İspanyol sanatçı Pablo Picasso, 20. yüzyıl sanatında devrim yarattı. Georges Braque ile birlikte kurduğu kübizm akımıyla geleneksel resmi yıktı, yeni bir devir başlattı. Kolaj sanatının mucitlerinden ve pek çok resim tekniğinin kâşifi olan sanatçı, yaratıcı dehasıyla, özgün tarzıyla, bıraktığı izlerle modern sanatı ve çağdaş sanatı yeniden tanımladı. Ölümünün üzerinden 51 yıl geçti fakat henüz Picasso geçilemedi. Sanatta hep bir nirengi noktası oldu, olmaya da devam ediyor.
Eserleriyle Türkiye’ye defalarca konuk olan Picasso, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamında, “Pablo Picasso: Resimden Seramiğe Bir Serüven” adlı sergiyle festivalin İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya ayaklarında sanatseverlerle buluşuyor. 21 Eylül’de Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde, 28 Eylül’de İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde, 26 Ekim’de İzmir Resim ve Heykel Müzesi’nde açılan sergi, 31 Aralık 2024’te sona erecek. 2-20 Kasım 2024’te de Antalya Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde görülebiliyor. İzmir sergisinde de gravür, baskı, litografi gibi eserlerine yer verilmiş, başlıktaki seramikler burada yok. Ne yazık ki bu sınırlı alan, sanatseverlere yetmiyor, sergiyi gezenler bitti mi, görmediğim eser kaldı mı diye salonu dört dönüyor.
RESMİN DIŞINDA DA BİR PİCASSO VAR
Geniş kitleler Picasso’yu özellikle kübik resimleriyle tanıyor. En ünlü tablosu, Alman ve İtalyan askerlerinin İspanya İç Savaşı kıyımını resmettiği Guernica tablosu. Oysa o çok yönlü bir sanatçı. Resmin yanı sıra baskı, gravür, heykel, seramik, sahne tasarımıyla, oyun metinleri ve şiirleriyle sanat dünyasına zenginlik kattı. 1917’den sonra ünlü bale topluluğu Ballet Russes için sahne ve kostüm tasarımları yapması, 1947 yılında başladığı seramik çalışmalarını 1971’e kadar sürdürmesi, onun çalışma alanlarının genişliği üzerine fikir verebilir.
İzmir Kültürpark’taki Resim ve Heykel Müzesi’nde açılan serginin küratörü Jean-Cristophe Hubert, “Pablo Picasso’nun grafik sanatlarındaki yaratıcı ruhunu kamuoyuna tanıtmak konusunda büyük bir gurur duyuyorum” yazısıyla karşılıyor izleyicileri. Küratör, resmin dışında da bir Picasso olduğunu vurgulayarak sanatçının grafik sanatlarına büyük önem verdiğini ama bu yönünün genellikle göz ardı edildiğini belirtiyor. Onun söz konusu mirasını “Yaratım her şeydir” sözleriyle özetleyen Hubert, Picasso’nun gravür, leke, baskı, litografi, linol baskı ve monotipi gibi teknikleri keşfettiğini, bunları uygulamakla kalmayıp kendi tarzına uyarladığını, söz konusu türü yenilediğini söylüyor.
1899-1973 yıllarında farklı teknikler kullanarak 2000’den fazla gravür üreten sanatçının İzmir sergisi de litografi, gravür, baskı, kolaj gibi eserlerine odaklanıyor. 8 Belçikalı ve 1 Fransız koleksiyonerden eserler bir araya getirilmiş. Diurnes Albümü’nden basın kupürleri ve fotoğraflar (1962), Kaliforniya Atölyesi’nden Kaliforniya Eskiz Defteri (1956), İnsanlık Komedisi litografisi (1954), Doğa Tarihi Çalışmaları (1936), Dansçı gravürü (1940), “1916’dan 1961’e Picasso İçin Kompozisyon” litografileri gibi eserler yer alıyor. Videolar ve eserler aracılığıyla sanatçının çizgisinin yönünü takip etmek mümkün. Özellikle videolarda figürleri kübik eserlere nasıl dönüştürdüğünü adım adım izlemek heyecan verici. “1916’dan 1961’e Picasso İçin Kompozisyon” çalışmaları, transfer kağıdına litografik yağlı kalemle çizilmiş ve taşa aktarılmış. Birkaç sade çizgiden oluşan bu eserler bile, büyük bir hikâyenin ve üslubun nasıl kurulduğunu tek başına anlatmaya yetiyor.
Sanatçı yaşamı boyunca 50 bin eser üretmiş. Bunların 1885’i resim, 1228’i heykel, 2880’i seramik, 7089’u çizim, 342’si duvar halısı, 150’si eskiz defteri ve 30 bini baskı (gravürler, litografiler, linol baskılar…) Picasso’nun eserlerinin büyük çoğunluğunu grafik çalışmaları oluşturuyor. Seramiklerinin bile resimlerinden fazla olduğu görülüyor. Ancak seramik eserlerini İzmir’de göremiyoruz. Görevlilere sorduğumuzda “Onlar İstanbul sergisinde” diyorlar.
ESKİ SERGİLER ARASINDA
“Sanatın ne olduğunu söylemek gerekirse ben bilseydim kendime saklardım. Ben aramıyorum, buluyorum” diyen Picasso, aramadan bulduğu her şeyle başlı başına bir dünya. İzmir’deki sergi, anlattığımız yönleriyle bu dünyanın bir kesitini sunuyor ancak tadı damağımızda kalıyor. Daha çok eserini, pek çok etkinlikle buluşturulmuş şekilde görmek, doya doya Picasso dünyasını yaşamak istiyoruz. Haliyle aklımıza daha önceki Türkiye sergileri geliyor.
1998 yılında İstanbul’daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde, Eczacıbaşı sponsorluğunda düzenlenen “Mediterranea-Seramikte Gelenek ve Çağdaşlık” adlı sergide Picasso’nun 17 adet seramik eseri de yer almıştı. Ancak Türkiye’deki ilk Picasso sergisi 2005 yılında sanatseverlerle buluşmuştu. Sakıp Sabancı Müzesi’nin 24 Kasım 2005-26 Mart 2006 tarihlerinde düzenlediği “Picasso İstanbul’da” sergisinin yarattığı etkiyi hatırlıyoruz. Afişleri, “Bir hayal gerçek oldu” sloganıyla tüm İstanbul’u donatmıştı. Paris ve Barselona’daki Picasso müzeleri, Lille Modern Sanat Müzesi ve özel koleksiyonlardan seçilen toplam 135 eserin yer aldığı sergiye Türk ve dünya basınının ilgisi büyüktü. Sabancı Müzesi’nin derlediği bilgilere göre sergi, gazete ve dergilerde 1100 kez yayımlanmış, 500’ü aşkın televizyon haberinde yer almıştı. İngiltere, Fransa, Almanya ve İspanya’dan 10 gazeteci, İstanbul’daki basın toplantısına katılmıştı. The Times, The Independent, The Telegraph, Die Welt, Le Figoro, Independent, The New York Times gibi dünyaca ünlü medya organları Türkiye’deki sergiden övgüyle söz ediyordu. Okul gezileri, atölye çalışmalarıyla 2005-2006’ların çocukları Picasso’nun eserlerinden ilham aldı. Dünyanın pek çok yerinden uzmanlar, sanatçıyı anlatan konferanslar verdi. Bir sergide yer alan eserler ilk defa görme engellilere yönelik hazırlanan katalogda sunuldu. BBC, “Türkiye ilk kez Batılı bir sanatçıya adanmış bir sanatçıya ev sahipliği yapıyor” diyor; serginin, Türkiye’nin Avrupa Birliği kriterlerine uygunluğunun göstergesi olarak kabul edildiğini de sözlerine ekliyordu.
Ardından Pera Müzesi 16 Şubat-18 Nisan 2010 tarihlerinde, “Picasso-Suite Vollard Gravürler” sergisini düzenlemişti. Picasso’nun dostu ve dönemin en ünlü sanat tüccarı Ambroise Vollard’ın siparişi üzerine Picasso tarafından üretilen 100 gravürden oluşan Suite Vollard koleksiyonuna ait bir sergiydi. Sabancı’da ve Pera’da az sayıda seramiği de yer almıştı. Sanatçı, 6 Mayıs-20 Temmuz 2014’te Ankara’da CerModern’de, “Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler” sergisiyle yer aldı. 18 Eylül 2019-5 Ocak 2020’de İzmir Arkas Sanat Merkezi’ndeki “Picasso: Gösteri Sanatı” sergisi, sanatçının özel ilgi alanına odaklanıyordu. Dans, sirk, boğa güreşi ve tiyatroya duyduğu ilgiyle gösteri sanatlarına özgü resimler yapan Picasso’nun bu eserleri Arkas’ta sergilenmişti. Tablolar, incelemeler, maketler, eskizler, heykeller, fotoğraflar, filmler, kostümler, videolar ve daha pek çok belge yer almıştı.
BİR SERGİ, SADECE BİR SERGİ DEĞİLDİR
Sergilerin kapıları sadece eserlerin bulunduğu salonlara açılmaz. Oradan kimi zaman dünya sanat tarihi gelir geçer, kimi zaman estetik eğitim alanıdır sergiler. İlham verir, fikir verir, duyguları inceltir, yaratıcılığı tetikler, başka sanat dallarında üretimlere yol açar, özgürlük arayışını örgütler… Yani bir sergi, sadece bir sergi değildir. Eserleri ve tanıtım panolarını duvarlara yerleştirmenin yanı sıra bir hayat kaynağı yaratır. Eski sergilerin arasında dolaşırken bunu gördük. İsteriz ki Türkiye Kültür Yolu Festivali kapsamındaki bu Picasso sergisi başlangıç olsun; sanatçının seramikleri, heykelleri, belki sahne tasarımları da İzmir’e gelsin. Atölye çalışmaları, konferanslar, üzerine hazırlanan kitaplar, filmlerle İzmir Picasso’yu yaşasın. Sanatçının hayatı canlansın. Ne demişti usta? “Eğer bir sanat eseri tüm zamanlarda güncelliğini koruyamıyorsa ciddiye alınması mümkün değil.” Eserleri, kendi cümlesini doğruluyor. Tüm zamanlarda güncelliğini koruduğu için “Bu sergi bize yetmez” diyoruz. Jeffrey Hatcher’in yazdığı, Şükran Yücel’in çevirdiği “Bir Picasso, Lütfen!” adlı tiyatro oyununun dediği gibi “Bize bir Picasso gerek.”
Dijital Bir Dünyada Çocuk Olmak: Haklar, Öncelikler ve Riskler