İktidarın “Normal”i: Kürde Vurmak 

31 Mart akşamı yüzde 48 ile Hakkari Belediye Başkanı seçilen DEM Partili Mehmet Sıddık Akış, İçişleri Bakanlığı kararıyla, hakkında yürütülen “terör” soruşturması nedeniyle görevden alındı; Hakkari Valisi, belediyeye kayyum olarak atandı. 

İçişleri Bakanlığı’nın kayyum gerekçelerinden birisi, Mehmet Sıddık Akış’ın 2014 yılından beri süren mahkemesi… Düşünsenize 10 yıldır devam eden bir dava var. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) bu durumu Akış’ın belediye başkanı olması önünde bir engel olarak görmemiş ki adaylık sürecini onaylamış, ardından da mazbatasını vermiş. Akış’ın karar duruşmasından 2 gün önce kayyum kararı alındı. Nihayetinde Akış’a karar duruşmasında 19 yıl 6 ay hapis cezası ve tutuklama kararı verildi.

Kayyum kararı sonrası DEM Parti eylemsellik kararı aldı. Milletvekilleri TBMM’de, parti yöneticileri ve yurttaşlar ise il ve ilçe binaları önünde nöbetlere başladı. Kolluk kuvvetlerinin bu demokratik hak olan ifade özgürlüğüne tabii ki tahammülü yoktu. Hakkari’de sokağa çıkan yurttaşlara sert müdahale edildi. 

31 Mart’ın ertesi başlayan ve “normalleşme” denilen süreçte, mevzubahis Kürtler olunca, kayyumların, baskıların “normal” olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleşiyoruz. Öyle ki, Hakkari Belediyesi’ne kayyum atanması sonrası Adalet bakanı Yılmaz Tunç, “Seçilmeye engel sabıkası yok ama hakkında terör soruşturması varsa İçişleri Bakanlığı’nın görevden alma yetkisi var.” diyebiliyor. Bu açıklamayı iki şekilde yorumlayabiliriz:

Birincisi; bu kayyumların hukuki değil, siyasi ve keyfi kararlar olduğunu gösteriyor. İkinci olarak; Akış’ın görevden alınmasına neden olan ve 10 yıldır devam eden davanın duruşmasından 2 gün önce görevden alınıp gözaltına alınması, AKP’nin yargıya talimatı olarak okunmalıdır. Nitekim, bu talimat da yerine getirildi. Mahkeme 10 yıldır süren davayı sonlandırdı. 5 Haziran’da görülen davanın 61’nci duruşmasında Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’a 19 yıl hapis ve tutuklama kararı verildi. Akış mahkemede, “Dönemin savcısının, polisinin, hakiminin Fetöcü olduklarını, hazırladıkları dosyanın siyasi olduğunu, bugün gündeme alınan dosyanın da siyasi olduğunu biliyorum. Benim başım dik, 53 yaşındayım bunca yıldır mücadele ediyorum, mücadele etmeye devam edeceğim.” dedi. AKP, mevzubahis Kürtler olunca, Fethullahçı yargının hazırladığı iddianameyi işleme koyuyor. 

CHP NE YAPMALI?

Kayyum kararı sonrası DEM Parti’ye çok sayıda dayanışma mesajı geldi. Her partinin mesajı kıymetlidir ancak burada CHP üzerinden ilerleyeceğiz. Çünkü 31 Mart seçimlerinin mutlak tek kazananı “değişim” diyen CHP oldu. Parti on yıllar sonra ilk kez birinci parti oldu, AKP güç kaybetti, MHP yoklara oynadı, DEM Parti o kadar baskıya rağmen var olanı korudu. 

CHP Genel başkanı Özgür Özel kayyum kararı sonrası, “CHP’li belediyeye kayyum atanmış gibi karşı çıkıyoruz” dedi. Hiç lafı uzatmadan diyeceğimizi diyelim: CHP, bu açıklamayı pratiğe dökmezse, yani gerçekten de kendi belediyesine kayyum atanmış gibi mücadele etmezse, çözümü sarmaşıklaşan ve uzunca bir süre kopuşa neden olacak bir güç kaybına uğrayacak. 

Ne demek istiyorum? Kısaca, Kürt seçmene nasıl gideceksiniz? Artık Kürt seçmen pratikte bir şeyleri görmek istiyor. Kağıt üzerinde ortaklaşmayı pratiğe yansıtmak lazım. Bunu da CHP yapmalı. Sorunu gerçekten kendi sorunu gibi görüp harekete geçmeli. Bakın, önümüzde 31 Mart sonrası Van’da denenen ama halk iradesi karşısında geri adım atan kayyumcu zihniyet örneği var. AKP bunu o zaman denedi şimdi yine deniyor ve bundan sonra da deneyecek.

Roj Girasun ile ‘Kürtlerin Seçimi’ Üzerine

1968’den Günümüze: Yerel Seçimlerde Milli Görüş, Sol ve Kürt Partileri 

Hayali Seçmenlere Rağmen Kazanmak