“Şantiye Şefliğine İnşaat Mühendisi Yerine Teknik Eleman Getiremezsiniz”

“İstanbul Küçükçekmece’de 4 katlı bir bina bilinmeyen bir sebeple çöktü. Bölge yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Olay yerine çok sayıda ekip sevk edildi.”

Haberin devamını zaten biliyorsunuz. İlave edilecek bilgi belki bina sahibinin savcılık soruşturmasındaki ifadesi. “Geçen yıl meydana gelen depremden sonra devletin ‘Yarısı Bizden’ kampanyasına başvurdum. Ancak binanın sağlamlığıyla ilgili rapor almadım” diyor. Binanın tam da müteahhit bulacağı zaman çöktüğünü söylüyor.

Peki 1 kişinin ölümüne neden olan biri 6 aylık kız çocuğu 8 kişinin yaralanmasına neden olan bina gerçekten bilinmeyen bir sebeple mi çöktü? O sorunun yanıtı muallak. Aydınlatan ise TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi. TMMOB’a göre dört katlı binanın çökmesinin ardında yatan nedenler var. Ve mevzu bahis bu nedenler bugüne kadar tanık olunan, işitilen ve ders alınmayan, açıkçası bilinen sebepler aslında. 1 kişinin hayatını kaybettiği Küçükçekmece’deki bina 1988’de iki katlı inşa edilmiş, sonradan iki kat kaçak eklenmiş, yalnızca düşey yükler altında herhangi bir dış etki olmaksızın çökmüş. Uzun lafın kısası Türkiye bir kez daha yetersiz yapı denetimiyle karşı karşıya. Sistemdeki sorunlar binaların güvenli inşa edilmesini engelliyor. Ve Marmara Depremi’ni bekleyen mega kent İstanbul bir kez daha benzer durumdaki on binlerce binanın varlığını hatırlıyor. Sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin dört bir yanında mevcut yapı stokunun güvenlik durumunun hızla belirlenmesi gerekiyor. 

İmar affının beraberinde getirdiği yıkımı, affın bir nevi cinayet olduğunu dile getirmeyen artık neredeyse yok. İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Suna da aynı fikirde. 

Okuyacaklarınız Fikir Gazetesi’nde yayınlanan deprem söyleşi serisinin devamı. Suna hem mevcut yapı stokunu hem İstanbul’un depremle imtihanını hatırlatıyor hem de şantiye şefliği yönetmeliğinin farkında olsak da olmasak da hayatımızı nasıl etkilediğinden bahsediyor. “Deprem ülkesinde şantiye şefini inşaat mühendisi yerine teknik elemandan seçer, bir kişiyi dört yerden sorumlu tutarsanız bu iş olmaz” sözleri esasen hem bu söyleşinin hem Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu durumun kısa ama çarpıcı bir özeti niteliğinde.

“İMAR AFFI ÇIKARMAK SUÇ OLMALI”

Her yıkıcı deprem sonrası en çok konuştuğumuz mesele İmar Affı, iktidarın deyişiyle İmar Barışı. Türkiye’de bugüne dek toplam 20 imar affı çıkarılmış. Sizin lügatinizdeki tanımı nedir?

Hükümetimiz 2018’de çıkarmış olduğu yasaya imar barışı dedi. Aslında olayı biraz yumuşatmak için söylenen bir deyimdi. İmar barışı değil, tümüyle bir imar affıydı. Senelerdir bu ülke imar aflarından çok çekti. İşini hakkıyla yapanlar cezalandırılırken bilakis bu imar aflarıyla usulsüz işlemler teşvik edildi. Bana kalırsa taammüden bir suçtur, suça teşviktir. İmar affını çıkarmak, imar barışını övmek bence suç olmalı. Nitekim hatırlayacaksınız 6 Şubat Depremleri’nden önce yine ülkemizde cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru imar barışının çıkarılacağı yönünde kulisler vardı. Ama 6 Şubat depreminden sonra Cumhurbaşkanı ne dedi? “Bir daha böyle bir şeyi kabul edemeyiz” dedi. Aynen öyle. Demek ki, geçen sözler unutuluyor. Tekrardan gündeme getirilir. Ve aynı acıları tekrar çekeriz. Bu biraz da toplumsal hafızamızla alakalı. Affa her zaman zaten karşıyız.

DEPREM GELMEDEN KENDİ KENDİNE ÇÖKEN BİNALAR

İstanbul’da imar barışı ilan edilen yerler nereleri? Bunun hakkında bir bilgimiz var mı? Ve bu yerlerin olası Marmara depreminde etkilenme olasılığı ne?

İstanbul’u bir bütün olarak ele almamız lazım. 39 ilçemiz var. 39 ilçemizde de imar affına uğrayan yapılarımız var. Yani yalnız bir bölgede değil. Evet kentleşmesini erkenden tamamlayan bölgelerimiz var. Örneğin Kadıköy, Beşiktaş, Şişli gibi ilçelerimiz… Son 30-40 yılda gelişen, çeperlerde büyüyen ilçelerimizde ise imar affına müracaat eden yapı sayısı oldukça fazla. Bir kere bu İstanbul’daki bütün yapı stoğumuzu ilgilendiriyor. 2018 senesinde o günkü bakanımız “Türkiye genelinde 20 milyona yakın yapı stoğumuz var. Bunun yaklaşık yüzde 50 ve yüzde 60’ı kaçak, ruhsatsız, iskansız yapı” demişti. İmar barışını, sözde imar barışını birazcık yasallaştırmak, birazcık yumuşatmak için gerekçeleri ortaya koydu. Rakamlar doğrudur. Evet yüzde 50, 60… Biz bu ölçeği İstanbul için taşıdığımızda yaklaşık 1 milyon 200 bin minimum yapı stoğumuzun olduğunu biliyoruz. Yüzde 50’si dediğimiz zaman 600 bin, yüzde 60’ı dediğimiz zaman 700 bine yakın yapı stoğumuz riskli. Sayın Bakan’ın da o zamanlarda söylediği gibi kaçak, ruhsatsız, iskansız. Hatırlayacaksınız 2019 senesinin şubat ayında Kartal, Sema sokakta bir bina çöktü, onlarca vatandaşımız enkazın altında kaldı. Sonra incelendiğinde ne gördük? O yapı İmar Barışı’na müracaat eden yapı. İşte onun gibi İstanbul’da binlerce yapı var. Kaçak ruhsatsız iskansız yapı demek deprem güvenliği olmayan sağlıksız yapılardır.

Ki; İstanbul Büyük Depremi’ni henüz görmedik. Şimdi İstanbul Büyük Depremi geleceği zaman bahsetmiş olduğunuz rakamı düşündüğümüzde ortaya çok daha endişe verice manzara çıkıyor değil mi?

Çok doğru söylediniz. Daha bu binalarımız deprem olmaksızın bile kendi kendine çökebiliyor. Yalnız o Kartal Sema Sokak değil. Hatırlayacaksınız Zeytinburnu’nda, Bahçelievler’de, kentimizin değişik yerlerinde kendi kendine çöken binalar vardı. Peki neydi bu yapılar? Hepsi İmar Barışı’na müracaat eden yapılar. Niçin müracaat ettiler? Örneğin bu Kartal Sema Sokak’ta binanın projesi yapılırken zamanında 6 kat yapılıyor. Sonra bakıyorsunuz bina 8 katlı olmuş. İki kat fazladan yük ilave edilmiş. İş bununla bitmemiş. Altındaki ticari alanlarda binanın taşıyıcı sistemine fiziki müdahalelerde bulunulmuş. 6 Şubat’taki Kahramanmaraş depremlerinde de binaların taşıyıcı sisteminin, kolonlarının kesildiğini, kirişlerini kırmak için fiziki müdahalede bulunulduğunu gördük, duyduk sıklıkla… Siz binanın taşıyıcı sistemine müdahale ettiğiniz anda o yapı şimdilik ayakta duruyor gibi olur ama en ufak bir müdahalede, en ufak bir deprem kuvveti geldiği zaman taşıyıcılığı hiç yoktur, o bina çöker. Nitekim de öyle oldu.

“İLİMLE, FENLE VE DOĞRU HESAPLA HER BİNA AYAKTA KALIR”

6 Şubat depremlerinde 11 ilde başta Maraş, Hatay, Adıyaman, Antep, Malatya’da birçok yapının ne hale geldiğini gördük. Bunların arasında kamuya ait yapılar da vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Maraş’ta TMMOB’a ait bir bina vardı ve dimdik ayaktaydı değil mi? 

Evet, haklısınız. O İnşaat Mühendisleri Odası, Kahramanmaraş temsilcilik binamızdır.

Nasıl ayakta kalıyor mesela o bina?

Bir kere mühendislik hesaplarını yaparken bütün her şeyi doğru projelendirirseniz, doğru imalat yaparsanız, doğru uygulama ve doğru denetim yaparsanız o binalar her depremde ayakta kalır. Ayakta kalır derken şöyle… Elbette bina yaşı çok eskiyse, eski yönetmeliklere göre yapıldıysa yeni yönetmeliğe göre yapılan binalara göre hasar oranı biraz fazladır. Hasar alabilir binalarımız. Hesaplarımızı yaparken de binalarımızı belli derecede hasar alabilir diye yaparız. Ama burada önemli olan can güvenliğinin sağlanmasıdır. Yani fen ve sanat kurallarına uygun bir şekilde yapıldıktan sonra o bina ayakta durur. Nitekim şimdi oraları rezerv alan ilan edildi. Her taraf yanındaki binalar yıkılmıştı, yıkılmayan binalar da vardı. Ama onu buradan da belirtmek isterim. Bizim o binamızı da rezerv alanının içine kattılar, yıkacaklar. Ama gönüllü isterdi ki; o bir müze olarak kalsın, bir örnek yapı olarak kalsın, sağlam yapıydı.

“BENİM VATANDAŞIM HERKESTEN İYİ BİLİR ANLAYIŞININ NEYE YOL AÇTIĞINI GÖRÜYORUZ”


Mühendislik hizmeti almayan bir yapının dayanıklı olup olmadığını mal sahibinin yazılı beyanına bırakan bir sistem mi var Türkiye’de?

Türkiye’de imar affıyla ilgili 14 defa yasa çıkarıldı. Diğerleri, süreleri uzatıldı. Bazı ek maddeler eklendi. 1948’den bu yana 2002 senesine kadar yani AK Parti iktidarına değin 7; 2002’den 2018 senesine kadar da 7 kez yasa değişti. En son 2018’dekinin kapsamı çok genişti. Şimdi bakın, bazı şeylerde imar affı olabilir. İmar affı nedir? İmar kirliliği yaratan işlemlerde olabilir. Örneğin bir balkondur, bunu camla kapamıştır. Bu bir imar kirliliğidir. Bu gibi konstrüktif esasların affı olabilir. Şimdi burada 2018’deki yönetmelikte, yönetmeliğin 9. maddesinde “Yapının deprem güvenliği olup olmadığı mal sahibinin beyanına esastır” diyordu. Burada ne diyordu? “Mal sahibi yapısının…” -aynı kelimelerle söylüyorum-, “…fen ve sanat kurallarına uygun, teknik şartnamelere uygun yapıldığını beyan eden imzalı kâğıdı ve parayı verdiği zaman yapı kayıt belgesi almaya hak kazanır”. Sonra bu ilgili bakana Anadolu Ajansı tarafından da sorulduğu zaman “Benim vatandaşım yapısını herkesten daha iyi bilir. Mühendis ve mimarlara 3-5 bin lira vermesine gerek yoktur. Binasının güvenli olup olmadığını benim vatandaşım, mal sahibi beyan eder” dedi. Evet şimdi bunun acısını çekiyoruz. Bu kadar yapı yaklaşık 7 milyon 238 bin civarında daire ve konuta… 

Bağımsız bölüm ile bina sanırım hep karıştırılıyor, bunu da açabilir misiniz?

Elbette. Evet, Türkiye genelinde böyle bilgi kirliliği oluyor. Bağımsız bölümle bina karıştırılıyor. Kayıtlardan alıp baktığımda Sayın Kurum’un 2023 senesindeki açıklamalarında 7 milyon 238 bin 50 bağımsız bölüm için yapı kayıt belgesi verildiği bilgisini görüyorum. Bu Türkiye’de maalesef içler acısı bir durum. Şimdi bu yapılar eğer mühendis ve mimar, madem bunu biz meslek odası olarak, yöneticiler olarak bunu kabul etmiyoruz ama… Madem böyle bir yasa çıkarıldı, İmar Barışı, İmar Affı çıkarıldı. Bu yapılar mühendisler tarafından incelenerek noksanlıkları tespit edilseydi, düzelttirilip güçlendirilmesi gerekenler güçlendirilmiş olsaydı yapı stoğumuzun içine sağlıklı yapı olarak katılacaktı. Ve şimdi bu yapı kayıt belgesi alan bütün binalar hepsi yapı stoğumuzun içine girdi ve sağlıksız yapı stoğu rakamımızı yükseltti. Kartal’daki o binadan bahsettik. Oraya müracaat eden kat malikleri ve apartman yönetimi, eğer bir mühendislik bürosuna müracaat etmiş olsaydı, yasa bu şekilde çıkmış olsaydı, projelerine baktıkları zaman o projeler altı katlı, yerinde yapılan sekiz katlı. Sonra ticari alana girdiklerinde, burada taşıyıcı sistem var, yerinde yok. Buradaki kirişte delik var. Bunlar ortaya çıkınca, bunlar rapor halinde tutulacaktı. O zaman bu yapıya, yapı kayıt belgesi değil, hatta “Riskli görülen her yapı anında boşaltılmalıdır” yazısı çıkacaktı. Ve işte o zaman o apartmanda 20 küsur vatandaşımız ölmeyecekti. 

“YAPI DENETİMİ TİCARİ BİR İŞ HÂLİNE GELMİŞ VAZİYETTE”

Bunu denetleyecek olan firmaların özel firmalar olması denetlenebilirlik açısından sıkıntı yaratıyor mu?

En büyük sıkıntımız zaten o. Biraz evvel şunu söylemiştim. Binaların sağlıklı olabilmesi için iyi bir proje yapılacak, taşıyıcı sistem kurulacak, iyi bir uygulama, iyi bir denetim. Ama bununla birlikte en önemli şey etik kurallara uymak, ahlaki değerlerinin öne çıkması gerekiyor. Maalesef şu an Türkiye’deki yapı denetim sistemi iflas etmiş vaziyette. Kamusal denetim yok. Tamamen yapı denetimler şirketlere devredilmiş vaziyette. Ticari birer kurum haline getirilmiş vaziyette. Onun için bu yapılarımız için kamu eliyle formülü bulunabilirdi. Eğer bir yasa çıkarıyorsunuz, bunun altını da dolduracaktınız. En azından bunların büyük bir bölümü tespit edilebilirdi. Yapılarınızı güçlendirdikten sonra bu noksanları tamamladıktan sonra analizleri yapıldıktan sonra “Yapı kayıt belgesi alabilirsiniz” diyeceklerdi. Çünkü oraya da o imzayı atacak arkadaş da sorumluluk altına giriyor. Yani işte ahlaki değerler çok önemli. Etik kurallara uymak çok önemli. Eğer orada gerçeğe aykırı bir beyanda da bulunuyorsa maalesef yapacak bir şey kalmıyor. Herhalde bu yapı denetimiyle ilgili etik kurallara.

“YABANCI MESLEKTAŞLARIMIZ İMAR AFFINI ANLAMIYOR”

İmar Barışı başka ülkelerde var mı?

Bunları bazı meslektaşlarımıza meslek odası olarak çok kongre, sempozyum düzenliyoruz. Dışarıdan bilim insanları da geliyor, meslektaşlarımız geliyor. Onlar da merak edip soruyorlar “Nedir?” diye. Biz anlattığımız zaman inanın bu konuyu anlatamıyoruz. Anlayamıyorlar. Kaçak yapı ne demektir bilmiyorlar. Şimdi biz kaçak yapının düzgün olması için uğraşıyoruz. Yurt dışındakiler “Nasıl izinsiz bir yapı yapılır?” diye soruyor. Nasıl fazladan bir şey yapılır? Yani kültürlerinde öyle bir şey yok. Nasıl yasallaştırılır? Yani bir kere nasıl yapıldığına inanamıyorlar. Yasallaşmasına ise tümden hayret ediyorlar. Maalesef bu bize özgü bir şey.

“ŞANTİYE ŞEFLİĞİNE İNŞAAT MÜHENDİSİ YERİNE TEKNİK ELEMAN GETİREMEZSİNİZ”

Üzerine pek konuşulmayan bir meseleyi sormak isterim. Şantiye Şeflerini… İnşaatlarda görevlerini, usulüne uygun yapıyorlar mı, değilse hata nerede?

En son şantiye şefliği yönetmeliği 18 Kasım 2022’de çıktı, değişiklik yapıldı. 2000’li senelere kadar baktığımız zaman şantiye şefliği “Bir mühendis birden fazla sayıda şantiye şefliği yapabilir” gibi bir ortam vardı. “30 bin-36 bin metrekare civarında toplam inşaat alanını aşmayacak şekilde siz kentin çeşitli yerlerinde binaları denetleyebilirsiniz” diye bir yönetmeliğimiz vardı. Biz buna çok itiraz ettik. Muazzam derecede kampanyalar düzenledik. Her inşaata bir şef kampanyası düzenlendik. Bununla birlikte beş inşaata bakabilir diye değiştirildi. Nitekim 18 Kasım 2022’de de şöyle bir şey oldu. Bin 500 metrekareyi geçmeyen dört işe bakabilir, 4 bin 500 metrekareyi geçmeyen üç işe, 7 bin 500 metrekareyi geçmeyen iki işe bakabilir. 

Şimdi bu biraz teknik oldu. Önce şantiye şefinin öneminden bahsedelim mi?

Evet, bunu biraz açmak istiyorum. Şantiye şefliği demek, işveren vekili demektir. Herkesten önce, işverenden önce iş sahasına gelecek, işi denetleyecek, mal alımını yapacak, kabulleri yapacak, sahaya iş verecek, akşam da o alandan en son çıkan kişi olmalı. İşveren vekili. Peki hal böyleyken, eğer biz bir kişiye, şu anki en son ki durumu söylüyorum, “Bin 500 metrekareyi geçmeyen dört şantiye bakabilir” diyorsak… İstanbul gibi bir mega kenti düşünün. Biri Tuzla’da, biri Beylikdüzü’nde, biri Sarıyer’de, biri Şişli’de şantiyelerin. Bunları alma diyemezsiniz. Bir günü siz araçla bu saydığım ilçeleri bir günde dolaşabilir misiniz? Bakın kontrol edebilir misiniz demiyorum. Demek ki bizim bu çıkan yönetmeliklerimizin hepsi kâğıt üzerinde kalan bir yönetmelik. Bunun değişmesi gerekiyor. Hal böyleyken aynı yönetmeliğimizde, bin 500 metrekareyi geçen kamu yapılarında her şantiye bir şef deniyor. Peki diyorum o zaman, kamu yapıları önemli de normal özel yapılar önemsiz mi? Yani ayrımcılık buradan çıkıyor. Normalinde her yapıya bir şef olmalı. Bunun elbette sınırları belirlenebilir. Ufak yapılar vardır aynı kooperatif sahası içindedir. Bunlar formalize edilir. Ama siz baştan “Bin 500 metrekareden dört tane inşaata bakabilirsiniz” dediğiniz anda bu imzacılıktan öte ileri gitmiyor. Siz bugün sabah geldiniz 9’da bu inşaatı denetlediniz, arkanızı döndünüz farz-ı mahal öbür inşaata gidiyorsunuz. Bu sahada olan imalatları bilmedikten sonra bu işten hayır gelmez. İşte deprem ülkesi olan Türkiye’de en önemli olan konulardan bir tanesi budur. Nitekim ayrıca bir konu daha var bu şantiye şefliğinde. Teknik öğretmen ve teknikerlere de şantiye şefliği imkânı veriliyor. Bakın biz bunu küçümsemiyoruz. Elbette her dalın bir ara elemanı vardır. Bu arkadaşlarımız… şef yardımcıları olabilirler. Sahada 24 saat durmaları gerekir. Ama şantiye şefi dediğiniz anda siz teknik elemanı mühendisle aynı statüye soktuğunuz anda yanlış burada yapılıyor. Eğer bir mühendis dört sene boyunca bir statik hesap, bir deprem hesabını okulda öğreniyor ise ve sonra eğitimlere katılıp kendini geliştiriyor ise o arkadaşlarımızın eğitimleri zaten buna müsaade etmiyor. Nitekim yönetmelik “Türkiye’deki yapı stoğumuzun neresini nereden bakarsanız bakın yüzde 60’ını karşılayacak olan yapılara teknik öğretmenler ve teknik yerler bakabilir” diyor. Bir yapı sınıfları tarifi vardır Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın. “Birinci sınıf, ikinci sınıf, üçüncü sınıf yapılara bakabilir” deniyor. Biz şöyle bin 500 metrekareye kadar bu sınıfa giren yapılara baktığımız anda yapı stoğumuzun yüzde 60’ı yapıyor. Yani yanlışlık burada. Son yönetmeliklerde elbette yönetmeliklerde düzelen maddeleri vardı. Neydi bu düzelen maddelerden bir tanesi? Şantiye şefliğinin tanımı yapılırken teknik eleman olaraktan tanımlanmış, mühendis olarak…. Ama ne oldu Türkiye’de? Bir inşaat yapıyorsunuz. İnşaat mühendisinin ve mimarın dışında başka mühendislik dallarından oranın şantiye şefliğini yapan arkadaşlarımız vardı. Birazcık daha açayım. Bir makine mühendisi arkadaşımız veyahut bir elektrik mühendisi arkadaşımız, 40 katlı yapıya kadar dahi 40 katlı, 70 katlı yapının şantiye şefliğini alabiliyordu. Baskımız sayesinde son yönetmelikte bu değişti. Ve muazzam yani çok baskı kurduk. Nitekim eski ruhsatlara bakılacak olursa Türkiye’de İnşaat mühendisi ve mimar imzalı ruhsat sayısı yüzde 60’tır. Yüzde 40’ı başka meslek dallarıdır. Bu düzeldi. Ama iş işten geçti. Türkiye’nin yapısı o işte bunlardan dolayı. Küçümsemiyoruz. Ama sonradan şu şekilde düzeldi. Yapının ağırlığı ne ise, makine ağırlıklı bir şantiyeyse elbette onu makine mühendisi yapacak. İnşaat mühendisi ve mimar ilgilenmemeli. Bir santral, elektrik santralı yapıyorsa, o elektrik santralının şantiye şefi elbette elektrikçi olacak. Ama yapıyla ilgili bir şantiye şefliği olduğu zaman burada da inşaat mühendislerinin olması gerekir. Bu düzeldi. Yani şantiye şefliği yönetmeliğimiz maalesef daha tam da düzelmiş değil. Bizim istediğimiz her şantiye bir inşaat mühendisi, şantiye şefi olmalı.

*Nusret Suna ile söyleşi Independent Türkçe için hazırlanan ve 6 Mart 2024 tarihinde yayımlanan Oldu&Olacak Belgeselleri için gerçekleştirildi, söyleşinin tamamı ve yazılı hâli ise ilk kez Fikir Gazetesi’nde yayımlanıyor.

“4,5 Milyar Yıl Sonra Deprem Diye Bir Problemimiz Olmayacak”

“Deprem, İstanbul’da Kanalizasyon Şebekesini Kötü Etkileyecek”

Prof. Dr. Sergio Barrientos: “Depremle Yaşayan Şili’de Yolsuzluk Olmaz”