Yaz aylarına giriş yaptığımız andan itibaren iklim krizinin de etkisiyle yangınlar ciğerlerimizi yakmaya devam ediyor. Akdeniz iklim kuşağında bulunan ve söz konusu orman yangınları olduğunda en riskli ülkeler arasında bulunan Türkiye için 1 Mayıs ve 1 Kasım arası tarihleri ise “yangın mevsimi” olarak nitelendiriliyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre Türkiye’de 2024 yılının ilk 7 ayında (1 Ocak- 20 Temmuz) meydana gelen 1830 orman yangınında 9114 hektar alan yandı ve bu yangınlarda 19 kişi yaşamını yitirdi. Son 10 yıldaki orman yangını verilerine baktığımızda ise 709 bin hektardan fazla alan yandığını görüyoruz. Orman yangınlarının en büyük çıkış sebeplerini ise OGM verilerine göre kasıt, ihmal, doğal ve insan faktörlü sebepler olarak sıralayabiliyoruz.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) verilerine göre ‘1850 yılına kadar uzanan aletli küresel yüzey sıcaklığı kayıtlarında’ 2023 yılı en sıcak yıl oldu. Yine aynı verilere göre 2023 yılı “1991-2020 ortalamasından 0,60 °C, 1850-1900 sanayi öncesi döneminden ise 1,48 °C daha sıcaktı.” Her yıl etkisini giderek arttıran ve doğal hayatın içerisinde kendisini belirginleştiren iklim krizi ise bu sıcaklıkların ve doğal sebepli yangınların en büyük nedeni.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre ise 2024 yılı itibariyle tüm zamanların en sıcak yaz dönemini yaşayan Türkiye’de iklim krizine bağlı olarak artan sıcaklıklar ve kuvvetli rüzgarlar ile birlikte orman yangınlarının arttığı ve yangın öncesi hazırlığın yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır.
“YANGINLARLA MÜCADELEDE YETERSİZ KALIYORUZ”
Konuya ilişkin bir açıklama yayımlayan ve orman yangınlarını söndürmek için mücadele veren OGM çalışanlarının ve bu çalışmalara destek veren belediye kurumlarının ve STK kuruluşlarının cansiperane çabalarının yangınlarla mücadelede ne yazık ki yetersiz kaldığı belirten Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şubesi, yangın acil eylem planlarının önemine dikkat çekmişti. Yangınlarla mücadelede yeterli araç, gereç ve personel bulundurulmasının altının çizildiği yine açıklamada aynı zamanda, orman içi verilen izinlerin kapsamlarının daraltılması, koşul ve standartların net olarak belirlenmesi ve etkin denetiminin sağlanması vurgulanmıştı.
Yangınlara yönelik acil eylem planlarındaki eksiklikleri, iklim değişikliğine bağlı oluşturulabilecek dirençli ormanları ve vatandaşları dikkatli olmaya yöneltecek önlemleri TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Arzu Yücel ile konuştuk.
Çevre Mühendisi Yücel, yangın riskini ve olası zararları azaltmak ve afet yönetim süreçlerini doğru bir şekilde tanımlamak için yangın acil eylem planlarında öncelik verilmesi gereken hususları ormanlar özelinde şu şekilde sıraladı: “İklim değişikliği ile beraber ağaç türü değişimleri, ağaç türlerinin büyüme rejimlerindeki (Örneğin, rutubet azalırsa büyümenin yavaşlaması sonucu) değişikliklere bağlı servet, artım değişikliği, ağaçların direnç ve karbon stok düzeyindeki değişiklikler, ormanların konumlarında meydana gelebilecek yer değişiklikleri, vejetasyon döneminin uzaması sonucunda kütle artımının değişmesi ve son olarak yangın risklerinin ve mevcut yangın risk alanlarının değişimi gibi hususlar bu planlarda saptanmış olmalıdır.”
Şehir-yaban ara yüzündeki yerleşim yerleri için acil eylem planlarına eklenmesi gerekenler arasında birkaç geçiş zonu oluşturulması gerektiğini belirten Yücel, bu zonların genişliklerinin ise bitki örtüsünün yapısına ve yerleşim yeri yoğunluğuna bağlı olarak belirlenmesi gerektiğinin de altını çizdi. Yücel, “Bu zonelar ve etkisi altındaki yerleşimlerde, endüstri, sanayi tesislerinde mimar-inşaat mühendisi, peyzaj mimarı, ziraat mühendisleri ve çevre mühendisleri gibi meslek gruplarının katkıları ile yerel yönetimler ve orman teşkilatınca uygun yapı ve üretim izinleri, bitki türünün tespiti, yanıcı maddenin uzaklaştırılması, söndürme hazırlıklar gibi hususlar izin ve denetim altına alınmalıdır” vurgusunda bulundu.
Acil eylem planlarında bölgede yaşayan halkın da belirlenen yangına hassas günleri takip etmesi gerektiğinin altını çizen Çevre Mühendisi Arzu Yücel, bunun için iletişim araçlarının (özellikle belediye kanallarının) ve yöntemlerinin belirlenmesi gerektiğini belirtti. Yücel, gelişen yangının şiddeti ve uyarı düzeylerine göre halkın nasıl davranması gerektiği konularında eğitilmesi gerektiğinin de altını çizdi.
Yücel yangın acil eylem planlarıyla ilgili, “Her meslek grubundan katılımcı ile her bir bölgeye özel olarak hazırlanacak ‘Acil Eylem Planları’ yangınlar sonrası güncellenmeli, geliştirilmeli, uygulamalı olarak açıklanmalı, o bölgede olan yangınlara ilişkin istatistiki bilgi de içermelidir” hatırlatmasına bulundu.
ÇMO İzmir’in açıklamasında yer alan bilgiler ışığında orman yangınlarının yüzde 90’ının insan kaynaklı ortaya çıktığı verisini göz önünde bulundurarak mevcut acil eylem planlarındaki en büyük eksiklikleri ve bu eksikliklerin kendini nerede gösterdiğini anlatan Yücel, “Yangına hassas dönemlerde kişilerin ve kurumların azami dikkat içinde bulunması gereklidir. Bu günler/ bu saatler anonslar, yazılı mesajlar, çeşitli sosyal medya araçları kullanılarak halka ulaştırılmalıdır. Orman yakınında bulunan tesislerde sadece kendi üretim proseslerinden kaynaklanan yangınlara karşı değil, orman yangınlarına karşı da hazırlıklar planlanmalıdır. Orman içi ve bitişiği alanlarda bazı tesislerin izinleri gözden geçirilmeli, yangın sezonlarında fabrikaların açık alanlarda yaptıkları depolamalar, enerji taşıma /elektrik panoların bakımı, düzensiz çöpler/atıkların takibi gibi yangına sebebiyet verecek faktörler irdelenerek, sıkı denetlenmelidir” ifadelerini kullandı.
“YANGININ TİPİNE GÖRE ÖNLEM ALINMALIDIR”
Yangınlarla mücadelede iklim değişikliğine dirençli ormanların hızlı ve etkili bir şekilde oluşturulması her geçen yıl daha da artan yangınlarla boğuşan günümüz Türkiye’sinde büyük bir önem taşıyor.
Çevre Mühendisi ve ÇMO İzmir Yönetim Kurulu Üyesi Yücel bu konuya ilişkin Fikir Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı’na (İDEP) göre ülkemizin de bir bölümünü kapsayan Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliği karşısında en riskli alanlardan biridir. Bu planda ‘Akdeniz Havzası’nda gerçekleşecek 2°C’lik bir sıcaklık artış ile beklenmeyen hava olayları, sıcak hava dalgaları, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış, kuraklık ve bunlar dolayısıyla biyolojik çeşitlilik kaybı, turizm gelirlerinde azalma ve tarımsal verim kaybı olarak etkilerini hissettirecektir’ denilmektedir. Diğer yandan ormanların oluşabilmesi, ağaçların ve orman altında yayılış gösteren her türlü bitki ve canlının gelişip varlıklarını devam ettirebilmesi (sürdürülebilirliği) yeterli ve düzenli su ile sağlanabilir. Bu bağlamda kurak ve yarı kurak alanlarda yürütülecek ormancılık faaliyetlerinde ağaçlandırma çalışmalarında ormanların ve ağaçların su döngüsü üzerindeki rolüne odaklanarak yapılmalıdır. Yangının tipine göre (tepe yangını, örtü yangını) bakım (aralama, budama vb.) ve önlemler (yangın şeridi, yangın etkisini azaltacak seyrek zonelar gibi) ele alınmalıdır” dedi.
“REHABİLİTASYON UYGULAMALARINA GİDİLMELİ”
Yaşanan yangınların ardından gündeme gelen en önemli sıkıntılardan bir tanesi de yanmış alanların yeşermesidir. Sadece bu yılın ilk 7 ayında (1 Ocak- 20 Temmuz) Türkiye’de meydana gelen 1830 orman yangının ardından yanmış bir orman alanının biyolojik çeşitliliği ve ekosistem hizmetlerini nasıl öncelemesi gerektiğini açıklayan Çevre Mühendisi Yücel, “Orman yönetim anlayışında ekolojik ve sosyo-ekonomik hizmetlerin denge içinde olması esastır. Ormanı enerji, odun dışı orman ürünleri hizmetleri, kırsal kesimin desteklenmesi, ahşap temelli sektörlere hammadde sağlanması, eko-turizm gibi hizmetleri aksadığında etkisi kısa süre içinde hatta anlık olarak görülecektir. Biyolojik çeşitlilik (Örneğin, böcek popülasyon değişimi), su verimi, karbon yutağı olma gibi hizmetleri ise uzun vadede hissedilebilir hale gelebilir. Bu nedenle yanan alanın rehabilitasyonunu kısa vade etkileri görünmez kılmak üzere hızlı hareket edilmesi, uzun vadeli etkileri üzerine olumsuzluk yaratabilir” açıklamalarında bulundu.
Yücel, büyük bir çoğunluğu yangınlarla evrimleşmiş Akdeniz kuşağı ekolojik sistemlerin yani Akdeniz doğasının yabancısı olmadığı yangın gerçeğini Akdeniz insanının da kavraması gerektiğini belirtti. Orman yangınları sonrası yeşermelere ve yeniden ağaçlandırma çabalarına ilişkin konuşan ÇMO İzmir Yönetim Kurulu Üyesi Arzu Yücel sözlerini, “Bilimsel çalışmalarda örneğin dumana ve ısıl etkisine maruz kalmış otsu yapraklı türlerin tohumlarının kısmen hızlı çimlenebileceği, zamanla kök sürgünlerin gelişebileceği; diğer yandan yanıcı madde miktarına ve bitki örtüsüne bağlı olarak bazı yangınlarda da ortamdaki tüm canlılığın (tohumların, köklerin, topraktaki mikroorganizmaların) tahrip olabileceği ifade edilmektedir. Bu tür alanların uzmanlarca analiz edilip gerekli olması hâlinde ağaçlandırma faaliyeti öncesi rehabilitasyon uygulamalarına (organik madde katkısı, tohum, mikroorganizma, mikorizal mantar vb.) gidilmesi, toprakta bekleyen tohumların tekrar çimlenmesini ya da köklerin tekrar yeşermesine zaman tanınarak sadece alanın korunmasının sağlanması -ekosistem tabanlı rejenerasyon- doğallıkla sağlanmış yenilenme olacaktır” ifadeleri ile sonlandırdı.