Geçmişin Yüklerinin Gölgesinde Bir Kamala Harris Portresi

“Olabilecek olan, olmuş olanın yükünden kurtulmuş” ya da “Geçmişin yüklerinden arınmış olabiliriz”. Tercümesi güç. Tam İngilizcesi ile “What can be, unburdened by what has been”. Bu sözler ABD başkanlık seçimlerinde demokratlar adına yarışması neredeyse kesinleşen başkan yardımcısı Kamala Harris’e ait. 

Harris, seçime 100 gün kala yarıştan çekilen Biden’ın işaret edişiyle adaylık için önce en güçlü isim haline geldi, rakiplerinin desteği sonrası partisinin kongresine tek aday olarak emin adımlarla yürüyor. Eğer 81 yaşındaki Biden onun için geçmişin bir yüküyse ondan da kurtulduğu ve kendi yolunu açtığı kesin. Hatta içinden şöyle de diyor olabilir: “I Did It, Joe!” Kampanyası için birlikte koşacağı yardımcısını bile aramaya başladı Harris. Vakit kısıtlı rakip çetin.

Trump’ın gerçek anlamda bir antitezi olan 59 yaşındaki politikacının yıllarca diline yapışan ve sloganlaşan o felsefi mesajı mı? “Olabilecek olan, olmuş olanın yükünden kurtulmuş” sözleri aslında Kamala Harris’in Hint, Jamaikalı, Afroamerikalı, siyah, kadın imajının bir uzantısı niteliğinde. ABD’de taraftarlarının sihirli bir cümle gibi sarıldığı, cumhuriyetçilerin ise kafa bulduğu bu cümle aslında geleceği kurarken geçmişin zincirlerinden kurtulmayı çağrıştıran bir ifade.  

Sözleri son dönemde cumhuriyetçiler tarafından onu karalamak ve dalga geçmek amaçlı kullanılsa ve sosyal medyada bir “meme” haline gelse dahi yeni değil. Harris, ABD’nin ilk siyah kadın başkan yardımcısı olmadan evvel, 2020 yılında attığı bir tweet’te de bu sözlere sarılmıştı. Demokrat Parti adına başkan adayı olmak istiyordu. Siyah ve Asyalı kız çocuklarının ona bakarak bir gün Amerika’nın en yüksek makamlarından birine, başkanlık makamına ulaşmayı hayal edebileceklerini anlatmak istiyordu. 

Bir bakıma hukuktan politikaya evrilen kariyer yolculuğunda ulaşabileceği en üst noktayı seneler önce gözüne kestirmişti Kamala Harris. “Genç çocuklar kendilerine benzeyen birinin aday olduğunu gördüğünde, kendilerini ve ne olabileceklerini görürler, geçmişe yüklenmeden” diye yazmıştı. Harris’in ilk başkan aday adaylığı deneyimi parıltılı geçmedi, istediğini alamadı ancak Biden’ın yoldaşı olarak Beyaz Saray kapısından içeri girmeyi başardı. Amerika’nın geçmişinde, renkli çocuklarının siyasi hırsları, geçmişten gelen ırkçılıkla engellenmişti. Harris, doğal olarak, eski günlerin önyargılarının artık geleceğin hayallerini engellememesi gerektiğini umduğunu tarif ediyordu. Kişisel gelişim ve tarih kitapları okuyan biri için ne kadar poetik öyle değil mi? 

Kuşkusuz seçim sürecinde Harris’in adaylığının neredeyse netleşmesi sonrası birçok farklı yazı, söyleşi, röportaj okudunuz, okuyacaksınız. (Fikir Gazetesi’nin bu sayısında yayınlanan her iki söyleşiye de muhakkak göz atmalısınız) Kamala’nın eksileri-artıları, göçmen politikası, bir yandan Biden’ın İsrail politikalarına destek vermesi bir yandan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Kongre’de konuştuğunda ortalıkta görünmemesi, 24 Nisanlar’da “soykırım” demeyi yeğlemesi vs. vs. Ama siyasetten önce de bir Kamala Harris var ve bu yazı aslında ABD’nin yeni başkanı olmak için kolları sıvayan politikacının evveliyatına odaklanıyor. 

Kamala Harris, 2017’de Kaliforniya Senatörü sıfatıyla siyasete girmeden önce altı yıl boyunca Kaliforniya Başsavcılığı ve öncesinde San Francisco Bölge Savcılığı yapmıştı. Kaliforniya ABD’nin en kalabalık eyaleti, federal seçimlerde büyük etkiye sahip hem kültürel çeşitlilik hem Kongre’deki temsiliyet açısından bir nevi ABD’nin İstanbul’u olarak düşünmek mümkün. Aynı zamanda bir başına dünyanın en büyük beşinci ekonomisi. 

Kaliforniya yukarıda bahsedilen tüm büyüleyici ve çekici özelliklerinin yanında kendine özgü korkunç hapishane sistemiyle ABD’de benzersizdi. İşte Kamala o yıllarda ABD Yüksek Mahkemesi’nin Kaliforniya hapishanelerindeki aşırı kalabalığı azaltma yönündeki emirlerine defalarca ve açıkça karşı gelmişti. Hapishaneler kapasitelerinin yüzde 200’üne kadar tıka basa doldurulmuştu. Özgürlükler ülkesi ABD’nin bir hapishanesinde 54 mahkûmun tek bir tuvaleti paylaştığını düşünün. Durum tam olarak buydu. Sadece tuvaletler değil yataklar ve tıbbi personel de yetersizdi. 5 günde bir ölüm haberlerinin geldiği günlerde intihara meyleden mahkumların telefon kulübesi büyüklüğündeki kafeslerde 24 saat boyunca kapalı kaldığı belirtiliyordu. 

Bu tablo elbette sadece Kamala Harris’in başsavcılık dönemiyle başlamamıştı. Neredeyse 20 sene süresince hem demokratlar hem cumhuriyetçiler gözlerinin önünde ayan beyan duran bu sorunu göz ardı ediyorlardı. Harris, göreve gelmeden iki yıl önce bir federal bölge mahkemesi standardın bozulduğunu görüp şiddete bulaşmamış mahkumların zorunlu salıverilmesini emretti. Bir yandan zorunlu salıvermeler yapılacak bir yandan yeni ve yeterli hapishaneler ivedi bir şekilde inşa edilecekti. 

İşte tam da bu noktada Kamala Harris eyaletin başsavcılığına getirildi ve Kaliforniya’nın en yüksek adalet otoritesi olarak Yüksek Mahkeme kararının kendi gözetiminde uygulanmasıyla karşı karşıya kaldı. Sayılarla canınızı sıkmak istemem ama durumun vahametini yansıtması açısından Fikir okuyucularına bir fikir verebilir. Kamala Harris, her altı ayda bir hapishane nüfusunu belirli bir eşiğe uyacak şekilde azalttığını ispat etmeliydi: 2011’in sonunda yüzde 167 kapasite, Haziran 2012’de yüzde 155, Haziran 2013’te ise yüzde 137,5 hedef seviyesine ulaşması şarttı.

Ancak Kamala yargının emrine uymadı. ABD’de birçok sol görüşlü yayın organı Kamala Harris’in masumlar dahil olmak üzere insanları balık istifi hapishanelerde tutmak için mücadele ettiğini yazdı. Yüksek Mahkeme’nin emrettiği tarih eşiğinin sonlarına, yani Nisan 2013’e doğru Kaliforniya’nın hapishanelerinde mahkûm sayısı belirlenen sınırdan neredeyse 10 bin fazlaydı. Eleştiriler üzerine Yüksek Mahkeme’nin böyle bir serbest bırakma talebini kendisine dikte ettirmeye hiçbir yetkisi olmadığını öne sürdü, soruları havada bıraktı ve bir anlamda anayasal krize yol açtı.

Şüphesiz Kaliforniya’nın bir diğer özelliği ya da dünya çapındaki namını yürüten olay, her yıl karşı karşıya kaldığı devasa orman yangınlarıdır. İşte Kamala bizzat kendi ağzından bunu dile getirmese bile ofisi aracılığıyla eyalette yürütülen ve siciline şiddet suçu işlenmemiş mahkumların orman yangınlarında görev almasını sağlayan “Koruma Kampı Programı” (Conservation Camp Program) uygulamasına işaret etti. Bir başka deyişle “İnsani koşulların dışında yaşayan mahkumlar salınsaydı yangınlarda insanların yardımına nasıl yetişecekti?” kabilinden bir karşılık verdi.

ABD’nin bağımsız haber radyosu NPR’ye konuşan Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Hukuk Fakültesi Dekanı Erwin Chemerinsky, Kaliforniya hapishane nüfusunun azaltılmasını gerektiren federal mahkeme emrine karşı çıkılmasını 1950’lerin Güneyli valilerinin federal mahkeme ayrıştırma emirlerine karşı çıkmasına benzetiyor. Türkçesi mi? Otoriter, ayrımcı, sivil hakları sınırlayıcı, ırk ayrımını yasal olarak destekleyen 50’’er Amerika’sının valileriyle aynı kefeye koyuluyor Kamala Harris.

Babası Jamaikalı, annesi Hint, seçmenlerine hindistancevizi ağaçları üzerinden kültürel ve kimlik politikaları soslu alt metinler sunan, ülkenin ilk siyah kadın başkan adayının o dönemki ısrarı, baskılar üzerine ancak 2014’e kadar sürebilmiş ve hapishane nüfusu azaltılmıştı. Reuters/Ipsos’un son anketine göre Trump’a karşı yüzde 44’e yüzde 42 üstünlüğü var. Decision Desk HQ’nun hazırladığı kamuoyu araştırmasında ise rakibinin iki puan gerisinde Kamala Harris. Ve şimdi önünde bambaşka bir nüfus var. Yaklaşık 333 milyon insanın yaşadığı, siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın arşa çıktığı ülkesinin başkan adayı.

Ne diyordu sahi?

“Olabilecek olan, olmuş olanın yükünden kurtulmuş” …

Bu kadar Amerikan politikası ve Kamala şimdilik yeter. 

Kasım’a doğru yine her türlü yüke dönüp şöyle bir bakarız.

ABD Seçimleri ve Dünya Siyaseti

M. J. Bryza: “Trump’a Suikast Girişimi Sonrası Biden’ın Şansı Yok”

“Biden Daha Önce Çekilseydi Cumhuriyetçilerin Eli Daha Rahat Olurdu”