilirler?
Önümüzdeki dönem yapacak o kadar işimiz var ki… Fakat şunu söyleyebiliriz: başta trans+lar. Hem örgütlenme, hem kapasite arttırma, hem çeşitli atölyeler… Hayalini kurup, gerçekleştirdiğimiz şeyleri gördükçe, o kadar çok iş planlıyoruz ki… Bize ulaşmak isteyenler sosyal medya hesaplarımızdan veya mailimizden ulaşabilirler.
Manşet fotoğraf: KAOS GL
Dijital Bir Dünyada Çocuk Olmak: Haklar, Öncelikler ve Riskler