17 Mayıs Cuma sabahı telefonuma gelen üzücü bir haberle şaşkına döndüm. Daha bir hafta önce yazılarına, edebiyata, sanata dair sohbet ettiğim değerli yazın dostu Aydoğan Yavaşlı, bir kalp krizi sonucu aniden aramızdan ayrılmıştı. İzmir’in önde gelen yazar ve aydınlarından Aydoğan Yavaşlı’nın kaybı, ona sevgi ve saygı duyan tüm dostlarında derin bir üzüntü ve kalıcı boşluk duygusu yarattı.
Bu haftaki yazımın konusunu belirlemiş ve üzerinde birkaç paragraf yazmaya başlamıştım ki Aydoğan Yavaşlı’nın ani kaybı, yazımın konusunu ve yönünü değiştirdi. Bu değerli yazın insanı hakkında yazmanın; edebiyata, düşünce dünyamıza ve çocuklara katkılarına dair cümleler kurmanın, onun ardından düşünce ve duygularımı içtenlikle dile getirmenin bir vefa borcu olduğunu düşünerek bugün bu satırları yazmaya başladım.
Aydoğan Yavaşlı, iyi bir yazın dostu, nitelikli bir öğretmendi. Edebiyat sanatının ve Türkçenin inceliklerini bilen, yazılan metinlerin başarılı örneklerini teşvik eden, hatalı bulduğu yönleri içtenlikle dile getiren dürüst bir yazın emekçisiydi. Nitelikli edebiyattan hiç kopmamıştı; tanıdığım en iyi okurlardan biriydi Aydoğan Yavaşlı. Edebiyattaki yenilikleri, modernist eğilimleri yakından takip eder; yerli, yabancı, özgün, yeni, yaratıcı yazarları izler ve sürekli okurdu. Okuduğu kitaplara dair düşüncelerini benimle de paylaşırdı. Onun incelmiş edebiyat zevkine değer verir; önerdiği yazarları ve kitapları mutlaka okurdum. Dil konusundaki titizliğini öğretmenliğiyle buluşturur; özellikle genç yazarlarımızı yönlendirir, metinlerindeki dil yanlışlarını göstererek daha iyiye gitmeleri için onlara yol gösterirdi. Bir ışıktı Aydoğan Yavaşlı.
Köşe yazılarında toplumsal, kültürel, eğitimsel ve yazınsal konulara değinir, hatalara, yanlış uygulamalara dikkat çeker, daha iyi bir topluma ulaşmamız için bir aydın olarak elinden geldiğince çaba gösterirdi. Sözünü sakınmayan, eleştirel olmaya dikkat eden, cesur bir insandı. Yapıcı ve yön gösterici eleştiriyle toplumun, eğitimin, dilin ve edebiyatın daha iyiye gideceğine inananlardandı. Kendi kendini “yazar, şair” diye etiketleyen kibirli insanlara, eleştirel, mizahi ve sivri diliyle karşı çıkar, kendisine de “yazar, şair” diye seslenilmesinden hoşlanmazdı. “Ben öncelikle bir öğretmenim” der, öğretmen yönüyle mutlu olurdu.
Aydoğan Yavaşlı, öğretmenlik mesleğine uzun yıllarını adamıştı; bu meslek, onu, zamanla çocuklara yazmaya da yöneltmişti. Çocuklar için pek çok öykü, roman, masal, deneme kitabı kaleme alan Aydoğan Yavaşlı, bu alandaki en üretken, en çalışkan yazarlardan biriydi. Diyebilirim ki son anına kadar elinden kalemini bırakmamıştı. Çocukların ilgisini çekecek tarzda, akıcı ve güzel bir dille yazdığı yapıtlarında, didaktik olmamaya dikkat ederek satır aralarında pek çok bilgi, yorum, düşünce ve toplumsal değeri işlemeye, iletilerini metne sindirerek vermeye özen gösterirdi.
“Çocuk Kitaplarında Yazar Sorumluluğu” başlığıyla yazdığım bir yazıda şunları dile getirmiştim: “Çocuk yazarı, temel değerler üzerinde durmalı ve yazının merkezine insan unsurunu oturtmalıdır. Sevgi, hoşgörü, barış, çevre duyarlılığı, anne baba, arkadaş sevgisi, toplumsal saygı, günlük yaşam unsurları, yaşayan her varlığa sevgi, onları koruma, paylaşım ve yardımlaşma… gibi kavram ve değerleri işleyebileceği gibi, düş dünyalarında yıldızlara ve pembe düş bulutlarına çıkabilir; fantastik dünyalara da açılabilir. Ama her zaman için çocuğun bir ayağını yeryüzünde tutmayı başarmalıdır çocuk yazarı.” Aydoğan Yavaşlı da söz ettiğim sorumluluk sahibi, özgün ve yaratıcı çocuk yazarları arasında yer alıyor; yapıtlarıyla çocuklara yepyeni düş ve düşünce pencereleri açıyordu. Toplumsal değerleri, Cumhuriyet’in erdemini, Atatürk ve yurt sevgisini çocuklara ve genç kuşaklara kitapları yoluyla aktarmada başarılıydı. Aydoğan Öğretmen, gönül verdiği öğretmenliği hayatının sonuna kadar bırakmadı. Şair, yazar olarak değil de öğretmen olarak anılmak istemesi, onun bu mesleğe ne denli tutkun olduğunun bir göstergesiydi.
Çocuklara temel insani ve toplumsal değerleri aşılamada, çocukların düşsel dünyasına girmede, çocuk bakışıyla hayata ve evrene bakmada ustaydı Yavaşlı. O, içindeki çocuğu terk etmemiş, daima o çocuğun sesini dinleyerek yazmıştı. Çocuklar için kaleme aldığı kitaplarda, yazan bir öğretmen sorumluluğuyla, doğa sevgisi, hayvan ve ağaç sevgisi, çevreyi koruma gibi konuların yanı sıra hak, adalet, vicdan gibi kavramlara geniş yer verdi. Çocuk kahramanlarına iyi ve olumlu özellikler yükleyerek, çocuk okurların da onlarla özdeşim kurmalarına ve onları örnek almalarına özen gösterdi. Bu, bir anlamda dolaylı bir eğitimi oluşturuyordu. Ayrıca İzmir’in kentsel özelliklerini, tarihsel geçmişini, arkeoloji ve mitolojisini genç kuşaklara tanıtan kitaplar da kaleme aldı Aydoğan Yavaşlı. Onun kitapları, yaş düzeyine uygun, akıcı, kıvrak, ilgi çekici ve yer yer mizahi bir anlatımla yazılmış olduğu için çocuklarda ve gençlerde kitap okuma sevgisini de çoğaltmaktaydı.
Yetişkinlere hitap eden yazılarında ise Aydoğan Yavaşlı’nın hayata dair mizahi bakış açısı yer yer kara mizaha açılıyor; keyifli üslubu dikkat çekiyordu. Okurla sohbet eder tarzdaki köşe yazıları çoğu zaman deneme tadındaydı. Aydoğan Yavaşlı, emeğe saygılı bir yazardı, yayın dünyasında da emek sömürüsüne karşı çıkar, yazarların telif haklarını sonuna kadar savunurdu.
Çoğumuzun Aydoğan öğretmeniydi o. Yazılarımı beğenince telefon eder, takdirlerini iletir, beni daha çok yazmaya özendirirdi. Onun, pek çok yazarda emeğinin ve hakkının oluşu yadsınamaz bir gerçektir.
Aydoğan Yavaşlı’nın dostlarından, yazar Cihan Demirci, sosyal medyada onun kaybının hemen sonrasında şunları yazdı: “En son 15 gün kadar önce konuşmuştuk, bir buçuk ay kadar önce eşi Melahat ablayla çok sevdiği Foça’ya gelmişti yaşadığı İzmir Bostanlı’dan, meğerse o son görüşüm olmuş Aydoğan ağbiyi… O ki tıpkı benim gibi iki kez öteki taraftan dönmüştü, birincisi 1993 yılı 2 Temmuz’un da Sivas Katliamından mucize eseri kurtulan yazarlardandı, hatta eşiyle katliamda otelde ölenler arasında olduğu haberi İzmir’e ulaşınca, İleri Kitabevinde toplanan dostları neredeyse gıyabında onu anacaklarken yaşadığı ve hastanede olduğu haberi İzmir’e ulaşmıştı, benim de dostluğum o katliamın hemen sonrasında başlamıştı onunla 1994’te, sonrasında yıllar önce bir aort damarı yırtılmasında 21 gün komada kalmıştı ama ‘Arnavut damarı’ inadıyla hayata tutunmuştu gene…” Azrail’e iki kez çalım atmayı başarmış, hayata tutunmuştu Aydoğan Yavaşlı. Ama 17 Mayıs sabahında onu sonsuza dek kaybettik; bu kez inadı galip gelemedi ne yazık ki.
Büyük yazarlarımızdan Tarık Dursun K.’nin en iyi dostlarından biriydi Aydoğan Yavaşlı. Foça’da sık sık bir araya gelirler, edebiyat dostluklarını pekiştirirlerdi. Önce, ustası Tarık Dursun K.’yı yitirdi Aydoğan Yavaşlı, şimdi de biz ustamız Aydoğan Yavaşlı’yı yitirdik. Cihan Demirci diyor ki: “Tarık Dursun K. ağabeyimizin yadigarıydı, Aydoğan ağabey, onun en yakın dostlarındandı, Tarık ağabeyi birkaç kez andık onunla, artık onu da Tarık ağabeyle birlikte anacağız, gün gelir umarım bizi de anan birileri bırakabiliriz geride!..”
Cesaretiyle, mizahıyla, eleştirel bakışıyla ve geride bıraktığı nitelikli yapıtlarıyla çocuklara, gençlere ve biz yetişkinlere ufuk açmaya devam edecek Aydoğan Yavaşlı.
Güle güle Usta! Işıklar yoldaşın olsun.