50 Yıl Önce Bugün: Nixon’ın Kerhen İstifası ve Watergate Skandalı

“Hiçbir zaman pes eden biri olmadım. Görev sürem tamamlanmadan görevden ayrılmak, bedenimin her içgüdüsüne aykırıdır. Ancak Başkan olarak, Amerika’nın çıkarlarını ilk sıraya koymalıyım. Bu nedenle, yarın öğlen itibariyle Başkanlık görevimden istifa edeceğim.”

Richard Nixon

37. ABD Başkanı Nixon, istifa ettikten sonra böyle diyordu. Döneminde ABD doları iki kez devalüe edildi, dev bütçe açıkları ortaya çıktı, en önemlisi Vietnam Savaşı boyunca bölgeye milyonlarca ton bomba bırakıldı.1969 ile 1973 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam ve komşu Kamboçya’ya yönelik ağır bombardımanlar düzenledi. Nixon’a göre amaç savaşı bitirmek için “Vietnamizasyon” politikası uygulamaktı ama özellikle savaş karşıtı gençler arasında eylemlilik arttı.

Resmi raporlar Vietnam Savaşı boyunca ABD‘nin bölgeye yaklaşık 7 milyon ton bomba attığını gösteriyor. Arşivler, 2,7 milyon tonluk bombalamanın Nixon’ın başkanlığı döneminde olduğunu söylüyor. Yani kendisinin donanmada teğmen olarak görev yaptığı II. Dünya Savaşı sırasında atılan bombaların toplamından daha fazla. Yine de dünyanın gözüne girecek asıl bomba, gerçeği değil Nixon’ın kariyerini yerle bir edecek olandı: Watergate Skandalı.

WATERGATE: NIXON İÇİN SONUN BAŞLANGICI

Watergate skandalı için “Bir gecede ortaya çıktı, çözülmesi yıllar aldı” demek yanlış olmaz. Cumhuriyetçi Nixon’ın istifasının ardında yatan skandalı ortaya çıkaran ise Washington Post’un soruşturmacı gazetecileri Carl Bernstein ve Bob Woodward’tu. Watergate aslında ABD başkenti Washington DC’deki otel ve ofislerden oluşan kompleksinin adıydı. Binanın altıncı katı Demokratik Ulusal Komite’sine (DNC) aitti. 

Sonrasını biliyorsunuz. Nixon’ın gözetleme ekibi demokratların ofisine sızdı, dinleme cihazları ve telsizler yerleştirdi. Tarih 1972 yılının mayıs ayıydı. Seçime sadece altı ay kalmıştı. Nixon’ın karşısında kampanyasını Vietnam Savaşı’nı sona erdirip ilerici reformları hayata geçirmek üzerine inşa eden demokrat aday George McGovern vardı. 

Nixon, demokratların ofisine sızma talimatını verdiğinde Harris’in düzenlediği anket (9-10 Mayıs 1972) aradaki farkın beş puana kadar indiğini ortaya koyuyordu. Yüzde 17’lik kesim henüz kimden yana oy kullanacağına karar verememişti.  Nixon’ın onay oranları düşüş belirtileri gösteriyordu. Önceki aylara göre Nixon için alarm zilleri çalıyordu. Dolayısıyla sadece altı ay sonra kurulacak sandık öncesi demokratların seçim planlarını öğrenmek cumhuriyetçiler için ne kadar yasadışıysa bir o kadar politik stratejilerini daha iyi kurabilmek açısından da hayati önemdeydi.

DEMOKRATLARIN “DEMOKRASİ” BEKÇİSİ!

Nixon’ın ekibi Watergate’in hemen karşısındaki Howard Johnson Motor Lodge’un yedinci katından izleme koyulmuşlardı. Yaklaşık üç hafta sonra, 17 Haziran 1972’de demokratların ofisine girildi. Ana hedef içerideki belgeleri fotoğraflamak, telefon kayıtlarını dinleyip önemli bilgileri raporlaştırmaktı. Ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı: Gece bekçisi! 

Daha sonra Amerikan basınının demokrasi bekçisi lakabını takacağı Frank Wills… 1976’da çevrilen “All the President’s Men” filminde kendisini oynayacak olan bekçi Frank Wills, bantlanmış kapı kilidini fark edince, bir terslik olduğunu anlayıp polisi aradı. Kolluk kuvvetleri, Cumhuriyetçi Parti’nin beş kişilik ekibini kısa sürede yakaladı. Demokratların “demokrasi bekçisi” Wills, “Ofisin ışığını açtığımızda önce bir, sonra iki, ardından üç kişi ortaya çıkıverdi” diyecekti. Gözaltına alınan gözetleme ekibi, Nixon’ı istifaya kadar götürecek olaylar zincirinin henüz başlangıcıydı.

BAŞKAN’IN HIRSIZLARI…

Amerika çalkalanıyordu, haliyle olay kısa sürede Beyaz Saray’a sıçradı. Beyaz Saray Basın Sekreteri Ron Ziegler yaşananları üçüncü sınıf hırsızlık olarak nitelendiriyor, Cumhuriyetçi Parti’nin demokratları takip ettiğini kesin bir dille reddiyordu. Gelgelelim polisin yakaladığı beş kişiden biri olan James W. McCord, Nixon’ın seçim komitesinde görevliydi! Bu sadece basit bir siyasi hırsızlık girişiminden ibaret değildi. Daha sonrasında yayımlanacak haberler gösterdi ki; gizli dinlemeler yapılmış, FBI da bu kirli politik oyunun parçası olmuştu.

YENİLGİ, ZAFER VE YİNE HÜSRAN

Richard Nixon, ABD siyaseti için hırsın vücuda bürünmüş hali gibiydi. Temsilciler Meclisi’ne seçildiğinde sadece 34’ündeydi. 1953’ten 1961’e kadar ABD Başkan Yardımcılığı yapmıştı. 1960 seçimlerini Kennedy’ye kılpayı kaybetmişti. 1968 seçimlerini kazıp Beyaz Saray’a bu kez 37. ABD Başkanı sıfatıyla dönmüştü. 

“Tricky Dick” olarak anılan, politik hesap ve manevralarıyla bilinen, o dönem aylık maaşı 16 bin 667 dolar olan ABD Başkanı, gece yarısından sabah 7’ye kadar haftalığı 80 dolara çalışan bekçinin varlığını hesaplayamamıştı. Karşı karşıya kaldığı Watergate skandalı sonrası onu koltuğundan edecek olan ise iki genç gazetecinin bitmek tükenmek bilmeyen inatçılığı ve uzun yıllar boyunca “derin gırtlak” (Deep Throat) takma ismiyle çağrılacak, elinde mühim bilgiler bulunan üst düzey bir Beyaz Saray kaynağıydı. 

ABD tarihin en büyük siyasi yolsuzluk skandalı Nixon’ın 27 senelik siyasi kariyerinin sonu anlamına gelecekti. Her şeyden önemlisi ilk kez bir ABD Başkanı görevinden istifa etmek zorunda kalacaktı. Siyasi yaşamı boyunca sıkı bir anti-komünist olmasıyla nam salmıştı Nixon. II. Dünya Savaşı kahramanı Dwight D. Eisenhower’ın başkan yardımcılığını yapmıştı. Alışılageldik başkan yardımcılarından çok daha farklı bir portre çizmişti.  

1960’da genç, yakışıklı, popüler John F. Kennedy’ye yenildiğinde bir süre köşesine çekilip olup biteni gözlemlemek istedi. Cumhuriyetçilerin lideri Barry Goldwater’ın görevdeki Başkan Lyndon B. Johnson karşısındaki seçim mağlubiyeti üzerine harekete geçti. 1968 seçiminde Hubert H. Humphrey’i yenip başkanlık rüyasını gerçek kıldı. Gölgelerin arasından spot ışıklarının orta yerine emin adımlarla yükselen siyasetçiydi. Anti-komünistti ama SSCB ile ilişki kurmuş, hatta Moskova’yı ziyaret eden ilk ABD başkanı olarak tarihe geçmişti. Çin’in başkenti Pekin’e de uğrayarak iki başkent arasındaki diplomatik ilişkileri başlatan başkan olarak anılmıştı.  Ancak dünyadaki etkisi içeriden bakıldığında ise çok kıymetli görünmüyordu. ABD’de işsizlik hakimdi, enflasyon almış başını yürüyordu. İktisadi güçlükler önüne toplumsal çalkantı olarak düşüyordu.

FİKRİ TAKİP, ÖDÜL VE İSTİFA

Ekonomik güçlüklerin, düşüşe geçen onay oranlarının orta yerindeydi üstelik bir de devasa bir skandal çöreklenmişti. Watergate’i karşısında bulduğunda gazeteciler işin peşini bırakmaya niyetli değillerdi. Watergate olayı artık olay olmaktan çıkmıştı. Herkesin konuştuğu, doğal olarak hedef tahtasına Nixon’ın oturtulduğu bir skandala evirilmişti. O sırada Washington Post editörü Barry Sussman önce Bob Woodward’u sonra Carl Bernstein’ı olup biteni takip etmesi için görevlendirdi. Demokrasilerde fikri takip hayatiydi. Üçüncü sınıf hırsızlıktan, hırsızlığa, hırsızların Cumhuriyetçi Parti ile bağlantılarına, oradan da Beyaz Saray çalışanlarıyla ilişkilerine doğru giden ağı ortaya çıkarmak epeyi sürdü. 

Barry Sussman’ın, “Washington’daki en iyi saklanan sır” dediği, yine kendi deyişiyle 20. yüzyılın en büyük siyasi skandalının kısayolu olan Watergate, Bob Woodward’un skandalı takip etmek için görüştüğü “Deep Throat”‘un (Derin Gırtlak) “Parayı takip et” sözleriyle hafızalara kazınacaktı. Skandalın soruşturulmasıyla ilgili görev alan bir başka gazeteci Carl Bernstein’ın “Gerçek şu ki, bu adamlar çok zeki değil ve işler kontrolden çıktı” cümlesi işin varacağı yerin neresi olacağının özeti gibiydi.

Bu üç soruşturmacı gazeteci, Demokritos’tan hiç esinlendiler mi orası bilinmez. Ama Antik Yunan filozofun asırlar önce söylediği gibi doğru ancak gerçeğin derinliklerinde bulunabilirdi. O yüzden gazeteciler Amerikan tarihinin en büyük demokrasi skandalının gerçek yüzünü ortaya çıkarmak için onun izinden gittiler. Bunu yaparken de hükümet içinden gizli bir kaynak bulunup ona başvuruldu. Uzun yıllar herkesin “Deep Throat/Derin Gırtlak” dediği kişinin 2005’e kadar kimliği saklı tutulacak; o üst düzey kaynağın FBI’ın iki numaralı ismi W. Mark Felt olduğu çok sonradan ortaya çıkacaktı. 

AZLEDİLMEDEN İSTİFA

Nixon ise o sıralar hakkında soruşturma açılmasını engellemek ve kendisini istifaya zorlayacak sürecin önüne geçmek için hemen her şeyi yapıyordu. Yapmadığı,daha doğrusu çok isteyip de yekten yapamadığı tek şey medyaya dokunmaktı. Gazeteciler haber kazısına devam ederken, Nixon ve şürekâsı da olayı örtbas çabalarını iyice yoğunlaştırmıştı. Nixon, Adalet Bakanı Richardson’ı, o ise özel savcı Archibald Cox’u görevlendirdi. 

Özel savcının Beyaz Saray’da başkanın tüm konuşmalarının kayda alındığını öğrenmesi işlerin boyutunu değiştirdi. Yüksek Mahkeme’ye başvurunca Nixon başına gelecekleri sezerek, savcıyı görevden almak istedi. Adalet Bakanı “Hayır, olmaz” diye itiraz edince kendisini ışık hızında kabine dışında buluverdi. Seçimlere çok kısa bir zaman kala davalar peşi sıra gelmeye başladı. Bu kez devreye giren Temsilciler Meclisi Adalet Komitesi oldu. 27 Temmuz 1972’de görevini kötüye kullandığı öne sürülerek Nixon hakkında soruşturma resmen başlatılıyordu.

BEYAZ SARAY’DAKİ SES KAYITLARINA GİREN MAKAS

Olayların bu noktaya kadar taşınmasına neden olan ses kayıtları teslim edildi. Nixon ile Beyaz Saray Genel Sekreteri arasındaki konuşmalar incelenmeye başlandı. Watergate ile ilgili edilmiş birkaç sözcük bile altın değerindeydi. Gelgelelim kayıtların 18,5 dakikalık bölümü silinmişti.

Nixon o 18,5 dakikanın “yanlışlıkla” silindiğini iddia ediyordu. Yeminli başkan ifadesinde o aralıkta ne konuştuğunu hatırlayamadığını söyleyerek zevahiri kurtarmaya çalışıyordu. Nixon tüm bu tartışmaların gölgesinde kasım ayı geldiğinde yine başkan seçildi. Yüzde 60,7 oyla 49 eyaleti alarak seçimi kazandı, başkanlıkta ikinci dönemine geçti. 

Aradan iki yıl geçti. Sürekli istifa etmeyeceğini söyleyen ve hakkındaki iddiaları yalanlayan Nixon, Nisan 1974’te Watergate ile ilgili konuşmaları içeren tapelerin montajlanmış halini yayınlamak durumunda kaldı. Sistem bunu emrediyordu. Temsilciler Meclisi Adalet Komitesi, 1974 yılı başlarında, Nixon’ın görevden alınması için harekete geçip soruşturma başlattı. Temmuz 1974’te, komite üç ayrı görevden alma maddesini kabul etti. Bunlar adaletin engellenmesi, yetkinin kötüye kullanılması ve Amerikan Kongresi’ne itaatsizlikti.  Birkaç yıl önce verdiği hukuksuz gözetim emri onu sürekli gözetleyen, sonu gelmeyen bir belaya dönüşmüş, bu süreçte iyice yıpranmıştı. Temsilciler Meclisi’nin azil sürecini tamamlamadan önce Oval Ofis’te kameraların karşına geçti. Tarih 9 Ağustos 1974’tü. Görevden alınan ilk ABD başkanı olmadı, ancak istifa eden ilk başkan oydu. Amerikan halkına şöyle seslenmişti:

“Hiçbir zaman görevimi yarıda bırakan bir siyasetçi olmadım. Başkanlık döneminin bitmeden istifa etmek yapıma aykırı bir durum. Fakat başkan olarak asıl önceliğin ABD’nin çıkarlarına vermem gerektiğinin de bilincindeyim.”

ABD tarihinde ilk kez bir başkan görevinden istifa etmek zorunda kaldı, ekibinden birkaç kişi demir parmaklıkların ardına girdi. Oval Ofis’te sesle etkinleştirilen bir ses kayıt sisteminin varlığı öğrenildi, Nixon yönetimi anayasal krize yol açtı, en sonunda bu istifa mektubu kerhen de olsa kaleme alındı. FBI’ın da demokratları dinleme skandalına karıştığı belgelendi. Nixon’ın yerine gelen Başkan Ford, 1976 seçimleri öncesi özel yetkisini kullanarak onu affetti, diyeti seçimi demokratlara kaybetmekti. ABD’de yargı bağımsızlığı ve basın hürriyeti olduğu tescillenmişti. Yaşananlar bir tür seyirlik gösteriydi. Tıpkı Fransız entelektüel Regis Debray’in dediği gibi:

“General de Gaulle iktidara geldiğinde Fransa’da bir milyon televizyon seti vardı… Ayrıldığında bu sayı on milyondu… Devlet daima bir tür seyirlik gösteri olmuştur. Ancak dünün tiyatro-devleti bugünün TV-devletinden çok farklıydı.”

Bu sözler sarf edildiğinde sene 1994’tü. O tarihten 30 yıl sonra bugün bambaşka medya araçları var. Televizyonun güç geçtikçe etkisini ve saygınlığını yitirdiği, yazılı basının neredeyse hükmünün kalmadığı, siyasetin ve toplumsal meselelerin internet-sosyal medya-mikro bloglar üzerinden yürütülüp mesele edildiği, sağlıksız bir ilişki önümüzde duran. 

Nixon, Kennedy ile başkanlık için yarışırken 26 Eylül 1960’da çıktığı TV programında Kennedy’nin ekibinin kurnazlığı sayesinde (bu başka bir yazının konusu olsun) durmaksızın terlemiş, rakibi karşısında zorlandığını düşünen seçmen oyunu Kennedy’ye verince seçimi kaybetmişti. Hiç de seyirlik gösteri değildi! Ama sonra iki kez kazandı. Kazanırken nefreti ve hırsını bir köşeye bırakamadı. Watergate’deki hatasıyla kendisini istifaya götüren sürece kadar geldi. 

Bugünün dünyası internetin neredeyse tüm medya araçlarını iç içe soktuğu, içinde sıradan olarak tanımlanan yurttaşların da olduğu soluksuz bir platformdan ibaret. Eski eskide kalırken, tek bir şey yeniye yenilmedi aslında. O da Debray’in bahsini ettiği; devletin hep seyirlik gösteri sunduğu gerçeği… Yıllar geçse de ortada iki gerçek bırakıyor: 

Kiminin izlediği kiminin ise izlemekle yetinmediği bir seyirlik gösteri…

“ABD’de Hâlâ Siyah ve Kadın Bir Başkana Hazır Olmayanlar Var”

Seçim Sürecinde ABD’yi Neler Bekliyor?

ABD Seçimleri ve Dünya Siyaseti