Yangınlara Hazır mıyız?

Yazın gelişiyle birlikte orman yangınları yeniden kamuoyunun gündeminde ön sıralarda kendine yer edinmeye başlıyor. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız orman yangınlarının bu yıl da yaşanmaması için yapılması gereken pek çok şey olduğu görülüyor. Peki, Yangınlara ne ölçüde hazırız? Kamu kurumları ilk elden önlem almaya başladığını iddia etse de yangınların ne derece önlenebileceği konusunda akıllardaki soru işaretleri dinmiş değil. 

Verilere göre, Türkiye’de her yıl ortalama 2.793 orman yangını meydana geliyor. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı 2023 yılının ilk 7 ayında 1022 orman yangını meydana geldiğini ve bu yangınlarda 6 bin 900 hektar alanın zarar gördüğünü açıklamıştı. Son 10 yıl içerisinde 30 bine yakın orman yangınının meydana geldiği ülkemizde, orman yangını verileri konusunda da çeşitli tartışmalar yaşanıyor.

Geçtiğimiz yıl yaşanan yangınların ardından verilere dair tartışmalar yaşanmış ve dönemin CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Semra Dinçer, Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) orman yangını verilerini gizlediğini söylemiş, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı tarafından cevaplanması istemiyle konu hakkında soru önergesi vermişti. “Her yıl orman yangınlarının nerede çıktığı ve bu yangınlara müdahale durumunu gösteren liste ve harita bu yıl yeni bakanın göreve başlamasıyla birlikte devre dışı bırakıldı. OGM sitesinde yer alan ve anlık yangın bilgisi veren Türkiye haritası ve sürekli güncellenen listede artık veri paylaşılmamaktadır” diyen Dinçer verilere Avrupa Birliği (AB) sistemlerinden ulaşabildiklerinin altını çizmişti.

Yangınların sebepleri ve sonuçlarına dair raporlar yayımlanması ve bu raporlar doğrultusunda kamoyunun bilgilendirilmesi önem taşıyor. Verilerin dahi şeffaf paylaşılmadığı Türkiye’de bunu yapmak meslek odalarına ve sivil toplum kuruluşlarına kalıyor. Örneğin, Türkiye Ormancılar Derneği (TOD) İzmir Temsilciği geçtiğimiz ay yayımladığı raporda 2023 yılında İzmir’de 163 adet orman yangınının yaşandığını belirtmiş ve bu yangınlarda 13 bin 547 hektarlık alanın yandığını ifade etmişti.

Orman yangınlarının nedenleri üzerine konuşulurken iklim krizi başlığı da ön plana çıkıyor. Son yıllarda artan kuraklıkla birlikte orman yangınlarının sıklığının ve şiddetinin artabileceğine dair uyarılar gündemde yer almıştı. Veriler, havanın daha nemli ve serin olduğu 1930 ve 1980 yılları arasında dünyada daha az orman yangını yaşandığını gösterirken son 20 yılda artışın ciddi seviyelere ulaştığı gözlemleniyor.Yaşanan iklim krizinin doğrudan orman yangınları çıkardığını söylemek pek doğru olmasa da orman yangınlarının çıkışı ve yayılması için gerekli zemini oluşturduğunu söylemek yerinde olacaktır.

Biz de tüm bu konuları İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi ve Orman Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Doğanay Tolunay, afet eğitmeni ve İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Servet Ertaş ve İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Tekin Altuğ ile konuştuk.

“YANGINLARIN ÇOĞU İNSAN KAYNAKLI ÇIKIYOR”

Öncelikle Prof. Dr. Doğanay Tolunay’a yangınlarla iklim krizi arasındaki ilişkiyi sorduk. İklim değişikliği yıldırımlar hariç doğrudan yangın çıkmasına yol açmamaktadır diyen Tolunay, “İklim değişikliğinin neden olduğu aşırı sıcak ve kurak şartlar insanların başlattığı yangınları büyütmektedir. Çünkü tüm dünya genelinde orman yangınlarının yüzde 90’nını insanlar çıkartmaktadır. Nitekim yangın çıkış nedenlerine baktığımızda büyük çoğunluğunun mangal, anız, izmarit, elektrik nakil hatları gibi kaza ve ihmal sonucu çıktığını, bazen de tarla açmak için kasıtlı çıkarıldığını görmekteyiz. Son yıllardaki orman yangın sayısındaki artışın insan-orman etkileşiminin artmasından kaynaklandığı söylenebilir. Çünkü nüfus arttıkça ormanla iç içe yerleşimler de artıyor. Yeni yollar, elektik hatları, tesisler yapılıyor. İklim değişikliği ise insanların başlattığı bu yangınların kısa sürede geniş alanlara yayılmasına, kontrol edilememesine ve yanan orman alanı miktarının artmasına neden olmaktadır.”

“DENETİMLER EKSİK”

Tolunay’a yangınların çıkmaması ya da çıktığında hızlıca söndürme ve soğutma çalışmalarının yapılabilmesi için Türkiye’de gerekli çalışmaların yapılıp yapılmadığını sorduğumuzda “Türkiye’nin orman yangınları ile mücadelesini 2021 yılı öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak mümkün. 2021 yılındaki mega orman yangınlarından önce özellikle orman yangın işçi sayısında ve hava araç sayısında eksiklikler bulunmaktaydı. 6 kişi olması gereken arazözlerdeki personel sayısı ikiye kadar düşmüştü, helikopter sayısı otuz civarındayken bazı yıllar hiç yangın söndürme uçağı kiralanmıyordu.. Ayrıca yangınlarla mücadele stratejisi çıkan yangınları söndürmeye odaklanıyordu. 2021 yılı yangınlarından sonra hem orman yangın işçi sayısı hem de uçak ve helikopter sayısı arttırıldı. 2024 yılında helikopter sayısı 105’e, uçak sayısı 25’ya ve yangınların gözetlenmesinde kullanılan İnsansız Hava Aracı (İHA) sayısı 14’e yükselmiştir. Ancak bütün bu personelin ve hava filosunun çıkan yangınları söndürmeye odaklanıldığını göstermektedir. Ülkemizde yılda 2500-3000 arası yangın çıkmakta. Bu yangın sayılarını azaltmaya yönelik çalışmaların hâlâ eksik olduğunu söyleyebilirim. 2999 yangını başarıyla söndürseniz bile 1 yangını söndüremediğinizde 10-15 bin hektar orman alanı yanabilir. Özellikle iklim değişikliği etkileri de dikkate alınarak yangınların çıkmamasını sağlamak son derece önemli. Bu da ormanla iç içe yaşayanların bilinçlendirilmesi, ormanlarda izin verilecek otel, yol, elektrik nakil hatları gibi tesis sayılarının sınırlandırılması, mevcut olanlarının yangın mevsimi öncesinde denetimlerinin yapılması, yaz aylarında ormanlardaki denetimlerin arttırılması gibi önleyici tedbirlerle mümkün olabilir. Örneğin çoğu ilimizde 1 haziran tarihi itibarıyla ormanlara giriş çıkış yasaklandı ama önceki yıllardaki uygulamalar göz önünde bulundurulduğunda denetimlerin eksik olduğu değerlendirilebilir…” dedi.

“YAZ MEVSİMİNDE BÜYÜK YANGINLAR OLABİLİR”

Orman yangınlarının gelecekte artıp artmayacağına yönelik sorumuza ise “Hem orman yangını sayısı hem de yanan orman alanı miktarında artışlar olması bekleniyor. Daha da önemlisi günümüzde ağırlıklı olarak Ege ve Akdeniz bölgelerinde çoğunlukla da 700 metrenin altındaki yükseltilerde çıkan orman yangınlarının Karadeniz Bölgesi’nde ve yüksek dağlık alanlarda da geniş alanların yanmasına yol açması kuvvetle muhtemel. Ayrıca yangın mevsimi olarak adlandırılan 1 Mayıs-31 Ekim tarihleri dışında da büyük yangınlar olabilir” şeklinde yanıt veren Tolunay, “Bu nedenle tüm vatandaşların orman yangınları konusundaki farkındalığının arttırılması, Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ve diğer kurumların yangın mevsimi öncesinde ve esnasında işbirliği yapması, yangın sayılarının azaltılmasına odaklanılması, yangınlarla mücadele deneyim gerektirdiği için uzmanlaşmaya önem vermeleri gerekmektedir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

“ORMAN YANGINLARI İKLİM KRİZİNİN YANSIMASIDIR”

İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Servet Ertaş’a artan orman yangınları ile iklim krizi arasındaki ilişkiyi sorduk. İklim krizinin dünyada endüstrileşmenin bir sonucu olarak özellikle fosil yakıtlardan kaynaklı karbondioksitin atmosfere salınımının ozon tabakasında meydana getirdiği tahribatla küresel ısınma ve iklim değişikliği adı verilen sürece girildiğini belirten Ertaş, “Kök nedeni çevre kirliliği ve ekolojik tahribat olan bu sürecin, hissedilen sonucu, artık krize dönüşen bir iklim değişikliğidir. Kısaca artık iklim krizi, iklim afeti denilen bir süreci yaşıyoruz. Orman yangınları da bunun bir yansımasıdır. Küresel iklim krizinin bir sonucu olarak diğer Akdeniz ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de aşırı sıcaklar, kuraklık, çölleşme, kıtlık, su kıtlığı, yaygın orman yangınları, ani ve aşırı yağışlara bağlı olarak meydana gelen sel ve su baskınları vb. gibi hidro-meteorolojik afetlerle başa çıkmak zorundadır. Bu afetler, neden oldukları can kayıplarının yanında, ekonomik, sosyal ve çevresel kayıpları da beraberinde getirmektedir. Konuyu orman yangınları özelinde ele alırsak, aşırı sıcakların yangının temel sebeplerinden biri olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü yanma olayının 3 temel bileşeninden birisi ısı, diğerleri de oksijen ve yakıttır. Sıcaklık orman yakıtları üzerinde önemli bir rol oynar. Yüksek sıcaklıklar yakıtların kolayca tutuşabilme özelliğini arttırır. En küçük bir kıvılcım bile yakıt nem kapasitesine bağlı olarak orman yangını tehlikesini arttırır. Çevre kirliliğinin de etkisiyle ormanlık alanlarda yerlere atılan camlar, şişeler, bazı metal malzemeler, güneş ışığını mercek etkisiyle toplayarak, birer tutuşturucuya dönüşürler. Özellikle çam iğneleri, otlar, dikenler vb. gibi kurumuş ve yanmaya hazır olan unsurlar tutuşarak, ateşin yayılarak, yangına dönüşmesini sağlarlar. Ormanların imara açılması, rant ve çıkar amaçlı kasten yakılmasının haricinde, ihmal sonucu ormanlık alanlarda bırakılan, unutulan, atılan malzemeler veya izmaritler de orman yangını sebebi olurlar” dedi.

“KORUYUCU ÖNLEMLER YETERİNCE ALINMIYOR”

Yangın sayısının artışıyla birlikte Türkiye’de gerekli önlemlerin alınıp alınmadığını sorduğumuzda Ertaş şunları söyledi: “Afet Yönetiminde 2 temel başlık vardır. Birincisi risk yönetimidir. Yani olmadan önce alınması gereken önlemlerin tümünü kapsar. İkinci başlık ise müdahale yönetimidir. Müdahale yönetimi afet, yangın vb. olduktan sonra yapılan çalışmaların bütünüdür. Türkiye, geçmişten beri hep ‘yara sarmacı’ bir afet yönetimi geleneğinden gelmektedir. Yani bu reaktif bir yaklaşımdır. Olduktan sonra müdahale etme, krizi yönetme, yardım etme, iyileştirme eksenli bir afet yönetim modelidir. Oysa artık tüm dünyada ‘Bütünleşik Afet Yönetim’ uygulanmaya başlamıştır. Bunun da temel özelliği olmadan öncesine daha çok önem veren proaktif yaklaşımdır. Orman yangınları konusunda Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ile yerel yönetimlerin itfaiye teşkilatları orman yangınlarına karşı müdahale çalışmalarını sürdürüyorlar. Ayrıca çıkan bir orman yangınına Türk Hava Kurumu (THK) uçak ve helikopterleriyle de havadan müdahale yapılıyor. Tüm bunlar müdahale çalışmalar. Risk Yönetimi bağlamında yeterli oluyor mu? Ormanlık alanlara girişlerin yaz aylarında yasaklanması, erken uyarı sistemleri vb. gibi önlemler bir nebze de olsa faydalı olmaktadır. Ancak alınan bu tedbirlerin çıkan yangınları önlemedeki etkisine baktığımızda, yeterince koruyucu olunmadığı görünüyor.”

“EKOLOJİK TAHRİBATI DURDURMAK YEGÂNE ÇÖZÜMDÜR”

Ertaş’a orman yangınlarının gelecekte artıp artmayacağını da sorduk. Şayet küresel ölçekte yeteri önlemler alınmaz, karbon salınımı azaltılmaz ve sera etkisi durdulmaz ise iklim krizinin gelecekte hayatımızı daha fazla etkileyerek çekilmez kılacağını belirten Ertaş, “Aşırı sıcakların daha da artması, zincirleme etkiyle orman yangınlarını da daha fazla tetikleyecektir. Biz İzmir Afet Bilinci, Çevre ve İklim Farkındalığı Derneği (İZ-AFED) olarak, orman yangınları da dahil olmak üzere, iklim krizi ve onun bir neticesi-yansıması olan hidro-meteorolojik tüm afetlere karşı mücadelede, kök nedene bakmayı savunuyoruz. Ben de yüksek lisans eğitimimi bu konuda yapıyor, afet yönetimi üzerine 22 yıllık mesleki bilgi ve deneyimimi, çevre konusunda akademik çalışmalarla birleştiriyorum. Özetle söyleyebilirim ki çevreyi temiz tutmak, karbon salınımını azaltmak da dahil ekolojik tahribatı durdurmak, iklim krizine ve sebep olduğu afetlere karşı  yegâne çözümdür. Bunun için de çevrenin tüm insanlar ve canlılar için bir hak olduğu bilincinin yaygınlaştırılması gerekiyor. Çevre hakkı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. Maddesinde de yazıldığı üzere, yaşam hakkının temel belirleyenidir. Temiz hava, temiz su, temiz topraktan temiz gıda anlamına gelen çevre hakkını, tüm insanlar, kirleticilere karşı savunmak zorundadır. Çünkü kirletilen çevre ve bozulan ekosistem ile insanların ve tüm canlıların yaşam haklarına saldırı yapılıyor. Çevre hakkını yaşam hakkı ile birlikte ele alıp savunmak gerekiyor. Bu konuda yaygın ve etkili bir toplumsal farkındalık, bilinç oluşturma eğitimi gerekiyor. Çünkü her şey farkında olmakla başlar. İnsanlar farkında olmadıkları tehlikeye karşı önlem alma gereği de duymazlar. İZ-AFED Derneği olarak biz dernek içerisinde 5 temel tematik ekip kurduk. Bunlardan biri de ‘Çevre İklim İkincil Afetler Farkındalık Ekibi’dir. Ekipte çevre mühendisi, kimya mühendisi, kimyager, endüstri mühendisi-asbest söküm uzmanı, iş sağlığı ve güvenliği uzmanları, yangın eğitmenleri var. Gerek kendi bünyemizde gerekse paydaş sivil toplum kuruluşları ve İzmir Kent Konseyi ile düzenlediğimiz panel, sempozyum veya seminerler ile toplumsal farkındalık  için çalışıyoruz. İşte tüm bu nedenlerlde bütüncül bakış açısı ve multidisipliner yapıya önem veriyoruz” dedi.

“YANLIŞ POLİTİKALAR YANGIN RİSKİNİ ARTIRIR”

İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Tekin Altuğ’a yaşadımız coğrafya başta olmak üzere dünyada orman yangınlarının artışının temel sebeplerini sorduk. Orman yangınlarının artışının, iklim krizi ve çeşitli insani faktörler nedeniyle daha sık ve daha şiddetli hâle geldiğini belirten Altuğ, “İklim krizi, yükselen sıcaklıklar, kuraklık ve aşırı hava koşulları ile doğrudan bağlantılıdır. Bu koşullar, orman yangınlarının çıkmasını ve hızla yayılmasını kolaylaştırır. Aynı zamanda, ormansızlaşma, yanlış tarım uygulamaları ve insan kaynaklı ihmaller (örneğin, ateşin kontrolsüz kullanımı) yangın riskini artırır” dedi.

Orman yangınları başta olmak üzere afetlerin artışının çeşitli faktörlerden kaynaklı olduğunu belirten Altuğ, bu faktörleri şu şekilde sıraladı:

“1. İklim Değişikliği: Yükselen küresel sıcaklıklar ve değişen iklim desenleri, kuraklık dönemlerini uzatarak ve nem seviyelerini düşürerek orman yangınlarına daha elverişli koşullar yaratıyor. Örneğin, daha sıcak ve kuru yazlar, yangın sezonlarının uzamasına neden oluyor.

  1. İnsani Faktörler: İnsan faaliyetleri, orman yangınlarının başlıca nedenlerinden biridir. Özellikle, tarım alanlarının genişletilmesi, kaçak yapılaşma, yanlış atık yönetimi ve kontrolsüz ateş yakma gibi faaliyetler yangınların çıkmasına ve yayılmasına katkıda bulunur.
  2. Ormancılık Politikaları: Orman yönetimi ve yangınla mücadele stratejileri, yangın riskini azaltmada kritik rol oynar. Etkili ormancılık politikalarının olmaması veya yetersiz uygulamalar, yangınların kontrol altına alınmasını zorlaştırır.
  3. Ekosistem Tahribatı: Orman yangınları, biyolojik çeşitliliğin kaybına ve ekosistemlerin tahrip olmasına yol açar. Bu, uzun vadede toprak erozyonuna, su kaynaklarının azalmasına ve iklim değişikliğine karşı direncin azalmasına neden olabilir.”

Orman yangınlarındaki artışın yalnızca çevresel değil, sosyal ve ekonomik açıdan da ciddi sorunlar yaratabileceğini belirten Altuğ, “Bu durumla başa çıkmak için küresel ve yerel düzeyde koordineli eylemler, etkili orman yönetimi ve iklim değişikliği ile mücadele stratejilerinin hayata geçirilmesi gereklidir. Bilinçlendirme kampanyaları, yangın söndürme altyapısının güçlendirilmesi ve doğa dostu politikaların uygulanması, yangın riskini azaltmada önemli adımlar olacaktır” dedi.

“EKSİKLER ÇOK, MESAFE KATETMEK GEREKİYOR”

Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadelede son yıllarda önemli adımlar atmış olduğunu ancak hazırlık, personel ve teçhizat konularında eksiklikler ve geliştirilmesi gereken alanların bulunduğunu beliren Altuğ, “Türkiye, orman yangınlarıyla mücadele için ulusal düzeyde stratejik planlar ve acil durum müdahale planları geliştirmiştir. Ancak bu planların sahada etkili bir şekilde uygulanması, sürekli güncellenmesi ve bölgesel farklılıkları dikkate alması gerekmektedir. Erken uyarı sistemleri ve yangın risk haritaları bulunmaktadır. Ancak bu sistemlerin etkinliğini artırmak için daha gelişmiş teknolojilerin entegrasyonu ve kullanımının yaygınlaştırılması önemlidir. Orman yangınlarıyla mücadele eden itfaiye ekipleri ve ormancılar, düzenli eğitim ve tatbikatlarla yetkinliklerini artırmaktadır. Ancak, personel sayısının yeterliliği ve sürekli eğitim ihtiyacı göz önüne alındığında, bu alanda daha fazla yatırıma ihtiyaç duyulmaktadır. Yangınla mücadelede gönüllülerin rolü önemldir ve bu gönüllülerin eğitimi ve koordinasyonunun daha etkili hâle getirilmesi gerekmektedir. Türkiye, yangın söndürme uçakları, helikopterler, itfaiye araçları ve diğer yangın söndürme ekipmanlarına sahiptir. Ancak, 2021 yılında yaşanan büyük orman yangınlarında görüldüğü üzere, mevcut teçhizat yetersiz kalabilmektedir. Orman yangınlarıyla mücadele için ayrılan bütçe ve kaynakların artırılması gerekmektedir. Yeterli finansal kaynak olmadan, gerekli teçhizatın temini ve personelin eğitimi sağlanamaz. Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede belirli bir kapasiteye sahip olmakla birlikte, hazırlık, personel ve teçhizat konularında daha fazla gelişme kaydetmesi gerekmektedir. Bu amaçla, sürekli eğitim, teknolojik yatırımlar, yeterli finansal kaynaklar ve toplumsal bilinçlendirme çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Yangınlarla etkin bir şekilde mücadele edebilmek için hem devletin hem de toplumun ortak çabaları gereklidir” dedi.

“UZUN VADELİ ÇÖZÜMLER ÜRETİLMELİ”

Orman yangınlarının iklim değişikliği, sıcaklık artışı, kuraklık, insani faktörler ve yanlış politikalar dolayısıyla gelecekte daha da artabileceğini belirten Altuğ, “Bu nedenle, küresel ve yerel düzeyde etkin önlemler alınması zorunludur. İklim değişikliği ile mücadele, orman yönetimi politikalarının iyileştirilmesi, teknoloji kullanımının artırılması ve toplumun bilinçlendirilmesi, yangın riskini azaltmada kritik rol oynayacaktır. Bu süreçte, hükümetler, sivil toplum kuruluşları, yerel topluluklar ve bireyler birlikte çalışarak yangınlarla mücadelede daha etkili stratejiler geliştirmeli ve uygulamalıdır. İklim değişikliği ve çevresel sürdürülebilirlik konularında uzun vadeli çözümler üretilmesi, orman yangınlarının gelecekteki etkilerini azaltmada önemli olacaktır” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Koray Önalan: “Bir Afet Bilincinin Oluşması Şart”

Prof. Tarık Şengül: “İstanbul Bize ‘Artık Yeter!’ Diyor”

Afet Haberciliği ve Propaganda