“Sen Bu Kadınların Avukatı mısın?” mottosunu yaratarak yola çıkan ve yürüdüğü yolu sebuka.com platformunu kurarak taçlandıran kadın hakları savunucusu Avukat Aslı Karataş, Fikir Söyleşi’nin konuğu oldu.
Kadınların sürdürdükleri emek ve hak mücadelesinde daha cesur olmaları ve farkındalık elde etmeleri için gayret eden bir figür Avukat Aslı Karataş… Kendisi bu gayretini şu şekilde tanımlıyor: “Sebuka’nın açılımına uyar şekilde ben insanlara, kadınlara daha çok kendilerini anlatmaları için söz vermiş ve söz üretmiş oluyorum. Bir dertten, haksızlıktan bahsediyoruz. Sonrasında herkes aslında kendi hanesinde, kendi cemiyetinde bu sözleri çoğaltmış oluyor. Sebuka, kadınlara bir cephane sağlamış oluyor.”
Lisans eğitimini Koç Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra, Galatasaray Üniversitesi’nde özel hukuk alanında yüksek lisans yapan ve Sorbonne-Cornell Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirilen programda insan hakları, London School of Economics’te de hukuk ve politika dersleri gören Avukat Karataş ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, toplumsal cinsiyet eşitliği ve diğer hak mücadelesi konularını SEBUKA markasına nasıl entegre ettiğini, markanın doğuş hikâyesini ve geleceğe dair vizyonunu konuştuk.
“EN GÜÇLÜ MUHALEFET TÜRKİYE KADIN HAREKETİ, FEMİNİST HAREKETİDİR”
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde adaletin sağlanıp sağlanamadığı, toplumsal değerlerin/yargıların tabuların yıkılıp yıkılamadığı, kadın hakları mücadelesinde farkındalığın seviyesi ve bu mücadelede yolun umuda çıkıp çıkmadığı hakkındaki söyleşimizde Karataş’ın en çarpıcı cümleleri şunlar oldu:
“Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği açısından son yıllarda bir geriye gitme var. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek ve bu çekilmeye giden yolda döşenen taşlar, bunun en büyük göstergesi. Şimdi hedefte ayrıca 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Medeni Kanun da var. Kadınların kazanılmış haklarının geri alınması yönünde bir çaba var. Buna yönelik söylemler kamusal figürler tarafından üretiliyor. Ama tüm bu çabaya rağmen geriye gidiş var mı? Bence hayır. Çünkü Türkiye’deki en güçlü muhalefetin Türkiye Kadın Hareketi, Feminist Hareket olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar aleyhte propaganda yapılıyorsa da feminist hareketin çok doğru hamlelerle tam tersi yöndeki propagandayı da ortaya koyduğu kanaatindeyim.”
Sebuka’yı kurma fikri nasıl ortaya çıktı?
Sebuka’yı kurma fikri aslında ‘yolda güdüldü’ derler ya öyle ortaya çıktı. Ben 2016 – 2017 yıllarında çeşitli platformlara yazı yazıyordum. 2016’da doğum yaptım ve anne olduktan sonra aslında bu konuda üretme, konuşma ihtiyacı daha belirgin hâle geldi. Hem ev içi roller bağlamında hem iş hayatındaki dengeler bağlamında bir yere kadar kendi hayatınızı eşit ve adil yürütebiliyorsunuz aslında. Ama çocuk olunca bütün dengeler tekrar alt üst oluyor ve tekrar aslında ne kadar çok söz üretmek gerektiği ortaya çıkıyor. Bu vesileyle de sürekli çeşitli web sitelerine yazılar yazıyordum. Sonra Dijital Topuklar ile yolum kesişti. Dijital Topuklar Platformu’ndan Elif Doğan’dan bir platform ile ilgili destek istemiştim. Aslında Blogcu Anne olan Elif’ten destek istemiştim. “Bizim web sitemize de yazmak ister misin?” Teklifi aldım. Ve Dijital Topuklar’da düzenli olarak yazmaya başladım. Dijital Topuklar Zirvesi’ne konuşmacı olarak katıldım. O zirveden sonra başka yerlerden de konuşma davetleri aldım. Ve sonra yine aslında Elif ile Perihan kendi web sitemi kurmam noktasında beni güçlendirdiler. Ben Sebuka’ya bir blog şeklinde başladım. Ve yazıları duyurabilmek için Instagram hesabı açtım. Böylece bir dijital içerik platformu olarak Sebuka doğdu. Söz üretme konusunda daha programlı bir içerik sağlamak adına da eğitimler ve atölyeler düzenlemeye başladım. Şirketler beni konuşmalara çağırır oldular ama tabii bunlar daha bütçeli işler oldu diyebilirim.
Sebuka’nın temel çalışma alanları nelerdir?
Aslında yine bu bahsettiğim ihtiyaçtan doğacak şekilde ‘iş yerlerindeki ayrımcı düzenlemeler’, ‘şirketlerde toplumsal cinsiyet eşitliği nasıl sağlanır?’ konuları ve şirketlerin ev içi şiddetle mücadele konusundaki rolleri üzerinde çalışıyorum. Çünkü şirketler de toplumun kıymetli bir paydaşı ve bundan ötürü üzerlerine düşen görevleri var ve bu İstanbul Sözleşmesi’nde de tanımlanır. Aynı zamanda bu hükümlülük şirketlere ve diğer paydaşlara 6284 Sayılı Kanunda da yer alır. Dolayısıyla şiddet alanında hem çalışıyorum hem de dediğim gibi bu noktada şirketleri aracı kılıyorum. Ebeveynlik pratikleri, hukuktaki cinsiyetçi düzenlemeler, cinsiyetçi dil de temel çalışma alanlarım arasında yer alıyor. Ayrıca “Uyuyan Güzel Uyandı” isimli bir kitabım var. Masallarda toplumsal cinsiyet eşitliğini anlatan ve bu eşitliğin nasıl manipüle edildiğine dikkat çeken bir çalışma diyebilirim ve bu çerçevede Masal Atölyeleri de gerçekleştiriyorum.
“SEBUKA, KADINLARA BİR CEPHANE SAĞLIYOR”
Sebuka’nın kuruluşunda sizi motive eden en önemli etkenler nelerdi?
Sebuka’nın kuruluşunda da devamında da beni en çok motive eden şey gerçekten bu sözün bu kadar yayılabilmesi oldu ve inanın her gün, her hafta ‘iyi ki varsınız’ mesajları alıyorum ve bu beni gerçekten çok motive ediyor. Sebuka beni çok güçlendiriyor ve Sebuka vesilesiyle bir sürü kadının da güçlendiğini görüyorum. Bizzat duyuyorum. Bana bizzat bunu yazıyorlar. Bir söz üretmek, bir söylem üretmekti derdim. Ve bu derdin de neticesine ulaştım gibi hissediyorum. Yani şu ifadeyi de çok duyuyorum. Avukat olmaktan da biraz mütevellit aslında. Sebuka’nın ismine uyar şekilde ben insanlara, kadınlara daha çok kendilerini anlatmaları için söz vermiş oluyorum. Yani söz üretmiş oluyorum. Ürettiğim sözü, hani bu şey gibi sen bir post yapıyorsun herkes kendi sayfasında, hikâyesinde tekrar paylaşıyor, onun çok katmanlı hâli gibi. Yani biz orada bir konu konuşuyoruz, bir içerik üretiyoruz, bir dertten bahsediyoruz. Sonrasında herkes aslında bunu kendi hanesinde, kendi cemiyetinde çoğaltmış oluyor. Sebuka kadınlara bir cephane sağlamış oluyor. Bu da beni gerçekten çok motive ediyor.
Sebuka’nın en çok hangi konularda farkındalık yarattığını gözlemliyorsunuz? Nasıl geri bildirimler alıyorsunuz?
Sebuka’nın en çok ilişkiler konusunda farkındalık yarattığını düşünüyorum. Bunu özel mesajlarla da alıyorum gerçekten. Bazen postların altında yorumlarla da alıyorum. Dost sohbetlerinde de alıyorum. ‘Benim yaşadığım şey şiddetmiş, hiç farkında değilmişim’ gibi gerçekten çok fazla farkındalık oluşturduğunu düşünüyorum.
Sizin toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizm farkındalığınız nasıl oluştu?
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve feminizm farkındalığımı oluşturan türlü türlü sebepleri var. Biz üç kız kardeşiz. Babamın ailesi, babam çocukken Adana’dan göç etmiş. Babamın, dedemle beraber aslında kurduğu ama babamın büyüttüğü bir şirketimiz var. Ve o şirket tarım makineleri üzerine, erkek egemen bir sektörde faaliyet gösteren bir şirket. Beş tane halam var, feminist bir halam var. Aslında belki ilk onunla tanıştım diyebilirim. Dolayısıyla bu aile ortamında büyürken bu farkındalığın oluşmaması, Orta Doğu’da yaşarken özellikle çok da mümkün değil aslında. Tamamen içinde doğduğum aile, okuduğum okullar vesilesiyle, yaşadığım ülke vesilesiyle bu farkındalığın oluştuğunu düşünüyorum. Genel olarak hak mücadelesi ve savunuculuk bağlamında, adalet bağlamında da hassasiyetleri, ilkeleri olan biriyim. Kendi öznesi olduğum, maruz kaldığım ayrımcılıkta en ayyuk (yüksek) şekilde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğu için sanırım böyle bir farkındalık gelişti.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği açısından son yıllarda ne gibi gelişmeler gözlemliyorsunuz?
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği açısından son yıllarda bir geriye gitme var. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek ve bu çekilmeye giden yolda döşenen taşlar, bunun en büyük göstergesi. Kadın örgütlerinin ve çeşitli bağlamlarda açılan davaların sözleşmenin iptalini öngören Cumhurbaşkanı kararının iptal edilmesi için danıştay nezdinde davalar açıldı. Bütün avukatlar 81 ilden Ankara’ya gittik, duruşmayı izledik. Bir sürü kampanya oluşmasına rağmen dava olumsuz sonuçlandı. İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırılan Cumhurbaşkanı kararı iptal edilmedi. Ve sonra tabii hedefte 6284 Sayılı Kanun vardı. Ve Medeni Kanun var aslında. Dolayısıyla kadınların kazanılmış haklarının geri alınması yönünde bir çaba var. Böyle bir söylem üretiliyor, böyle bir politika üretiliyor. Kadınların çalışmasını demotive eden, ‘çalışmak fıtrata uygun değil, çalışmak erkeğin görevi, çalışmak aslında kadınlar için ne kadar yorucu’ gibi çeşitli sosyal medya kampanyaları yürütülüyor. Aslında böyle kamusal figürler var. Bu konuda içerikler üretiyorlar, konuşuyorlar: ‘Evinin kadını olmak aslında ne kadar ideal ve doğru bir kimlik, kadınlar için çocuklarına bakmak, çocuklar kreşlerde sağda solda sürünüyor kadınlar çalışırsa’ gibi. Bir de giyim kuşamla alakalı söylemler var. ‘Biz açık ama kapalı kızlarız’ söyleminin yer aldığı içerikleri görmüş ve duymuşsunuzdur. Dolayısıyla bu tür bir kampanya olduğunu düşünüyorum. Ama bunlar çok geriye gitme sağlıyor mu? Bence Hayır. Çünkü Türkiye’deki en güçlü muhalefetin Türkiye Kadın Hareketi, Feminist Hareket olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar aleyhte propaganda yapılıyorsa da feminist hareketin de bunu çok iyi gösterdiği ve çok doğru hamlelerle tam tersi yöndeki propagandayı da ortaya koyduğu kanaatindeyim.
“EN BÜYÜK ENGEL GELENEKSEL AİLE YAPISININ DEVLET MEKANİZMALARI TARAFINDAN GÜÇLENDİRİLMESİDİR”
Ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliği önündeki en büyük engeller nelerdir?
Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği önündeki en büyük engelin geleneksel aile yapısı ve bu geleneksel aile yapısının devlet mekanizmaları tarafından güçlendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Medeni Kanun 1926’ta kabul edildiğinde ‘ailenin reisi babadır’ diyen bir kanun. Tabii ki sonra bu söylem değişiyor. Çeşitli reformlar yapılıyor ama bu yargının gerçekteki görünümü bir anda değişmiyor. Yani bugün hâlâ kadının evlenme sebebiyle işten ayrılması hâlinde kıdem tazminatı almasını öngören İş Kanunu yürürlükte. Çünkü bunun dayanağı, kadının çalışmasını kocasının iznine bağlı tutan, 1990’daki bir Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilen Medeni Kanun maddesi. Hâliyle burada ilk başta aslında reformların başlaması gereken yerin ailenin bizatihi kendisi olduğunu düşünüyorum.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için bireylere, ailelere, sivil topluma ve kamuya neler düşüyor?
Toplumsal cinsiyet eşitliği için bireylere düşen görevin kapısının önünü süpürmek olduğunu düşünüyorum. Yani ben dedim de ne oldu, bayan demedik de ne oldu, diyenleri uyardık da ne oldu. Çok şey oluyor. Çok şey oluyor. Yani “elalem ne der”deki elalem biziz aslında. Yani sen, ben, o. Dolayısıyla kendimizi, kendi çevremizi ne kadar değiştirip dönüştürürsek toplum da o kadar değişiyor, dönüşüyor aslında. İletişim çağındayız, dijital iletişim çağındayız. Artık etkileşimde olduğumuz insan sayısı 10-20 değil, binler oluyor. Gün içinde 100 kişiyle iletişime geçebildiğimiz bir ağımız var. Yani Instagram’a bir hikâye koyuyoruz ve 100 tane arkadaşımız bunu görüyor mesela. Dolayısıyla iletişimde olmak daha kolay, daha mümkün. Ben herkesin kendi yaşamında elde ettiği kazanımların sonra böyle damlaya damlaya göl olduğunu, büyüdüğünü düşünüyorum. Sivil topluma ve kamuya ne görevler düşüyor sorusu büyük geniş bir soru. Sorunuzu bu şekilde yanıtlamayı seçeyim. Çünkü ülkemizde açıkçası bir sivil toplum kuruluşunun aktif olarak çalışabildiği bir ekosistem olduğunu da düşünmüyorum.
Gençlere toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Aslında ben kimim ki gençlere tavsiye vereyim noktasındayım. Fikirlerim var bir sürü ve evet herkese yönelik. Gençlere, yetişkinlere, bazen çocuklara. Ben kendim de gençlerden, yetişkinlerden ve çocuklardan tavsiye almaya açığım. Dolayısıyla yani bu hikâyede kendi evinin önüne süpürmek olsun, okumak, kendini değiştirmek, kendini geliştirmek olsun, bunların önemli olduğu kanaatindeyim. Kendime de verdiğim tavsiyeler aslında herkes için geçerli diyebilirim.
“ERKEKLER TOKSİK ERKEKLİK PRATİKLERİNDEN UZAK DURMALILAR”
Erkeklerin toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde nasıl bir rol oynayabileceğini düşünüyorsunuz?
‘Am I’ deriz ya Türkçede tam bir karşılığı yok ama ‘yanımda duran, destek olan’ olarak çevirebilirim belki. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin öznesi mi erkekler? Elbette. Sonuçta onlar da patriarkal normlardan etkileniyorlar ama çoğu zaman tabiri caizse kaymağını yiyen taraftalar. Bazen de bir adım geride durmaları gerekiyor. O hak mücadelesinin çok da sahibiymiş gibi davranmamaları gerekiyor benim durduğum yerden. Ben mesela 8 Mart Gece Yürüyüşü’ne de erkeklerin gelmemesi gerektiği kanaatindeyim. Ama yani orada da yine kendi önünü süpürecek. Yani o toksik erkeklik pratiklerinden uzak duracak. Eğer eşitliğe katkı sağlamak istiyorsa, ‘erkek adam şöyledir, erkek adam böyledir’ üzerinden değil de o rolleri paylaşmaya, eşit yaşamın öznesi olmaya gayret edecek. Bence ona düşen rol de yine bu.
Toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde önümüzdeki 5 yıl içinde neler olacağını öngörüyorsunuz?
Eğer bu soruyu bana 31 Mart Genel Seçimlerinden önce sorsaydınız çok daha karanlık bir yanıt verirdim. Mücadeleden çok umutluydum. Sadece daha çetin geçeceğini düşünüyordum. Şimdi biraz daha umudum var. Dünyada bir faşizm dalgası ve yükselen bir sağ hareket var. Aslında bu Türkiye’ye de özgü bir durum değil. Dünya genelinde yabancı düşmanlığı ve ekonomik kriz var. Hepsi birbirine bağlı. Dezavantajlı olan grubun dezavantajını sürdürmesi hatta bu dezavantajın artmasına yol açan etkenler var gibi. Yine mücadeleyi çetinleştirecek şeyler bunlar ama öte yandan farkındalığın da arttığı bir dünyaya girdik. Örneğin dünyada artık yapay zeka konuşuluyor, hayata geçirilen projeler var. Bambaşka şeyler konuşuyoruz. O yüzden ben toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinde ilerleme olacağı noktasında pozitifim diyebilirim. Hâlihazırdaki koşunun iyiye giden bir gelişme olarak neticeleneceğini düşünüyorum.
“SEBUKA KADINLAR KULÜBÜ KURMA PLANIM VAR”
Sebuka’nın gelecekteki hedefleri nelerdir?
Sebuka’nın gelecekteki hedefleri arasında bir topluluk kurmak var. Sebuka çatısı altında çok güzel bir topluluk oluştu. Gerçekten bence birbirine çok iyi gelecek insanlar var. Bazen yolda da rastlaşıyoruz, geliyor konuşuyor insanlar çok mutlu oluyorum. Böyle yüz yüze de tanışmış oluyorum. Birçoğuyla zaten DM üzerinden çok aktif yazışıyorum. Yorumlarda birbirleriyle de iletişimde olduklarını görüyorum. Keşke bu insanları bir araya getirebilsem fikrindeyim. Henüz pişiremedim. Ama niyetim o. Yani öyle bir oluşum yapayım ki diyorum, bu kişiler birbirlerini tanısınlar, birbirleriyle iletişimde olabilsinler. Düzenli görüşme planları yapalım. Ayda bir kahvaltı toplantıları gibi bir araya gelelim, konuşalım, görüşelim. Böyle bir kulübümüz olsun istiyorum. Gelecekteki hedefim ve planım bunu hayata geçirmek diyebilirim.