Dünyanın sonunda bile “ekonomik açıdan müthiş fırsatlar” gören bir “management” kafası, bizzat o yok oluşun faili değil midir? “Dünyanın sonunda çok para var” demekten de, sonu hızlandırmak için ilk bombayı atmaktan da kaçınmayan bir kapitalist akıl! Tamam “kapitalizmin kendi mezar kazıcısı olduğu” bize bildirilmişti ama o metafor değil miydi yahu? Öyle dümdüz, kinayesiz, insanlığı yok ederek insanlığı bir üst boyuta taşıyabileceğini sanmak… Elbette bu bıçak sırtında bir hayatta kalma “challenge”ının yanılgısı insanı yok saymak, insan aklını yok saymak.
Popüler bir oyun Fallout, geçtiğimiz aylarda gösterime giren dizisiyle de büyük ses getirdi. “Sadece iki saat süren büyük savaştan sonra karanlık bir çağa giren” bir dünyada geçiyor. Evet, kimin ilk bombayı attığını bilmeyen insanlığın 2 saat içinde birbirini ve kendini yok ettiği bir büyük savaş! Hikâye kısaca şöyle; nükleer felaket sonrası yer altında yaşayan oyun karakteri, bulunduğu sığınağın su üretici mekanizması bozulunca yüzeye çıkıyor ve oyun başlıyor. Hemen tüm oyunlardaki gibi her aşamada görevler var ve en büyük görev de hayatta kalmak.
8 bölümlük ilk sezonu büyük beğeni toplayan ve şimdiden ikinci sezonu için büyük bütçeler açıklanan Fallout dizisi işte bu evrende bir hikâye anlatıyor. 11 Nisan’da izlemeye açılan dizi, Amazon Prime abonesi olmayanlar için Twitch kanallarında ücretsiz sunuldu ve bu yolla oyun tutkunlarını da yakaladı. Dizinin ikinci sezonu için aldığı vergi indirimi bile şimdiden 152 milyon doları aştı. Beklenti büyük.
NİHAİ KİTLE İMHA SİLAHI OLARAK ZAMAN
Marx’ı anımsatırcasına bir “zaman” vurgusuna dayanıyor meselenin aslı. Emeğin değerinin büyüklüğünü, yani emeğin niceliğini süresiyle ölçen Marksist yaklaşımı değil ama bir kapitalistin “Nihai kitle imha silahı zamandır” fikri doğuruyor tüm süreci. Zamana direnmeyi “bilimsel bir yol” ile keşfeden sığınak şirketi, yıkılmış bir dünyada yeniden var olacak insanlığı kötü zamanlar için sığınaklar tasarlıyor.
Yeni ve ebedi bir düzen kurmak için dünyanın mezarını kazmaktan kaçınmayan burjuva kafası, provoke edilmiş nükleer savaşı insanlığı büyük ölçüde yok etmek için kullanıyor. Sorunlarını çözemeyip sürekli çatışan insanlığı ortadan kaldırarak sorunu çözmek gibi “dahiyane” bir tezgâh bu!
Felaket öncesi yer altında sığınaklar kuran Vault-Tec şirketi, sığınakların 3’lü gruplar halinde birbirine bağlı olduğu, kısmen sürprizli bir yapı oluşturuyor. Plan şu: Yüzeydeki insanlığı tamamen yok eden nükleer felaketin etkileri bitince yüzeye çıkılacak ve insanlık yeniden ayağa dikilecek! İşin odağında ise “kutsal Amerikan ailesi” görünümlü distopik bir faşizm var. Mutlu, mesut ve elbette demokratik görünümlü örtülü bir faşizm!
TANRIYA PLANLARINDAN BAHSET!
Gibi’yle popüler olan “Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona gelecek planlarından söz et” aforizması kazanıyor ve bu plan tutmuyor tabii ki. İnsan yüzeyde direniyor. Sığınakçılar dışında yeryüzünde insan grupları yaşıyor, direniyor, yeni hayatlar kurmak için mücadele ediyor. Yeni Kaliforniya Cumhuriyeti’nin merkezi Shady Sands kenti gibi yeniden uygar bir dünya kurmaya yaklaşanları dahi var. Ancak ilk bombayı atan, sonra da rahat durmuyor elbette.
Vault-Tec sığınaklarının yapısı ve yöntemleri ne kadar distopik bir faşizme benziyorsa, “Yeni Kaliforniya Cumhuriyeti” de o kadar “mısır tarlalarıyla özdeşleşen özgür ve mutlu Amerikan rüyası”na benziyor. Sığınakçıların bu işten memnun olmadığı açık!
200 yıla yayılan bu süreçte var olan bir başka topluluk ise “Brotherhood of Steel / Çelik Kardeşliği” denilen eli silahlı, teknoloji düşkünü hiyerarşik bir yapı. Bazen gizli bir şövalye tarikatını andırıyorlar, bazen sosyalist ve totaliter bir komünü. Belki de çarklar ve kılıçtan oluşan kırmızı bayrakları çeliyordur insanın aklını.
HER ŞEY SINIFSAL, HER ŞEY!
Bilgisayar oyunundaki hayatta kalma görevinin içine, varoluşunu sorgulayan bir genç kadın, 200 yıl öncesinden görülecek hesabı olan ölümsüz bir zombi, çocukken yakılıp yıkılan kentiyle hayatı alt üst olan bir adam da dahil oluyor; büyük idealleri olan insan gruplarının yanına insan hikâyeleri ekleniyor.
Büyük büyük metaforları hayatın gerçeği ile paramparça eden “her şey sınıfsal” sözü, evet dünyanın sonunda da geçerli. “Dünyanın sonunda büyük fırsatlar var” diyen ve bu sona tereddütsüz para yatıran kapitalist akıl, bugünün yaygın propagandasının aksine işçiye ihtiyaç duyduğunu biliyor. “31. Sığınak” ile “32. Sığınak” arasındaki fark kadar, bunun büyük bir özenle gizlenmesi de sınıfsal! Birilerinin yönetici, diğerlerinin hizmetkar olarak formüle edildiği bir dünya tasarlayan kapitalist aklın bunu gizlemeye çabalaması da manidar.
Gerçek değişmiyor, dünyanın sonunda da emeğe ihtiyaç var! Çok sınırlı zaman ve amaçlarla birbirine açılan kapılarla tasarlanan sığınaklar dünyasında “yattıkları yerde huzur içinde zamanın geçmesini” bekleyen kapitalistler, yan sığınaktaki emeğe muhtaçlar! Kusursuz toplum inşası için emeğin varlığına mecbur olan kapitalistler, kendi varlıklarını aldatmacalarla garanti altına almak zorunda.
Sonunda kim kazanır, nihai kitle imha silahı olan zaman kimi vurur bilinmez;. Kesin olan şey dünyanın sonu da sınıfsal olduğudur! Kapitalist hırs dünyanın sonunu getirecekse bile, emek yine orada olacak. Bunu Fallout için söylemiyorum elbette, özgürlükçü Yeni Kaliforniya Cumhuriyeti ya da Çelik Kardeşliği simgeleştirmeleri oyun sonuçta! Film icabı!
“Sanayisizleşme, Konut Siyaseti, Orta Sınıf” Yazarı Funda Sönmez Öğütle’yle Söyleşi