Gazze’deki Ateşkes Üzerine İki Mit

 

Gilbert Achcar

Çeviren: Çiğdem Çidamlı

Gazze’de geçtiğimiz Pazar günü yürürlüğe giren ateşkese dair iki dikkat çekici mit mevcut. Mitlerden ilki yapılan anlaşmayı, henüz göreve gelmeden önce anlaşmanın yapılması yönündeki arzusunu ifade eden ve hatta ateşkesin arzu edilen tarihte olmaması halinde (sanki Gazze halkının 471 gündür yaşadığı şey cehennemin ta kendisi değilmişçesine) ortalığı “cehenneme” çevirmekle tehdit eden Donald Trump’tan gelen basınçlara atfediyor. Trump’ın ekibi kuşkusuz bir ateşkese ulaşılması için gerçek bir basınç uyguladı (Pazar günü başlayan sürecin uygun adı ateşkestir), ancak mitin kendisi, söz konusu basıncı, Trump’ın çeşitli kaynaklar tarafından Filistin halkı için adil bir barışı tesis edecek bir kahraman gibi gösterildiği ölçüde, Netanyahu’nun bileğinin bükülmesi gibi tasvir etmekten oluşuyor.

Hakikattte söz konusu mit tam bir saçmalıktan ibaret! Sanki halefi Joe Biden’dan önce İsrail’e en büyük hizmeti vermiş olan bu ABD başkanı, işini tamamlamış ve bir kısmı Netanyahu’nun neredeyse sağında duran bir Hıristiyan ve Yahudi Siyonistleri ekibiyle çevrelenmiş biçimde başkanlığa geri dönmüş; sanki küresel aşırı sağın lideri ve dipsiz bir gerici siyasete boğazına kadar batmış bir politikacı olan bu adam sanki sihirli veya belki de ilahi bir şekilde bir anti-Siyoniste ve Filistin halkının bir destekçisine dönüşmüş gibi.

Gerçek şu ki, İsrail başbakanının ABD yönetiminin geçen ilkbahardan bu yana Kahire ve Doha’nın yardımıyla kaleme aldığı anlaşmayı ilerletmeyi reddetmesinin öncelikle Biden’ı ve ayrıca Demokrat Parti’nin adayı olarak Biden’in yerini aldıktan sonra Kamala Harris’i başkanlık yarışında gururlanabilecekleri bir başarıdan mahrum etmeyi amaçladığı herkes -ve öncelikle de Netanyahu’yu Washington’da kabul ettikten sonra bu nedenle alenen kınayan Biden için son derece açıktı. Washington ziyaretinin ardından Trump’ı Florida’daki malikanesinde ziyaret eden Netanyahu’nun, Trump’a seçimleri kazanması halinde kendisine ateşkes bahşetme sözü verdiği de açıktı. Netanyahu, Trump’la görüşmesinin ardından gazetecilere, anlaşmaya ulaşmak konusunda “elbette istekli” olduğunu belirterek, “üzerinde çalışıyoruz” dedi.

Netanyahu aslında, Siyonist aşırı sağdaki müttefiklerini anlaşmayı kabul etmeye ikna etmek için Trump’ın kendisine basınç uyguladığı mitini kullandı ki Trump’ın Ortadoğu temsilcisi ve tam bir Siyonist olan Steve Witkoff da bunu kanıtlamaya uğraşıyordu. Medya, Mısır ve Katar üzerinden Hamas’a uygulanan gerçek basınç konusunda sessiz veya neredeyse sessiz kalırken, Trump’ın temsilcisinin ısrarı üzerine, mit Netanyahu’ya yakışır biçimde yaygınlaştı. Bununla beraber, Netanyahu, Smotrich ve Ben-Gvir’e anlaşmanın ilk etabının ötesine geçmeyeceğine dair söz verdi. Smotrich bu sözü kabul ederken Ben-Gvir, Netanyahu’yu Knesset’te desteklemeye devam edeceğini ve Gazze’deki savaş yeniden başlar başlamaz hükümete geri döneceğini söyleyerek hükümetten istifa etti.

Siyonist silahlı kuvvetlerin komutanları, İsrail kamuoyunun Gazze Şeridi’nde tutulan rehinelerin serbest bırakılması yönünde yaptığı baskılara yanıt olarak, anlaşma lehine lobi faaliyetleri yürütüyordu. Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant, Netanyahu’nun anlaşmayı kabul etmekte gecikmesini protesto etmek için istifa bile etti. Hepsi bu anlaşmanın sivil rehinelerin serbest bırakılmasını sağlayacak geçici bir ateşkesten başka bir şey olmadığını ve ordunun sonrasında da harekâtlarına devam edeceğini biliyor. Elbette, Hamas’ın, Gazze Şeridi’nde yaşayanları hâlâ kontrol altında tuttuklarını göstermeye çalışmak için büyük bir şevkle göstermelik silahlı adamlar konuşlandırması, Siyonist ordu ve toplum için savaşı ve işgali sürdürmek bakımından mümkün olan en güçlü teşviki sağlıyor! Mevcut ateşkesin, Siyonist ordunun Gazze Şeridi’nden bütünüyle çekilmesiyle birlikte savaşın nihai olarak sonlanmasına dönüşeceğine inanan herkes, hüsnükuruntuya ve hayale kapılmaktadır.

Mitlerden ikincisi ise, mevcut ateşkesi Hamas tarafından kazanılan büyük bir zafer gibi tasvir etmesi nedeniyle, bir bakıma birincisiyle bağlantılıdır. Hamas, geçtiğimiz Cumartesi günü bir basın açıklaması yaparak şunları ifade etti: “Mescid-i Aksa Tufanı bizi inşallah işgalin sonuna, kurtuluşa ve geri dönüşe yaklaştırdı.” Bu açıklama, Filistin halkının yaşadığı uzun trajedinin en çirkin ve en korkunç bölümünün başlangıcını oluşturan 7 Ekim 2023 operasyonuna eşlik eden akıl dışı hurafeci düşüncenin yeni bir örneğidir. Aynı zamanda Hamas’ın “Direniş Ekseni”ndeki müttefiklerinin çöküşüne de yol açmıştır: Hizbullah Lübnan’da kesin bir darbe yedi, Suriye’de Esad rejimi çöktü ve İran rejimi de dehşete kapıldı, böylece sahada sadece, diğer Yemenlilerle ve Suudi krallığı ile olan mezhepçi çatışmasında attığı füzelerden yararlanan Yemenli Husi Ensar Allah grubu kaldı. Husiler en iyi şekilde, (Cemal Abdülnasır döneminin Mısırlı yayıncısı) Ahmed Said ve (Saddam Hüseyin’in sözcüsü) Muhammed Saeed el-Sahhaf’tan sonra,  Arap kuru gürültüsünün yeni sembolü haline gelen askeri sözcüleri Yahya Saree tarafından temsil ediliyor, hatta gülünçlükte onları da geride bırakıyor.

Gazze halkının maruz kaldığı korkunç soykırım (her türlü kalıcı fiziksel ve psikolojik yaralanmadan etkilenenlerin sayısı kesinlikle daha fazla olsa da, işgalin yarattığı koşullar nedeniyle ölenler de dahil toplam ölü sayısının iki yüz bini aştığı konusunda fazla şüphe yok); Gazze Şeridi’nin, geri çekilmesinden ve böylelikle Gazze’de özyönetimin mümkün hale gelmesinden neredeyse yirmi yıl sonra Siyonist ordu tarafından yeniden işgal edilmesi; Gazze’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana tarihin dünyanın hiçbir yerinde tanık olmadığı ölçüde büyük bir yıkıma maruz kalması; yaşam ortamının ve yaşamın diğer zorunluluklarının imha edilmesi; binlerce kişinin tutuklandığı veya yeniden tutuklandığı bir anda İsrail hapishanelerindeki yüzlerce tutuklunun serbest bırakılması; Siyonist hükümetin ve Batı Şeria’daki yerleşimcilerin faşist saldırılarının tırmanması ve bölgeyi adım adım ilhak etmeleri; bu muazzam büyüklükteki felaket karşısında, yaşananların Filistin halkı için bu halkı “işgalin sonuna, kurtuluşa ve geri dönüşe yaklaştıran” bir zafer olduğu sözü saçmalığın ötesinde, utanmazlığın ve edepsizliğin bir tezahürüdür.

Trump’ın, ilk başkanlık döneminde Siyonist damadının formüle ettiği ve Ramallah merkezli Filistin Yönetimi’nin Filistinlilerin hakları açısından büyük bir adaletsizlik anlamına gelmesi nedeniyle reddettiği “Yüzyılın Anlaşması”na geri dönmesi muhtemeldir. Muhammed Dahlan’ın gözetmen rolünü güçlendirmek için Gazze Şeridi’ne asker göndermeye hazırlanan Birleşik Arap Emirlikleri’nin yardımıyla Gazze ile ilgili benzer bir formülün de “anlaşma”ya eklenmesi hazırlığı yapılıyor. [Dahlan, FKÖ güvenlik servislerinden birinin eski şefi ve 2007’de George W. Bush’un ABD yönetimi tarafından desteklenen, Hamas’ı Gazze’de bastırmaya yönelik başarısız girişimin ana örgütleyicisi. Sonunda BAE’de sürgüne gitti.] Trump’ın buradaki amacına gelirsek, Siyonist devlet ile başta Suudiler olmak üzere geri kalan Arap devletleri arasında kapsamlı normalleşmenin önünü açmak üzere Filistin davasının tasfiyesini tamamlamak ve Arap petrol devletleriyle gayrımenkul ve finans alanlarında sahici “yüzyılın anlaşmalarını” gerçekleştirerek kişisel ve ailevi çıkarlarını en üst düzeye çıkarmak.

Sol, Yurtseverliği Sağa Bırakamaz*

Demokratik ve İlerici Suriye’nin Önündeki Tehditler

Güney Afrika’dan Suriye’ye, Filistin Dayanışmasını Bekleyen Tehlikeler