Çeyrek Asrı Aşan Adalet Arayışı: Pınar Selek Davası

28 Haziran Cuma günü saat 14.00’te İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Pınar Selek’in yargılandığı dava görülecek. Duruşma için Türkiye’den ve dünyanın farklı yerlerinden akademisyenler, hak savunucuları ve sivil toplum kuruluşları destek çağrısı yaptı.

Tarihler 9 Temmuz 1998’i gösterdiğinde İstanbul’un Mısır Çarşısı’nda bir patlama meydana gelmiş ve 7 kişi yaşamını yitirirken 120 kişi de yaralanmıştı. “Mısır Çarşısı Davası” olarak kayda geçen davada yargılanan sosyolog Pınar Selek, defalarca kez beraat etti ancak hâlâ yargılanıyor.

29 Eylül 2023’te gerçekleşen bir önceki duruşmada Pınar Selek’in Kırmızı Bülten’le istenmesine ve sanık Abdülmecit Öztürk’ün tutuklanmasına yönelik arama kararının devamına karar verilmişti.

Üç kez mahkemenin değiştiği yargılama süreci çeyrek asrı aşan bir süredir devam ediyor. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) başlayan yargılama süreci yargıdaki değişiklikler nedeniyle önce Özel Yetkili Mahkeme’ye sonrasında ise Ağır Ceza Mahkemesi’ne devredildi. Son duruşmada Pınar Selek’in babası avukat Alp Selek şu ifadeleri kullanmıştı: “Davanın ilk gününden bu yana insanlar yaşlandı, ölenler oldu. Yeni doğan çocuklar 25 yaşına geldi. Çok haksız bir dava. Bu dava başladığında ben 68 yaşındaydım. Şimdi 93 yaşındayım.”

11 Temmuz 1998’de gözaltına alınan sosyolog Pınar Selek, gözaltında avukat yardımından faydalandırılmadı ve ağır işkence gördü. Davada adı geçen Abdülmecit Öztürk ise savcılık ifadesinde Pınar Selek ile Mısır Çarşısı’na bombalı saldırı düzenlediği yönündeki polis ifadesinin işkence altında alındığını ve patlamayla hiçbir ilgisi ve bilgisinin olmadığını ve daha sonra katıldığı bütün duruşmalarda da Selek’i hiç görmediğini dile getirdi.

Yaşanan hak ihlâlleri davanın siyasi bir niteliğe büründüğünün açık bir ifadesi olarak göze çarpıyor. Ancak Pınar Selek için adalet arayışı kesintisiz biçimde sürüyor. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşecek dava ile ilgili Hâlâ Tanığız Platformu’ndan Karin Karakaşlı ve tarihçi Ayşe Hür ile konuştuk.

Hâlâ Tanığız Platformu’ndan Karin Karakaşlı’ya çeşitli sorular yönelttik.

“DAVADA İZLEMEDİĞİMİZ HUKUKSUZLUK KALMADI”

Pınar Selek ile ilgili, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden Ağır Ceza Mahkemesi’ne çeyrek asrı geçen, 2006, 2009, 2011 ve 2014’te olmak üzere dört beraat kararı olan bir yargılamadan bahsediyoruz. Yargılama süreci nasıl ilerledi, neler söylemek istersiniz?

Dava dosyasının akıl almaz hukuksuzluklarla dolu ayrıntıları kronolojik dökümlerle, raporlarla, haberlerle kayıtlı. Bu uğurda yıllarını veren avukatların emeğine saygısızlık etmek, haddimi aşmak istemem. Çuvallarla dosyada sabit bu hukuk cinayetinin özetini sunmak dahi sayfalar sürecektir. O yüzden sürece doğrudan tanıklık eden biri olarak öncelikle rakamlara dikkat çekmek ve en yalın hâliyle ifade etmek istiyorum. Sıfır suç, 26 yıl, 4 beraat ve hâlen süren bir mücadele var karşımızda. Yurt dışı heyetlerin katılımıyla dayanışma sınır ötesi ve uluslar üstü bir hâl alınca, süreci yıllar içinde farklı dillerde anlatmamız gerekti ve her seferinde 4 beraat dediğimizde çeviri hatası yaptığımız sanıldı. Çünkü malum, beraat kesin bir hükümdür, tek ve biriciktir, dolayısıyla zaten ortada en başından itibaren anlatılması ve kabul edilmesi imkânsız bir durum var. 

Sosyolog Pınar Selek, savaş koşulu yaratılmaya çalışılan “andıç” günlerinde ve “balans ayarı” yapmak için tankların Ankara sokaklarında yürütüldüğü bir dönemde Kürt Sorunu’yla ilgili yaptığı bilimsel çalışması sebebiyle 11 Temmuz 1998’de gözaltına alındı. Görüştüğü kişilerin isimlerini vermediği için Filistin Askısı dâhil ağır işkenceye maruz bırakıldı ve araştırmasına el kondu. Cezaevi’nde tutukluyken, 9 Temmuz’da meydana gelen Mısır Çarşısı Patlaması ile ilişkilendirildiğini televizyon ekranlarından öğrendi. Oysa kendisine soruşturma sırasında patlamayla ilgili tek bir soru dahi sorulmamıştı. Hazırlanan tüm bilirkişi raporları patlamanın gaz kaçağı kaynaklı olduğunu ortaya koydu. Arkaik dönemden kalmış avukatsız ifade tutanakları, sahte tutanaklar ve üretilmiş deliller tek tek çürütüldü. Selek’le birlikte Mısır Çarşısı’na bomba yerleştirdiklerine dair ifade veren diğer sanık Abdülmecit Öztürk, duruşmalarda ifadesinin işkence altında alındığını ve Selek’i tanımadığını beyan etti. Tüm bu yıllar boyunca Öztürk’ün soruşturma aşamasında işkence altında, avukat yardımından faydalandırılmadan alınan, sonradan reddettiği polis ifadesi, Mısır Çarşısı suçlaması ile Pınar Selek arasında kurulan tek bağ olarak kaldı. Öztürk hakkında verilen beraat kararı kesinleşirken, Pınar Selek hakkındaki beraat kararının savcılıkça temyiz edilmesi, Selek’in hedefe konulduğunun en büyük göstergesiydi.

En son 2014’te dördüncü kez verilen beraat, 2022’de Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından Selek’in ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması gerektiğine dair kararıyla bozuldu ve dava beşinci kez görülmeye başlandı. 29 Eylül 2023 tarihli son duruşmada Pınar Selek hakkında, kırmızı bülten ve tutuklama kararının devamına karar verildi. Mısır Çarşısı ile ilgili hakkındaki beraat kararı kesinleşmesine rağmen Abdülmecit Öztürk için de tutuklamaya yönelik yakalama kararının beklenmesine hükmedildi.

Dava dosyasına bunca yıl içinde tek bir yeni belge eklenmiş değil. Yargıtay dâhil her platformda görülen duruşmalarda beraat kararı tescil edildi. Buna rağmen sanki bunca yıllık mücadele yaşanmamışçasına avukatsız, işkence altında imzalatılmış ve sonradan yalanlanan  soruşturma aşamasındaki ifade tutanaklarına, defalarca kez çürütülmüş sahte belgelere itibar edilmesi, patlamanın bombadan kaynaklanmadığına dair bilimsel raporların dikkate alınmaması ancak bir cezalandırma azmi ile açıklanabilir. Bütün bu yıllar boyunca kendi verdiği beraat kararını asli başkan izindeyken geçici bir başkan ve yeni heyetle geri alan yerel mahkeme dâhil izlemediğimiz hukuksuzluk kalmadı. Ancak hakikat eğilip bükülebilen bir şey değil. Ortada suç yok, bomba yok, bombacı yok, Pınar Selek’in bütün bu süreçle bir ilgisi yok. O nedenle nihai beraat dışında varılabilecek bir sonuç da yok.

“HAYAT BİRBİRİNE KENETLİ DAYANIŞMALARLA AKIYOR”

Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Gezi tutukluları… Türkiye’de hak ihlâlleri günden güne artıyor. Pınar Selek hakkında süren yargılama sürecinde de benzer ihlâller yaşandı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adaletsizliğin çetelesini tutmak çok utanç verici ancak ne yazık ki Türkiye yakın tarihi sizin saydığınız tüm davalar başta olmak üzere bunun örnekleriyle dolu. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlardaki zaman aşımları, ömrünü barış mücadelesine adamış insanlara dönük suikastlar, bombalamalar, zorla kaybetmeler, cezaevinde rehin, ülkesinden sürgün olanlar; korunan, taltif edilen katiller ve çeteler… Beri yanda da unutturulmaya, alıştırılmaya karşı inadına süren hukuk mücadeleleri. Pınar Selek davasını bu büyük tablonun en kritik parçalarından biri olarak görüyorum. Burada hayat, damar damar birbirine kenetli dayanışmalarla akıyor. Hukukun siyasete kurban edildiği ve adaletin bir türlü tecelli etmediği bir düzende sıradan vatandaşın da günlük hayatını hiçbir şey olmamışçasına sürdürmesi sadece bir yanılsamadan ibaret. Dolayısıyla tüm bu davalara sahip çıkmak yakın tarihimizin ve bugünümüzün yalana dönüştürülmesine karşı direnmek anlamına geliyor. Bu da özgür, adil, eşit, kapsayıcı bir hayat için birlikte mücadele etmeyi ve herkesi birbirinden ayırıp yalnızlaştırmaya dönük oyunu bozmayı gerektiriyor.

“HAKİKAT İÇİN HESAP SORUYORUZ”

Yargılama 28 Haziran Cuma günü İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edecek. Uluslararası toplum da dâhil olmak üzere dayanışma çağrılarının yükseldiğini görüyoruz. Yargı sürecinden beklentiniz nedir?

Yargı sürecinden en büyük beklentim, bu 26 yıllık psikolojik işkencenin son bulması ve nihai beraatin koşulsuz ilanı. Bir insanın işlemediği suçtan maruz bırakıldığı bunca haksızlık ve adaletsizliğin zaten hiçbir şekilde telafisi yok. Zira bu 26 yılın başta Pınar Selek’e, hak savunuculuğunda duayen avukat babası Alp Selek’e, ablasını savunmak üzere kariyerini bir yana bırakarak hukuk okuyan ve avukatı olan kız kardeşi Seyda Selek’e ve biz yoldaşlarına, kısacası hiç kimseye yaşatılmaması gerekiyordu. Bu davanın varlığı ve Pınar Selek’ı ısrarla cezalandırmaya dönük hınç operasyonu ortadan kalkmadıkça hiçbirimize huzur yok.  

Pınar Selek’in tek suçu, devlet siyasetinin görünmez kıldığı, sesini bastırdığı herkese yönelmesi, kadın haklarından LGBTİ+ mücadelesine, Kürt, Ermeni meselelerinden sokak çocukları ve göçmen politikalarına, nerede bir dert varsa oraya temas etmesidir. Barış mücadelesinden, birleştirici emeğinden taviz vermemesidir. 

“Hâlâ Tanığız Platformu” olarak yola koyulduğumuzda bu ismin nasıl bir kara mizaha dönüşeceğini tahmin etmemiştik. Bizler Pınar’ın çalışmalarına, kişiliğine, öre öre hepimizi çoğaltan varlığına tanıktık. Ama sonra bu hukuk cinayetinin tanığı olarak bulduk kendimizi. Tanık olmak bir sorumluluk. O sorumluluğu yerine getirmek, umudumuzu yeşertmek için buradayız. Pınar Selek’in nihai beraatini gururla sahipleniyoruz. Hayat ve hakikat için hesap soruyoruz. Ve elbette kazanacağız.

“ORTADA BİR HUKUK CİNAYETİ VAR”

Ayşe Hür, yaşanan olaylarla ve davayla ilgili şunları söyledi:

“1998 yılından bugüne tam 26 yıldır süren bu dava, Nazi döneminin hukukçusu Carl Schmitt ve onun ardılı Günther Jacobs’un formüle ettiği ‘Düşman Ceza Hukuku’nun (benim deyimimle ‘hukuksuzluğunun’) en teşkilatlı örneğidir. Bu hukuksuzluk türünde, ‘adil ve bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkı’, ‘doğal hâkim ilkesi’, ‘suçlamadan haberdar edilme hakkı’, ‘delillerin yasallığı ilkesi’, ‘silahların eşitliği ilkesi’, ‘suçluluğu yasal olarak kesinleşene kadar masum sayılma hakkı’, ‘orantılılık ve ölçülülük ilkesi’, ‘davanın makul sürede görülmesi ilkesi’ gibi ilkelere yer yoktur. Nitekim Pınar Selek davasında bu ilkelerin hepsi defalarca çiğnenmiştir. 

Bu dava, zımni ‘Türklük Sözleşmesi’nin dışına çıkarak hayatını bu sözleşmenin talileştirdiği, yok saydığı, asimile etmeye çalıştığı dezavantajlı kesimlerin iyiliğine adamış bir bilim kadınından terörist çıkarmak için tüm silahlarını kuşanan devasa devlet aygıtının tek bir kişiye çullanmasının bıktırıcı ve öfkelendirici hikâyesidir. 

Bu davada ‘yok yoktur’. Önce suçlama, sonra kanıt arama vardır, bu uydurma ‘kanıtları’ Pınar Selek’e kabul ettirmek için ‘Filistin askısı’ndan elektrik vermeye kadar en vahşi işkenceler vardır, gizli ve yalancı tanıklar vardır, bunlara dayandırılan ‘tek kişilik örgüt’ iddiası vardır, defalarca değişen mahkemeler ve mahkeme heyetleri vardır, avukat yardımının engellenmesi vardır, yıllarca süren tutukluluk vardır. 

Tüm bunlara rağmen kanıtsızlık o kadar barizdir ki, bu düşmanca yargı sistemi bile Pınar Selek’i 2006, 2009, 2011 ve 2014’te dört kere beraat ettirmek zorunda kalmıştır. Ancak onu ‘düşman’ kategorisine sokan mercilerin müdahalesiyle üst mahkemeler, bu beraat kararlarını defalarca bozup müebbet hapis cezaları talep etmiştir. Beraat ve müebbet arasında gidip gelen bu kararlar bile ortada bir hukuk cinayeti olduğunu gösterir. Her zamankinden daha umutlu olmamızı sağlayan bir atmosfer olmamasına rağmen 28 Haziran 2024 günü görülecek davada, Pınar Selek’in nihai beraatini almak için mahkeme salonunda olacağız…”

Aradığınız Adalete Ulaşılamıyor!

Ayşe Hür Yazdı: Rosenbergler Ölmemeli!

Birleşmek ve Ayrışmak: Ortak Bir Maksatta…