“İklim Dayanıklığı Geri Çekilmek Demektir”

(*) Bu metin, Brian Stone JR’ın “Climate Resilience Means Retreat” adıyla Noema Magazine’de yayımlanan iklim konulu makalesinden çevrilmiştir.

Katrina Kasırgası’ndan sonraki aylarda, New Orleans ABD tarihinde benzeri görülmemiş bir sel kontrol programı önerdi. Belediye başkanı tarafından görevlendirilen farklı kesimlerden paydaşlardan oluşan “Bring New Orleans Back Komisyonu” tarafından geliştirilen plan, şehrin büyük bir bölümünün yerleşim bölgelerinden taşkın parklarına dönüştürülmesini gerektiriyordu. Halkın bilgisine harita şeklinde sunulan planda, ev sahiplerinin satın alınmaya zorlanacağı mahallelerin üzerine büyük yeşil daireler yerleştirildi. Bu mahalleler, köklü bir şehir olan New Orleans’ın en tarihi semtlerinden bazılarıydı. Ayrıca bunlar (Lower Ninth Ward, St. Claude, Gentilly) neredeyse tamamı siyahi nüfusun yoğun olduğu ve dezavantajlı durumdaki mahallelerdi.

Basında “Yeşil Nokta” haritası olarak adlandırılan bu öneri, bir belediye kurumu tarafından şimdiye kadar yayımlanmış en başarısız planlardan biri olarak tarihe geçti ve asla belediye meclisinde oylamaya sunulmadı. Ancak bu plan sonraki yıllarda giderek daha fazla ilgi çeken bir fikri gündeme getirdi: İklim değişikliğinin etkilerinden tamamen mühendislik çözümleriyle kurtulamayız; geri çekilmek kaçınılmazdır ve bu sadece sahil şehirleri için geçerli değildir.

Yeşil Nokta haritasının başarısızlığının önemli bir sebebi, savunucularının topluluk planlamasının en temel kuralına uymamasıdır: Asla “nerede”yi belirlemeden önce, “ne için” destek oluşturulacağını belirleme. New Orleans’ın herhangi bir yerinde taşkın bölgesi yaratılması önerisi, gönüllü ve cömert mülk satın alımlarıyla birlikte sunulsaydı, topluluk desteği oluşturabilirdi. Nitekim şehrin neredeyse tamamen sular altında kaldığı olaydan yıllar sonra, Gentilly’de kamu arazilerinden oluşan büyük bir taşkın parkı için alan oluşturuldu.

Ancak komisyon iklim değişikliğine adaptasyon sürecine terk edilmesi gereken mahalleleri listeleyerek başladığı için, karşı çıkan bir ordu hemen harekete geçti. Bugün Yeşil Nokta haritası, şehir planlama ders kitaplarında “nasıl yapılmaması lazım” örneği olarak varlığını sürdürürken, yakın zamana kadar terk edilmesi planlanan mahallelerden birinde konumlanmış küçük ama popüler bir Fransız brasseriesi olan Yeşil Nokta Kafe (4,6 yıldız) olarak da anılıyordu.

“GERİ ÇEKİLMEK KAÇINILMAZDIR VE BU SADECE SAHİL ŞEHİRLERİ İÇİN GEÇERLİ DEĞİLDİR”

Katrina’nın yıkımından neredeyse 20 yıl sonra ne New Orleans ne de Amerika Birleşik Devletleri ulusal hükümeti, planlı geri çekilme için bir politika çerçevesi geliştirmedi. New Orleans’ın büyük bir kısmı bu sürede toparlandı ve hatta gelişti ancak bugün bazı mahalleler genellikle işgal edilmiş alanlardan ziyade arazi boşluğuyla karakterize ediliyor ve genellikle çocuklar için okullar, yürüme mesafesindeki pazarlar ve restoranlar, kiliseler ve diğer toplum kurumları gibi en temel toplum olanaklarından yoksun.

Katrina felaketi sonrası New Orleans’ın her yerinde “geri dönüş hakkı”nın yasalaştırılması, neredeyse hiçbir yerde sel riskine karşı gerçek anlamda bir dayanıklılık sağlamamıştı. Bugün sakinlerin karşılaştığı en ciddi risk, setleri aşan bir fırtına dalgası değil, şehri dolduran bir su baskını. New Orleans artık, etrafını saran su seviyesinin altında kalan bir şehrin drenaj sistemini aşan yoğun sağanak yağışlardan dolayı her yıl sel felaketiyle karşı karşıya kalıyor. Düzenli olarak caddelerin, evlerin ve işyerlerinin sular altında kalmasını önlemek için daha geniş bir taşkın parkları ağı tartışmasız en etkili strateji olsa da büyük ölçüde boş kalan alçak kesimlerde bile bunu gerçekleştirecek bir plan henüz mevcut değil.

“GERİDE KALAN DUYGU HAYRANLIK DEĞİL, UTANÇ”

New Orleans, iklim değişikliğinin sebep olduğu aşırı risklerle karşı karşıya kalan bir yer olarak tek başına bir örnek değil. Tüm büyük şehirler artık büyük ölçüde hazırlıksız oldukları üç iklim etkisine karşı yüksek risk altında: aşırı sel, aşırı kuraklık ve aşırı sıcak. Bu, gelecekte karşılaşılacak bir risk değil, ABD genelinde şu anda günlük olarak yaşanan bir durum.

Güneybatı’da artan sıcaklıklar buharlaşma oranlarını yükselterek kuraklık yıllarını zorunlu kılıyor. Giderek daha fazla sayıda topluluk, içme suyu ihtiyacını düzenli teslimatlara dayandırmak zorunda kalıyor. Midwest’te ise ısı ve nem yoğunluğu, çöp toplama gibi temel belediye hizmetlerinin aşırı sıcak dalgaları sırasında yürütülmesini tehlikeli hâle getiriyor. Doğu kıyısında ise yüksek gelgitler sakin havalarda bile sahil kenarındaki evleri denize çekiyor. Bariyer adalarındaki evlerin parçalanıp Atlantik’e düştüğünü gösteren bir video izlemek (en azından benim için) yavaş yavaş yükselen ancak durmayan bir okyanusun yıkıcı potansiyeli karşısında ilk başta bir hayranlık hissi uyandırıyor fakat geride kalan duygu hayranlık değil, utanç.

Yıllardır önceden tahmin edilebilen yıllık hava olaylarının etkileri ancak bilimsel ve kurumsal olarak en yetersiz toplumlar için böylesine yıkıcı olurdu. Belki de en şiddetli fırtınalardan bile daha fazla, en yavaş gelişen iklim etkileri en açıklayıcı olanlardır: Geri çekilme dönemi başladı. Bu, kendimizi tamamen hazırlıksız bulduğumuz bir dönem.

Yükselen sel riskiyle mücadele için hükümet programlarımız üç temel yaklaşımı benimser:

  1. Mühendislik altyapısı: Şiddetli yağışları yönlendirmek ve yükselen su seviyelerini kontrol altında tutmak için inşa edilen yapılar.
  2. Acil durum müdahale protokolleri: Bu sistemler aşırı yüklendiğinde tahliye ve sonrası iyileştirme için gerekli adımları belirler.
  3. Federal destekli sigorta ve kredi programları: Ev sahiplerinin yeniden yapılanma sürecinde desteklenmesi.

Ancak bu programların hiçbiri aşırı hava olaylarından önce sakinleri ve malları yüksek riskli bölgelerden güvenli alanlara taşımayı hedeflemiyor. Hatta bu programlar, geri çekilmeyi daha az olası kılıyor.

Federal olarak belirlenmiş yüksek riskli sel bölgelerinin dışında ikamet eden ev sahipleri, tüm Ulusal Sel Sigortası Programı taleplerinin yaklaşık yüzde 40’ının bu bölgeler dışındaki evlerle ilgili olmasına rağmen, kentsel drenaj sistemlerinin ve setlerin onları selden koruyacağını varsayıyorlar. Seçenekleri olmasa bile sel baskını alanlarında yaşamayı seçen mülk sahiplerini yeniden inşa etmeleri için federal yardımın varlığı, hiçbir özel sigorta şirketinin poliçe vermeyeceği, giderek daha tehlikeli hâle gelen bölgelerde sakinlerin kalmasını mümkün kılıyor.

Sonuç olarak, hem hızla değişen çevresel koşullar hem de kurumsal ihmaller nedeniyle sürekli artan bir risk seviyesiyle karşı karşıyayız. ABD hükümetinin amacı vatandaşlarına iklim değişikliğinin insan ve ekonomi üzerindeki maliyetini en üst seviyeye çıkarmak olsaydı, şu anki felaket müdahale programlarımızın çerçevesi muhtemelen çok da farklı olmazdı.

Yazarken, 2022’deki Kasırga Ian felaketiyle sular altında kalan Florida’nın geniş bir bölgesinde, on binlerce mülk sahibi; evlerini, sıklıkla kamu kaynakları kullanılarak, yeniden inşa ediyor veya onarıyor. Bu evlerin büyük bir kısmı, ilk inşa edildiklerinden bu yana güneybatı Florida’yı vuran 10 kasırgadan birinden veya birçoğundan sonra, yine çoğunlukla kamu kaynakları kullanılarak, yeniden inşa edilmişti. Önümüzdeki yıllarda da bu evlerin birçoğunun yeniden inşa için hükümet yardımına ihtiyaç duyacak olması istatistiksel bir kesinlik.

Eğer bu evlerin her biri için piyasada bulunan sel sigortası poliçesi yaptırmaları zorunlu olsaydı, muhtemelen hiçbiri yeniden inşa edilmezdi. Standart bir ipotek süresi boyunca gelecekte sel veya rüzgâr hasarı riski %100 olarak değerlendiriliyor. Fakat Florida sahili boyunca evlerin inşa edilebileceği yerlere dair çok az kısıtlama olması ve federal hükümetin, öngörülen iklim riskinden bağımsız olarak felaket kurtarma fonları sağlama politikasıyla, Florida’nın bir sonraki kasırgasının enkaz alanları şu anda dolduruluyor.

Yüksek riskli iklim bölgeleri genişlerken, diğer ulusal hükümetler de felaket kurtarma programlarını yeniden yapılandırıyor. Deniz seviyesinin yükselmesinden en çok etkilenen ada ülkeleri dışında belki de en fazla risk altında olan Hollanda, 1990’larda ABD’nin iklim riskini yönetme yaklaşımından tamamen farklı bir programa başladı. Katrina felaketi sonrası New Orleans’ta olduğu gibi yükselen su kaynakları boyunca setleri yükseltmek ve güçlendirmek yerine, Hollandalılar setlerini bazı şehir nehirlerinde geri çektiler ve restore edilen doğal taşkın yataklarındaki evlerin ve işyerlerinin daha yüksek kotlara taşınmasını zorunlu kıldılar.

“FLORIDA’NIN BİR SONRAKİ KASIRGASININ ENKAZ ALANLARI ŞU ANDA DOLDURULUYOR”

Önerilen tazminat cömert ve bazı durumlarda tamamen mahallelerin yer değiştirmesiyle sonuçlanıyor. Ancak mülk satın alımları zorunlu; sakinler taşınmak zorunda. “Nehre Yer Açın” programı olarak bilinen Hollanda yaklaşımı, bir sonraki sel felaketinden önce planlı geri çekilme sürecidir; bu, yer değiştiren mülk sahiplerinin ve (daha fazla sayıda olan) genişletilmiş sel bölgesine bitişik yaşayan insanların uzun vadeli refahını artırır. Hollandalılar vatandaşlarına bir geri dönüş hakkı sunmazlar. Sundukları şey, dayanıklılık hakkıdır.

Yüksek riskli iklim bölgelerinden zorunlu olarak taşınan sakinler ve iş yerleri konusunda endişeleri olan mülk sahipleri, Kanada’nın Quebec eyaletinin 2017 ve 2019 yıllarında Ottawa Nehri boyunca yaşanan yıkıcı sel felaketlerinin ardından neler yaptığını düşünsün. Bu seller sırasında Gatineau’da çok sayıda mülk iki kez sular altında kaldı. İkinci taşkından sonra eyalet hükümeti, afet yardım fonlarını, ev sahiplerinin parayı genişleyen taşkın bölgesinden taşınmak için kullanmaları veya yeniden inşa etmeyi seçenlerin hem şu anki hem de gelecekteki mülk sahipleri için herhangi bir gelecek kamu yardım fonuna onay vermeleri şartına bağladı.

En riskli bölgelerdeki afet fonlarına yönelik bu “bir kerelik” yaklaşım, satın alma seçeneğini düşünen mülk sahiplerinin olağan hesaplarını değiştirir. Yüksek riskli bir iklim bölgesinde kalmayı seçenler, yeniden inşa etmeye karar vermeleri durumunda gelecekteki satış değerinin azalacağını düşünmek zorundadır. Ian kasırgası sonrası Florida’nın tersine, Ottawa Nehri’nin genişleyen taşkın yatağında yeniden inşa etme kararı, muhtemelen ne sigortalanabilecek ne de gelecekteki yeniden inşa için kamu afet fonu alamayacak bir mülkü asla satamama kararıdır.

“GERİ ÇEKİLME KALMANIN BİR YOLUDUR”

Geri çekilme mekanizması Hollanda’da olduğu gibi zorunlu veya Kanada’da olduğu gibi yarı zorunlu olması fark etmeksizin, başarının ölçütü, savunmasız sakinlerin tekrar su altında kalacağı kesin bölgeler dışına taşınıp taşınmadıklarına ve daha geniş kentsel nüfusun dayanıklılığını artırmak için bitişik arazilerin toplanıp toplanmadığına göre değerlendirilmelidir. Tekrar su altında kalacağı, tekrar yanacağı ya da okyanusa düşeceği neredeyse kesin bölgelerdeki mülkleri satın almak için gereken önemli kamu yatırımını haklı çıkarmak için, satın alınan alan iklim tehditlerini azaltmak için etkin olarak yönetilmelidir.

Bu yaklaşımların ABD’nin felakete müdahale yaklaşımından temel farkı, geri çekilmenin toprak terk etme süreci olarak değil, arazi toplama süreci olarak anlaşılmasıdır. Hollandalılar ve Kanadalılar kaçmayıp kalıyorlar. Geri çekilme, kalmanın bir yoludur.

Geri çekilme, toprak terk etme süreci olarak, iklim adaptasyonu konusundaki en eski politika belgelerine kadar uzanır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1990 yılında yayımladığı ilk değerlendirme raporunda geri çekilme, iklim adaptasyonu için üç seçenekten biri olarak tanımlanmış ve “savunmasız bölgelerdeki arazi yapılarının terk edilmesi ve sakinlerin yeniden yerleştirilmesi” olarak tanımlanmıştır. Raporda terk edilmiş arazilerin iklim dayanıklılığını artırmak için yeniden kullanılmasından bahsedilmez ve bu eksiklik, günümüzde  ABD’nin iklim adaptasyonuna odaklanan programlarında da devam etmektedir.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) geri çekilmeyi üç seçenekten ilki olarak ele alan formülünün aksine, ABD Çevre Koruma Ajansı geri çekilmeyi, yer değiştirme olmadan taşkın savunmaları kurulması (koruma) ve periyodik taşkınlara izin vermek için geliştirmenin iyileştirilmesi (uyum) gibi olası üç eylemden sonuncu olarak konumlandırıyor. İklim adaptasyonunun en temel hedefleri, bir sonraki yıkıcı olaydan önce savunmasız nüfusları korumak ve nihayetinde yerinden edilen hanelerin sayısını en aza indirmekse, New Orleans’ta, Florida sahilinde ve değişen derecelerde tüm ABD’de uyguladığımız geri çekilme-sonrası yaklaşım her iki cephede de başarısız oluyor.

Geri çekilmeyi terk etme olarak konumlandıran zihniyet, ulusal kimliğimizin merkezinde yer alan bir fikir tarafından destekleniyor. Geniş bir tahsis edilmiş arazi ve sınırsız ucuz enerji kaynağıyla beslenen son iki yüzyıllık Amerikan projesi, büyük ölçüde sürekli arazi geliştirme sürecine odaklanmıştır. Başlangıçta batıya göç şeklinde, daha yakın zamanda ise yayılan kentleşme biçiminde, Amerikan büyümesinin en temel motoru, devam eden mekânsal genişleme sürecine kök salmaya devam ediyor.

Artık kıyı şeridinde fazla sudan, iç kesimlerinde ise az sudan tehdit altında olan Amerikan sınırları ilk kez daralıyor. Ne ulusal kimliğimiz ne de yönetim kurumlarımız mekânsal bir çekilmenin kaçınılmazlığıyla henüz uzlaşmadı. Fakat geri çekilmede yeni bir birleştirici proje, özellikle de şehirlerimizde bulabiliriz.

Zamanımızın en büyük şehirsel meydan okuması yalnızca iklim değişikliği değildir; çok nesilli sosyal adalet sorunları, uygun fiyatlı konut, anlamlı istihdam ve hızla değişen bir iklim bağlamında topluluk refahının diğer boyutları ile nasıl mücadele edileceğidir. İklim değişikliğine gecikmeli tepkimiz nedeniyle zorunlu hâle gelen kentlerimizi yeniden inşa etme süreci; su baskınlarını yönetmek, ısıya maruz kalmayı azaltmak ve kuraklıkla başa çıkmak için kökten değiştirilmiş bir yaklaşım ve tüm bu amaçlar için kentsel manzaralarımızın fiziksel olarak yeniden yapılandırılmasını gerektirecektir.

“GERİ ÇEKİLME, ADAPTİF ŞEHİRCİLİĞİN TEMEL KATALİZÖRÜDÜR”

İleride, her bina ve arazi parçası, aldığı yağmur suyunun büyük bir kısmını emmesi, iklim düzenlemesi için yeşil örtüyü genişletmesi ve çok daha merkezi olmayan bir güç üretimi ve kullanımı sistemine entegre edilmesi gerekecektir. Bu uyarlanabilir yeniden inşa projesi, aynı derecede önemli diğer uzun süreli kentsel zorluklardan ayrı tutulamaz; kapsamlı uygun fiyatlı konut, uzun süredir ertelenmiş çevresel adalet ve daha geniş bir topluluk canlandırmanın gerçekleştirilebileceği merkezi bir mekanizmadır. Bu anlamda, ilerleme yolu iklim adaptasyonunda değil, adaptif şehircilikte bulunmalıdır.

Geri çekilme, adaptif şehirciliğin temel katalizörüdür; tehdit altındaki veya yetersiz kullanılan kentsel alanların iklim, sosyal ve ekonomik dayanıklılığı artırmak için yeniden kullanıldığı bir süreçtir. Böyle bir hareket, dünya çapında büyük şehirlerde şekillenmeye başlıyor. Danimarka’da deniz konteynerleri uygun fiyatlı, amfibi konutlara dönüştürülüyor. Orada ve başka yerlerde, endüstriyel olmayan tersanelerin az kullanılan kayıklarına doğru genişleyen yeni yüzen topluluklar, yaşamı arazi mülkiyetinden ayırmanın bir yolunu sunuyor ve ucuz güneş enerjisinden yararlanmak için mükemmel bir konuma sahipler.

Genişleyen taşkın yataklarında inşa edilen diğer amfibi konut türleri, periyodik sellere bağlı olarak yükselip alçalabilir, tehlikeli olan taşkın bölgelerini düşük maliyetli konutlar için yeniden hayal edebilir. Sadece Hollanda’da şu anda 10.000’den fazla yüzen ev var; en eskileri artık 20 yıldan fazla iklim kaynaklı şiddetli fırtına olayını başarıyla atlattı.

New York’ta ise yaklaşık 80 kilometrelik park yeri, kaldırımlardan sokağa taşan ve genişleyen toplanma ve yemek alanları olan “yaya duraklarına” ve “sokak restoranlarına” dönüştürüldü. Manhattan’ın otomobiller için ayrılmış devasa arazi alanının küçük bir kısmını geri alıyor. Park yerleri tamamen kaldırılıp yerlerine bioswale’ler (yağmur suyu toplama amaçlı yollar boyunca uzanan yeşil alanlar), bisiklet yolları ve açık hava yemek alanları içeren bütünleşmiş bir ağ yapılandırılsa daha iyi olur.

Adaptif şehirciliğin daha geniş ölçekli bir vizyonu, yüzey otoparklarını ve tek katlı binaları, çatı üstü yenilenebilir enerji ve yağmur suyu toplama sistemleriyle entegre edilmiş çok katlı uygun fiyatlı konutlar için yeniden kullanmayı içerir. Yakın zamanda yapılan bir araştırma, New York’ta az kullanılan arazilerin yeniden geliştirilmesinin bir milyondan fazla kişiye uygun fiyatlı konut sağlayabileceğini ortaya koydu. Bu inşaat alanlarının neredeyse tamamı şu anda yüzey kaplama veya düşük katlı binalarla dolu, bu nedenle şehrin uygun fiyatlı konut krizini ele almak amacıyla başlatılan bir yeniden inşa süreci, bu amaçlar için tasarlanırsa sel, ısı ve kuraklık riskini azaltmada eşit derecede verimli olabilir.

New York’ta ve diğer şehirlerde, iklim adaptasyonunun “nerede” yapılacağı yine “ne” yapılacağı kadar önemlidir. 2007 yılında başlayan, büyük ölçüde ısıya maruziyeti ve sel riskini azaltmak için yürütülen, şehrin gölgeliğine bir milyon ağaç ekleme kampanyası sayesinde, New York yeni ağaçların %80’inden fazlasını, park geliştirmenin yetersiz finanse edildiği daha düşük gelirli ve daha fazla etnik çeşitliliğe sahip bölgeler pahasına, hâlihazırda kamuya açık yeşil alanlara sahip semtlere yönlendirdi. İleride, adaptif şehircilikte kamu yatırımlarına, iklim açısından en savunmasız bölgelerin zaman ve fon oranı açısından öncelik tanımasıyla zıt bir zorunluluk rehberlik etmelidir ki bu ilkeyi “önce en azı” olarak adlandırıyorum.

Kopenhag, Amsterdam, New York ve giderek artan sayıda şehirdeki deneylerden elde edilen temel ders, geri çekilmenin yalnızca bir çekilme süreci olmadığıdır. İklim değişikliğini bir savaş biçimi olarak çerçeveleyen bir dizi terimden biri olarak, geri çekilme aynı zamanda bir dönüşüm modu olarak da anlaşılabilir. Latince “retrahere” fiilinden türeyen “geri çekilmek”, “geri çekmek” anlamına gelir; aynı Latince kökten türeyen eski Fransızca kelime “treat” (anlaşmak) olarak çevrilir.

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KAZANILACAK VEYA KAYBEDİLECEK BİR SAVAŞ DEĞİL…”

İklim değişikliği kazanılacak veya kaybedilecek bir savaş değil, artık başa çıkmak zorunda olduğumuz dinamik bir çevresel koşullar bütünüdür. Planlı geri çekilme, hem en savunmasızları zararın yolundan uzaklaştırmak hem de kamu tarafından satın alınan araziden daha büyük bir kentsel dayanıklılık için yararlanmak (adaptif altyapı ve toplumsal ihtiyaçlara yönelik) için bir süreç olabilir. Şehirlerimizi daha adil, daha güzel ve altında yatan ekolojiye daha bağlı hâle getirerek onları daha dayanıklı hâle getirebileceğimizi söylemek abartı olmaz; en erken deneyimler bunu açıkça ortaya koyuyor.

Dönüşüm olarak çerçevelendirildiğinde geri çekilme, Amerikan sınırının sonu değil, çok ihtiyaç duyulan yeniden hayal gücüdür. İlk adım, daha geniş bir dayanıklılık için yer açmaktır. Kalabilmek için önce geri çekilmeliyiz.

_____

(*) Çeviri: İrem Bayraktar

 

Bahattin Yücel: Asıl Karşı Çıkılması Gereken, Kıyıların İşgali

Yaşam Hakkı İçin Dayanıklı Kentler

Tarım Politikalarını Yeniden Düşünmek…

Ormanda “Orman Kanunları” İşlemesin