Sıcaklıklar uzun zamandır iklim normallerinin üzerinde seyrediyor. Aşırı sıcaklar ağaçlardan hayvanlara kadar doğadaki tüm canlıları çok çeşitli şekillerde etkiliyor. Yapılan birçok çalışma ortam sıcaklığının büyüme, sağlıklı hayat ve beslenme ile yakından ilgisi olduğunu gösteriyor. Bununla ilgili pek çok bilimsel çalışmadan örnek verebiliriz. Örneğin, domuzlarla yapılan bir çalışmada ortam sıcaklığının domuzların dış görünüşünden iç organlarının gelişimine kadar birçok etkisi olduğunu gösteriyor. Böcekler üzerinde yapılan başka bir çalışmada yüksek sıcaklıkların bağışıklık sistemi dengesini bozduğu dile getiriliyor. Tavuklarda yumurta üretimi, gün ışığındaki saatlerin artması ile ilişkili deniyor. Ilıman iklimlerde yüksek süt verimi olan ineklerin tropikal iklimlerde aynı sonucu vermediği belirtiliyor. Sadece bu örnekler üzerinden bile durumun ne kadar ciddi olduğunu, kişisel olarak yaptığımız değişiklikler ile sağlıklı bir yaşam sürmenin yeterli olmadığını; sağlığımızın iklim ve çevre sağlığı ile de yakından ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz.
Kişisel beslenme alışkanlarımıza dikkat etmek sıcak havalarda sağlığımızı korumak için önemli ancak doğanın ve çevrenin etkisinin çok daha önemli olduğunu söyleyebiliriz. Sağlıklı beslenmemiz için ekosistemin işleyişinin de iyi olması gerekiyor. Sıcaklığın aşırı artışı ile birlikte vücudumuzun uyum sağlaması da zorlaşıyor. Ani değişimler ile vücudumuzda bağışıklık sistemi, kalp ve damar sistemi gibi birçok sistem de bu zorlanmaya cevap oluşturmaya çalışıyor. Sadece kişisel alışkanlıklarımızı değiştirmek her yıl daha fazla derinleşen iklim krizine bütünlüklü bir çözüm getirmiyor. Beslenme düzenimizi değiştirmek dışında başka şeyler de yapmamız gerekiyor.
İklim krizinin derinleşmesinin bitki büyümesi üzerinde önemli bir etki yaratması muhtemel. Birçok çalışma artan karbondioksit miktarından dolayı gelecekte besin yetersizliği yaşayacağımızı söylüyor. Yediğimiz gıdaların yetişmesi, uygun bir şekilde büyüyebilmesi ve besin değerlerinin yeterli olabilmesi için topraktaki besin maddelerinin yeterli olması gerekiyor. Magnezyum, kalsiyum gibi büyük miktarlarda gerekli olan makrobesinler, çinko demir gibi az miktarlarda gerekli olan mikrobesinler bitkinin kök sistemleri ile topraktan alınıyor. İklim krizinin etkisiyle toprağın yapısının değişmesi, yetersizleşmesi makro ve mikro besinlerin de azalmasına neden oluyor. Bu nedenle bir elmadan veya bir patatesten aldığımız mineraller eski yıllara oranla daha da azalıyor.
Aşırı sıcaklıklar hormonlarımızın değişmesine, metabolizmanın etkilenmesine, solunum sıklığı, kalp atış hızı, buharlaşma miktarı, besin tüketimi gibi birçok noktada vücudumuzda değişikliklere neden oluyor. Aşırı ve dengesiz sıcaklıklar, insanın otomatik terleme sisteminin adapte olmasını zorlaştırabiliyor, kan basıncında ve kan kolesterolünde bozulmaya neden olabiliyor, iltihabı artırabiliyor.
Mevsim farklılıklarından ve aşırı sıcaklardan en çok etkilenenler yaşlılar, kadınlar, yoksullar, çocuklar, mülteciler gibi savunmasız gruplar oluyor. Ayrıca demans, alzheimer gibi hastalıklara sahip insanların su içmeyi unutmaları veya azaltmaları hayati bir risk oluşturabiliyor. Bu noktada hatırlatmalar yapmak, destekte bulunmak önem kazanıyor. Sınıfsal farklılıklar da etkilenmenin dozunu değiştiriyor. Emeklilik sonrası evde kalan yaşlılara göre çalışmak zorunda kalan yaşlıların endokrin, beslenme ve metabolik hastalıklara yakalanma riskinin çok daha fazla olduğu biliniyor. Dışarıda çalışan insanlar için de yoğun süreler yüksek sıcaklığa maruz kalmak vücudun dengesini bozduğundan dolayı etkilenme miktarları artıyor. Bu örnekler yaşam şekillerinin, sosyo ekonomik durumların sağlık üzerinde ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Bu noktada kişisel olarak yapabileceğimiz en önemli şey günlük su tüketimini artırmak oluyor. Kilo başına 0.33 lt günlük içmemiz gereken su miktarını oluşturuyor. Ortalama 70 kg birinin günlük su tüketimi 2.2-2.5 lt iken bu miktar sıcak havalarda mutlaka artırılması gerekiyor. Aşırı hava sıcaklıkları çocuklar için de farklı etkiler yaratıyor. Çocukların çok hareketli olmaları ter yoluyla su kaybının artmasına sebep olduğundan özellikle çok sıcak havalarda su içme miktarına dikkat edilmesi hayati önem taşıyor. Yeterli su içip içmediğinizi anlamak idrarınızın rengi ile anlayabileceğimiz bir şey oluyor. Çok koyu renkte olması yeterli su içmediğimizi gösteriyor.
Tiroid ve diyabet hastası kişilerin de sıcaklık maruziyetlerine çok daha fazla dikkat etmesi gerekiyor. Diyabetli kişilerin daha düşük kan akışı ve terleme tepkileri nedeniyle ısıyı dağıtma kapasitelerinin zayıfladığı biliniyor. Bu nedenle su oranına dikkat etmek, yağdan ve şekerden uzak bir beslenme örüntüsü oluşturmak önemli oluyor.
Beslenme açısından herkes için önerebileceğimiz şey ise sağlıklı beslenmenin de anahtarı olarak sunulan Akdeniz tipi beslenmesi oluyor. Akdeniz tipi beslenme: bulgur, tam buğday gibi tam tahılların tüketildiği, meyvelerin, sebzelerin, kuruyemişlerin, baklagillerin yoğun olarak tüketildiği bir besin örüntüsü. Kızartma, mayonez gibi yağ içeriği çok yoğun olan gıdaların tüketiminin azaltılması, kahvaltıda yağ tüketiminin azaltılarak salataya yer verilmesi, aşırı yağlı hamur işleri, şerbetli tatlılar yerine; ızgara, sebze yemekleri, salata, şekeri az sütlü soğuk tatlılar tüketilmesi önem teşkil ediyor. Terleme fazla olduğundan dolayı elektrolit dengesinin bozulmasını önlemek için de yoğurt, ayran, maden suyu, cacık gibi besinlerin tüketimi de önemini koruyor.
Kişisel olarak beslenme düzenimiz için yapabileceğimiz şeyler bu şekilde ancak iklim krizine karşı vereceğimiz her türlü mücadele, alacağımız her türlü tedbir kişisel sağlığımız için de yaptığımız bir iyilik. Beslenmenin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi, yediklerimizin vücudumuza zarardan çok yarar sağlayabilmesi için iklim krizine karşı bütünlüklü düşünmeye, özellikle toplumun dezavantajlı kesimlerini etkilediğini görmemiz gerekiyor. Ağacın, suyun, hayvanın iyi bir şekilde yaşam sürmediği bir ortamda insanın iyi olmayacağını iktidardan yanımızdaki arkadaşımıza kadar herkese anlatmak gerekiyor. Sağlığımız için umutsuzluğa kapılma, vazgeçme lüksümüz maalesef yok.
LGBTİ+’ların Beslenme Hakkına Erişimleri ve Yaşadıkları Zorluklar