“Gazeteciler, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü nasıl karşılıyor?” sorusunu yanıtlamak artık birçok gazeteci için çok daha kolaylaştı.
Sansür ve otosansür mekanizması, dava süreçleri, öldürülen, gözaltına alınan, tehdit edilen, şiddete maruz kalan gazeteciler ya da siyasal, ekonomik ve cinsiyetçi baskı ve sosyal bariyerler… Buna eklenen ve artık adeta bir model olmaya aday “işsiz gazetecilik”, telif peşinde koşmak zorunda kalan freelance emekçiler ya da envai çeşit probleme alan açan, ufku dar yerel basın deneyimleri…
Yukarıda sayılanların neredeyse tamamı ve hatta daha fazlası, gazetecilik mesleğini sürdürmeye çalışan sayısız mezunun verdiği ya da verebileceği cevaplar arasında yer alıyor.
Özetle, 64 sene önce “Basın bir kamu hizmetidir” şiarıyla Babıali’yi inleten örgütlülükten oldukça uzak, “kuru kalabalık” olmaya aday hale getirilmiş, iş güvencesizliğine can güvencesizliği ilave edilmiş bir atmosferde, mesleki, özlük haklarına savaş açılmış, kimliksizleştiği ölçüde dönüşen ve rota sorunu yaşayan, medya patronlarına terk edilmiş, siyasi olarak kimi zaman kısıtlanan çoğu zaman erişilemeyen bir duruma itilmiş, kadınlar ve diğer dezavantajlı gruplarla mesafesi açılmış bir gazetecilik mefhumunun genel sağlık durumunu teşhis edip tedavi önermek elbette ki basit bir iş sayılamaz.
Ancak yine de bir “kutup yıldızı” olarak tarihte yer alan “10 Ocak” olgusu, gazeteciliğin çıkış yollarını yeniden üretmesi için bir kılavuz niteliği taşıyor. Zaman ve mekânlar farklı da olsa, bir yöntem içermesi açısından Çalışan Gazeteciler Günü, şimdilerde binbir sorunla boğuşan fikir ve bilgi işçilerinin farkına varması gerekenlerin en azından bir kısmını içermeye devam ediyor.
Fikir Gazetesi, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü bağlamında, basın emekçilerin durumunu masaya yatırırken,” basın emekçilerinin bu güne nasıl ve hangi koşullar altında uyandığını, mesleğin geldiği son hali, çeşitli yollarla susturulan gazetecilerin bu durumla nasıl başa çıkması gerektiğini ve yeni yol haritaları, öngörüler ve çözüm yollarını” Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Başkanı Kıvanç El, DİSK Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş ile tartıştı.
Üç isim de gazeteciliğin karanlık bir girdap içinde debelendiği tespitini yaparken, 10 Ocak 2025’te ve yine bir “Çalışan Gazeteciler Günü’nde”, gazeteciliğin temel sıkıntılarının “işsizlik, güvencesizlik, yoksullaşma, örgütsüzlük” gibi başlıklarda merkezileştiğini vurguladı. El, Dedeoğlu ve Durmuş, dayanışma içerisinde ve ortak bir mücadele hattı örülmesi gerektiğinin de altını çizdi.
“Hem İfade Özgürlüğü Boyutu Var Hem de Çalışma Koşulları…”
Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Kıvanç El, yaptığı açıklamada, gazetecilerin 10 Ocak’ı zor bir şekilde karşıladıklarını ve ciddi problemlerin söz konusu olduğunu şu sözlerle ifade etti:
“Gazeteciler bugünü yine zor bir şekilde karşılıyor. Niye? Bunun gazeteciler açısından iki boyutu olduğunu ifade edebilirim. İlki, ifade ve basın özgürlüğü boyutu, ikincisi ise çalışma koşulları boyutu. Elbette, bu ikisinin başlıkları ayrı olsa da bunlar birbiriyle ilişkili. Yani ifade ve basın özgürlüğü noktasında Anayasa ve kanunlar kimi haklar veriyor olsa da bugün baktığımızda gazeteciler gerek sansür yasası gerekse de terörle mücadele kanunu gerekçe gösterilerek erişim engelleme cezaları alıyor, soruşturmaya maruz kalıyor ya da tutuklamaya da ev hapsi gibi birçok ceza ve yasağa katlanmak zorunda kalıyor”.
Yine sözlerine, “Özgürlükler çerçevesinde ortada ciddi problemler var. Gazeteciler hiçbir şey olmasa dahi sadece haber yaptığı için tehdit ediliyor ya da hakarete uğruyor. Ancak sıkıntı şu ki ortada bir cezasızlık durumu da söz konusu” diyerek devam eden Kıvanç El, “Çalışma koşulu açısından ise zaten kıdem tazminatı, ihbar hakları gibi birçok başlıkta, özlük hakları açısından bir gerileme olduğu açık. Güvencesiz çalışılıyor. Patron, sizi hızlıca işten çıkarıyorum dediğinde gazeteci için durum şöyle: Sendikalı değil, toplu sözleşme hakları yok, yapılmamış. Merkez medyada ya da büyük kuruluşlarda yok. Bir gazeteciyi işinden çıkartmak günümüzde oldukça kolay. Aynı zamanda işsizlikle tehdit ediliyor gazeteci. Basın-İş Kanunu bu noktada kimi düzenlemeler getirse de bu yetersiz. Sendikalı ve örgütlü olmadığın sürece en fazla ihbar hakkını alabiliyorsun. Eskiden gazetecilik mesleği, asgari dediğimiz ücretin 5-6 katı ücret alan bir sektörken şimdi durum çok değişti. Neredeyse asgari ücret genel ücret halini aldı. Yüzde 50 civarı olduğu ifade ediliyor. Asgari ücret ve çevre ücretlerle 20-25 bin bandında çalışan çok sayıda gazeteci var, ne yazık ki” dedi.
“12 Saate Kadar Çalışanlar Var, Freelance Gazetecilik de Tanımlanmalı”
Öte yandan ÇGD Başkanı El, günde 10 ya da 12 saat kadar çalışan gazetecilerin olduğunu, kimi gazeteci meslektaşlarımıza hafta sonu izinlerinin verilmediğini söylerken, “Özetle, çalışma şartları çok problemli bir hâl almış durumda diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
Freelance (serbest) çalışan gazetecilere de değinen ÇGD Başkanı, konu hakkında “Freelance gazetecilik de ayrı bir sorun teşkil ediyor. Bu çalışma şeklinin Basın-İş Kanununda mutlaka tanımlanması gerekiyor. Şu an bu gazeteci arkadaşlarımız ‘sanki gazeteci değillermiş’ gibi bir muameleye maruz kalıyor. Sistem onları gazeteci olarak bile adlandırmıyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Sansür Hep Vardı Ama Daha Tehlikeli Olan Nokta Oto-Sansür”
Sansür konusunda da Fikir’e açıklamalarda bulunan ÇGD Başkanı El, sansürün yeni olmadığını ve yıllar öncesinde de var olduğunu hatırlattı. El, bu başlıkta sansürden daha tehlikeli olan bir hususun ‘otosansür’ olduğuna kanaat getirirken, bu durumu şu şekilde anlatıyor:
“Eskiden, bundan 20 yıl önce haber yakaladığımızda, ‘İşte, bulduk, yakaladık, güzel haber’ diye düşünülürdü. Şimdilerde ise yeni başlayan ya da iki, üç yıllık gazeteci arkadaşlarımız bir habere, belge ya da bilgiye ulaştığı zaman ‘işte haber’ diyemiyor, ‘eyvah haber’ diyor. Çünkü o haberi gazetecilik ve meslek ilkeleri gereği yapmak ve aktarmak istiyor ama diğer taraftan kurumsal bağlantıları varsa, çalıştığı kuruluşta problemler varsa o haberi yapamıyor. Bu da gazeteciyi oto-sansüre itiyor. Görmedim, duymadım, aman bulaşmayayım, bulaşırsam işsiz kalırım, başım belaya girer, şimdi bu konunun üstüne ne gideceğim veya ben şu haberin üzerine gidersem ve iktidara yakın bir kurumsa başım belaya girer diye düşünüyor. Muhalefete yakın bir kurumda çalışıyor ise muhalefet belediyesi bile olsa ‘Şimdi patrona baskı gelir, ne uğraşacağım’ noktasında problemlerle karşılaşıyor”.
“Örgütlenemediğimiz müddetçe tehdit var olmayı sürdürecek”
Ek olarak, tüm bunlarla mücadele etme biçimlerinden ve yol haritasından bahseden Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Kıvanç El, 12 basın meslek örgütünün ve elbette ÇGD’nin de bir yol haritası olduğunu söylerken, 2024’te herkesin bir araya gelerek bir hak ve özgürlükler deklarasyonu açıkladığını, bu metinde ve birçok başlıkta temel önerilerin yer aldığını, yol haritası dediğimiz bir rapor ve öneriler paketinin bu toplantılar sonucunda ortaya çıktığını söyledi. ÇGD’nin 2025 yılındaki hedeflerine de değinen Başkan Kıvanç El, son olarak şunları ifade etti:
“Bizim yeni yıldaki hedefimiz, tüm basın, meslek örgütleriyle ortaklaşarak hak ve özgürlükler deklarasyonunu hayata geçirmek olacak. Birçok başlıkta adım atılmasına ihtiyaç var. Ortaya koyduklarımızın hayata geçirilmesi için tüm siyasi liderlerle, barolar, hukukçular, sivil toplum örgütleri gibi kurum ve kuruluşlarla görüşmeler yapmamız gerekiyor. Mesleğin önündeki problemlerin çoğunun aşılması için bir numaralı öncelik, örgütlenmek ve güvenceli çalışmaktır. Yani, çok düşük ücretler yükseltilebilir, pazarlıklar yapılabilir, işsizlikle mücadele edilebilir. Bunun yolu sendika, örgütlenme ve birlik olmaktan geçiyor. Örgütlenemediği sürece her zaman bir tehdit var olacaktır. Bunu yapamadığımız müddetçe durum önümüzdeki yıllarda daha da kötüye gidecektir”
“Bugünü Kutlamaktan Çok, Yaşanılan Zorlukları ve Dayanışmayı Öne Çıkarmalıyız”
Yine gazetemize, hem günün ortaya koyduğu tarihsel anlam ve birikim hem de yapılması gerekenler hakkında görüşlerini paylaşan DİSK Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, “Biz gazeteciler 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü, Türkiye’de gazetecilerin hak mücadelesinin bir simgesi olarak kabul etmekteyiz. Ancak bugünü, kutlamaktan çok, mesleki zorluklara dikkat çekmek ve dayanışma sergilemek amacıyla değerlendirmekteyiz” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’de emek yoğun ve sömürünün en görünmez olduğu mesleklerin başında gazetecilik gelmekte. Ülkemizde yıllardır gazetecilerin haklarını gerileten düzenlemeler yapılmakta, medya tam anlamıyla kontrol altına alınarak bağımsız gazetecilik yapılmasının önüne engeller konmakta, güvencesiz ve patronun iki dudağı arasında çalışan meslektaşlarımız gözaltılar, tutuklamalar, ev hapisleri gibi engellemelerle karşılaşmaktadır” diye konuşan Dedeoğlu, güncel oran ve istatistiklerin de karşı karşıya kalınan baskı ortamını net bir şekilde tarif ettiğini vurguladı:
“Bu Rakamların Ardında Bir Toplumun Susturulan Sesleri Var”
“Bu yıl 5 gazeteci yaşamını yitirdi. 112 gazeteci gözaltına alındı ve 26 gazeteci tutuklandı. 60 gazeteci hakkında soruşturma ve 33 yeni dava açıldı. 872 gazeteci yargılandı, 58 gazeteciye ise toplamda 135 yıl, 7 ay, 28 gün hapis cezası verildi. 261 bin 820 TL para cezası kesildi. Bunlar sadece birer sayı değil; bu rakamların ardında hayatlar, mücadeleler ve bir toplumun susturulan sesi var. Daha da vahimi, baskıların yalnızca özgürlükleri değil, canları da hedef aldığı bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye sınırları dışında, Türkiye vatandaşı gazeteciler öldürüldü ve bu konuda soruşturma bile açılmadı”.
“İşsiz Kalma Endişesi, Medya Sahipliği ve Yasal Engeller…”
Gazeteciliğin “kanayan yarası” olarak sivrilen “güvencesizleşme” konusunda değinen DİSK Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Turgut Dedeoğlu, “Yine Türkiye’de en güvencesiz meslek grubu gazeteciler. Türkiye’de gazetecilerin sendikalaşma oranı yüzde 8 civarında ve bu, genel iş kollarına kıyasla oldukça düşük. Bu oran, Türkiye’deki genel sendikalaşma oranının yaklaşık yarısıdır. Düşük sendikalaşma oranının nedenleri arasında işsizlik korkusu, medya sahiplerinin sendikal örgütlenmeye karşı tutumları ve yasal engeller bulunmakta. Özellikle medya sahiplerinin sendikalı çalışan istememesi ve işsiz kalma endişesi, gazetecilerin sendikaya üye olma konusunda çekinceler yaşamasına yol açmakta” dedi.
Sözlerine, “Ülkemizde sendikal baraj istemi sendikalaşan işçilerin toplu iş sözleşmesine erişimini engellemektedir. Yüzde 1 işkolu barajı ciddi bir sendikalaşma engeline dönüşüyor. Yüzde 1 barajını aşan sendikaların Bakanlık tarafından tespitinde de keyfiliklere rastlanıyor.” diye devam eden Dedeoğlu, DİSK Basın-İş’in bir sendika olarak hedeflerini de ortaya koydu:
“DİSK Basın İş Sendikası, çeyrek asırdır önünde duran yüzde bir işkolu barajını yıkmayı hedeflemektedir. Bu amaçla gazeteciler, matbaa çalışanları ve yayın evi emekçileri ile yoğun bir örgütlenme çalışması yürütmekteyiz. Ocak ayı istatistikleri açıklandığında, 8 nolu işkolunda çalışan emekçiler için toplu sözleşme yetkisine sahip alternatif bir sendika olmayı planlamaktayız”
Gazetecilerin örgütlenmediğinde, iş güvencesi, maaş standartları ve çalışma koşulları gibi konularda haklarını savunmalarının zorlaştığına dikkat çeken Dedeoğlu, işverenlerin keyfi uygulamaları karşısında bireysel olarak direnç göstermenin daha da zor hâle geldiğini, örgütsüz gazetecilerin patron baskısı ya da siyasi etkiler karşısında daha savunmasız konumda kaldıklarını hatırlattı. Bu durumun aynı zamanda haberlerin tarafsızlığını ve güvenilirliğini olumsuz etkileyebileceğine de değinen DİSK Basın-iş Genel Başkanı, konuya ilişkin cümlelerini “Örgütlenme eksikliği, meslektaşlar arasında dayanışmayı zayıflatıyor, ortak sorunlara karşı birlikte hareket edememek, gazetecilerin güçsüz kalmasına neden olabiliyor” diyerek bitirdi.
Öte yandan Dedeoğlu, 10 Ocak’ın yeni bir tarifle anılarak, artık gazetecilerin dayanışma ve emek mücadelesini yükselttiği en önemli uğraklarından biri olarak anlam kazanmasının yakıcı hâle geldiğini ve yeni bir iradeyle hareket edilmesi gerektiğini, “Özlük haklarımızın hak ettiğimiz seviyeye yaklaştırıldığı ve 10 Ocak 1961 tarihinde yürürlüğe giren 212 sayılı yasaya karşı çıkan patronlara karşı 1961’de verilen üç günlük mücadeleyle, ortaya konulan dayanışma nasıl başarıya ulaştıysa bugün de gazeteciler dayanışma ile haklarını alabilecek güçtedir” sözleriyle ortaya koydu.
“İnancımız Tam, Dayanışmamızı Büyüteceğiz”
Dedeoğlu, değerlendirmelerini örgütlenme ve dayanışma mesajı vererek sonlandırdı:
“Gazeteciliğin siyaset ve sermaye tarafından kıskaca alındığı günümüzde ifade özgürlüğüne ve özlük haklarımıza dönük tehditleri dün olduğu gibi bugün de ancak örgütlenerek, dayanışmayla aşabiliriz. Artık 10 Ocak’ları ‘güvencesizlik’, ‘engelleme’, ‘sansür’, ‘otosansür”, ‘gözaltı’, ‘tutuklama’, ‘yoksulluk’ gibi kavramlarla değil mücadelemizle elde edeceğimiz haklarımız ve özgürlüklerle kutlayacağımıza inancımız tamdır. İş kanunumuzun kabulünün yıl dönümünü bayram gibi kutlayabilmek amacıyla taleplerimiz için dayanışmamızı büyüteceğiz”.
“10 Ocak, Bir Mücadele Günü Olarak Anlam Kazanmalı”
Son olarak, düşüncelerini Fikir ile paylaşan Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş ise 10 Ocak tarihinin mücadele açısından bir sembol olduğunu ancak bu mücadele kesiti unutulduğu için günün yalnızca ‘özel bir güne’ dönüştüğünü ifade etti.
Durmuş, 10 Ocak 1961 Çalışan Gazeteciler Günü’nü şu şekilde tarif etti:
“10 Ocak, gazetecilerin çalışma biçimlerini ve haklarını korumak amacıyla 212 sayılı kanunun 1961 tarihinde yasalaştığı bir gün. Bu yasanın çıkmasına karşı dönemin dokuz gazete patronu yoğun bir direnç göstermiş, üç gün gazetelerini çıkarmamıştı. Patronların bu tutumuna karşı da gazetecilerin büyük bir mücadelesi olmuş ve kanunu yasalaştırmayı başarmışlardı. 1962 yılında da 10 Ocak önce bayram, sonra Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanmaya başlandı. Ancak bu dönem aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Sendikasının toplu iş sözleşmeleri ile hem kanunu koruma altına aldığı hem de daha ileriye taşıdığı, toplu iş sözleşmeleri ile 10 Ocak’ın özüne uygun bir gün haline getirdi. Ancak sendikanın sektörden atılmasının ardından önce kanunun verdiği haklar tek tek gazetecilerin ellerinden alındı ve 10 Ocak sadece sembole dönüştürüldü. Bugün meslektaşlarımızın 10 Ocak’ı bir mücadele günü olarak değerlendirmesi gerekiyor”.
“Bir Ülkede Basın Özgürlüğü Yoksa Gazetecilik Yapılamaz”
Türkiye’de medya sektörünün uzunca bir süredir karanlık bir tablonun içerisinde sıkıştığını, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıların, iktidarın tutuklama, yargılama politikalarının ve para cezalarının basın özgürlüğünü yok ettiğini ifade eden Durmuş, “Basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede gazetecilik de yapılamaz ve meslek, olması gereken noktadan hızla uzaklaşmasına neden oldu. Şu anda gazetecilerin en büyük sorunu işsizlik, güvencesiz çalışma ve yoksullaşmadır. Gazetecilik tarihinin hiçbir döneminde zenginliği getiren bir meslek olmadı ancak bu dönemki kadar yoksulluğu da hiç yaşamamıştı. Meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu asgari ücrete ya da asgari ücrete komşu ücretlere ikna olmak durumunda bırakıldı. Bu tablonun yaşanmasında hiç şüphesiz sendikalılık oranının düşük olmasının payı da çok yüksek” değerlendirmesinde bulundu.
“Örgütlü Mücadelenin 1961 Yılını Örnek Alması Gerekiyor”
İfadelerine “Türkiye Gazeteciler Sendikası, özellikle AKP iktidarının 20 yılını basın özgürlüğü için mücadeleyle geçirdi. Hala da basın özgürlüğü için üyelerimizin, gazetecilerin özgürce gazetecilik faaliyetini yürütebilmesi için mücadele ediyor” diyerek devam eden TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş, sözlerini “Ancak hiç şüphesiz her konuda olduğu gibi basın özgürlüğü konusunda da başarılı olabilmek için ortak mücadelenin, örgütlü mücadelenin tıpkı 1961 yılında yapıldığı gibi yapılması gerekiyor. Sendikanın da en temel politikası bu ortak mücadeleyi örgütlemek” diyerek sonlandırdı.
🔗 Bu Haberlere de Göz Atabilirsiniz:
1962’den Bugünlere, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü: ‘Çalışan Gazeteciye Cop, Patrona Hep Hazırlop…’
Çalışan Gazeteciler Günü’nde Medyanın Halet-i Ruhiyesi: ‘Yoksullaşma, İşsizlik, Örgütsüzlük…’
Çalışan Gazeteciler Günü’nde Medyanın Halet-i Ruhiyesi: ‘Yoksullaşma, İşsizlik, Örgütsüzlük…’
Yerel Medyanın ‘Duyulmayan’ Nabzı: “İşsizlikle Sınanıyoruz; Sansür Adımız, Kelepçe Soyadımız…”
Yerel Medyanın ‘Duyulmayan’ Nabzı: “İşsizlikle Sınanıyoruz; Sansür Adımız, Kelepçe Soyadımız…”
Bağışlarla Ayakta Kalan Patronsuz Gazetecilik: Güvencesizliğin Dibi!
Bağışlarla Ayakta Kalan Patronsuz Gazetecilik: Güvencesizliğin Dibi!
“Yoğunlaşmamız Gereken İki Konu Var: Basın Sigortası ve Toplu İş Sözleşmeli Gazetecilik…”
“Yoğunlaşmamız Gereken İki Konu Var: Basın Sigortası ve Toplu İş Sözleşmeli Gazetecilik…”
Bağımsız Gazetecilik, Otosansür ve Göçler