Philippe Alcoy and Mariam Amel
Çeviren: Çiğdem Çidamlı
26 Kasım’dan bu yana Suriye, ülkenin kuzey batısında büyük bir askeri tırmanışa sahne oluyor. Önceden El Kaide ile ilişkili olan Heyet Tahrir eş-Şam (HTC), Türkiye yanlısı gruplarla koordinasyon halinde, “Saldırganlığın Caydırılması” isimli bir saldırı başlattı. Söz konusu operasyonun hızı birçok gözlemciyi şaşırttı: HTC ve müttefikleri, sadece üç gün içinde, Suriye’nin 2016 yılından bu yana Beşer Esat rejiminin kontrolü altında bulunan ekonomik başkenti Halep’e derinden nüfuz ettiler.
Birçok cephede aynı anda yürütülen operasyon, isyancıların 20 civarında kasaba ve Halep Üniversitesi, polis merkezi ve havaalanı dahil stratejik konumları ele geçirmesine yol açtı. Rusya ve Suriye hükümetleri operasyona 2016’dan bu yana ilk kez Halep merkezini hedef alan hava saldırılarıyla yanıt verdiler. İsyancı gruplar, hava saldırılarına karşın Hama’ya doğru ilerlemeyi sürdürdüler ve Han Şeyhun kentinin kontrolünü ele geçirdiklerini ileri sürdüler.
Çeşitli kaynaklara göre, HTC isyancıları, Suriye’nin kuzeyini ülkenin güneyine bağlayan ve askeri ve lojistik hareketlere imkân sağlayan en önemli ulaşım arteri olan M5 karayolunun kontrolünü de ele geçirdiler. Hükümet güçleri tarafından bu yolun kontrolünün kaybedilmesi birliklerin, ekipman ve temel malzemelerin ulaşımını engelleyerek hükümet operasyonlarını ciddi ölçüde zorlaştırıyor.
Bu geniş çaplı ve iyi koordine edilmiş saldırı, şu anda tarihsel anlamda tartışmalı bir bölgedeki kilit pozisyonları kontrol eden HTC (ve Türkiye) açısından ciddi bir ilerlemeyi temsil ediyor. Saldırının hızı ve derinliği, Beşer Esat güçlerinin ve müttefiklerinin kırılganlığını vurguluyor. Ancak, bu saldırı, özellikle Kürtler gibi, bölgede yaşamakta olan azınlıklar bakımından da başka sorular ortaya çıkarıyor. Kimi kaynaklar şu anda 200 binden fazla Kürdün Halep’te Türkiye yanlısı güçler tarafından “kuşatıldığını” ileri sürüyor. Bu hafta sonu Kürt savaşçıların ağırlıkta olduğu Suriye Demokratik Güçleri ile Türkiye yanlısı silahlı gruplar arasında çatışmaların yaşandığı bildiriliyor.
Türkiye’nin Yararlanmak İsteyeceği “Oportünist” Bir Saldırı
HTC ile Halep bölgesindeki müttefikleri tarafından başlatılan yıldırım saldırısı, başta Hizbullah olmak üzere İran yanlısı güçlerin kırılganlık belirtileri sergilediği bir dönemde ortaya çıktı. Esat rejiminin başlıca yer desteğini oluşturan Hizbullah, birkaç aydır, güçlerinin bir bölümünü güney Lübnan’daki İsrail saldırısına yanıt vermek üzere yeniden konuşlandırdı. Ayrıca, son İsrail saldırıları Suriye’deki İran askeri altyapısını zayıflatarak, kilit bölgelerde stratejik bir boşluk yarattı. İranlı Devrim Muhafızları generalinin Halep’te öldürülmesi de bölgedeki İran denetiminin erozyonunu gösteriyor. HTC de bu zayıflık anından yararlandı.
Türkiye saldırıya ilişkin herhangi bir doğrudan destek iddiasını yalanlarken, Suriye Ulusal Ordusu (SNA) bayrağı altında toplanan Türkiye yanlısı gruplar operasyonlara aktif olarak katılıyor. Bu iş birliği, HTC’ye ideolojik düzeyde karşı çıkarken, kuzey Suriye üzerindeki etkisini artırmak amacıyla Suriye rejimine ve ittifaklarına karşı savaşta taktik hedefler paylaşmakta olan Türkiye’nin kararsızlığını vurguluyor.
Kimi analistlere göre Türkiye’nin saldırıya doğrudan dahil olduğu kuşku götürmez. Türkiye’nin Esat rejimine karşı temsil ettiği tehditten söz ederken Kamran Bokhari şunları iddia ediyor:
Suriye ve Türkiye Kürt ayrılıkçılığına karşı savaş gibi konularda anlaşıyor, ancak daha genel olarak, Türkiye bir ittifaktan ziyade bir tehdit oluşturuyor. Türkiye kuvvetleri kuzeyde geniş Suriye topraklarını işgal etmiş durumda. Ankara, Suriyeli isyancıların başlıca destekçisi. Daha da önemlisi, Esat kendisini İran’dan uzaklaştırmak ve bölgesel hırslara sahip bir başka ülke karşısında zayıf düşmek istemiyor.
Ona göre, Erdoğan için tarihsel bir fırsat ortaya çıkmış durumda:
Erdoğan İran ve Hizbullah’ın [İsrail saldırısı ile] bu kadar hızlı zayıflamasını beklemiyordu. Yaşadıkları yıkım Türkiye’nin üzerinden atlayamayacağı kadar önemli bir fırsat oldu. Türkiye yanlısı grupların konuşlandırılma hızı Ankara’nın bu fırsata çok önceden hazırlanmış olduğunu ima ediyor. Halep’i bu kadar hızla ele geçirmeleri gerçeği ise muhtemelen İran’ın Levant’taki zayıflayışını yansıtıyor.
Dolayısıyla Erdoğan Türkiye’si, İran’ın Suriye’de zayıflamasının yol açtığı iktidar boşluğunu doldurmaya ve Suriye’de, bölgede ve Sünni topluluklar içindeki etkisini güçlendirmeye çalışıyor. Ankara bunu gerçekleştirmek için, resmî açıklamalara ve itidal çağrılarına karşın, gerici Suriye iç savaşını canlandırmaya hazır görünüyor.
Rusya Hassas bir Pozisyonda
26 Kasım saldırısı Rusya ile Türkiye arasındaki 2020 ateşkesine son verdi. Rusya, bu ilerlemeye yanıt olarak, bölgedeki hava saldırılarını yoğunlaştırarak, 29 Kasım’da İdlip’teki isyancı pozisyonlarına karşı saldırılar düzenleyerek çatışmalarda ciddi bir tırmanışa neden oldu.
Ancak, Rusya’nın yanıtının etkililiği, hava kuvvetlerinin kayda değer bölümünün konuşlanmış olduğu Ukrayna’daki askeri taahhütleriyle sınırlandırılmış durumda. Bu da Moskova’nın sürmekte olan bir isyancı saldırısı karşısında Suriye rejimi güçlerini tam anlamıyla destekleme kapasitesini zorlaştırıyor. Dahası, Ankara ile Moskova arasında zaten karmaşık durumda olan ilişkiler, Türkiye’nin Ukrayna çatışmasındaki pozisyonu nedeniyle daha da zayıflamış durumda. Ankara, Karadeniz yoluyla yapılan tahıl ihracatı gibi konulardaki müzakerelerde arabuluculuk rolüne soyunurken, Ukrayna’ya, Rus birliklerine karşı başarılı biçimde kullanılan Bayraktar TB2 dronları da tedarik ediyor.
Suriye bağlamında, bu farklılıklar gerilimleri büyütüyor. Türkiye, SNA gibi isyancı grupları destekleyerek, kuzey Suriye’deki Rusya ve İran etkisini sınırlandırmaya çalışıyor. Rusya ise yanıt olarak isyancıların elindeki bölgelere yönelik saldırıları tırmandırıyor ve Türkiye tarafından kontrol edilen “güvenlik bölgesinde” bulunan Türkiye yanlısı bir grubu bombalayarak Ankara’ya net bir mesaj gönderiyor.
Suriye İç Savaşı Canlandırılıyor mu?
Suriye’deki bu tırmanıştan en çok yararlanacak olan iki ülke Türkiye ve İsrail. İsyancıların saldırısı Türkiye bakımından ülkeye, Moskova ve Ankara arasında yapılan ancak 2020 Mart ayında Suriye rejimi tarafından ihlal edilen, İdlip konusundaki, tırmanma öncesi anlaşmalarda sağlanan 2019 sınırlarına geri dönme konusunda stratejik bir fırsat veriyor. Türkiye kuzeybatı Suriye’deki etki alanını genişletmeyi başarabilirse, bu durum Washington tarafından desteklenen Kürt YPG kuvvetlerinin egemenliğini zayıflatabilecek.
İsrail açısındansa, Suriye’deki İran varlığındaki bir zayıflama ve HTC açısından bölgede sağlanacak bir ilerleme, Lübnan’da Hizbullah’ı beslemekte olan yaşamsal tedarik hatlarını sınırlayabilir. İsrail, askeri önderliğinin imhasından ve Hasan Nasrallah suikastından sonra Hizbullah’ın ayağa kalkmasını ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışıyor. HTC’nin, Halep’i Şam’a bağlayanlar gibi stratejik yolları ele geçirmesi, İsrail açısından Hizbullah’ın yakın gelecekte askeri kapasitelerini daha da güçlendirememesi açısından bir güvence sağlıyor.
Son olarak, Suriye’deki İran askeri pozisyonlarının geri çekilmesi İsrail açısından bölgesel etki mücadelesinde büyük bir ileri adımı temsil ediyor. İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana askeri operasyonlarını birkaç cephede genişleterek, bölgedeki güçler dengesini yeniden çizmeye ve kendisini Orta Doğu’daki hâkim güç olarak ifade etmeye çalışıyor. Suriye’deki İran etkisinin azalması bu stratejiye mükemmel biçimde uyuyor.
Ancak, orta vadede, silahlı Sünni akımların güçlenmesi İsrail için de bir “rahatlamayı” temsil etmiyor. Bu örgütler şu ya da bu biçimde hızla İsrail karşıtı haline gelebilir. Türkiye yanlısı milislerin güçlenmesi, Siyonist devletin çıkarları için çok daha lehte bir muhatap olan Erdoğan’a merkezi bir rol sağlayabilir. Ancak, Erdoğan kendi çıkarlarını İsrail’inkilerle nasıl uyumlandıracağını bilse de bu durum Netahyahu’nun huzura kavuşmasının garantisi değil.
Muhtemel bir senaryo Suriye iç savaşının canlanması olacak. Kamran Bokhari’ye göre:
İsyancılar her zaman son derece bölünmüş durumda oldular ve bu da Şam’ı ve Akdeniz kıyısındaki kalelerini ele geçirme kapasitelerini sınırlandırıyor. Bu kez rejimi devirmeyi başarsalar bile, ülke, farklı bölgesel güçlerce desteklenen farklı silahlı fraksiyonlarla birlikte bir anarşi durumuna sürüklenecek.
Böyle bir senaryo Netanyahu’ya biraz zaman kazandırabilir, ama bunun İsrail ve Batılı müttefiklerinin istediği gelecek olup olmayacağını söylemek zor.
Rusya cephesinde ise, hafta sonu saldırılara yanıt vermeye çalışmış olsa da ülke Ukrayna’daki savaşla zayıflamış durumda ve Suriye’ye birlik göndermeye hazır gibi görünmüyor. Ancak, söz konusu tırmanma Rusya’yı en azından Tartus’taki deniz üssünü koruma ve bu stratejik alanlardaki güvenliğini garanti altına almaya zorlayacak.
Bu saldırının ve Suriye’deki savaş ve şiddetin canlanmasından sonra, ülkenin (ve bölgenin) emekçileri, gençliği, tüm ezilen sınıfları ve ezilen kesimleri açısından ortaya çıkan görünüm daha da kasvetli hale geldi. Hafta sonunda dehşet verici savaş suçlarına dair, iç savaşın en kötü anlarını hatırlatan videolar yayınlandı. Suriye iç savaşı başından sonuna değin İran, Rusya ve Türkiye gibi bölgesel güçler tarafından kendi çıkarlarını ilerletmek üzere araçsallaştırılan ve ABD emperyalizmiyle kısmi bir iş birliği yapan Kürt savaşçıları hariç tutulursa, farklı aktörlerin hiçbirinin hiçbir biçimde ilerici bir gündeme sahip olmadığı gerici bir çatışma oldu. İç savaşın canlanması halinde, Suriye’deki ve bölgedeki emekçileri hiç de iyi şeyler beklemiyor olacak.
Originally published in French on December 2 in Revolution Permanente.
Translated by Samuel Karlin.