₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Çoklu Krizler Çağının Gösterdikleri

Küresel ölçekte yaşanan birçok olay ya da gelişme, içinde yaşadığımız dönemin farklı şekillerde ele alınmasını teşvik ediyor. Çok ciddi ve süreklileşen bunalım süreçleriyle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini farklı eğilimlerle ve adlandırmalarla açıklıyor olsak da yine de dönemin “çoklu krizler çağını” işaret ettiğini yadsımak mümkün gözükmüyor.

Tarihsel bir ekonomik sistem olarak kapitalizmin kimi çevrelerce tartışmaya açıldığı, yeni açılan dönemin kapitalizm sonrasına referans veren adlandırmalarla açıklanmak istendiği bir anı yaşıyoruz. Kapitalist sistemin 20. yüzyılın son dönemlerinden itibaren ve özellikle post-Sovyet dönemde sermaye lehine ortaya çıkan olanaklar ve teknolojik ilerlemeler sayesinde, tarihsel ve “alışılmışın dışında” bir değişim ve dinamizm sürecinde olduğu iddia ediliyor.

Bu konuda genel eğilimlerse tek bir kategoride toplanmak bir yana farklı adlandırma, terim ya da yaklaşımlarla kendisini gösteriyor. Kapitalist ötesi toplum, simülasyon toplumu, bilgi toplumu, teknokratik çağ, teknopoli, dijital kapitalizm, gözetleme kapitalizmi çağı, modernlik sonrası çağ, burjuva sonrası toplum, yeni medya çağı ya da daha fazlası, günümüzü anlamak ve anlamlandırmak için tercih edilen terimlerin çok az bir kısmını içeriyor.

Demokrasinin Ölümü, Neoliberalizmin İflası

Bunlarla birlikte başka kavramlar da günümüzü açıklama konusunda kullanılıyor. Bunlar genelde bir “demokrasi” krizini işaret ediyor. Siyaset Bilimci Przeworski’nin, “demokrasinin kalıcılaşacağı”na ilişkin düşüncesi akamete uğrarken, Yascha Mounk ise liberal demokrasilerin otoriterleştiği, içinde olduğumuz dönemi “popülist zaman (popülist moment)”olarak adlandırıyor. Levitsky ve Ziblatt ise How Democrasies Die (Demokrasiler Nasıl Ölür) isimli popüler kitaplarında, demokrasinin cenazesinin kalktığına kanaat getiriyor.

Stanford Üniversitesi’nden Larry Diamond ise içinden geçtiğimiz bu dönemi “demokratik durgunluk” olarak tarif ederken, Financial Times ekonomi başyazarı Martin Wolf, Demokratik Kapitalizmin Krizi başlıklı çalışmasında şunları söylüyor:

“Soğuk Savaş 1989’da sona erdiğinde, birçok kişi liberal demokrasinin serbest piyasa ile Batı sentezinin ideolojik düşmanlarına karşı kesin bir zafer kazandığı konusunda hemfikirdi. Ne liberal demokrasi ne de serbest piyasa kapitalizmi bugün hiç de muzaffer görünmüyor”.

Wolf’un bu itirafı, Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında liberalizmin zaferini ilan eden Fukuyama’ya da bir mesaj vermiş oluyor. “Tarihin sonu”, zaferi değil; bitmeyen bunalımı çağrıştırıyor.

Öte yandan günümüzdeki sistem, üretim tarzı veri alınırsa, kapitalizmin çok da ötesine geç(e)memiş görünüyor. Özellikle ortaya çıkan birçok kriz başlığı, sistemin defolarını ve krizlere gebe yapısallığını teyit ediyor.

Küresel çoklu krizler hakkında araştırmalar yapan ve “Kriz Çağı: Neoliberalizm, Demokrasinin Çöküşü ve Pandemi” isimli bir çalışması bulunan Londra Üniversitesi’ne bağlı Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü (SOAS) Kalkınma Ekonomi Politiği Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışan Alfredo Saad Filho, günümüzü “neoliberalizm” kavramı üzerinden değerlendiriyor.

Küresel çoklu krizleri, ekonomideki bunalım (süregiden durgunluk/resesyon, finans kaynaklı oynaklık, dönemsel çöküşler), çağdaş siyasetteki krize (demokrasinin gerileyişi, otoriterliğin ve yeni faşizm biçimlerinin yükselişi) ek olarak Covid-19 pandemisiyle zirve gören insan sağlığı alanındaki gerilemeleri işaret ederek anlatan Filho, sistemin meşruiyetini sorguluyor. Filho, çalışmasında daha çok ekonomik ve siyasal bir analize girişirken, çıkış yolunun, “ekonomik ve siyasal taleplerin, ekonomik ve siyasal demokrasiyi genişletmeye dönük iddialı bir programda bütünleştirilmesi” ile açılabileceğini öne sürüyor.

Biriken Çelişkiler, Yapısal Krizler…

Benzer bir eğilimle hareket eden sosyoloji profesörü William Robinson ise “Küresel Kapitalizm ve İnsanlığın Krizi” başlığını taşıyan çalışmasında çoklu krizler çağını şu şekilde ifade ediyor:

“Dünyamız yanıyor. Büyüklüğü, küresel erişimi, ekolojik bozulmayla toplumsal kötüleşmenin boyutları ve şiddet araçlarının ölçeği bakımından eşi görülmedik bir küresel krizle karşı karşıyayız. Büyük altüst oluşların, muazzam değişimlerin ve belirsiz sonuçların yaşandığı, tehlikelerle dolu olan, içinde çok gerçek bir çökme riskinin yanı sıra kriz içindeki küresel kapitalizmin patlamaya hazır çelişkilerini sınırlamaya hizmet eden baskıcı, toplumsal denetim sistemlerinin büyüyen tehdidinin de olduğu bir zaman”.

Sistemin geneline yayılmış olan bir krizler silsilesinin varlığından bahseden Robinson, bu krizlerin 1930’larda ya da 1970’lerde yaşanmış benzer olayların bir tekrarı olmadığını da vurguluyor. 

Sonuç olarak ise hangi adlandırma ya da anlatma girişimi olursa olsun, insanlık ve küresel kapitalist sistem, çoklu bir krizler çağının tam merkezinde yer alıyor. Kapitalist düzen, en temel huyu olan yapısal krizinin dışında emperyalist rekabet nedeniyle de büyük bir bunalım yaşarken, çoklu krizler çağının bir altüst oluş çağına dönüşüp dönüşmeyeceğini ise zaman gösterecek. 

Krizler Bize Ne Söyler?

Küresel Kapitalizmin Yok Etme Dürtüsü

Çoklu Kriz 2025*

Çoklu Krizler Çağındaki ‘Tekil İnsanın’ Trajedisi