Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) meslek liselerinde uyguladığı Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) uygulamasına yönelik tartışmalar sürerken bakanlık, ortaokul öğrencilerinin de işgücüne katılmasının önünü açan yeni bir uygulamayı hayata geçirdi.
Lise öğrencilerinin MESEM uygulaması adı altında ağır ve çalışma koşulları yetişkinlere göre dizayn edilmiş işyerlerinde 9, 10 ve 11. sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12. sınıftaki kalfalara asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar maaş verilerek “çocuk ve genç işçi” olarak çalıştırılmasını sağlayan uygulama, 2024-2025 Eğitim ve Öğretim yılı itibarıyla ortaokul sıralarına taşınıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve geçtiğimiz hafta yayımlanan Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi’nde yer alan bilgilere göre;
- Mesleki ve teknik ortaöğretime gelen öğrencilerin birinci önceliğinin üniversiteye yerleşmek olması ve mesleki gelişimine önem vermemesi
- Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında okul terk oranlarının artış göstermesi
- Mesleki ve teknik ortaöğretim programlarının öğrencilere finans, iletişim, işletme yönetimi ve kriz yönetimi becerilerini kazandırmada yetersiz olması
- İlköğretim (8.sınıf) kademesindeki öğrencilerin becerilerini ölçecek ve bu ölçüm neticesinde tercihlerine yön verecek herhangi bir sistemin bulunmaması
şeklindeki nedenlere dayandırılarak başlatılan “Beceri Geliştirme Programı” kapsamında ilköğretim öğrencileri mesleki eğitim kurslarına katılacak.
En az 7. Sınıf düzeyinde eğitim gören ilköğretim öğrencilerine “temel mesleki becerileri kazandırmak, mesleği sevdirmek ve iş hayatına uyum sağlamalarına yardımcı olmak” amacıyla kurulan “Zanaat Atölyeleri” uygulaması; İstanbul, Ankara, İzmir, Erzurum, Konya, Mersin, Rize, Samsun, Sivas ve Şanlıurfa olmak üzere 10 ilde 196 okulda pilot olarak başlatıldı.
MEB’in paylaştığı bilgilere göre kursa katılacak tüm öğrencilerin ilk başta 8 saatlik işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitiminden geçeceği program kapsamında çocuklar eğitim alabilecekler; elektrik-elektronik, metal, mobilya ve iç mekan tasarımı, yiyecek-içecek hizmetleri, bilişim, el sanatları, gıda teknolojileri ile grafik ve fotoğraf, tarım ve radyo-televizyon alanlarını seçebilecek. Meslek liselerinde açılacak kursların tamamlanmasının ardından öğrencilere modül başarı belgesi verilecek ve belgeler, öğrencinin e-Portfolyosu’na işlenecek.
Ayrıca, MEB Bakanı Yusuf Tekin’in imzasıyla paylaşılan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” uygulamasına ilişkin genelgede yer alan bilgilere göre 2024-2025 eğitim öğretim yılında meslek liseleri bünyesinde ortaokullar açılarak çocukların “mesleki eğitim alması” sağlanacak. Fakat yeni eğitim öğretim yılına sayılı günler kalmışken uygulamanın nasıl ve ne şekilde ilerleyeceği ise henüz bilinmiyor.
Mesleki eğitimlerin ilköğretim sıralarına indirilmesini ve bu eğitimlerin yaratabileceği sorunları Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) İzmir Başkanı Necati Kalafat ve Eğitim-Sen 2 No’lu Şube Başkanı Zeliha Danyeli ile konuştuk.
“SENİN AKADEMİK BAŞARIN YOK, HADİ SENİ MESLEK OKULUNA GÖNDERELİM”
Fikir Gazetesi’ne konuşan Veli-Der İzmir Başkanı Necati Kalafat, ilkokul öğrencilerine sunulan mesleki eğitim uygulamasını “Meslek liselerini ortaokullara taşıma süreci olarak okuyoruz bu durumu. İmam hatipler de aynı bu süreçle başlamıştı. MESEM’in daha alt kademelere indirilmesi hem milli eğitim kanunlarına hem Anayasaya göre hem de insanlığa göre doğru değildir. Bahsi geçen 13-14 yaşındaki çocuklar ergenlik dönemi yaşıyorlar, hayatlarında kendilerini bulmaya çalıştıkları bir dönem ve herhangi bir 13-14 yaşında çocuğa ‘sen ne olacaksın’ diye sorarsanız, çok istisnai durumları saymazsak karmakarışık şeyler söyler. Bilmezler ne olacaklarını. ‘Senin akademik başarın yok, hadi seni meslek okuluna gönderelim’ diye asgari ücretin 3te 1i parayla kandırarak, çocukları aslında eğitim sisteminin geri dönüşüm kutusuna atıyorlar. Güvencesiz denetlenmeyen okullarda sözde ‘meslek öğreteceğiz’ diyerek çocuk işçiliği satın almaya kalkıyorlar. Oysaki meslek liselerinden çıkan çocukların o meslekte ilerleme oranları da 20’de 1. Kendi raporlarına aksi işler yapıyorlar, çünkü bu ülkede işçilik hala çok pahalı gözüküyor.” sözleri ile eleştirdi.
Kalafat aynı zamanda ergenlik çağının (kesin bir zaman olmamakla birlikte genel olarak kızlar için 10-14 yaş ve erkekler için 12-16 yaş aralığı olarak belirtilir) değişken bir dönem olduğunu vurgulayarak bu dönemin bir çocuğun geleceğini şekillendireceği yaş olmadığını belirtti. Kalafat sözlerini, “13-14 yaş çocukların ilgilerinin, yeteneklerinin keşfedilmeye çalışıldığı bunlara göre bir üst eğitim kurumuna yönlendirildiği yaşlardır. 13 yaşında çok problemli bir 7. sınıf öğrencisinin 16. yaşına geldiğinde okul birincisi olma ihtimali vardır. Özellikle yoksul çocukları, ‘senden adam olmaz, hadi bakalım meslek okuluna’ tarzında bir yaklaşımla meslek liselerine yönlendirmek bir eğitim yaklaşımı değil, bir ucuz iş gücü olarak kullanma ihtiyacından yola çıkılmış yaklaşımdır. Çocukların ‘beceri geliştirme’, ‘meslek geliştirme’ gibi adı ne olursa olsun sunulan uygulamalara ihtiyaç yoktur, çocukların yeri okuldur.” cümleleri ile sürdürdü.
ÇOCUKLAR OYUN OYNAYAMIYOR, SOSYALLEŞEMİYOR, SAĞLIKSIZ GENÇLER YETİŞİYOR!
“Zanaat atölyeleri” kapsamında yaz tatili, birinci dönem, yarıyıl tatili ve ikinci dönem olarak okul dışı zamanlarda öğrencilere yönelik açılacak mesleki eğitim kurslarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan dernek başkanı Necati Kalafat, “Çocukların eğitim hayatı sadece bir meslek edinmeleri, akademik bilgiye erişmeleri için değil aynı zamanda sosyalleşmeleri için vardır. Eğitimin dışında kalan sürelerde çocuklar bu meslek geliştirme adı altında sunulan kurslarla iş yaptırılarak oyun oynamaktan, sosyalleşmekten uzak tutuluyor. Dolayısıyla sağlıksız gençler yetiştiriyoruz. Sonra da bu ülkede neden madde bağımlılığı en büyük sorun haline geliyor. Çocuk sportif faaliyetini gerçekleştirmez sanatsal aktiviteler içinde yer almazsa elbetteki marjinal noktalara doğru kayacaktır.” ifadelerini kullandı.
“KENDİLERİNİ BEDENSEL VE PSİKOLOJİK OLARAK KORUYACAK YETİŞKİNLİK DÜZEYİNDE DEĞİLLER”
Elektrik-elektronik, metal, mobilya ve iç mekan tasarımı gibi alanlarda da 8 saatlik işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi aldıktan sonra 7. Ve 8. Sınıf öğrencilerine “beceri eğitimi” verilecek olan atölyeleri değerlendiren aynı zamanda psikolojik danışman olan Necati Kalafat, “Türkiye’de inşattan sonra en çok iş kazasının meydana geldiği alanlar metal ve demir işçiliği. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda en hassas yaklaşılması gereken alanlardan birisi bu alanlar. 26 yıllık bir öğretmen olarak söylüyorum o yaştaki çocuğa okul dışındaki bir alanda eğitim vermeye gerek yok. Lisede bile son sınıfa gelen bir çocuk sıkı bir denetimle mezun olduğu alanla ilgili öğretmenler ve okul kontrolünde bir meslek stajı yapmalıdır. Sistem eskiden böyleydi zaten. Fakat MESEM’lerde 4 gün çalışmaya 1 gün okula yönlendirilerek çocuklar eğitimden soğutuluyor. Çocukların çalıştıkları yerler yetişkinlerin dünyası. Gittikleri iş alanında kendilerini hem bedensel olarak hem de psikolojik olarak koruyacak yetişkinlik düzeyinde değiller. 15 yaşındaki bir çocuk 35 -40 yaşındaki amcaların, abilerin olduğu bir yerde yaşayabileceği sosyal problemleri kaldıramaz. Bu tür eğitimlerde denetimler de sık ve sıkı yapılmadığında bir sürü taciz, psikolojik travma vakasıyla karşı karşıya kalabiliriz. Dışarıdan gözüktüğü gibi değil, anlattıkları gibi değil. ‘Bu çocuklara iş veriyoruz, iş imkânı sağlıyoruz’ değil. Daha üniversiteden çıkan çocuklar iş bulamıyorken ara kademe diye ucuz iş gücü olarak bu çocukları kullanamazsınız. Eğitimin içerisinde olan her öğretmen bu uygulamanın karşısındadır.” dedi.
“SON 15 YILDIR MİLLİ EĞİTİMDE SİSTEMLİ BİR SİVRİLMEYE YAŞANIYOR”
Bakanlığın Almanya, Hollanda, Japonya gibi ülkelerden örneklerde Türkiye’de yeni programlar oluşturmaya çalıştığını belirten Necati Kalafat, “Almanya’dan örnek gösterdikleri gymnasium ve Fach-und Berufsoberschulen lise düzeyindedir ve bu okullardan mezun olan çocukların iş garantisi devlet tarafından karşılanmaktadır. Bazı modelleri alıp Türkiye’ye uyarlamaya kalkmamalılar. 5 milyon öğrencisi olan ve her sene 3 milyondan fazla öğrencinin üniversite sınavına girdiği bir ülkede karikatür modellemeler yapmak yerine bu ülkenin önceliği olan gençlerin ihtiyaçlarını belirlemeli ve eğitime bütçe ayırmalı. Meslek liselerinin sayısı artırılmıyor, staj imkanlarını bu liselerin içinde yapmıyorlar. Çünkü o zaman sermayeye işçi gönderme halinden çıkacaklar ya da meslek lisesi için daha fazla bütçe, çok daha fazla öğretmen ataması yapmak zorunda kalacaklar. Okullara kömür, yakıt, bir top kağıt göndermeyen Milli Eğitim, bunu nasıl yapsın? Bütünlüklü bir sorunla karşı karşıyayız. Ucuz iş gücünün daha erken yaşlara çekilmesine ve çocuk köleliğine kesinlikle karşıyız. Kamusal eğitimin önü acilen açılmazsa bugün bu gibi sorunlarla yarın ise başka ciddi bir sorunla karşı karşıya kalacağız.” açıklamalarında bulundu.
Sistemli olarak 15-20 yıldır Milli Eğitim’de bir sivrilme yaşandığını ve bir taraftan laik eğitimde gerileme yaşanırken bir taraftan da Cumhuriyet’in kurulduğu günden beri kamusal güvence altında olan eğitimin altının boşaltıldığını belirten Veli-Der İzmir Başkanı Necati Kalafat, devlet okullarının kalitesinin düşürülerek özel okullara teşvikler verildiğini ve bu sistemle birlikte parası olanın okuduğu parası olmayanın okumadığı bir sisteme doğru gidildiğini aktardı. Kalafat, kamusal eğitime yüksek bütçe verilerek ve devlet güvencesi ile okuyan öğrencilere destek çıkılarak MESEM’lerin ve çocuk işçiliğinin önüne geçilebileceğinin de altını çizdi.
EĞİTİM HAKKI YOK SAYILIYOR, PİYASA MERKEZLİ MODEL UYGULANIYOR
Fikir Gazetesi’ne MEB’in ilköğretim öğrencilerine yönelik “meslek eğitimi” uygulamalarını değerlendiren Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) İzmir 2 Nolu Şube Başkanı Zeliha Danyeli ise, “MESEM uygulaması ile devletin zorunlu eğitim kapsamındaki çocukları ‘beceri eğitimi’ adı altında işverene ucuz iş gücü olarak sunması kabul edilemezken bu uygulama 7. ve 8. sınıflar için de uygulanmak isteniyor. MEB; sermayeye iş güvenliksiz, kuralsız, güvencesiz eleman yetiştirme alanları yaratılmasında sınır tanımıyor. Bu uygulamaya hiçbir şekilde bedensel ve zihinsel olarak hazır olmayan 12-13 yaş çocukların elektrik-elektronik, metal ve mobilya gibi ağır iş dallarında kurs adı altında eğitim verilmesi kaygı vericidir. Eğitim hakkının tamamen yok sayıldığı, piyasa merkezli eğitim modelinin geldiği nokta çocuk haklarının, çocukların eğitim hakkının sermayeye peşkeş çekilmesidir. Çocuğun üstün yararı ilkesine aykırıdır. Her öğrencinin, potansiyelini en iyi şekilde gerçekleştirebileceği bir eğitim sisteminde laik, bilimsel, demokratik, anadilinde eğitimini sürdürme hakkı vardır. Yapılmak istenen bu uygulama Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre çocuk istismarı anlamına gelmektedir.” ifadelerini kullandı.
“MEB’İN GÖREVİ ÇOCUKLARI PİYASAYA YÖNLENDİRMEK DEĞİLDİR”
İlköğretim seviyesine indirilecek olan mesleki eğitimlerle çocukların birer iş gücü olarak sistem içerisinde kullanılmaya çalışıldığını belirten şube başkanı Zeliha Danyeli, “Okullar öğrencilerin sermaye için ucuz iş gücü elemanların yetiştirildiği kurumlar değildir. Sosyal, duygusal ve bireysel yeteneklerini geliştirdiği kurumlardır. MEB’in görevi çocukları ucuz iş gücü talebi olan piyasaya yönlendirmek değil, her öğrencinin ihtiyaçlarına uygun somut çözümler üretmek ve eğitim politikaları geliştirmek olmalıdır. Gençlerin geleceğini ucuz iş gücü yaratma uğruna heba etmek yerine, onları topluma katkı sağlayan bireyler olarak yetiştirmek öncelikli hedef olmalıdır. MEB, çocukların üstün yararını gözeterek sermaye için değil çocukların parasız, erişilebilir, eşit, nitelikli eğitim görmeleri için eğitim politikaları oluşturmalıdır.” açıklamalarında bulundu.
ÇOCUKLARI ONLARIN KARANLIĞINA TESLİM ETMEYECEĞİZ
“Zanaat atölyeleri”ni ve meslek liselerinin içerisinde açılması planlanan ortaokullara MESEM uygulamasında yer alan çocuklar üzerinden de bir eleştiri getiren Zeliha Danyeli, “Çocukların ucuz iş gücü olarak kullanılarak kamu kaynaklarının sermayedarlara aktarılmasının bir yolu şeklinde tasarlanan MESEM’ler uygulamanın başladığı günden bu yana çocukları çarklarında öğüten bir sistem haline gelmiştir. Fiilen işçi olarak çalıştırılan çocukların, kapılarından bile girmemeleri gereken tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde kontrolsüz bir şekilde çalıştırılması iş cinayetlerine davetiye çıkarıyor. 2024 yılı içerisinde son 7 ayda okul yaşında 42 çocuk işçi iş cinayetlerinde öldü. Kaç öğrencimizin iş kazalarına uğrayarak uzuvlarını kaybettiği ve meslek hastalığına yakalandığı ile ilgili elimizde bir veri yok. Meslek lisesi öğrencilerini işverenin insafına bırakıldığı uygulamaların yarattığı sorunlardan biri de her türlü istismara maruz kalma tehlikesi ile karşı karşıya olmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın MESEM’ler eliyle çocuk işçiliğini yasallaştırmaya çalışması, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştirici bir etki de yaratmaktadır. Özellikle, düşük gelirli yoksul ailelerin çocukları, kısa vadede iş bulma umuduyla bu merkezlere yönlendirilirken, daha iyi ekonomik koşullara sahip ailelerin çocuklarının akademik eğitime devam etmesi eğitimde uzun süredir yaşanan sınıfsal ayrışmayı da pekiştirmektedir.” dedi.
Eğitim-Sen olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na görevini hatırlatmaktan vazgeçmeyeceklerini ve çocukları onların karanlığına teslim etmeyeceklerini vurgulayan İzmir 2 No’lu Şube Başkanı Danyeli, “Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda herkesin kendi anadilinde, cins ayrımcı olmayan, eşit, demokratik, laik, bilimsel, parasız ve nitelikli görmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz.” sözleri ile cümlelerini sonlandırdı.
Çağrı Mert Bakırcı: “Bilim ve Eğitim Özgür Olmalı, İşin Ehline Verilmeli”