Küresel ölçekte bir gıda krizinin kapıda olduğu bu günlerde, Türkiye’deki tarım politikaları her geçen gün daha da önem kazanıyor. Tarım ekonomisindeki sorunlar, başta finansman sorunları, desteklerin yetersiz olması gıda egemenliği tartışmaları içinde yeni ve tutarlı adımlar atılmasını zorunlu kılıyor. Bu konuda önemli noktalardan biri çiftçilerin sorunların ve çiftçiye verilen kredilerin niteliği ve sürekliliği. Konuyla ilgili Tarım Ekonomisi Derneği Başkanı ziraat mühendisi İpek Süer Topuzoğlu, sorularımızı yanıtladı.
“TABLO PEK PARLAK BİR GÖRÜNÜM VERMİYOR”
Recep Tayyip Erdoğan 17 Mayıs’ta “Ziraat Bankası Tarım Ekosistemi Buluşması” programında çiftçiye kredi ve destek verileceğine ilişkin bir açıklama yaptı. Bu buluşmayı ve açıklamaları nasıl değerlendirmeliyiz?
Yapılan açıklamalarda müjde şeklinde anlatılan başlıklar, aslında mevcut kredilerde verilecek limit artışları idi. Yani yeni bir ürün ya da yeni bir uygulama yoktu. Yaşanmakta olan enflasyon sorununa tarımda Ziraat Bankası aracılığıyla kısa vadeli bir cevap verileceği anlaşılıyor.
Temel değerlendirme için aslında o gün Ziraat Bankası Genel Müdürü Alparslan Çakar’ın paylaştığı banka verileri ve buluşmanın içeriğine bakmak mevcut duruma dair daha sağlıklı bir değerlendirme yapmamızı sağlayacak. Buluşmada iki panel düzenlendi. Konu başlıkları; “Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği” ile “Coğrafi İşaretli Ürünler ve Markalaşma” idi.
Çakar’ın konuşmasındaki satır başlarını hatırlayalım;
- 2020-2024 yılları arasında kredi hacminin 5 kart arttığı
- Tarım kredilerinin 6 kat arttığı ve 480 milyar TL olduğu
- Geçen sürede kredi kullandırılan üretici sayısının %82 artış ile 1,2 milyon kişiye ulaştığı
Yine aynı konuşmadan, Ziraat Bankasının tarım kredilerindeki sektör payının yüzde 75 olduğunu teyit ettik. Kullandırılmakta olan kredi faizlerinin yüzde 69’unun Maliye Bakanlığınca karşılanmakta olduğu ve toplam kredilerin yaklaşık 1/3’ünün (yüzde 28) faiz oranlarının yüzde 20 üzerinde olduğu, kullandırılan tarım kredilerinin yüzde 70’inin kısa vadeli işletme kredileri olduğu yine paylaşılan bilgiler arasındaydı.
2020-2024 yılları arasında, tarım sanayi entegrasyonu kapsamında 35 bin üreticinin sözleşmeli üretim için desteklendiğini, 8.350 üreticinin 1,4 milyar TL bütçe ile küçükbaş üretiminin desteklenmesi, 1.000 üreticinin 575 milyon TL bütçe ile büyükbaş üretiminin desteklenmesi amaçlı kredilendirildiğini ve üreticilerin diğer bankalardaki borçlarının kapatılması için çıkarılan üründen 2.150 kişinin 500 milyon TL kredi ile faydalandığını öğrendik.
Takipteki kredilerin payının bindeler ile ifade edildiğini belirtmelerine rağmen net rakam paylaşmadılar. Ayrıca 2024 yılında “Ziraat Çiftçi Platformu” uygulamasını devreye soktuklarını, bu kapsamda 9 modül üzerinden çeşitli hizmetler vereceklerini belirttiler.
Genel çerçevesini çizdikleri bu tablo, ne yazık ki çok parlak bir görünüm vermiyor. Rakamları teker teker değil bir arada değerlendirince daha net bir görünüm elde ediyoruz. Limit artışları, kredi hacimlerindeki artışlar, rakamsal olarak büyüme şeklinde değerlendirilebilir. Ancak üretici sayısının azaldığı, üretim alanlarının azaldığı, üretim miktarlarının azaldığı bir ortamda artan kredi rakamlarını iyi değerlendirmek gerekli. Borçlanmaların çoğunun kısa vadeli olması ne yazık ki tarımda yatırım yapılmadığını, aksine üreticilerin yıllık üretim giderlerini karşılamak için banka kredilerine ihtiyacının arttığını gösteriyor. Ki uzun yıllardır Ziraat Bankası kredilerinin üreticinin öz kaynağı gibi kullanılmakta olduğu bilinen bir gerçek. Bu noktada artan borçlu sayısı ve kredi hacimlerine bakmak yerinde olacaktır. Sadece son 7 yılda tarımsal girdi maliyetlerinde 5 kat artış olduğu bilinmekte. Tarımsal üretimi desteklemek için devletin girdi sübvansiyonları yok mu? Evet var ancak Tarım Kanununda belirtilmiş miktarların çok altında. Ne diyor Tarım Kanunu 21. madde: “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamaz.” Ne yazık ki 2006 yılından bu yıla kadar yapılan destekleme ödemeleri hiçbir zaman bu oranda olmadı; yıllar itibariyle değişmekle birlikte ortalama yüzde 0,5’lerde kaldı. Girdi maliyetlerinin 7 kat arttığı sürede desteklemeler sadece 2 kat arttı. Üreticiler yasal hakları olan bu ödemeleri alamadıkları için ne yazık ki kredi ile borçlanmak durumunda kalmış gözüküyorlar.
Ziraat Bankası sektör payının yüzde 75 olduğunu söylemiştik. 2001 yılından bu yana özellikle tarım kredileri piyasasında özel bankaların var olma çabası devam ediyor. Bu süreç devlet tarafından da destekleniyor. Zira üretici için alternatif bir finansman kaynağı anlamına geliyor. Ziraat bankasının avantajlı faiz oranlarına rağmen özel bankaların kredi kullandırıyor olması ne yazık ki üreticilerin tarımsal faaliyetlerine devam edebilmek için duydukları kaynak ihtiyacının en önemli göstergesi. Ziraat Bankasının geçen yıl kullandırmaya başladığı Risk Transfer Kredileri 2017-2018 yıllarında özel bankalar tarafından kullandırılmıştı. Şimdi Ziraat Bankasının benzer bir ürün ile mevcut borçları tekrar üzerine alıyor olması, aslında üreticinin kullandığı krediler ile üretim şartlarını iyileştirmediğini aksine sadece borçlarını zamana yaydığını göstermekte.
Ayrıca önemli bir konu da üreticilerin krediye erişim imkânları. Özel bankaların kredi şartlarının ve maliyetlerinin ağırlığı tarım faaliyetini yürüten herkesin erişimine izin vermemekte. Bu da Ziraat Bankasının piyasadaki önemi ve büyüklüğü açısından önemli bir nokta. Ancak üreticilerin Ziraat Bankasına ait kredi ürünlerini tanıma, bu ürünlere erişebilme, talep etme ve talep ettiği ürünleri sağlıklı kullanabilme açısından incelenmesi şart. Bugün kredi müşterisi olan kaç üreticinin “küçük üretici olduğu” çok önemli bir soru. Teminat ya da gelir yetersizliği, aşırı borçlanma, yeni finansman ürünlerine erişmede en büyük engeller. Süreç; şirketleşen üreticileri destekler nitelikte. Küçük üreticilerin ayakta kalabilmeleri bu koşullarda oldukça zor.
Gerek yeni devreye sokulan Ziraat Çiftçi Platformu, gerekse panellerin başlıkları ülkemiz tarımının da şirket gıda rejimine teslim edilmek üzere tasarlandığını göstermekte. Bu da gerek üreticiler gerekse biz tüketiciler için büyük bir sınav. Zira gıda güvenliği ve gıda egemenliği kavramlarını hemen önümüze çıkartıyor.
“DESTEK SİSTEMİ İYİ DEĞİL”
Mevcut tarım politikaları içinde devlet tarımsal üretimi nasıl, hangi biçimlerde destekliyor? Bu desteklerin niteliği, yeterliliği konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Uzun yıllardır ülkemizde tutarlı bir tarım politikası olmamasından şikâyet ediyoruz. Hükümetler değişiyor, bakanlar değişiyor ama ülkemizde ne yazık ki tarıma dair tutarlı uygulamalar yapıldığını göremiyoruz. Bu noktada politikasızlığın, daha doğrusu hedefsiz politikaların bilinçli olduğunu düşünmek hatalı olmayacaktır.
Bugünkü uygulamalara bakacak olursak destekleri iki ana başlıkta toplamak mümkün: Bunlardan ilki Bakanlık eliyle yürütülmekte olan Tarımsal Destekler; ki bu başlık altında, alan bazlı desteklemeler, fark ödemeleri, hayvancılık destekleri, kırsal kalkınma destekleri, tarımsal sigorta destekleri, telafi edici destekler, ÇATAK, Sertifikalı Tohum kullanımı ve üretimi, Tarımsal Danışmanlık gibi destekler bulunuyor.
İkinci ana başlık ise yine Bakanlık tarafından ancak Proje bazlı yürütülen akışlar ve BM, FAO, AB Ortak Programları. IPARD (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Hibeleri), KKYDP (Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı), Sıfır Atık Projesi, Lisanlı Depoculuk, Kırsal Kalkınmada Uzman Eller, TAD Portal, Ülkesel Coğrafi Toprak Verimliliği Bilgi Yönetim Sistemi, Coğrafi Toprak Organik Karbon Bilgi Sistemi, Ulusal Toprak Bilgi Sistemi, DEMİS-UDREMİS, Genetik Kaynakları Veri Tabanı, Ulusal Mera Kullanım ve Yönetim Projesi, Nuh’un Gemisi Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Veri Tabanı, TARBİL, DİTAP bu programlara örnek olarak verebileceğimiz uygulamalar.
Tarımsal Destekler başlığı altındaki destekler, genelde üreticilerin Ziraat Bankası aracılığıyla ulaştığı nakdi ödemeli destekler. Her yıl yeniden belirlenen tutarlar üzerinden ancak 1 yıl gecikmeli ödeniyor. Hak edilecek destekleme ödemesi hesaplanabildiği için de Ziraat Bankası bu ödemelere istinaden bir avans kredi ürünü oluşturmuş.
Proje bazlı desteklemeler ise ne yazık ki her üreticinin her üretim için faydalanamadığı, proje, ürün, bölge, üretim bazlı değişkenlik gösteren ve hepsinin sürekliliğinin olmadığı desteklemeler.
Bu nedenle şu anda, piyasayı yönlendirecek, üretim planlamasına etki edecek, üreticinin üretim olanaklarını olumlu yönde değiştirecek, tarımı daha iyi bir noktaya taşıyacak destekleme sisteminin varlığından bahsetmek mümkün değil.
Mevcut piyasa ve kriz ortamında üreticinin moda tabir ile sürdürülebilirliğinin sağlanması için finans desteği ne kadar önemli? Bu konuda ne tür adımlar atılması gerekir?
Ülkemizde ne yazık ki çok uzun zamandır adı konmuş ancak çözümü bulunmamış sorunlar var. Finansman bunlardan bir tanesi. Tabii ki sürdürülebilirlik için finansman kritik bir konu ama sağlanan finansmanın da sürdürülebilir olması gerekiyor.
Yapısal temel sorunlar çözülmeden finansman konusunu tek başına değerlendirmek bu nedenle doğru olmaz. Ancak tabii ki finansmanla bağlantılı olarak yapılması gerekenleri 3 ana başlıkta sıralamak mümkün:
- Tarım Sektörüne İlişkin:
- Tarım sektöründe uzun yıllardır yapılmayan tarım sayımı en kısa sürede yapılmalıdır.
- Tarımsal üretim kayıtlarının sağlıklı olarak tutulmalı ve kayıt dışı üretimin önüne geçilmeli, ÇKS/ÖKS ve hayvan kayıt sistemleri düzenli ve entegre çalışır hâle getirilmelidir. Daha önce krediye konu olan üretim alanları ya da canlı hayvanlar yeniden kredi konusu yapılırken dikkatli olunmalıdır.
- TARBİL, TVK, TÜKAS, vb. sistemler en kısa sürede devreye sokulmalıdır.
- Piyasaya İlişkin Çözüm Önerileri:
- Gelişmiş tüm ülkelerde piyasada hâkim finansman kurum ve kuruluşları mutlaka danışmanlık ve eğitim hizmetleri de vermektedir. FODER benzeri bir yapı üzerinden finansal okuryazarlık artırılmalı, bu projeler desteklenmelidir.
- Tarım sigortalarının kullanım alanlarının ve kalitesinin artırılması amaçlı düzenlemeler yapılmalıdır.
- Piyasada boşluğu hâlen doldurulamamış olan kooperatif bankası ivedilikle hayata geçirilmelidir.
- Tarımsal ürün bütçelerinin hesaplamaları bilimsel olarak denetlenebilir, izlenebilir bir havuzda derlenmeli, geriye dönük olarak takip edilebilmeli ve mutlaka kamu kurumları ile eşgüdüm içinde oluşturulmalıdır. Konuya ilişkin modellemeler desteklenmelidir.
- Bankacılık Sektörüne İlişkin Çözüm Önerileri:
- Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri için yeni bir sübvansiyonlu kredi modeli oluşturulması,
- Ürünün kendisinin teminat ve değer sayıldığı bankacılık ürünleri geliştirilmesi,
- Özel bankaların tarımsal finansman iş kolunda istihdam edeceği personellerde zirai konularda bilgi birikimi araması / talep etmesi,
- Ziraat Bankası’nın tıpkı kartlı işletme kredisi kullanımında olduğu gibi, özel bankalar tarafından geliştirilebilecek ve yaygınlaştırılabilecek finansman yöntemleri noktasında yol gösterici bir rol üstlenmesi,
- Özel bankaların Tarımsal Kredi Yönetimi bütüncül olarak değerlendirilmelidir. Sektörün anlık kâr beklentilerine teslim edilemeyecek kadar önemli olduğu hatırlanmalıdır.
“GERÇEKÇİ HEDEFLER BELİRLENMELİ”
Tarımsal üretimin ekonomideki yerine ilişkin önümüzdeki süreci nasıl yorumlarsınız? Türkiye yeniden tarımda sosyo-ekonomik olarak daha dengeli ve adil bir noktaya gelebilir mi?
Küresel ısınma, iklim değişikliği, savaşlar, hastalıklar, artan dünya nüfusu, tükenen kaynaklar ve varlıklar, ekonomik krizler… Hemen her gün gündemimizin birinci maddeleri hâline geldi. Bu koşullarda tarımsal ürünler denince temel yaşamsal ihtiyacımız olan gıdadan, ülkemizin gelir elde ettiği ihracat ürünlerine kadar geniş bir yelpazeden bahsediyoruz.
Mevcut dünya düzeni, tarımın ne kadar önemli olduğunu bize çok acı deneyimler ile öğretiyor. Böyle bir ortamda bile ne tarım faaliyeti ne de tarımsal üretim yapan çiftçiler gerektiği kadar önemsenmiyor diye düşünüyorum. Önümüzde bir yol ayrımı var. Ya mevcut sistemi devam ettireceğiz ya da gördüklerimiz karşısında aklımızı kullanarak yeni bir yol çizeceğiz, yeni bir şeyler söyleyeceğiz. Tarımda 4 temel üretim faktörü olduğunu söyleriz hep: 1- Tabiat (Doğa) – (toprak, iklim, biyolojik çeşitlilik…) 2- İş (Emek), 3- Sermaye (Kapital), 4- Müteşebbis (Girişimci). Bu dört faktör açısından da yıllardır konuştuğumuz ama korumak için gerçek anlamda çaba göstermediğimiz büyük bir tarım potansiyelinin üzerinde yaşıyoruz. Hem üreticiler, hem tüketiciler hem de doğa için gerçekçi ve sürdürülebilir hedefler belirlenmesi ve bu hedeflere ulaşacak doğru uygulamalar benimsenmesi hâlinde Türkiye tarım açısından çok farklı bir konumda olabilir.
Tunalıoğlu: “Tarıma Yatırım Yapan Yerel Yönetimler Başarılı Oldu”