Yaz tatilinin gelmesiyle birlikte üniversite öğrencileri alarmlarını kurdu. Fakat bu yıl de, tıpkı önceki yıllar olduğu gibi alarmlar tatil için değil mesaiye başlamak için kuruldu. Türkiye’de üniversite öğrencileri kışın daha rahat bir yaşam için yazın çalışmak zorunda kalıyor.
Üniversite öğrencileri için uzun bir dönem daha geride kaldı. Yaz aylarının kapıyı çalması ve havaların ısınmasıyla birlikte “yaz tatili” planlarını konuşmaya başlayan üniversite öğrencileri için ilk durak yazlık beldeler değil. Türkiye’de okumak için çalışmak zorunda kalan üniversite öğrencilerinin oranı yüzde 36. Bu oran her geçen gün artarken, hızla yükselen enflasyon ve konut krizi öğrencilerin hayatlarını kısıtlamaya devam ediyor. Kışın “daha rahat” yaşamak adına yaz tatillerini çalışarak geçiren üniversite öğrencileri için tatil yapmak lüks görünüyor.
Yaz tatillerinde çalışarak hayatlarını idame ettiren üniversite öğrencilerini yanında, Yüksek Öğretim Kalite Kurulu’nun açıkladığı Gösterge Değerleri Raporu’na göre mezun olmadan üniversiteden ayrılan öğrenci sayısı oldukça yüksek. Açıklanan verilere göre, son beş yılda üniversiteden ayrılan öğrencilerin sayısı ise neredeyse 2 milyon.
Bu dosyanın araştırmacısı ve mezun olmak üzere olan bir üniversite öğrencisi olarak; dört senelik öğrencilik hayatım boyunca aynı zamanda çalışma hayatının içerisinde yer aldığım her an bana yalnız olmadığımı hatırlatan, Türkiye sınırları içerisinde yaşamak uğruna gecesini gündüzüne katmış ve kendisinin en büyük destekçisi olmuş okurken çalışan tüm öğrencilerin dertleri dün olduğu gibi bugün de güncelliğini koruyor. Yaz tatillerinin çoğunu farklı sektörlerde çalışarak geçiren üniversite öğrencileri bu dosyada yaşadıkları hayat pratiğini aktarıyor. Öğrencilerin ortak amacı ise okul dönemlerinde geçim kaygısını en aza indirmek.
“KARINCA MİSALİ” ÖĞRENCİLER
Öğrencilik hayatını yaz tatillerinde turistlik beldelerde çalışarak geçirdiğini anlatan Ege Üniversitesi Matematik Bölümü öğrencisi Arda Erdoğan, daha iyi şartlar altında yazın zamanını farklı ülkeler ve şehirler görmek için değerlendirmek istediğinin altını çiziyor. Öğrenciyken geçinebilmenin ve temel ihtiyaçları karşılamanın zor olduğunu belirten Erdoğan, “Kira ve diğer ihtiyaçlarım için yaz tatilinde çalışmaya ihtiyacım var. Okulum da olmadığı için nispeten daha fazla vaktim oluyor ve daha uzun saatler çalışıyorum” diye ekliyor.
Kış aylarını daha rahat geçirmek için yazın üç aylık zaman diliminde birikim yaptığını aktaran Erdoğan, “Günümüzde birikim yapmak çok kolay değil. Fakat yazın karınca misali çalışıp birikim yapınca kışın yaşadığım ekonomik kaygılar daha az oluyor. Daha berrak bir kafayla okulda daha başarılı olduğuma inanıyorum. Yazın okuduğum bölümle alakalı bir iş yapmıyor olmak bilgi birikimim açısından körelse de, yazın ortalamadan daha fazla saat çalışarak daha çok para biriktirmek kışın daha çok işime gelen bir durum” diyor.
Günümüz üniversite öğrencilerinin ekonomik sebeplerden ötürü stresli bir hayat yaşadıklarına değinen Erdoğan, yerel yönetimlerin kültür sanat aktiviteleri bakımından öğrencileri destekleyebileceklerini de sözlerine ekliyor.
“GÖZDEN ÇIKARILACAK ELEMAN”
Dokuz Eylül Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü öğrencisi Elif Kantarlı, okuduğu bölümümün zorluklarına dikkat çekiyor. Kışın aktif olarak dersler ile boğuştuğuna değinen Kantarlı, “Okuduğum bölüm gerçekten üst düzey bir efor gerektiriyor. Bu sebeple güz ve bahar dönemlerinde çalışmak için fırsatım olmuyor. Yazın ise nispeten daha temposuz bir dönem olduğu için bu sefer ise iş temposu başlıyor. Kışın bankalarla iç içe bir dönem geçirmenin ardından yazın para kazanarak bu sorunu çözüyorum” diye konuştu.
Yazın çalıştığı hizmet sektöründe yaşadığı zorlukları da aktaran Kantarlı, “Her şeyden önce öğrenci olduğunuz bilindiği için işveren size ‘gözden çıkarılacak elaman’ gözüyle bakıyor. Bu süre zarfında da ne kadar iş yaptırabilirsem kârdır diye düşünüyor. Aslında mecbur olduğunuz için yaptığınız o iş büyük bir emek sömürüsüne dönüşüyor. Bunun karşılığında ise hakkınızı istemeniz genelde hoş karşılanmıyor. Konu maaşlar olunca işveren daima ekonomiyi, vergileri vs. bahane ediyor. Ekonomi yalnızca işveren için olumsuz sonuçlar doğurmuyor” açıklamalarında bulundu.
Ekonomist Dr. Ayhan Bülent Toptaş, Ekonomist Dr. Osman Sirkeci, Felsefe ve Psikoloji Uzmanı Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu Sirkeci ise yaz tatillerini farklı sektörlerde çalışarak geçiren üniversite öğrencileri için oluşturulabilecek “daha kaygısız” öğrencilik hayatınının nasıl oluşturulabileceğini anlatıyor. Uzmanların çıkarımlarına göre, yerel yönetimler kaynaklarını doğru kullanarak sorunları hafifletebilir.
“EKONOMİK DENGELERİ SAĞLARKEN PSİKOLOJİK DENGELERİN BOZULMASI”
Ekonomist Dr. Ayhan Bülent Toptaş, Türkiye’de son yıllarda hayat pahalılığında önemli bir artış yaşandığına dikkati çekiyor. Özellikle büyük şehirlerde kira, gıda ve ulaşım gibi temel ihtiyaçların oldukça pahalı hâle geldiğini belirten Toptaş, “Bu durum, birçok öğrenciyi yaz tatillerinde ailelerine maddi katkıda bulunmak veya kendi geçimlerini sağlamak için çalışmaya zorladı. Devlet tarafından verilen burslar, öğrencilerin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yüksek değil. Bu durum da öğrencilerin yaz tatillerinde çalışarak ailelerine maddi katkıda bulunma ihtiyacını artırıyor. Türkiye’de genç işsizliği önemli bir sorun. Üniversite mezunları bile iş bulmakta zorlanıyor. Bu durum, birçok öğrenciyi yaz tatillerinde geçici işlerde çalışarak iş deneyimi kazanmaya ve özgeçmişlerini güçlendirmeye yönlendiriyor” açıklamalarında bulundu.
Maddi olarak öğrencilere destek olacak alanlar yaratmanın üniversite öğrencileri için daha konforlu bir hayat sunacağının altını çizen Toptaş, “Devlet ve özel sektör tarafından verilen bursların sayısının ve kapsamının genişletilmesi, öğrencilerin maddi yükünü hafifletmeye yardımcı olacak bir durum. Öğrenim kredisi almak isteyen öğrenciler için faiz oranlarının düşürülmesi, öğrencilerin borç yükünü hafifletir ve büyük fayda sağlar. Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun (KYK) yurtlarının kapasitesinin artırılması ve özel yurtlara devlet desteğinin sağlanması, barınma sorununu çözmeye yardımcı olacak durumlardan biri. Toplu taşıma araçlarında öğrenci indirimlerinin artırılması ve öğrenci aboneliklerinin fiyatlarının düşürülmesi, öğrencilerin ulaşım masraflarını hafifletecektir. Gıda, giyim ve kırtasiye gibi temel ihtiyaç ürünlerinin fiyatlarının kontrol altına alınması, öğrencilerin bütçelerini daha rahat yönetmelerine imkân tanıyacak. Öğrencilerin sağlık hizmetlerine kolay ve ücretsiz bir şekilde erişebilmeleri için gerekli adımların atılması da hayati önem taşıyor. Yoğun bir eğitim programında yer alan öğrencilerin stres ve kaygı gibi duygusal problemlerle başa çıkmalarına yardımcı olmak için psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetleri sunulmalı. Öğrencilerin boş zamanlarını değerlendirmelerine ve sosyalleşmelerine imkân tanıyacak sosyal ve kültürel faaliyetlerin desteklenmesi de oldukça önemli” diye konuştu.
Merkezi hükümet ve yerel yönetimlerin birlikte hareket ederek öğrencilerin yaşadıkları problemlerin çözülebileceğini belirten Toptaş, “Burs ve yardım programlarını koordine edebilirler, eğitim masraflarının düşürülmesine yönelik politikalar geliştirebilir ve uygulayabilirler, öğrencilere uygun fiyatlı barınma ve yemek imkanları sunulması için ortak projeler geliştirebilirler, işverenlere öğrenci istihdamı konusunda teşvikler sunabilirler ve staj programları geliştirilebilirler, öğrenci girişimciliğini teşvik edecek programlar ve projeler geliştirebilirler” ifadelerini kullandı.
Yaz tatili, öğrencilerin dinlenme, sosyalleşme ve yeni deneyimler edinme fırsatı bulduğu bir zaman dilimi olduğunu vurgulayan Toptaş, “Öğrenciler uygun olmayan ortamlarda uzun süre çalışırlarsa bu durum sosyal ve duygusal gelişimlerini olumsuz etkileyebilir. Akademik dönem başladığında yorgunluk, stres ve konsantrasyon eksikliği yaşayarak performanslarında düşüş yaşayabilirler. Buradaki hassas dengeye dikkat etmek gerekir. Ekonomik dengeleri sağlamaya çalışırken psikolojik dengelerin bozulmamasına dikkat edilmeli” dedi.
ASGARİ ÜCRETİN ALTINA ÇALIŞMAK
Ekonomist Dr. Osman Sirkeci, üniversite öğreniminin giderek artan yoksullaşma sürecinde bir kurtuluş fırsatı olarak değerlendirildiğini aktarıyor. Öğrencilerin tatil yapma olanaklarının her geçen gün azaldığının altını çizen Sirkeci, “Toplumun yüzde birlik süper zengini ile yüzde onluk zengin kesiminin yüksek öğrenimdeki çocukları zaten çoğunlukla vakıf üniversitelerinde veya yurt dışında eğitim fırsatları bulabiliyorlar. Geriye kalıyor 60 milyonluk bir dar gelirli yoksul toplum. Bu kesime mensup öğrenciler, ailelerin çok sınırlı kaynaklarını eğitim için kullanma şansına sahipler. Bu kaynaklar da öğrencileri uzun sayılabilecek yaz tatili süresince Bodrum’da, Marmaris’te tatil yapabilme olanağı yerine başta bulundukları kentler olmak üzere ve bilhassa tatil beldelerinde otellerde perakende ticarette asgari ücretin bile altına, bazen yarısına çalışmak zorunda bırakıyor” diye konuştu.
Üniversite eğitiminin; hem ulusal hem de küresel boyutlarıyla, üretim ve dağıtım süreçlerinin ihtiyacı olan eğitilmiş kalifiye eleman ihtiyacını karşılamak üzere planlamakta olduğuna değinen Sirkeci, “Bu hedefe uygun iş gücünün yoğun bir eğitimden geçirilerek 2-3 ila 6 yıl arasında üretim sürecine daha verimli katılabilmesi için öncelikle öğrencinin tüm öğrenim hayatı boyunca temel giderlerini karşılayacak bir öğrenim kredisi, öğrenim bursu sistemi daha geniş öğrenci kesiminin yararlanabileceği şekilde düzenlenmeli. Dünyanın birçok ülkesinde hem devlet kurumları, hem vakıflar, hem de bankalar öğrencilere neredeyse o ülkelerin asgari ücretlerine yakın krediler tahsis etmekte. Türkiye’de ise devlet kredisi öğrencinin en temel beslenme ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan uzak. Durum çoğunlukla öğrencinin okul hayatını tamamlayamadan son vermesine hatta istemesine rağmen hiç okula gitmeme durumuna neden olmakta” ifadelerini kullandı.
“Yerel yönetimlerin öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla olanağını mevcut” diyerek sözlerine devam eden Sirkeci, “Bununla beraber öğrencilerin beslenme ihtiyacını ücretsiz veya çok uygun fiyatlarla karşılayabilirler. Bunun güzel uygulama örnekleri bulunmakta. Kütüphaneler, kitap kafeler, internete ücretsiz ulaşım gibi hizmetlerle öğrenciler yaşam zorluklarını giderebilir ve hayatlarını kolaylaştırabilir” diye konuştu.
Türkiye’deki hem yerli öğrencilerin, hem de göçmen kökenli öğrencilerin yüzde 90’ının dar gelirli yoksul ailelerden geldiğini belirten Sirkeci, “Bu öğrenciler ortalama olarak istatistiklere göre yüzde 25-30 oranında sömestr dönemlerinde bile çalışmak zorunda kalıyor. Asıl mesele öğrencinin gerçekten öğrenim hayatını aksatacak derecede ders dönemlerinde de çalışmaya mecbur kalması. Özellikle eğitimdeki performans bu ağır koşullarda, neredeyse zaman sınırı tanımaksızın sürdürüldüğünden düşmekte. Derslerin bittiği yaz aylarında öğrencilerin kendi memleketlerine dönmeleri veya iş hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaları onların mevcut öğrenimlerini veya gelecek sömestrdaki öğrenimlerini çok olumsuz etkilemez. Ancak şunu unutmamak gerekir bir insanın 70-80 yıllık ömründe 4-5 yıllık süre zarfında onun kendine yapacağı entelektüel yatırım, bilgi donanımı için bu sürecini aralıksız kullanabilme olanağı sunulmalı. Yükseköğrenim bir memuriyet işi gibi görülmemeli. Okuldan çıkınca unutulacak, okula girince hatırlanacak bir süreç değil. Öğrenci yükseköğrenimi süresince tüm zamanlarını dinlenmek, istirahat etmek, kendi öğrenim alanına uygun olarak değerlendirme fırsatlarına sahip olmalıdır. Bu duruma yaz ve sömestr tatilleri de dahildir. Öğrenci ağır iklim koşullarında, uygunsuz barınma koşullarında çalışmaya mahkum kalmak yerine kendi eğitim gördüğü alanda araştırmalar yaparak çalışmalarını sürdürebilse, mutlaka eğitim gördüğü alandaki performansı pozitif olarak etkilenecek ve yükselecektir. Yükseköğrenim gören öğrencinin kalıcı konforlu işlerde çalışamayacağı bilinen bir gerçek. Bu olumsuz çalışma koşulları öğrencinin akademik performansını negatif etkilemekte” açıklamalarında bulundu.
“BELEDİYELER CAN SİMİDİ OLABİLİR”
Felsefe ve Psikoloji Uzmanı Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu Sirkeci, Türkiye kültüründe öğrencilerin okul hayatları devam ederken çalışmalarının alışık bir durum olmadığının altını çiziyor. Ailelerin çocuklarının okul masraflarını hatta çocuk başka şehirde okuyorsa geçim masraflarını karşıladıklarını belirten Elbeyoğlu, “Dünyanın pek çok ülkesinde üniversite öğrencilerinin okurken aynı zamanda çalışmaları normal bir durum. Örneğin Amerika’da üniversite tarafından öğrencilere verilen burslar genellikle okulda part-time çalışmaları karşılığındadır. Birçok öğrenci ister üniversite içinde ister dışında çalışarak kendi üniversite giderlerini karşılar” açıklamalarında bulundu.
Elbeyoğlu, öğrencilerin hem çalışıp hem okumalarının onların kendi ayakları üzerinde durmalarını sağladığını belirtti. Aynı zamanda bu koşullarda eğitimlerini tamamlayan öğrencilerin bu eğitimlerin değerini daha derinden hissettiklerini vurgulayan Elbeyoğlu, “Dünyada ve ülkemizde yaşamakta olduğumuz bu ekonomik kriz bütün aile bireylerinin birbirine destek olmalarının gerekliliğini ortaya çıkardı. Okuyan çocuklar kendileri de çalışarak anne babalarının yükünü bir ölçüde azaltmaktalar. Bunun da öğrencilerin anne babalarına yük olduklarını hissetmelerini engelleyeceğini düşünüyorum. Yıllarca akademisyen olarak çalıştım. Özellikle kendi anne babası esnaf veya çiftçi olan öğrencilerimin neredeyse tamamına yakını yaz tatilinde çalışır, ailesine destek sunar ve bir yandan da kendi okul masraflarını karşılamayı hedefler. Şimdi bu durum daha fazla sayıda öğrenci için söz konusu olmaya başladı” diye konuştu.
Enflasyonun yüksekliğine bağlantılı olarak yaşanan geçim sıkıntısının yalnızca öğrencilerde değil ailelerde de büyük bir eksiklik hissi yarattığını vurgulayan Elbeyoğlu, “Bu sorun sadece öğrencilerle sınırlı değil. Öğrenciler ve aileleri arasında aile içi ilişkileri de etkiliyor. Çocuklarının eğitim masraflarını karşılayamayan ailelerde görülen eksiklik hissiyatını çocuklar da eğitim hayatları boyunca çalışarak ailesine yardım ediyor. Bizim gibi enflasyonu yüksek olan ülkelerde öğrencilerin okurken çalışması yerleşik bir norm haline gelmeye başladı. Eğer öğrenci yaptığı iş işle geçimini sağlıyorsa bu durum kaygılarını azaltabilir bile. Enflasyon genel olarak toplumun ruh halini etkiliyor ve kaygıyı artırıyor. Bunun için mutluluk endekslerinde geri sıralardayız” ifadelerini kullandı.
Yerel yönetimlerin bu konuda üzerlerine düşen sorumluluklar bakımından kilit rol oynadığının altını çizen Elbeyoğlu, “Biz Türkiye’de part-time çalışma kültürüne çok hakim değiliz. İş sektörlerimiz tam zamanlı çalışmaya yönelik. Günümüzün enflasyonist koşullarında öğrencilere yönelik part-time çalışma koşulları oluşturulmalı. Üniversitelerde de bu sağlanmalı. Yurt dışındaki üniversitelerde mutlaka bir çalışma ofisi bulunuyor. Bu ofisler üniversite dışında çalışmak yerine üniversitenin içinde çalışmanın avantajlarını ortaya koyuyor. Hem de yol masrafları gibi masrafları da ortadan kaldırıyor. Üniversite akınıza gelebilecek her türlü çalışma alanında öğrenciler için pozisyonlar yaratılabilir. Üniversite öğrencisi tam zamanlı olarak çalışamaz mutlaka okulundan arta kalan zamanlarda yarı zamanlı olarak çalışabilir. Öğrenciler çalışmak zorunda kaldıklarında en temel çözüm enflasyonun düşürülmesidir ancak bu durum yakın zamanda gerçekleşmeyeceği için öğrenciler için uygun koşullar sağlanmalıdır. Yerel yönetimlerin İzmir’de, Mersin’de, Eskişehir’de öğrenciler için çalışma koşulları yarattığını görüyoruz. Belediyeler çorba yardımında bulunarak bile büyük bir masrafı ortadan kaldırıyor. Bir can simidi olma yolunda belediyeler önemli bir rol oynuyor. Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı ile ortak çalışmalar yürütülebilir” açıklamalarında bulundu.
Gençlerin İşsizlikle Sınavı: Okumak Dört, İş Bulmak İki Sene
Sınav Gençliği: Üniversiteye Hazırlanan Öğrenciler Neler Yaşıyor?