Depremle burun buruna yaşayan bir ülke olmamıza ve kısa aralıklarla deprem acısını hemen her bölgemizde yaşamamıza rağmen gündelik yaşamımız deprem bilincinden uzak geçiyor. Zaman zaman kırılmamış fay hatlarını tehdit eden küçük depremler korkularımızı tetikliyor. Önceki gün Ege Denizi’nde art arda meydana gelen iki küçük deprem kent merkezlerinden hissedilmedi ancak büyük depremin habercisi mi acaba diye kaygı yaratmaktan da geri kalmadı. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı‘ndan (AFAD) alınan bilgilere göre, Karaburun’a 50.17 kilometre uzaklıkta saat 07.56’da yerin 9.74 kilometre derinliğinde 3.7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Bir dakika sonra ise yine Karaburun’a 45.60 kilometre uzakta saat 07.57’de yerin 7 kilometre derinliğinde 4.5 büyüklüğünde bir deprem oldu.
Yaşanan depremlerin olası sonuçları üzerine Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Koray Önalan’a aklımıza takılanları sorduk. Koray Önalan özellikle de deprem öncesi alınacak önlemlere ve özellikle afet planlamanın önemine değindi.
Koray Hocam, Karaburun açıklarında üst üste meydana gelen iki deprem, beklenen İzmir depremini tetikler mi? Bu depremlerin yarattığı risk nedir?
Deprem Karaburun’un açıklarında değil, Midilli Adası’nın güneyinde oldu. Midilli Adası’nın güneyinde 2017 yılında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremden sonra bu bölgede meydana gelen depremler, o depremin bir artçısı gibi düşünülebilir. Normal bir fayda meydana geldi bu deprem. Ama çok küçük depremler… Bunlar zaten Ege çukuru için, Ege denizi için olağan depremler… Dolayısıyla bu depremin İzmir depremini tetiklemesi diye bir şey söz konusu olamaz. İzmir’deki, İzmir ve yakın çevresindeki Faylarla çok ilgisi olmayan bir deprem veya depremler bunlar.
İzmir ve çevresini etkileyecek 17 tane fay var. Bu faylardan herhangi birisi kırıldığında biz İzmir Depremi diye nitelendirebiliriz. Dolayısıyla bu depremin, bu depremlerin, küçük depremlerin, yani önceki gün (çarşamba) sabah meydana gelen küçük depremlerin yarattığı herhangi bir risk yok şu an için.
Ama şunu da söyleyelim: İzmir ve tabii Ege Bölgesi zaten deprem riski açısından oldukça kritik bir yer. Gerek denizin içerisinde gerekse karada kırılmayı bekleyen 17 fay olduğunu tekrarlayayım. İzmir’i merkez alırsak, bu tür bir deprem olursa, 100 km çaplı bir daire içinde ciddi yıkıma neden olabilecektir.
Bu bölgede yaşadığımız yıkıcı Sisam depreminden bu yana değişen ne oldu, kent beklenen büyük depreme/ depremlere hazır mı?
Bir defa Sisam depreminden bu yana çok değişen bir şey yok. İzmir, henüz depreme hazır değil. Kentsel dönüşüm çalışmaları çok yavaş ve lokal olarak devam ediyor. Bayraklı bölgesinde yıkılan veyahut zarar gören binalar yenileniyor. Bunun ötesinde İzmir’de deprem hazırlıkları ile ilgili çok şey yapıldı denemez.
Yerel seçimler yeni bitti. Büyükşehir Belediye Başkanımız değişti. İlçe Belediye Başkanlarımızın büyük bölümü değişti. Kuşkusuz hem ilçe belediye başkanlarının hem büyükşehir belediye başkanının bu konuda zamana ihtiyacı var. Zaman tanımak zorundayız. Ancak depremin ne zaman olacağını da bilemiyoruz. Dolayısıyla depreme yönelik iyileştirme çalışmalarının, en azından binaların iyileştirme çalışmalarının çok çabuk ve çok kapsamlı olarak başlaması gerekiyor.
Bunun için bütçe var mı? Mevcut Türkiye’nin ekonomik koşullarında kentsel dönüşüm bana göre çok zor; ülke çok yoksul, halkın alım gücü çok düşük, belediyelerimizin durumu ortada, kentsel dönüşümü uzun vadeli olarak düşünmek lazım. Ancak bence öncelikle İzmir’in deprem an’ı için bir senaryo geliştirmesi lazım. Deprem an’ı kaos planı hazırlanması lazım. Çünkü deprem anında İzmir’de meydana gelebilecek, İzmir ve yakın çevresinde kırılan herhangi bir fayın İzmir’in metropolitan alanı içerisinde veya ilçelerinde meydana getireceği hasarı, yıkımı ve o andaki kaosu düşünerek deprem için çok ciddi bir plan hazırlamak gerekiyor. Biz bunu 6 Şubat depremlerinde ne yazık ki acı deneyimlerle yaşadık.
Yıkılan kentlerin içerisine neredeyse bir hafta boyunca girilemedi, yollar tıklandı. Dolayısıyla İzmir kentinin çok acil bir deprem kaos planına ihtiyacı var. İzmir’in burada avantajları var. Bununla ilgili biz de birtakım çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalar neticelendiğinde neler yapılabileceğiyle ilgili sonuçları, gerek Büyükşehir Belediye Başkanı’yla gerekse diğer belediye başkanlarıyla paylaşmayı düşünüyoruz.
Dediğim gibi İzmir’in avantajları var diğer kentlere göre. Uzun bir kıyı şeridi var. Bu kıyı şeridinin deprem anında nasıl kullanılacağıyla ilgili birtakım düşüncelerimiz var. Bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz, bunlar tamamlandığında kamuoyuyla ve başkanlarımızla paylaşacağız.
Ama şunu söyleyeyim, evet İzmir bir bütün olarak düşünüldüğünde yaklaşan veyahut belirli bir süre zarfında meydana gelebilecek bir depreme ne yazık ki henüz hazır değil.
Peki hocam, depremle yaşamayı neden öğrenemiyoruz, bunun için merkezi ve yerel yönetimler ne yapmalı, yurttaşa ne tür görevler düşüyor?
Şimdi öncelikle insanlarda bir afet bilincinin oluşması gerekiyor. Aslında bu afet bilincinin Türkiye’de bugüne kadar çoktan oluşmuş olması lazımdı. Ancak eğitim sistemimizdeki arızalar Türkiye’de yurttaşların küçük yaşlardan bir afet bilinci oluşmasına ne yazık ki engel. Bugün baktığımızda 1999’dan bugüne kadar, zira 1999 Depremini tırnak içerisinde milat olarak kabul etmişti hem merkezi idaremiz hem yerel yönetimlerimiz, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demişti, hatta birtakım yasal düzenlemeler yapılmıştı, Yapı Denetim Yasası çıkarmıştı ama geldiğimiz noktada 1999 depreminden bugüne kadar biz yaklaşık 65 bin insanımızı yitirdik. Yani 25 yıl gibi bir zaman geçti. 25 yılda 65 bin insan…. Bir yüzyılda neredeyse 200 bin insanımızı toprağa verdik.
Şimdi afet bilinci çocuklarda küçük yaşta oluşur. Afet bilincinin oluşabilmesi için de çocukların önce yaşadıkları dünyayı tanımaları gerekiyor. Türk eğitim sisteminde ne yazık ki böyle bir çaba da yok. Hatta ve hatta ne yazık ki eğitim sistemimiz bu uygulamadan son derece uzak, gittikçe de geriye doğru gidiyor. Biz yaklaşık bir aydır Geofest diye bir etkinlik düzenliyoruz. Bu etkinlikle çocuklarımızı, gençlerimizi, yurttaşlarımızı yaşadıkları dünyayla tanıştırmaya çalışıyoruz.
Şimdi çocuklar gezegenini tanımazlarsa, yaşadıkları gezegeni tanımazlarsa nasıl bir afet bilinci oluşacak ki? Bunun olasılığı yok. İkincisi: Biz yasalar ve yönetmelikler çıkarıyoruz. Örneğin, Yapı Denetim Yasası çıkardık. Bu Yapı Denetim Yasasına göre yapıları denetleyeceğimizi söyledik. Ancak Yapı Denetim Yasasının kendi içinde arızaları var. Yapı denetim sistemi içerisinde örneğin, Yapı Denetim Kanunu içinde çekirdek kadroda jeoloji mühendisi yok.
Peki biz yapıyı bir bütün olarak zemininden çatısına kadar nasıl denetleyeceğiz? Nasıl denetlediğimizi söyleyebiliriz ki? Bunu 6 Şubat depreminde gördük. Bakın, istatistiklere bakın.
6 Şubat depremlerinde eski binalar, 1999 öncesi yapılan binaların dışında 1999 veya 2000 sonrasında yapılan binalar da çok ciddi hasar gördü ve yıkıldı. O zaman Yapı Denetim Sistemini de gözden geçirmemiz gerekiyor. Bir başka durum da şu: Yerleşim alanı planlamalarında çok ciddi sorunlarımız var. Hâlâ bunca depreme, bunca kayba ragmen hâlâ biz mesela depremin en çok zarar verdiği sulak alanlarda, ovalarda hızla yapılaşmaya devam ediyoruz. Bundan hiçbir ders çıkarmadık. Çok üzücü!
Yerleşim alanlarımızı planlama konusunda çok ciddi hatalarımız var. Bu hatalarımızdan ders almıyoruz. Türkiye’deki 81 ilin çok büyük çoğunluğunda mikrobölgeleme çalışmaları henüz tamamlanmadı. İzmir’de bile mikrobölgeleme çalışmaları lokal olarak devam ediyor. Ama belli bir bölge için devam ediyor. İzmir’in 30 ilçesinde mikrobölgeleme çalışmasına tamam diyen metropol alan dışındaki ilçe sayısı neredeyse yok gibi. E, şimdi o zaman biz nasıl depreme hazırız diyebileceğiz ki, dolayısıyla daha alacağımız çok yol var. Yapacağımız çok şey var. Bir defa yurttaşlarımızı eğitmemiz, bilinçlendirmemiz lazım. Çocuklarımızı eğitmemiz lazım. Bir afet bilinci oluşturmamız lazım. Başka türlü olmaz. Daha çok kayıp yaşarız.
Şöyle bitirelim: Deprem doğa kaynaklı bir afettir, depremin doğa kaynaklı doğa olayı olduğunu artık anlamamız lazım. Deprem doğa olayıdır ancak insanların varlığıyla, insanlar sebebiyle afete dönüşür. Yani 4.6 milyar yıllık Dünya tarihi boyunca olmuş, olmaya da devam edecek ama depremi afete dönüştüren biziz. İnsanların kendisi. Yanlış politikalar, uygulamalar, bilinçsizlik, hepsi etken bu noktada.
Çağdaş ülkelerde, depremlerde kayıplar artık neredeyse en aza indirildi. Oysa Türkiye’de depremde yıkıp eşiğimiz son derece düşük. Yani 5.6 büyüklüğündeki depremlerde bile biz çok ciddi kayıplar yaşıyoruz. 21. Yüzyıldayız, bu son derece düşürülmesi gereken hatta. Ve hatta tırnak içerisinde söyleyeyim, utanılması gereken bir durum. Dolayısıyla, özetleyeyim, birinci olarak insanlarda afet bilinci oluşturmamız gerekiyor. İkinci olarak kentlerimizi planlamamız gerekiyor. Üçüncü olarak da yapılarımızı zemininden çatısına kadar denetleyecek bir yapı denetim sistemine şiddetle ihtiyaç var. Yapı denetim sisteminin içerisinde yapının zemininden çatısına kadar, sorumlu mühendisleri içine alan bir sisteme dönüştürmezsek ileride mutlaka yaşayacağımız depremlerden zarar görme olasılığımız her zaman var olacaktır ve artacaktır.
“Deprem, İstanbul’da Kanalizasyon Şebekesini Kötü Etkileyecek”
Prof. Dr. Sergio Barrientos: “Depremle Yaşayan Şili’de Yolsuzluk Olmaz”