Henüz o günlerde, 12 Eylül Darbesi gerçekleşmemişti. Ocak ayının 24’ündeki ekonomik dönüşüm öncesindeyse Turgut Özal söz alıyordu:
“Ekonomide öyle kararlar alıyoruz ki bu kararlardan geri dönüş olamayacak”
Dediği gibi de oldu ve Türkiye, o günden bu yana, liberal ekonominin kaideleri içerisinde bu günlere ulaştı. Bu ekonomik modelin getirdiği yeni anlayış ve 2002’deki ikinci kırılma (AKP), ülkenin yalnızca iktisadi değişimini etkilemedi; toplumsal, sportif, kültürel ve gündelik dokusuna da müdahalede bulundu.
Genel olarak, 12 Eylül Darbesinin ve ardından inşa edilen, bugünlere taşınan bu rejimin ülke sathında bıraktığı tortular konuşulur. Oysaki 24 Ocak 1980 Kararları, 12 Eylül’ün hemen öncesinde gerçekleşmiş bir liberal şok planıdır. Bu kararlar, Türkiye’de emekçi halka yönelik en kapsamlı müdahale planı olarak tarihe geçerken, 24 Ocak Kararlarının uygulanması için 12 Eylül Askeri Darbesi, oldukça önemli bir zemin yaratıyordu.
12 Eylül’de gerçekleşenlerin adı, aslında 24 Ocak’ta koyulmuş olacaktı.
Özal’ın Yeni İktisadi Projesi: “Çankaya’nın Şişmanı İş Başında”
Yine o yıllarda, Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal’ın hazırladığı ve açıkladığı 24 Ocak Kararları, birikim krizini aşmak amacıyla sermaye gruplarının da ekmeğine yağ sürüyordu. Buna göre, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Demirel hükümetine ve Başbakan Müsteşarı Turgut Özal‘a, borçların ödenmesi ve ekonomik krizden çıkış yolunu, hazırlanan bir “şok reçetesiyle” vermiş olduğu konuşuluyordu.
Buna göre, Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) kaynakları, memur ve işçi ücretleri, ürün taban fiyatları, yatırım alanları, yabancı sermayeye karşı tutum, üretimin iç ve dış pazara yönelme düzeyi gibi tüm stratejik alanlar, IMF’nin istekleri doğrultusunda belirlenecek; bu açıdan mülk ve sermaye sahiplerini rahatlatacak birçok yeni gelişme listede yer alacaktı.
Dönüşüm listesinde şu maddeler öne çıkıyordu:
Para arzının kısılması ve “serbest faiz”e geçilmesi
Türk Lirası’nın yüksek oranda devalüe edilmesi,
Kamu harcamalarının kısılması, bütçe açığının küçültülmesi,
KİT ürünlerine açıklarını kapatmaları için zam yapma yetkisinin verilmesi,
Sübvansiyonların asgariye indirilmesi ve fiyat kontrollerinin azaltılması,
Esnek döviz kuru uygulamasına geçilmesi,
Yabancı sermaye girişini hızlandıracak önlemlerin alınması,
İhracata dayalı sanayileşme özendirilirken, ihracata (vergi, ucuz kredi ve döviz kullanım kolaylıkları) sürekli destek verilmesi…
Evren’den Koç’a: Piyasanın Aktörleri Serbest Kaldı
Zaten 12 Eylül sonrasında ortaya çıkan yeni iklimde de ilk ilan edilen karar, 24 Ocak’ın devamının olacağını müjdeliyordu:
Bu kez Söz Kenan Evren’deydi:
“Bir program tespit edilmiş ve bir yola girilmiş. Bu yolda yürünüyor. Bu yolda çıkacak ufak tefek engellerin aşılması için gayret sarf edilecek. Ama büyük bir engel, karşımıza büyük bir duvar çıkmadığı sürece bu ekonomik programdan ayrılmayacağız. Ve alınan bu tedbirlerin aksayan tarafları olursa, bunların giderilmesi için her türlü gayret sarf edilecek.”
24 Ocak Kararları açıklanmadan önce ise Turgut Özal, Genelkurmaya giderek 24 Ocak Kararlarının ortaya koyduğu program hakkında bir brifing dahi veriyordu. Kenan Evren ise programı çok beğendiğini ve desteklediğini söylüyor ve bu birliktelik, Turgut Özal, yeni kurulan hükümetin Ekonomi İşlerinden Sorumlu Bakanı olmasıyla pekişiyordu. Darbe sonrasında oluşturulan anayasa ile serbest piyasa yönünde atılan adımlar da hız kazanırken, kanun hükmünde kararnamelerle hükümete bu yönde sınırsız yetki tanınıyordu.
Ülkenin en zengin sermaye grubunun başındaki Rahmi Koç da memnuniyetini gizlemeden duramayacaktı:
“12 Eylül harekâtından önce her şeyi demokratik bir sistem altında yapmak zorundaydık. Bu da karar almak, yasa ve yönetmelik çıkarmak için aylar geçmesini gerektiriyordu. En büyük fark, askeri yönetimin zamanında ve doğru kararlar almasıyla çok değerli zaman tasarrufumuzun olmasıdır”
Yine dönemin ünlü iş insanlarından Halit Narin de Koç ile benzer bir yaklaşım geliştiriyor ve “bugüne kadar işçiler güldü,bundan sonra gülme sırası bizde” diye konuşuyordu.
Laboratuvardaki Ülke: “Yeni Şifre, Yeni Parola, Yeni Rota…”
Yeni yaratılan liberal organizma ve siyasi konsensüs hızla işlemeye başlamıştı.
Öte yandan 24 Ocak Kararları öncesinde TÜSİAD da boş durmuyordu. Ecevit hükümetinin devrilmesini hızlandırmak adına faaliyetlerde bulunan örgüt, gazetelerde başlattığı ilan kampanyasıyla da hükümetin devrilmesini hızlandıran gelişmelerin adeta başını çeker hâle gelmişti. Kararların ilanı öncesinde faaliyet yürüten TÜSİAD, sonrasındaysa alkışını eksik etmeyecekti. Kararlardan birkaç ay sonra, dergileri olan Görüş’te, sürekli siyasi krizlere gebe olan ve yönetimi birçok açıdan “geciken” bir ülkenin gidişatından şikayet eden ve uyarıda bulunan TÜSİAD, kendi taleplerini öne çıkarıyor; 30 Mart 1980 tarihinde kritik bir durum tespitinde bulunuyordu:
“Başbakan’ın kendine bağlı, adı geçen işlerden sorumlu ‘Bakanlar’; bu bakanların ‘teşkilatları’; bu teşkilatların ihtisas sahibi ‘elemanları’ varken, acaba neden bütün bu işlerin Başbakanlığa toplanıp oradan dar bir kadro ile yürütülmesi ihtiyacı duyulmuştur? Bunun cevabı çok açıktır: Çünkü kamu yönetimi, toplumsal gelişmenin çok gerisinde kalmıştır”
Tevfik Çavdar’ın tespitiyle, “darbenin parolası Özal, şifresi ise Evren’di”.
24 Ocak 1980 Kararları sadece iktisadi bir müdahele hiç olmadı ve ülkenin siyasetinde yeni bir rotanın belirlenmesine vesile oldu. Bu nedenle 24 Ocak Kararlarının takdimi, darbeyi çağıran ve gerekçelendiren bir ortamın da fitilini de ateşlemiş oldu.
Piyasanın eli ‘görünmezliğini’ kaybetti ve adeta kendisine vücut buldu:
“Özal’ın MESS, TÜSİAD vb. gibi yerli işbirlikçilerinin temel amacı, sermayenin temel kurumu olan piyasanın önünü bütünüyle açmaktı. Klasiklerin nispeten terbiye edilmiş ‘Doğal Yasa’ ilkesi bu kez, terbiyevi makyajını da silmeliydi. Güçlü ayakta kalmalıydı. Sistem küresel boyutlara ulaşmalı, son aşamada ‘ulus devlet’i de aşan bir sermaye egemenliği, kurulmalıydı. ‘Şirketokrasi’ denilen bu amaca günümüzde çok yaklaşılmıştır. 24 Ocak kararları uyarınca, 35 TL dolaylarında seyreden dolar bir anda yüzde 100 değer kazanarak 75 TL dolayına çıkarılmış ve konvertibiliteye geçilmiştir. Dolar ve diğer yabancı paraların alım-satımı serbestçe yapılabilecekti. ‘Döviz satış bürosu’ açmak artık mümkündü. Nitekim, bu kararın uzantısı olarak günümüzde, hemen her merkezi yerde bu bürolar faaliyetlerini icra etmektedirler”
“Piyasa Artık Tanrının Eliydi”
“Yine aynı kararların bir başka yeniliği dış ticaretin serbestleştirilmesiydi. ‘İthal kotaları’ tarihe karışıyordu. Sınır kapıları ‘Bırakınız geçsin kuralına uyumlandırılmıştı. Amiyane anlatımla, Marlboro sigarasını bulmak için ‘Çiçek Pasajı’ndaki çocuk satıcıları arama zahmetine girilmeyecekti. Türk burjuvazisinin Paris ya da Londra vitrinleri özlemi, bir bildiriyle sonlandırılmıştı. TL konvertibl olurken ‘faiz haddi’ de piyasa koşullarına bırakılmıştı. Ünlü deyimiyle ‘piyasa’ ekonomik hayatta, bir anlamda, tanrının eliydi…” (Tevfik Çavdar, 2013)
45 Yıldır Değişen Bir Şey Yok: “Hala 24 Ocak Kararlarının Çizdiği Çerçevenin İçerisindeyiz”
“Neoliberal Hegemonya”nın 45 Yılı: 24 Ocak Kararları Türkiye’yi Nasıl Dönüştürdü?
İmralı, Barış, Çözüm: Konjonktür Bize Ne Anlatıyor, Süreç Nereye Evriliyor?