Türkiye’de bir süredir asgari ücrete zam yapılıp yapılmayacağı konuşuluyor. İktidar kanadı olası bir zam gündemine kapıları tamamen kapatırken muhalefet asgari ücrete zam yapmanın elzem olduğu görüşünde. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, “Ya geçim ya seçim” diyerek emekli maaşlarının ve asgari ücretin mevcut durumunun seçim olasılığını beraberinde getireceğini vurgulamıştı.
Ücretli çalışanların önemli bir kısmının asgari ücret ve asgari ücrete yakın seviyelerde maaş aldığı Türkiye’de, asgari ücretin miktarı siyasetin ve ekonominin önemli başlıklarından biri olmayı sürdürüyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) yayımladığı “Asgari Ücret Araştırması 2024” raporu, durumu verilerle gözler önüne seriyor. Rapora göre, asgari ücretin altında çalışan kişilerin çalışanlar arasındaki oranı 2002 yılında yüzde 24,4 iken bu oran 2024 yılında yüzde 33,8 seviyesine yükseldi. Yani, Türkiye’de yasal sınırın altında çalışanların oranı geçtiğimiz 22 yılda yüzde 9,4 arttı.
Türkiye’de ortalama ücretin asgari ücrete nasıl yaklaştığını görebilmek için ortalama ücretin asgari ücretin kaç katı olduğunun yıllara göre değişimini incelemekte fayda var. 2005 yılında, ortalama ücret asgari ücretin 2,2 katı iken bu oran 2021 yılı için 1,7 olarak görünüyor. Aşağıdaki grafikten, Türkiye’nin asgari ücretli çalışanlar ülkesi hâline günden güne nasıl geldiği incelenebilir:
(Kaynak: DİSK-AR)
Peki, sıklıkla karşılaştırmaların yapıldığı Avrupa ülkelerinde durum nasıl? Türkiye, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında ne durumda? Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) yayımladığı veriler Türkiye açısından hiç de iç açıcı değil. Eurostat verilerine göre, Türkiye Avrupa’da ortalama ücretler bazında en alt sırada bulunuyor. Aşağıdaki tablodan kimi Avrupa ülkelerinin ve Türkiye’nin ortalama ücret miktarları incelenebilir:
Ülke | Ortalama Ücret (Euro) |
İsviçre | 85.582 |
Hollanda | 45.249 |
Almanya | 38.086 |
Ortalama* | 28.217 |
İtalya | 24.207 |
Yunanistan | 17.707 |
Türkiye | 8.968 |
(*: Avrupa ülkelerinin ortalaması, Kaynak: Eurostat)
Özetle, veriler asgari ücretle çalışanların Türkiye’de önemli bir kesimi oluşturduğunu ve asgari ücretin Avrupa ile mukayese edilemeyecek kadar düşük olduğunu gösteriyor. Peki, ne yapılmalı?
Mevcut duruma dair pek çok çözüm önerisi var. Bu önerilerden birisi de “Bölgesel ve Sektörel Asgari Ücret” uygulaması. Bölgelere ve sektörlere göre değişen asgari ücreti esas alan bu uygulama Türkiye’de çeşitli zamanlarda dile getiriliyor. Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel de “Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek. Döviz kuru bizler için yüksek ama ihracatçı için çok düşük” diyerek bölgesel ve sektörel asgari ücret uygulamasını desteklediklerini belirtmişti. Bölgesel ve sektörel asgari ücret, mevcut durum için bir çözüm olabilir mi?
Konuyu Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi, ekonomist Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan ile konuştuk.
“TÜRKİYE ARTIK ASGARİ ÜCRETLİLER ÜLKESİ”
Prof. Dr. Eriç Yeldan’a Türkiye’de asgari ücretin genel bir ücret hâline dönüştüğünü ve bunu nasıl değerlendirdiğini sorduk. Tespitin doğru olduğunu berliten Yeldan “Evet, neredeyse hemen tüm küresel ekonomide şu gözlemi yapıyoruz: Küresel ekonomi ‘istihdamsız büyümeden, ücretsiz büyümeye’ geçiş yapmakta. 1990’lı ve 2000’li yıllar çoğunlukla büyümenin daha çok sermaye yoğun ve emeği dışlayıcı özellikler beslemekteydi ve istihdamsız büyüme diye nitelendirilmekteydi. 2009 krizi sonrası artık işgücü giderek daha düşük ücretten çalışma olanağı bulabilmekte. Türkiye de bu gözlemin çok tipik bir örneği. Özellikle DİSK Araştırma Merkezi’ndeki meslektaşlarımızın bulguları, Türkiye’de ‘ortalama’ ücret düzeyinin reel olarak gerilerken, asgari ücret ile olan farkının 1.2’ye değin gerilediğini vurguluyor. Gözlenen istihdam artışları ‘formel’ kesime özgün güvenceli istihdamdan ziyade, mevsimsel geçici, yarı zamanlı ve güvencesiz (eğreti) istihdam biçimlerine dayanmakta olduğunu belirtiyor. Bu anlamda Türkiye artık bir asgari ücretliler ülkesi –yani teknik ifadesiyle, yaşamını sürdürebilmek ve bir sonraki iş günü işbaşı yapabilecek düzeyde asgari tüketim koşullarını sağlamaya yeten ücret” dedi.
“BÖLGESEL VE SEKTÖREL ASGARİ ÜCRET GERÇEKÇİ DEĞİL”
Yeldan’a asgari ücretin genel ücret hâline gelmesiyle birlikte bölgesel ve sektörel asgari ücret tartışmalarının gündeme geldiğini ve böyle bir uygulamaya Türkiye’nin ihtiyacı olup olmadığını da sorduk. Bu önerinin gerçekçi olmayan bir kuramsal yaklaşıma dayandığını belirten Yeldan, “Buna göre, Anadolu’nun taşra bölgelerinde yaşam maliyetleri daha düşüktür ve buna dayanarak işgücü maliyetlerini aşağıya çekmek için asgari ücretin düşürülmesi bu bölgelerde istihdamın artmasına olanak sağlayacaktır. İlk bakışta akılcı gibi duran bu sav, aslında gerçeklerle örtüşmüyor. Her şeyden önce istihdamın yaratılmasındaki en önemli unsurlar olarak ücretlerden ziyade işgücünün üretkenliği, üretim sürecinin depolama, taşıma gibi lojistik sorunları ve iç pazarın gücü öne çıkıyor. Yapısal nitelikli bu unsurları tek kalemde ücretleme avantajı ile karşılamak mümkün değil. İkinci olarak, Türkiye zaten yıllardır bölgesel kalkınma teşvik sistemi altında istihdam ve yatırım teşvikleri, kredi teşvikleri, vergi teşvikleri gibi bir çok düzenleme ile Anadolu’da sanayinin ve istihdamın geliştirilebilmesi için ‘fiyat ve ücret desteği’ sağlamakta. Devlet Planla Teşkilatı dönemine değin uzanan bir tarihsel süreçte Anadolu’da üreticilere sağlanan bu fiyat ve ücret teşviklerinin kalıcı bir sonuç yaratmadığı ve her defasında bunların boşa harcandığı, etkin olmadığı bilinen gözlemler. Bu yüzden, sadece fiyatlamaya dayalı bir kalkınma stratejisinin başarılı olamayacağı bilinen bir gerçek” diyerek durumun gerçekçi olmadığına vurgu yaptı.
“SOSYAL DIŞLANMA RESMİLEŞECEK VE KALICILAŞACAK”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özel, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada bölgesel ve sektörel asgari ücret uygulamasına sıcak baktıklarını belirtmişti. TÜSİAD ve kimi sermaye çevrelerinin de uygulamaya sıcak baktığını biliyoruz. Peki, uygulama emekçiler açısından nasıl sonuçlar doğuracak, ne anlam ifade edecek? Yeldan, soruyu şu şekilde yanıtlıyor:
“Bu tasarımın özünde Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu vurgulamak istiyorum. Böyle bir tasarım, Türkiye’nin en önemli sorunu olan bölgesel eşitsizliği resmileştirmiş olacaktır. Bölge insanını ‘ikinci sınıf vatandaş’ ve ‘ucuz emekçi’ olarak ötekileştirmiş olacaktır. İktisadi açıdan bir kazanç yaratmayacağı bir yana sosyal dışlanmayı resmileştirecek, kalıcılaştıracaktır. Böylelikle son derece önemli bir sosyal sorun olan göç tehdidini daha da derinleştirecektir. Bu bağlamda, böyle bir öneri özünde eşitlik ve dayanışmayı öne çıkartması gereken sosyal demokrat bir anlayışı da yadsımakta ve CHP yönetiminin sahip çıkması gereken ilkelerle uyuşmamaktadır. Bunun ötesinde, vurgulamamız gerekiyor ki Türkiye’nin gelişmiş ve geri bıraktırılmış bu ‘vasat’ görünümün ardında parçalanmış bir ulusal ekonomi deseni yatmaktadır. Bir yanda İstanbul, Kocaeli, Bursa, Eskişehir havzasına sıkışmış ‘yüksek’ gelirli Türkiye; diğer yanda ortalama eğitim süresi 4 yıldan az olan (İlkokuldan terk), kıt sermayeli, geri teknolojili ve ulusal ve uluslararası tekellerin açık sömürüsüne terk edilmiş olan bağımlı ‘yoksul’ Türkiye. ‘Zengin’ Türkiye, sürekli olarak ‘yoksul’ Türkiye’yi üretmekte; ‘yoksul’ Türkiye ise ucuz işgücü, ucuz hammadde, ve toprak rantları aracılığıyla zengin Türkiye’ye kaynak aktarmaya devam etmektedir. ‘Yüksek gelirli Türkiye’ ile ‘Yoksul Türkiye’ birbirinden kopuk görünmesine karşın, aralarındaki işgücü ve sermaye göçü, finansal bağımlılık, ulaştırma ağlarındaki karmaşık yapılaşma ve benzeri mekanizmalarla sürekli olarak bir birini besleyen ve yoksul Türkiye’yi kalıcı olarak yoksulluk tuzağına hapseden bir ikili tuzak (duality trap) yapısı sunmaktadır. Nitekim, Latin Amerika ekonomileri ile birlikte Türkiye, hem kişiler arasında gelir dağılımı hem de bölgeler arasında gelişmişlik farklarının en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır. Sonuç olarak, şu yorumu paylaşmak arzusundayım: Bölgesel eşitsizlik sorunu bir asgari ücretlendirme ve fiyat desteğiyle aşılabilecek bir fiyatlandırma sorunu değil, küresel kapitalizmin anarşik yapısının ve dengesiz büyüme sürecinin ürettiği ikili ve hatta çoklu parçalanmış yapıların sonucu olarak karşımızda durmaktadır. Bu yapıyı dönüştürecek yapısal nitelikli dönüşümleri gerçekleştirmeden ve makro ekonomi düzeyinde döviz ve finans piyasalarındaki dengesizlikleri giderecek adımları atmadan Türkiye’nin kalkınma sorununu çözebilmesine olanak yoktur.”
“KIR VE KENT YOKSULLARI KUCAKLANMALI”
Bölgesel ve sektörel asgari ücret uygulamasına açılan kapının ardında aslında bir söylem var asgari ücretteki genel bir artışın enflasyondaki artışa yol açacağı söylemi. Yeldan’a bu söylemin ne derece doğru olduğunu da sorduk. “Öncelikli olarak enflasyonun ardında yaşanan ana nedenlerin ücret maliyetlerinden değil, Türkiye’de yoğunlaşmaya ve tekelci lojistik kanalların dayattığı taşıma – depolama – pazarlama faaliyetlerinden ve şirketlerin karlılığını koruyarak daha da yükseltme davranışlarından kaynaklanmakta olduğunu görmemiz gerekiyor” diyen Yeldan, “Daha geniş bir bakışla, Türkiye benzeri gelişmekte olan yükselen piyasa ekonomileri için uluslararası yeni-iş bölümünde üstlenilen görev, her ne pahasına olursa ihracatın arttırılması ve bu nedenle de uluslararası rekabet gücünün yükseltilmesi önceliği olarak kurgulanmakta. Bu da ücretlerin baskı altında tutulmasını ve ihracatçı sektörlerde emek veriminin yükseltilmesini sağlayacak –çoğunlukla ithal teknolojiye ve pazarlama tekniklerine dayalı dışa bağımlı- bir üretim desenini gerekli kılmaktadır. Buna karşılık olarak, emekçileri ve uğradıkları ekonomik şiddet altında sosyal dışlanmaya uğrayan kır ve kent yoksullarını da kucaklayarak genişleyen bir iç pazarın avantajlarından yararlanmak öncelikli olarak gündeme getirilebilir. Bu tür alternatif bir modelde uluslararası rekabet gücünü artırmak için ücretleri ve maliyetleri aşağıya çekme saplantısının yerini, iç pazarda istihdamı ve iç talebi koruyan, üretkenlik kazanımlarını emeğin gelirlerine yansıtan bir sanayileşme ve üretim modeli benimsenmelidir. Bu modelin ana itici gücü kamu girişimciliğine ve kamu yatırımlarına dayanmak üzere yeniden kurgulanmalıdır görüşündeyim” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Ekonomik Krizin Yakıcılığında: Yurttaşlar Temmuz Zammı Bekliyor