Türkiye’nin tarımsal üretim açısından zengin yedi coğrafi bölgesinden biri olan Karadeniz’de tarım ürünleri arasında çay, mısır ve fındık başı çekiyor. Çay ve mısırdan sonra hasat sırası fındığa geldi.
Fikir Gazetesi 22. sayısında Karadeniz tarımını mercek altına aldı. Bölgede kamu tarafından uygulanan kamu politikalarının, tarımsal üretim sürecini nasıl etkilediğine odaklandığımız haber dosyamızda, çayda hasat döneminin üretici açısından nasıl gerçekleştiğine ve hasat dönemi yaklaşan fındıkta üreticilerin yaşadıkları zorluklara ve taleplerine kulak verdik.
Haber dosyamıza Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı, Çiftçiler Sendikası (Çiftçi-Sen) Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, Perşembe Ziraat Odası Başkanı Arslan Soydan, Hakkâri Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Seddar Kaynar ve bölgedeki üreticiler katılım sağladı.
Fındıkta da diğer tarımsal ürünlerde olduğu gibi üreticinin yüzde yüz mutlu olduğu bir durum söz konusu değil! Mutlu sona ulaşılması için de çözüm önerisi olarak fındıkta Fiskobirlik’in yeniden piyasa belirleyicisi olması vurgusu yapıldı. Tekellerin eline bırakılmış olan fındıkta da rekolte ve fiyatlandırmada TMO’nun devreye sokulması eleştiri aldı. Fındıkta yeniden Fiskobirlik çatısı altında sağlanacak olan demokratik anlayışla çiftçi dayanışması ve örgütlenmesi ile sorunun çözümüne odaklanılmasına işaret edildi. Üreticinin mutluluğu ve refahının sağlanmasının yolunun, tarımda aktörün kim olduğunun birilerine yeniden hatırlatılmasından geçtiğinin altı çizildi.
ÜRETİCİLER: “BEYAZ YAKALILAR OTELLERDE FINDIĞA FİYAT BİÇİYOR!”
Fındık hasadı öncesi görüştüğümüz üreticilerin son yıllarda yaşadıkları en büyük sorunlardan biri kokarca sorunu olarak belirtildi. Fındıkta Fiskobirlik’in devre dışı bırakılarak, rekolte ve fiyatlandırmada Türkiye Mahsulleri Ofisi (TMO) etkinliğine tepki gösteren üreticiler, tarımda tekelleşmeye dikkat çekerek fiyatlandırma süreçlerinde üretici aleyhine atılan adımlara karşı çıktı. Üreticiler, fındıkta bu yıl 180-220 lira bandında bir fiyatlandırma beklerken, “beyaz yakalıların, kravatlıların” bölgedeki otellerden oturup fındığa fiyat biçmesine isyan etti.
MİLLETVEKİLİ OCAKLI: KARADENİZ’DE TARIMI BİTİRME NİYETİNDELER!
CHP Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı, yılda üç kez hasat edilen ve Karadeniz Bölgesi’nin baş tacı ürünleri arasında bulunan çay ve hasat zamanı yaklaşan fındık konusunda açıklamalarda bulundu.
Milletvekili Ocaklı, “Çay, yılda üç kez hasat edilir; birinci sürgün dönemi Mayıs-Haziran, ikinci sürgün dönemi Temmuz ve üçüncü sürgün dönemi Eylül-Ekim aylarıdır. Her yıl ÇAYKUR’un yaş çay alım fiyatı hasat başlamadan önce Cumhurbaşkanı ya da Tarım Bakanı tarafından törenle açıklanırdı. Cumhurbaşkanı bu yıl için belirlenen fiyatı hemşerilerinin gözüne bakarak açıklamaktan imtina etti. Tarım Bakanı da Rize’de törenle açıklamak yerine fiyatı Bakanlığın sosyal medya hesabından duyurdu. Üstelik bu açıklama hasat başladıktan sonra yapıldı. Yaş çay alım fiyatının açıklanma şekli ve zamanlaması aslında her şeyi özetliyor” vurgusunda bulundu. Peki kamu otoritesi çay alım fiyatlarını açıklamaktaki geleneksel törenlerini bu yıl gerçekleştirmedi? sorumuzu yanıtlayan Ocaklı, uluslarüstü gıda firmalarının hedeflerine kamu otoritesinin destek sunarak ÇAYKUR’u zayıflattığını belirterek şunları söyledi: “Bölgedeki ziraat odaları, çay üretici dernekleri, siyasi partiler ve bizim yaptığımız çalışmalara göre çayda fiyat beklentisi ilk sürgün dönemi olan Mayıs ayında 25 TL, ikinci ve üçüncü sürgün dönemlerinde de bu fiyata enflasyon farkının eklenmesiydi. Uyguladığı, ithalata dayalı tarım politikalarıyla ülkemizde tarım ve hayvancılığı bitme noktasına getiren AKP, 2023’te 11 TL olan ÇAYKUR’un alım fiyatını 17 TL olarak açıkladı. 30 kuruş olan destekleme primini de 2 TL’ye çıkardı. Ne var ki, bu yıla ait olan destekleme primi 2025 Mart’ında ödenecek ve bu enflasyonist ortamda geçen yılki değerine gerileyecek. Bu şartlarda çay tarımının sürdürülmesi güç.”
Uluslararası gıda firmalarının öteden beri Türkiye’yi büyük bir çay pazarı olarak gördüğünü çünkü, ülkemizin kişi başı çay tüketiminin en yüksek olduğu ülkeler arasında olduğuna dikkat çeken Ocaklı, “Uluslarüstü bu firmalara göre Türkiye’nin kuru çay üretimi azaltılmalı, ithalat komisyoncusu yerel ortaklar ile Seylan, Hindistan, Çin, Kenya gibi ülkelerin çayları Türkiye’ye satılmalıydı! Bunun önündeki en büyük engel ise Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) olan ÇAYKUR’du ve ÇAYKUR zayıflatılmalıydı. AKP, iş başına geldiği günden bu yana ÇAYKUR’u zayıflatmaktadır. ÇAYKUR’da ilk önce işçiler sendikasızlaştırıldı. Kağıt üzerinde sendika olarak gözüken Öz Gıda İş’i gerçek bir sendika olarak görmek yanıltıcı olur. Ardından, ÇAYKUR’un pazardaki payı azaltılmalıydı. AKP bu görevini de yerine getiriyor. Özel sektör her yıl payını artırıyor. ÇAYKUR yeni fabrikalar yapmadığı, kapasitesini artırmadığı için üreticiler özel sektöre mahkûm ediliyor. Özel çay firmaları, mahsulü elinde kalan üreticiye istediği koşulları dayatmaktadır. İstediği fiyattan alım yapmakta, canı istediği zaman parayı ödemektedir. Üretici, ÇAYKUR’a 17 TL’ye satamadığı çayını özellere 9-10 TL’den satmak zorunda bırakılmıştır. Üreticiyi koruyan bir Çay Kanunu olmadığı için, üreticinin alın teri üzerinden bir avuç firma servetini katlamaktadır. Çayda taban fiyat uygulanmalı ve hiç kimse açıklanan taban fiyatın altında yaş çayı alamamalıdır. Bunu öngören Çay Kanunu Teklifimiz, iktidar ve destekçileri tarafından reddedilmiştir” dedi.
FINDIK ÜRETİCİSİ MUTLU SONA ULAŞIR MI?
Fındık hasadı öncesinde ürüne ilişkin rekolte ve fiyatlandırma dengesizliklerinin üreticiyi tedirgin ettiğini ve bu yıl tarım alanlarında fındık üreticilerinin mutlu bir son yaşayıp yaşamayacağına dair Tahsin Ocaklı şöyle yanıt verdi: “Bir kilogram fındığın üreticiye maliyeti 117,46 TL’dir. Refah payı eklendiğinde fındık alım fiyatı 160 TL’den az olmamalıdır. Enflasyon farkı ile 180 TL’ye kadar çıkabilir. Üreticiler adına fiyat beklentimiz 160-180 TL aralığındadır. Çay ve fındık tarımı zordadır. Çay ile fındık arasında bazı farklılıklar vardır. Çay üreten dünyada başka ülkeler vardır ve Türkiye dünyadaki kuru çayın ancak yüzde 5’ini üretmektedir. Çayda dünya ile rekabet etmek ve belirleyici konumda olmak zordur. Ancak, fındıkta durum böyle değildir.”
Dünyadaki fındığın yüzde 80’inin Türkiye’de üretildiğinin altını çizen Ocaklı son olarak fındık fiyatının Hamburg borsasında belirlenmesinin kabul edilemez olduğunu, çayda iç pazarı doyurmak yeterli iken, fındıkta ihracatın zorunluluğuna dikkat çekti. Ocaklı sözlerini şöyle sürdürdü: “Çayda ve fındıkta üreticilerin alım gücü giderek azalmaktadır. Üreticiler tarımdan vazgeçmeye başlamıştır.”
“KARADENİZ TARIMI MADEN TESİSİ ABLUKASI ALTINDA!”
Tahsin Ocaklı Karadeniz Bölgesi’nde AKP iktidarı tarafından çok uluslu şirketlere ve onların yerli işbirlikçilerine binlerce maden ruhsatı dağıtıldığı iddiasında bulunarak, “Maden arama ve taş ocağı adı altında Karadeniz’de tarımı bitirip mülksüzleştirme, insanları doğduğu topraklarda doyamaz duruma getirip göçe zorlamaktadır. Her iki ürünün kendi şartlarına göre özel düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Ama ilk önce tarımı bu ülke için gerekli gören yeni bir iktidara ihtiyacımız vardır” diye konuştu.
AKADEMİSYEN KAYNAR: “ÜRETİCİNİN TEKELLERİN İNSAFINA BIRAKILMASININ SORUMLUSU KAMUDUR!”
Akademik olarak fındık ve Türkiye tarımının değişimini üzerine çalışmalar gerçekleştiren kendisi de fındık üreticisi bir ailenin çocuğu olan Hakkari Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İhsan Seddar Kaynar, dosyamıza katılım sağlayan isimler arasında yer aldı.
Doç. Dr. Kaynar ile tarımda kamu politikalarının fındık üreticilerini önceleyip öncelemediği konusunda konuştuk. Kaynar, “Kamu politikalarındaki değişimin yaklaşık 40 yıllık dönemini birinci elden gözleme imkânı buldum. Kamu politikalarının sürekli değişmesine rağmen önceliğinin üreticiler olmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Üreticilerin, ürettikleri ürünle bağı kopma noktasına geldi. Bunda kamu politikalarının rolü çok büyüktür, çünkü fındığın serbest piyasada uluslararası tekellerin insafına bırakılmasına ve tekellerin karşısında üreticileri seçeneksiz bırakılmasına kamu politikaları yol açmıştır. Fındık üretilen arazilerin yapısına çok benzer bir şekilde üreticiler dağınık ve örgütsüzdür. Kazançları her yıl daha da azalmış ve en basit ifade ile fındık üreticisi fakirleşmiştir. Elde ettikleri gelir ile sadece kendi arazilerindeki fındık tarımını sürdürebilmekteler. Köylerde evine emekli aylığı gibi düzenli bir gelir girmeyen üreticiler, fakirlik sınırının da altında yaşamaktadır” dedi.
Türkiye’de genel olarak tarım alanlarında aktör değişimleri konusunda ise Kaynar şunları söyledi: “Fındığın bahçelerde başlayan yolculuğu modern gıda sanayinin hammaddesi olması nedeniyle fabrikalarda sonlanmaktadır. Bu nedenle fındığı üreticilerden alıp, fabrikalara kadar gitmesinde çok sayıda aracı devreye girmektedir. Bizim fındıkta yaşadığımız süreçte, devletin bütün kurumları ile fiyat belirlemekten çekilmesi ise fiyatı serbest piyasaya bıraktı, bu nedenle çok kısa sürede uluslararası tekeller kendi fabrikalarında işleyeceği fındığı aracılara başvurmadan doğrudan almaya başladılar. Ancak, fındığa bir piyasa fiyatı belirlenmediği ve üreticileri koruyacak bir örgütleri de olmadığı için bu fiyat, çok düşük bir düzeyde kaldı. Cumhurbaşkanının, hasat dönemi yaklaşırken çeşitli şekillerde duyurduğu fiyatların da piyasa fiyatın oluşumunda etki etmediğini hatırlatmak isterim. Açıklanan bu fiyatların sembolik kalmasının nedeni, bu fiyatı uygulayacak kapasitede bir devlet kurumunun olmaması.”
“Fındıktan bahsediyorsak, TMO da nereden çıktı, ne oldu FİSKOBİRLİK’e diye sorabilirsiniz” diyen Kaynar, Fiskobirlik Kooperatifi’nin 16 yıllık mevcut Başkanı Lütfi Bayraktar’ın milletvekili olmasının etik olmadığına vurguda bulundu ve şöyle devam etti: “Bu süreç Lütfi Bey’den önce başladı ve kendisi ile de devam ediyor. Fiskobirlik artık bölgede yaşayan insanların da referans aldıkları bir yer değil. Mevcut başkan Lütfi Bayraktar’ı kamuoyu en çok, vekil maaşının yetmediğine dair yaptığı açıklamalarla hatırlar. İlçelerde farklı partili başkanların kendisini desteklediğini söylüyor. Lütfi Bey, 16 yıllık başkanlığında kooperatiften tek kuruş maaş, huzur hakkı ve yolluk almamış. Kooperatifin 4 iştiraki, onların yönetimlerinde Lütfi Bey var mı yok mu, bilmiyorum. İnternet taramalarında kolayca bulamadığıma göre, iştiraklerin yönetimlerinin kolayca bilinmesini istememiş olmalılar. Uğraşıp Ticaret Sicil Gazetesine bakmak gerekiyor.”
Fındıkta rekolte fiyat oluşumundaki dengesizlikler ile ilgili konuşan Doç. Dr. Kaynar, “Bugünlerde rekolte kelimesini çok sık duyuyorsak, bunun nedeni fındık fiyatının düşük oluşmasının gerekçelendirilmesinde kullanılan en önemli araç olmasıdır. Geriye doğru önceki yıllara baktığınızda, sezon öncesi beklenen rekoltelerin çok altında üretim gerçekleştiği görülebilir. Rekoltenin piyasada fiyatın oluşması ile bağı koptu artık. Mesela şu an serbest piyasada fındık alım satımı devam ediyor. Bu sene rekolte yine epey yüksek bir miktarda açıklandı ama piyasada fiyat değişmedi. Rekolte tahminlerinin doğru olmadığını, gerçekle arasında epey fark olduğunu defalarca gördük, kimse itibar etmese de, alışkanlıktan olsa gerek rekolteyi merak ediyoruz. Bu sene uzun süren bir kuraklık dönemi yaşandı, kokarca gibi bir zararlı ile mücadele edilmeye çalışıldı ve çoğu yerde başarısız olundu, hasat öncesi son bir ayın da epey sıcak geçeceği görülüyor. Ağustos sonu da bölgede yağışların başlaması ile muhtemelen pek çok yerde sel olacak ve fındıklıklar zarar görecek. Bütün bunlar bu sene fındığın daha az olacağına dair işaretler. Eğer rekolteyi bağımsız bir kurum tespit ediyor olsaydı, bambaşka sayılar duyacak olacaktık. Rekoltenin de ürünle bağının koptuğunu ve şirketlerin fiyatı baskılama aracına dönüştüğünü görüyoruz. Şişkin açıklanan rekolteyi de düşününce, bu açıdan fiyatın şu an serbest piyasada oluşan fiyatın da altında kalacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Fındık fiyatının gerçek değerinde açıklanmamasının yarattığı sıkıntılara da değinen Kaynar şunları sıraladı: “Bu da fındık amelesinin ücretlerinin düşüklüğüne neden oluyor. Bahçede fındık toplayan işçilerin yevmiyeleri, aslında fındık fiyatı üzerinden belirlenir. Bir insanın bir günde ne kadar fındık toplayacağı bellidir. İşçinin topladığı fındığın belli bir kısmı, onun günlük ücreti olarak verilir. Bu durumda, fiyat bu kadar düşükken, işçiye bütün gün topladığı fındığın hepsini ücret olarak vermeniz gerekiyor. Çünkü işçi ücreti ile fındık fiyatı arasındaki bağ da koptu artık. Mevcut fiyat ile fındık işçisine yevmiye fiyatı belirlediğinizde, kimse gelip fındık toplamak istemiyor. Emeğin karşılığı alınmıyor çünkü. Bu durumda pek çok arazinin işçisiz kaldığını, fındık toplamak için dışardan gelen işçi sayısının çok az olduğunu görüyoruz. Aile içinde kendi imkanları toplamaya başladı insanlar. Ya da fındığı arazide toplanmadan bırakmaya başladılar. Bu da fındık tarımının karşı karşıya kaldığı büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor.”
FINDIKTA BİR İSTİSNA: ÇALIŞAN KADIN İLE ERKEĞİN ALDIĞI ÜCRET EŞİT
Fındık üretiminde kadın üreticilerin yaşadığı zorluklar, kadın emeğinin desteklenmesi noktasında da sorularımızı yanıtlayan Kaynar şunları söyledi: “Tarladaki hasat sırasında; kadın ve erkek eşitliğinin sağlandığı az sayıda tarım ürününden birinin fındık olduğunu söyleyebiliriz. İşçi ücretlerinde de bunu görebilirsiniz, kadın işçi ve erkek işçi ücreti eşittir. Karadeniz bölgesi sürprizlerle doludur, her köyün adeti kuralı başkadır.” Fındık üreticileri arasında da dayanışmada daha öteye geçilmesi gerektiğinin altını çizen Kaynar, “Özellikle fındık ürünü, insanların zamanla yarıştığı bir tarım ürünüdür. Bütün zorluklara ve engellere rağmen bir köyde kimsenin fındığı dalda kalmaz, bir şekilde çeşitli dayanışma faaliyetleri örgütlenir. Ancak fındık toplandıktan sonra, üreticilerin kendi ürünlerini değerlendirip satabilecekleri geleneksel kooperatif yapısının dışına çıkan ortak örgütlenmeler kurmaları gerekiyor. Fındık piyasasının mevcut yapısı, tekellerin üreticileri kendi bahçelerinde işçileştirdiği ve bir süre sonra toprağından tamamen koparacağı bir yönde dönüşüyor” vurgusunda bulundu.
ÇİFTÇİ-SEN: FİYAT DÜŞÜK OLSUN DİYE REKOLTEYİ YÜKSEK TUTUYORLAR!
Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, fındık üreticilerinin yaşadıkları sorunlara ve fındıkta tekelleşmeye karşı açıklamalara bulundu. Rekolte fiyatlandırma tartışmalarının bu yılda günceme gelmesi üzerine sorularımızı yanıtlayan Erdem, fındıkta şu anda yaşanan kokarca istilasından bahsetti.
Erdem, “İl müdürlükleri, Ulusal fındık konseyi ihracatçılar henüz açıklama yapmadı. Bunların her biri rekolte rakamlarını yüksek tutuyorlar fiyat düşük olsun diye. Her sene bu yapılıyor. Türkiye dünya üretiminin yüzde 60’ını biz karşılıyoruz. Ama buna rağmen fiyatlar gerçek değerlerini bulmuyor. Eskiden tarım satış kooperatifi birliği olarak eskiden Fiskobirlik fiyat belirliyordu ve devlet destekliyordu. Piyasayı bunlar düzenliyorlardı. Artık devletin çiftçiler aleyhine tarımdan çekilmiş olması ile tarım satış kooperatif ve birliklerinin hepsi işlevsizleştirildi. Ve devlet fiyat açıklama yönünde TMO’yu görevlendiriyor. TMO böyle bir görevi aslında yok ama devletin verdiği bir görev olarak onlar açıklıyorlar. Türkiye’de fındık ihracatı yapan 3 tane şirket var. Onların istediği fiyat 130 lira 140 lira olursa idare ederiz ama üstündeki bir rakama da ihracat yapayız diyorlar. Fındığın fiyatını baskılamaya çalışıyorlar. Bugün fındığın maliyeti 124,5 lira, 195 liranın aşağısı üreticiyi kurtarmaz. Geçen sene de aynı oyunlar oynanmıştı” dedi.
Erdem şunları ekledi: “Fiskobirlik esasında üretimden pazarlamaya kadar çiftçilerin bir örgütüdür. Kooperatifçilik yasasının değiştirilip, bütün çiftçilerin bütün bir süreci denetleyeceği bir şekilde Fiskobirlik yeniden desteklenmelidir. Bizim talebimiz budur. Bu yapılamaz ise küçük küçük kooperatiflerle bu mesele çözülemez. Mesele kooperatifçilik yasasının tekrar ele alınıp demokratik bir yasanın uygulamaya sokulmasıdır. Geçmişte 80 ve öncesi dönemde fındık fiyatları 3 sene düşük tutulur 4. sene seçim döneminde yüksek tutuluyordu. O zaman karşımızda devlet vesayeti altında olan Fiskobirlik vardı ve ona karşı eylemler yapılıyordu. Bugün direkt olarak fındık üretiminde hakim olmaya çalışan küresel bir şirkete karşı bir mücadele oluşturulmasıyla başarıya ulaşılabilir kanaatindeyim.”
Son olarak fındık üreticilerinin bugün uğraştıkları kokarca sorununa değinen Çiftçi-Sen Genel Başkanı Erdem şöyle konuştu: “Fındık üreticileri için aynı zamanda küllemede bölgede yoğun bir şekilde var ve üründe rekolte düşmesi söz konusuyken bile fiyatı aşağı çekmek için yüksek rekolte açıklayabilirler her zaman yaptıkları gibi.”
PERŞEMBE ZİRAAT ODASI: ÖNCE ÜRETİCİ KAZANMALIDIR!
Yılda bir defa ürün alınan fındık konusunda Perşembe Ziraat Odası Başkanı Arslan Soydan, hasat zamanı yaklaşan fındık için talep edilen taban fiyatı kilogram başına 160 lira olarak belirttiklerini ancak üreticilerin fiyat beklentisinin 180-200 lira olduğunu ifade etti.
Soydan, fındıkta rekolte/fiyat dengesizliği yaşanması ihtimalinin tedirginliği konusunda şu bilgileri verdi: “Rekolte çalışmaları fındıkta tamamlandı. 1 Temmuz’da başlayan rekolte çalışmaları 15-17 günlük bir çalışmayla bütün illerde tamamlandı. Tarım Bakanlığına gönderildi. Fındık rekoltesi rakamı olarak 738 bin tonluk bir fındık rekoltesi öngörülüyor. Ordu’da 202 bin 41 ton rekoltesi açıklandı. Rekolte çalışmaları ciddi bir biçimde yürütülerek, sektör içindeki 11 kurumun temsilcilerini oluşturduğu komisyon tarafından hazırlandı. Bu sene belirlenen rekolte tahmini gerçeğe en yakın rekolte olarak görüyoruz. Çünkü alanlarda yapıldı. Komisyon üyeleri hep teknik insanlardan oluşturulmuş ve işi bilen insanlardı. Ama bu rekoltenin yüzde yüz 100 tutacak diye bir garanti yok. Çünkü rekolte çalışmaları bittikten sonra ciddi bir hava muhalefeti ve sıcaklık artışı oldu. Fındık bahçelerinde büyük bir kokarca sorunumuz var. Rekolte değerleri oluşturulurken bu riskler göz önünde bulunduruldu ama zararın boyutunun nereye gideceğini tahmin etmek çok zor” dedi.
Tahmini rekoltenin bu nedenlerle yukarı çıkamayacağını daha aşağı seviyelerde oluşacağının altını çizen Soydan, “Gerçekten fındık üreticisi bir yıl boyunca büyük maliyet harcamalarında bulundular. Fındığı bu mevsim şartlarına göre dalda tutmak mümkün değil. Bu konuda üreticilerin büyük emeği var. Bu nedenle üretici bu emeğin karşılığını fiyat olarak almalıdır. Dünya fındığının yüzde 70’ini biz üretiyoruz. Yüzde 85 seviyelerinde de bir ihracatımız var. Fındık stratejik bir ürün. Onun için iyi bir fiyat bekliyoruz. Maliyet çalışmalarımız neticesinde, 117 liralık bir maliyet belirledik. Bunun yanında 160 lira gibi bir taban fiyat talebimiz var. Üreticinin talepleri 180 lira ve üstünde. Biz talebi makul bir seviyede tuttuk. Üretici istikrarlı bir fiyatla karşılaşırsa tarım sürdürülebilir olur. Bu sene hava sıcaklığının da etkisiyle beraber hasat erken olabilir. Geçen seneye göre hasat daha erken başlayabilir. Üretici fındığının olgunlaştığını görmediği sürece toplamasından yana değiliz. Hatta işçi maliyetlerini en aza indirmek adına, bahçelerini temizleyerek fındığın yere dökülmesini beklemekte de fayda var.”
Fındıkta fiyatın üreticiyi mutlu edecek seviyede olması için fındık özelinde ihracatçılara da seslenen Arslan Soydan, “İhracatçıların da fiyatın üreticiyi mutlu edecek bir rakam olması yönünde ellerinden geleni yapması lazım. Yani sonuçta üretici en sağlıklı, sağlam fındığı toplayacaksa bu verilecek fiyatın istikrarlı ve maliyetleri karşılayan kar getiren bir şekilde olmasına bağlıdır. Çünkü kazanamadığı bir ürüne üretici nasıl sahip çıksın? Çıkamaz. Onun için ihracatçılarımız da üreticinin iyi fiyat alması için elinden geleni yapması lazım. Üretici varsa herkes var. Üretici yoksa ne ihracatçı var ne sanayici var ne manav var” diye konuştu.
“OTELLERDE OTURUP FİYAT BELİRLİYORLAR!”
10 yaşından beri fındığın içerisinde olan 60 yaşındaki Fındık Üreticisi Birgül Ortatepe, herkes gibi kendilerinin de fındık bahçeleri olduğunu bahçenin bütün emek işini kendisinin yaptığını belirterek, bu şekilde maliyetlerini en aza indirmeye çalıştığını belirtti.
Ortatepe, “Kasım ayında fındıkla uğraşmaya başlıyoruz öbür sene Kasım’a kadar fındık ocağının dibinden ayrılmıyoruz. Çok büyük bir emek veriyoruz. Bahçe işlerinizi kendiniz yapmıyorsanız, dışardan işçi tutuyorsanız da büyük maliyetler tutuyor. Kendi yapamayanlar bahçelerini ormana bırakmaya başladı. Sakarya, Çarşamba, Terme de fındık ekimi başladı. Bunu yanlış buluyoruz. Neden çünkü o yerlerde başka ürünler de yetişebiliyor. İki üç sefer ekebiliyorlar. Ama mazot maliyetinden, ondan bundan millet o işi bıraktı. Fındığa yöneldi. Ama bizim öyle bir şansımız yok. Fındığa bu sene kaç lira pay biçecekler duymak görmek istemiyorum. Mısıra, çaya baktığımız zaman vaziyet ortada. Fındığa bu sene kilogram başına 180-200 lira fiyat verilmesi gerekir ki biz üreticiler maliyetlerimizi kurtarabilelim. Beyaz yakalılar, kravatlılar Ordu’ya geliyorlar, otellerde toplanıyorlar, fındık fiyatı belirliyorlar. Oraya niye ben de gitmiyorum? Sen fındık toplamanın ne olduğunu bilmiyorsun ki. Niye her köyden üç tane adam, üç tane kadın çağırmıyorsun bize de niye sormuyorsun ki? O masalarda oturup yiyip içip kalkıyor fındığa fiyat biçiyorsunuz. Ben 60 yaşındayım. 10 yaşından beri bu işi yapıyorum. Fındıktan fayda yok. Tüccara biz burada emanet deriz. Emanette fındığın varsa 110 liraydı geçen yıl. Ben zaten o fındığı oraya 110 liraya götürene kadar 50-60 lirasını harcıyorum ki. Fındık toplatanların hepsi tüccarın kapısında dizincik bağlıyorlar. Üreticilere tek diyeceğim fındığı toplamak için acele etmesinler. İşçi getirip kendilerini tüccarın kapısına mahkûm etmesinler” dedi.
“FINDIKTA KOKARCAYLA KENDİ ÇABAMIZLA MÜCADELE EDİYORUZ!”
Ordu’nun Perşembe İlçesi’nden Birsen Demirbaş da haber dosyamıza konuk olan üreticiler arasında yer aldı. Demirbaş, fındıkta bu sene bir kokarca sorununun çok büyük boyutlarda olduğuna dikkat çekerek bunun rekolteyi etkileyeceğine işaret etti. Demirbaş, “Kokarcanın yanında aşereler ve domuz da etkiliyor. Haşereye ilaç atıyoruz ama domuz konusunda hiçbir şey yapamıyoruz. Dalları kırıyor. Bunun yanında tırpan parası, gübre parası maliyet desen çok ama kazanç desen yok. Fındık bu sene az olur. Şimdi söylentiler var fındığa bu sene 130-135 TL verecekler diye. Böyle bir rakam verirlerse maliyetlerimizi kurtarmaz. En az 170-180 lira istiyoruz. Ki birazcık yüzümüz gülsün. Kimse burada sadece fındıktan geçinmiyor ama sadece fındığın gözüne bakanlar da var. Devletin yanımızda olması gerek ama devletten bir şey görmüyoruz. Herkes kendi çabasıyla büyük bir mücadele içinde fındık yetiştiriyor.” dedi.
“FINDIKTAKİ TARTIŞMALAR ASLINDA PROFESYONEL EMEK TARTIŞMASIDIR”
Haber dosyamıza Ordu Fatsa’dan Psikolog ve Vaskıran Bahçe Tarım Uygulama Alanı’ndan Onur Gülbudak da katıldı. Gülbudak bölgedeki diğer üreticilerden farklı olarak fındık üreticiliğinde tamamen doğal olana yönelmiş durumda. Agro-ekoloji ve deneyimsel tarım uygulamaları üzerine çalışan Güldubak, bütün tarım ürünlerinde olduğu gibi çok ezici çoğunluğun konvansiyonel üretim gerçekleştirdiğini ve konvansiyonel üreticilerle kendi beklentisinin belli noktalarda ayrıştığını belirtti.
Onur Gülbudak şunları ekledi: “Fındık üreticisinin büyük çoğunluğu geçimini fındıktan karşılamaz ve üretimini ek gelir saiki ile gerçekleştirir. Fındık üretimi yan gelir olduğunda, üretkenlik, doğayla bağlantı zayıflıyor ve özellikle bir orman bitkisi olan fındık eko-sisteminden koparılıp hoyrat bir yan gelir beklentisinin nesnesi oluyor. Türkiye’nin dünya üretiminde ilk sırada olduğu tek ürün olması nedeniyle fındıkta fiyat politikaları uluslararası bir zeminde çokça politize oldu ve tekeller lehine çok güçlü bir sermaye örgütlenmesi söz konusu. Gelinen aşamada üreticinin bile aslında kendi bağlamında patronlaştırıldığı bir sistem içerisindeyiz. Bugün fındık üreticilerinin çoğunluğu doğrudan üretici değil, dışarıdan profesyonel emek satın alarak fındıktan gelir elde ediyorlar. Bu yüzden minimum masrafla maksimum kar elde etme aklı, üreticiyi fındığın kendi ekolojik dünyasına kaba ve tüketici bir akılla bakmaya yönlendiriyor. Fiyatların, maliyetin bu kadar yükselmesinin en önemli sebebi her şeyin profesyonelleşmiş olmasıdır. Üreticiler genelde bahçenin bakımı, hasat hazırlığı, toprak zenginleştirme, ağaç güçlendirme ve hasat için sektörleşmiş emek gücü satın alıyorlar. Üretici dediğimiz, -en azından mevcut kuşak için- bu ilişkileri organize eden ve kendi emeği sınırlı olan kişi aslında. Bir anlamda hem üretici hem de küçük ölçekli patron aslında. Özellikle 90’ların sonunda itibaren fındık üretim alanları, mono-kültür alanlarına dönüştü.”
Hali hazırda rekolteyi ve fındığın geleceğini de ciddi şekilde tehdit eden istilacı polifag bir böcek olan kahverengi kokarcadan bahseden Gülbudak, “İlginç ama bu böceğin fındık üzerindeki mevcut ve potansiyel tahribatı fiyat tartışmalarının da konvansiyonel üretimin de göbeğine oturuyor. Öyle ki, özellikle sahil ve ırmak etkisindeki bölgelerde fındığın tam imhasını, iyi ihtimalle de rekolteyi yarı yarıya tahrip eden bir tehdit bu. Uluslararası alanda kitlesel ve acımasız endüstriyel ilaçlamalar yapıldığı halde sorun çözülmüyor. Avrupa’da inanılmaz ilaçlamalara rağmen çözüm bulunamadı. Monokültürden çıkış ve biyoçeşitliliğin korunması bir ulusal politika olmalı. Fiyatlandırma konusuna gelince de bu sene fındık taban fiyatının en az 250 lira olması gerekir. Ama dediğim gibi fındık üretiminde ve dolayısıyla taban fiyat tartışmalarında esas maliyet üreticiyi üretimden çıkarıp organizatör pozisyonuna getiren profesyonel emek maliyetidir.
Diğer yandan, bölgede fındık çeşitli sebeplerle (ekolojik, insan müdahalesi vb.) olmadığında başka bir ürün yetiştirme şansımız yok. Tarım alanları çok sınırlı, fındık olursa para kazanırsın, olmazsa bir sonraki yılı beklersin. Bu fındık üreticisinin stresi ve trajedisidir” diye konuştu.