Alerji yaşamımızın önemli bir parçası hâline geldi. Özellikle mevsim geçişleri sırasında çevremizden de sıklıkla duyduğumuz alerjik reaksiyonlar hakkında bilinenler ise oldukça yetersiz.
Hızlı ilerleyen ve çarpık biçimlenen kent yaşamıyla birlikte, şehirlerdeki hava kalitesi günden güne azalıyor. Bu durum da alerjik reaksiyonların artışıyla sonuçlanıyor. Alerjik reaksiyonlar, dikkate alınmadığında ve gereken önem gösterilmediğinde muhtelif semptomlar meydana gelebiliyor; ciltte ve akciğerlerde olumsuz sonuçlar yaşanabiliyor. Hatta yer yer yaşamsal tehlikeler dahi meydana gelebiliyor.
Bu dosyamızda İç Hastalıkları, Alerji ve İmmünoloji alanından Prof. Dr. Cengiz Kırmaz ile alerji kavramı, alerjik reaksiyonlar ve alerji tedavisi üzerine konuştuk.
1) Alerji nasıl ortaya çıkar, neden olur?
Alerji, genetik yatkınlığı bulunan kişilerde ev tozu akarları, polenler, hayvan tüyleri, hamam böceği, mantar sporları, besinler, arı zehri gibi alerjenlere; bazı gıdalar veya ilaçlara karşı bağışıklık sisteminin anormal yanıtı sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu maddelerin deri, solunum yolu ve ağızdan ya da enjeksiyon yoluyla vücuda alınması sonrası farklı organlarda veya tüm vücutta gelişen bulgular görülebilmektedir.
Alerjik reaksiyonun seyri; alerjene maruziyet yolu, alerjen miktarı, egzersiz, sigara dumanı, hava kirliliği, enfeksiyonlar ve stres gibi tetikleyici çevresel faktörlerin varlığı ile etkilenen organa göre kişiden kişiye değişmektedir. Alerjik reaksiyon tipi organa sınırlı hafif tepkilerden yaşamı tehdit eden ağır alerjik reaksiyonlara (anaflaksi) kadar geniş bir yelpazeye sahiptir.
Alerjenlerin daha önce bağışıklık sistemi ile karşılaşması sonucu vücudun bu maddelere duyarlı hale gelmesi sonrasında, alerjene tekrarlayan maruziyetlerde tepkiler çok hızlı bir şekilde meydana gelmektedir.
Alerjik reaksiyonlar, ani gelişen ve geç gelişen olarak ikiye ayrılmaktadır. Ani gelişen reaksiyonlar, duyarlanan alerjene özgü immunglobulin E tipinde antikor denilen proteinlerin mast hücrelere bağlanarak başta histamin olmak üzere çeşitli maddelerin salınmasıyla ortaya çıkan iltihabi sürecin sonucunda gelişmektedir.
Geç gelişen reaksiyonlarda ise başta T lenfositler olmak üzere bağışıklık sisteminde görevli bir dizi hücrenin etkileşimi ile ortaya çıkan iltihabi süreç rol almaktadır. Ani reaksiyonlar alerjik rinit, besin alerjisi gibi dakikalar veya saatler içinde gelişirken geç reaksiyonlar alerjik kontakt dermatitte olduğu gibi alerjenle karşılaşmadan saatler hatta günler sonra ortaya çıkabilmektedir.
2) Alerji vakaları neden artıyor?
Son yıllarda alerjik hastalıkların sıklığı giderek artmaktadır. Bu artışı açıklamaya yönelik ortaya atılan “hijyen hipotezi” sosyal ve ekonomik gelişime paralel olarak doğal yaşamdan uzaklaşılması sonucu bağışıklık sistemimizin farklı yönde tepki vermeyene eğilim göstermesi olarak açıklanmaktadır.
Doğal yaşamdan uzaklaşma, yoğun aşılama programları ile enfeksiyonlardan korunma, beslenme alışkanlıklarının değişimi, çekirdek aile yaşamı, hava kirliliği ve tütün dumanına maruz kalınması gibi yaşam tarzları değişiklikleri alerjik hastalıklara zemin hazırlayan koşulları oluşturmaktadır. Genellikle hayatın ilk yıllarından itibaren vücudumuza yabancı maddelere yönelik bağışıklık sisteminde anormal yanıtlarla sonuçlanacak duyarlanma süreci başlamaktadır.
3) Alerjinin türleri ve etkileri neler?
Saman nezlesinin de dâhil olduğu alerjik rinit, alerjik konjunktivit, alerjik astım, besin, ilaç ve arı alerjileri, atopik dermatit ve alerjik kontakt dermatiti içeren egzamalar ve anafilaksi, başlıca alerji türleridir.
Tutulan organa göre gözlerde kaşıntı ve kızarıklık, yaşarma, burun akıntısı, kaşıntı, tıkanıklık, hapşırma, öksürük, hışıltılı solunum, nefes darlığı, ses kısıklığı ya da seste kabalaşma, konuşurken zorlanma, göz çevresinde, dudak ve dilde şişlik, dudaklarda, ağız içerisinde ve boğazda kaşıntı ve karıncalanma, ciltte kaşıntı ve kızarıklık (kurdeşen), yara oluşumu, iz kalması; yutma güçlüğü, karın ağrısı, bulantı, kusma ve ishal; tansiyon düşüklüğü, çarpıntı, baş dönmesi, sersemlik hissi, baygınlık gibi belirtilere yol açabilmektedir.
4) Alerji vakalarına bakıldığında, daha önceki yıllara göre şiddeti ve yoğunluğunun arttığı söylenebilir mi?
Alerji vakalarının tanısında gecikme, tedavi uyumsuzluğu, etkin tedavi ile hastalık kontrolü sağlanmaması hâlinde alerjik reaksiyonların şiddeti ve yoğunluğunda artış gözlenebilmektedir.
5) Alerjik reaksiyonların ortaya çıkardığı kalıcı sorunlar var mı?
Alerjik rinit hastalarında koku kaybı; astım hastalarında akciğer fonksiyonlarında geri dönüşümsüz kayıp görülebilmekle birlikte dermatitlerde ciltte iz kalması ve anafilaktik şok durumunda doku oksijenlenmesinin bozulmasına bağlı organlarda kalıcı bozukluklar görülebilmektedir.
6) Alerjinin kesin tedavisi var mı?
Alerjik reaksiyonun türüne göre değişebilmekle birlikte alerjenlerden kaçınma ve uygun hastalarda bağışıklık sisteminde alerjene tolerans gelişimini tetiklemeye yönelik immunoterapi denilen aşı tedavileri bulunmaktadır.
7) Alerji tedavisini öneren ilaçlar sağlıklı mı?
İlaçlar, şikayetleri gidermek ve hastalık kontrolünü sağlamak için seçilen tedavi ajanları olmakla birlikte her ilaçta olduğu gibi yan etki görülme ihtimali vardır. Örneğin, alerjik hastalıkta şikayetleri kontrol etmek için kullanılan anti-histaminikler uyku hâli, dikkat dağınıklığı, iştah açılması, ağız kuruluğu ve bazen kalp ritim bozuklukları yapabilir.
Hastanın yaşı, kilosu, gebelik ve emzirme durumu, eşlik eden hastalıkları ve kullandığı diğer ilaçlarla etkileşim ihtimali göz önünde bulundurularak risk ve yan etkinin en aza indirildiği bireysel tedavi planı oluşturulmalıdır.
8) Egzoz salınımı ve hava kirliliği gibi durumlar düşünüldüğünde alerjik reaksiyonlar ve kent yaşamı arasında nasıl bir ilişki var?
Kentleşme ve sanayileşme ile egzoz salınımı, hava kirliliği, solunan hava ve gıdalarla alınan kimyasal maddelerin artışı, alerjik hastalıklara yatkınlığa ve alerjik reaksiyonların tetiklenmesine yol açmaktadır.
9) Alerji tedavisinde hastalar ne gibi zorluklarla karşılaşıyor? Tedavi süreci nasıl ilerliyor?
Alerjik hastalıklarda ortaya çıkan bulgular birçok hastalıkta da görülebildiği için hastaların tanı sürecinde ve bu aşamada alerjik hastalığa etkin tedaviye ulaşmada gecikme görülebilmektedir.
Doğru tanı konulup hasta özelinde uygun tedavi başlanması hâlinde tedaviden verim sağlamak için hasta uyumu olmazsa olmaz kriterdir. Sağlık okuryazarlığı ve farkındalığı düşük hastalarda tedavi uyumsuzluğu iyileşme sürecini zorlaştırmaktadır.
10) Alerjik reaksiyonlardan mustarip hastalara neler önerirsiniz?
Yukarıda bahsi geçen şikayetleri olan hastaların alerjik hastalıklar ve ayırıcı tanıları açısından değerlendirilmesi için başta alerji ve immünoloji olmak üzere etkilenen organ tutulumuna göre göz hastalıkları, kulak burun boğaz, göğüs hastalıkları, dermatoloji, iç hastalıkları uzmanlarına başvurması gerekmektedir.
Tanı konulduktan sonra alerjenlerden kaçınma ve korunma yöntemleri konusunda hastaların ve yakınlarının eğitimlere katılarak bilinçlenmesi, önlemler alması; tedavilerine uyum sağlamaları ve kontrollerini aksatmamaları uygun olacaktır.