Kayseri’den Southport’a: Göçmenlere Yönelik Saldırılar ve Göçmen Karşıtlığı

Dünya ilginç bir dönemden geçiyor. Bölgesel çatışmalar, ekonomik istikrarsızlık, lojistik aksamalar, aşırı sağ iktidarlar, nefret söylemleri, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı… Günümüz dünyasında saydığımız her bir başlığın somut karşılıklarını hemen her gün haber bültenlerinde görebilmek mümkün.

Özellikle bölgesel çatışmalar ve ekonomik istikrarsızlık gibi faktörler dolayısıyla dünya genelinde göçmen sayısının artışıyla birlikte göç teması dünyanın gündemindeki önemli bir başlık olarak öne çıkıyor. Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 yılında yayımladığı Dünya Göç Raporu’nda dünya çapındaki uluslararası göçmen sayısının 272 milyon olduğu belirtiliyor; bu sayı dünya nüfusunun yüzde 3,5’ine tekabül ediyor. Aynı raporda göçmenlerin dünya nüfusuna oranının 1990 yılında yüzde 2,9 olduğu da belirtiliyor.

Göçmen sayısındaki artışın nedenlerini bölgesel çatışmalar ve ekonomik istikararsızlık olarak özetlesek de aslında göçmen sayısındaki artışın dünyanın genel bir problemi olduğunu ve bu genel problemin ardında dünyanın yapısal sorunları olduğunu söyleyebilmek mümkün. Fikir Gazetesi’nin 18. sayısında gazeteci ve yazar Ercüment Akdeniz’e göçmen sayısındaki artışın nedenlerini sorduğumuzda, yerküre üzerinde sınıfsal uçurumun ve gelir dağılımdaki adaletsizliğin tırmanışta olduğunu belirten Akdeniz şunları söylemişti: “Kapitalizmin sermaye birikimi sistematik ve sürekli biçimde yoksulluk ve göçleri büyütüyor. ‘Milenyum Çağı’ diye cilanan kapitalizm, daha yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği dolmadan göç üreten sorunlu bir sistem olduğunu gösterdi. Küresel iklim değişikliği, doğanın talanı ve yağması, orman yangınları, su kaynaklarına el konması, çölleşme ve kuraklık göçlerin diğer nedenleri. Pandemi ve salgın hastalıkların da ciddi göçlere neden olduğunu gözlüyoruz. Bütün bunlarla birlikte hâlâ göçlerin asıl gövdesi savaş, bölgesel savaş ve iç çatışmalardan kaynaklanıyor. Vekalet savaşlarına paralel olarak göç nüfusu demografik bir muharebe gücü ve pazarlık enstrümanı olarak da kullanılmaya başlandı. Dünyaya egemen olan siyaset burjuva kapitalist parti ve akımların siyaseti. Merkez kapitalist devletler sürekli biçimde göç politikalarını ve göç yönetim stratejilerini yeniliyorlar. Egemen siyaset dünya mülteci haklarına adı konmamış bir muharebe başlatmış durumda. Avrupa, ABD diğer güçler “mülteciler gönderilsin, yerine nitelikli ve geçici sözleşmelerle çalışacak ve işi bitince deport edilecek göçmen işçi transfer edilsin” diyorlar. İşçi sınıfı, sendikalar, emek ve demokrasiden yana muhalif partiler henüz bu stratejileri tam olarak analiz edebilmiş değiller. Ulusal, bölgesel ve uluslararası buluşmaların gerçekleşmesi ve karşı stratejinin oluşması kanımca günün en önemli başlıklarından biri. Göç politikaları çoğu durumda siyaseti dizayn ediyor ve hatta iktidarları değiştiriyor.” Ercüment Akdeniz ile yaptığımız söyleşinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Öte yandan, uluslararası göç sırasında güvenlik eksikliği, açlık ve başkaca muhtelif zorluklarla karşılaşan göçmenler şayet ulaşabilirlerse gittikleri ülkelerde de yine çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Göçmenler, gittikleri ülkelerde genellikle ucuz iş gücü olarak görülüyor, ağır ve güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda bırakılıyor. IOM’nin raporuna göre, dünyada en az 164 milyon göçmen işçi bulunuyor. Göçmenler, bu zor koşulların yanında nefret söylemlerine ve ırkçı saldırılara da maruz kalabiliyor. Geçtiğimiz günlerde İngiltere’de yaşanan göçmenlere yönelik saldırılar da göçmenlerin yaşadığı bu zorlukların en önemli ve güncel örneği.

GÖÇMENLERE YÖNELİK SALDIRILAR

Geçtiğimiz ay Kayseri’de bir kişinin yedi yaşındaki bir kız çocuğunu istismar ettiği ve failin “Suriyeli” olduğu iddiası üzerine başlayan saldırılar da Türkiye’nin önemli bir bölümüne yayılmış ve Suriyeli göçmenlerin iş yerlerine, araçlarına ve evlerine saldırılar düzenlenmişti.

Richard McCarthy/AP

Yine geçtiğimiz günlerde İngiltere’nin kuzeybatısındaki Southport kasabasında bir bıçaklı saldırı düzenlenmiş ve üç kız çocuğu yaşamını yitirmişti. Sosyal medyada olayı gerçekleştiren saldırganın “İslamcı bir göçmen olduğu” paylaşımları üzerine ülke genelinde göçmenlere yönelik bir saldırı dalgası başlamıştı. Bunun üzerine göçmenlere yönelik saldırılarda bulunun aşırı sağcı gruplara karşı ırkçılık karşıtı gruplar da sokağa çıkmış, BBC ise yaşanan olaylarda 100’den fazla kişinin gözaltına alındığını yazmıştı.

Kayseri ve Southport’ta başlayan olayların kimi ortak noktaları bulunuyor. Örneğin, her iki saldırı da bir “haber” üzerine yapılan sosyal medya paylaşımlarının yayılması sonucu kitleselleşiyor. Her iki saldırıda da aşırı sağın ve ırkçı göstericilerin rolü bulunuyor. Ancak, Southport saldırısının ardından sokağa çıkan ırkçı göstericilere karşı göçmenlerle dayanışmak için yürüyüşler ve eylemler düzenlenmişti. Bu dayanışma örneği, Türkiye’de basın açıklamaları ve sosyal medya paylaşımlarından öteye gidemedi.

GÖÇMEN KARŞITLIĞI

Saldırıların ardına bakıldığında yükselen bir öfkenin olduğu ve hızlı biçimde yayıldığı görülüyor. Peki, iki örnek üzerinden saldırılar bağlamında ele aldığımız göçmen karşıtlığının ardında yatan temel sebepler neler?

Fikir Gazetesi’nin 19. sayısında Prof. Dr. Cenk Saraçoğlu ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide bu soruyu Saraçoğlu’na yöneltmiştik. Göçmen karşıtlığının göçmenlerin sayısındaki artışla doğrudan ilişkilendirilemeyeceğini belirten Saraçoğlu, “Aslında göçmen karşıtlığı ve buna bağlı faşizan ve şoven eğilimler göçmenlerin sayısının artmasının bir sonucu değil. Yani göçmen karşıtlığı göçmenlerin sayısının artışının doğal bir sonucu olarak düşünülmemeli. Biraz önce insanları mülksüzleştirerek göç etmeye zorlayan koşulların kapitalizmin günümüzde arşa varmış yıkımının bir sonucu olduğunu söylemiştik. Aynı yıkım süreci bütün ülkelerde sınıfsal çelişkileri derinleştiriyor, insanları gelecekleri konusunda kaygılandırıyor ve yerleşik düzenin kurumlarına karşı yabancılaştırıyor. Solun, sosyalist hareketlerin, işçi sınıfı örgütlerinin kan kaybetmiş olduğu yerlerde böylesi bir ortam yaşanılan sorunların sorumluluğunu göçmenlere, mültecilere yükleyen sağcı, faşist akımların güç kazanması için çok elverişli bir hava yaratıyor” demişti. Söyleşinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

GÖÇMEN SORUNU NASIL ÇÖZÜLECEK?

Göçmenlere yönelik saldırıların ve nefret söylemlerinin yükseldiği, göçmenlerin ucuz iş gücü olarak kullanıldığı günümüzde göçmen sorununun nasıl ele alınması gerektiği ve nasıl çözülmesi gerektiği de önem taşıyor. Zira, bölgesel savaşlar devam ediyor, ekonomik istikrarsızlık kısa vadede çözülecek gibi görünmüyor ve ekolojik yıkım da kendini hissettiriyor; bunlara bağlı olarak göçmen sayısı da günden güne artıyor.

Fikir Gazetesi’nde göçmen sorunu başlığın söyleştiğimiz Prof. Dr. Cem Terzi, göçmen sorununun nasıl çözülebileceğine yönelik şunları söylemişti: “Birlikte yaşam (sosyal entegrasyon) için vatandaşlık dışındaki kalıcı oturma izni gibi vatandaşlığa en yakın güvenli hukuki statüler sağlanmalıdır ve sosyal entegrasyon için diğer çalışmalar (çalışma hayatı, aile birleştirmesi, eğitim, sağlık, barınma, ayrımcılıkla mücadele, kendi kimlik ve kültürünü koruyabilme, siyasete katılma hakkı gibi) alanlarında ciddi çalışmalar yapılmalıdır. AB-Türkiye ilişkisi kirli mülteci pazarlığını dışına çıkarılmalı açık şeffaf zeminlerde demokrasi ve insan hakları alanlarında ilerleme temelinde yürütülmelidir. Ulus, ortak yaşamı paylaşan herkestir. Ulusun hep vurgulanan tekçiliğinden kurtarmak gerekir. Sınırların geçirgen olduğu başka bir dünya kurgulamalıyız. Ve bu dünyayı, herkes için istemeliyiz. Kaygılar çok ama ümit de var. Ümit insandan yana. İnsanın olduğu her yerde ümit de var. Göçmenler ve mülteciler büyük bir mücadele veriyorlar. AB’nin Frontex’ine, NATO’nun savaş gemilerine rağmen bir milyon mülteci sınırları, Lizbon’u, Schengen’i fiili olarak yıktı ve çeşitli Avrupa ülkelerine ulaştı. Göçmenler ve mülteciler geleceğin siyasi failleridir. Her şeye rağmen insanlar dayanışıyor, ezilenden yana tavır alabiliyor. Halkların dayanışması yegâne ümittir.” Prof. Dr. Cem Terzi ile gerçekletirdiğimiz söyleşiye buradan ulaşabilirsiniz.

Göçmen Siyasetinde Gönyede Durmak

Mülteci Karşıtı Söylemler Raporu ve Çözüm Önerileri

Almanya’nın “Mülteci Krizi” Var mıydı?