Türkiye’nin dört bir yanındaki işçi havzalarında hak mücadeleleri ve direnişler birbiri ardına uç verirken, son yıllarda emek mücadelesinin öne çıkan aktörleri bağımsız ve mücadeleci sendikalar çalışmalarını sürdürüyorlar.
Ege Bölgesi’nde hakları ve yaşamları için direnen işçiler, köylüler, emekçiler “Düşmanı Tanıyoruz, Üstüne Yürüyoruz” sloganıyla 29 Eylül’de İzmir’de buluşuyor.
Buluşmanın çağrıcısı olan Umut-Sen’den Emre Yeksan ve Gizem Balcı ile buluşmaya giden süreci, işçilerin ve köylülerin mücadelelerini, buluşmanın amaç ve hedefleri ile emek mücadelesinin geleceğini konuştuk.
Nedir Umut-Sen? Ne amaçlıyor? Faaliyetlerinizin ardında yatan itki ne?
Selamlar, ben Gizem. 6 yaşındayken babam, 15 sene çalıştığı fabrikadan daha düşük ücretle çalıştırmak için geçici işçilerin alınması ve eski işçilerin işten çıkarılmaya başlanması ile işten atıldı. Sendikalılardı ama sendika hiçbir şey yapmadı. Ardından yıllarca güvencesiz işlerde çalıştı. Ailece epey zorlandığımız bir süreçti. Ben de çok küçük ve öfkeliydim. Benim yaşadığımı diğer çocuklar yaşamamalı diye düşünürdüm. Babamın çalıştığı fabrikada yaşanan durum şu an İzmir’de bulunan CMS’de de yaşanıyor mesela. 15-20 yıllık çalışan işçiler işten atılıyor ve yerlerine asgari ücretin biraz üstüne işçi alıyorlar. İnsanların neler yaşadığına baktıkça, aynı düşmandan kaynaklanan binlerce hikaye olduğunu görüyorsunuz. Yaşadığımız hayatlar biricik değil, çaldıkları hayatlarımızı geri almak için mücadele etmekten başka bir yol görünmüyor. Bu yüzden bu mücadelenin ucundan tutabilmek için burdayım. Ayrıca, Türkiye’de işçilerin öz örgütlülüğünü savunan, patronu amasız hedefine alan, sarı-bürokrat sendikacılıkla savaşan ve bunların devletle arasındaki ilişkiyi her gün teşhir eden bir anlayış inşa ediyor Umut-Sen. Bu sebeple Umut-Sen’in içindeyim.
Peki ya senin hikayen Emre?
Ben Emre. Gizem’in dediklerine ek olarak Türkiye’de ve dünyada merkezinde sınıf mücadelesinin olduğu devrimci bir siyasetin yeniden inşa edilmesini bir zorunluluk olarak görüyorum. Bunun için kent merkezlerinin uzağında, sanayi bölgelerinde, havzalarda, tarım alanlarında neredeyse kaderine terk edilmiş işçi ve köylülerin, içinde yaşadığımız düzene karşı dile getirdiği her türlü huzursuzluğun içindeki siyasi karakterin ortaya çıkarılmasının son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de tüm çabası bu huzursuzluğu görünür kılmak ve güçlendirmek olan Umut-Sen’deyim.
Umut-Sen olarak düzenleyeceğiniz Ege Bölgesi Buluşması’na giden süreci bize özetler misiniz? Nasıl gelişti Ege Bölgesi’nde böyle bir buluşma fikri?
Umut-Sen’in ilk konferansını 2018 yılında İstanbul’da gerçekleştirdik. Ardından her sene gelenekselleşmiş bir şekilde devam etti. Basit tabiriyle işçi sınıfı mücadelesini salonla, kürsüyle, koltukla sınırlandırılmasına karşı fiili, meşru, militan bir sınıf hareketi yaratmaya gayret ediyor Umut-Sen. Bu sebeple bir amaç değil konferans bizim için. Yıl boyunca devlet, sermaye ve işçi sınıfı denkleminde neler oluyor, tabanda ne gördük ve bir sonraki sene neler göreceğimize dair bir istişare ve yöntem belirleme hali. Bu sene İzmir’de ilk defa İstanbul’dakine benzer, bir ön konferans diyebileceğimiz etkinlik gerçekleştireceğiz. İzmir’de bu yaz oldukça hareketli geçti. CHP kendi değerlendirmesine göre seçimden büyük bir başarı ile çıktı. CHP’nin bu başarısı ise İzmir’deki belediyelerde işçi kıyımı olarak vuku buldu. İzmir Büyükşehir, Kemalpaşa, Karşıyaka, Çiğli ve AKP’li Menemen Belediyesi’nde yüzlerce işçi işten atıldı. Hepsinde direniş oldu, kimi hala sürüyor, kimi kısmı kazanımlarla sonuçlandı. Yine gıda işkolunda Lezita, IFFCO, Kristal Yağ’da grev ve direnişler oldu. Lezita’da “babamın mirası şirkete sendika giremez” diyen bir holding patronu, fabrikanın etrafına etten duvar ören bir jandarma, resmi sosyal medya hesabından grevdeki işçilere dair açıkça yalan açıklamalarda bulunan Bakanlık… IFFCO’da sendikal örgütlenmeye öncülük eden mühendisler oldu. İşten atıldılar, fabrika önünde direndiler. Kristal Yağ’ı Arkas Holding satın almış, ücretler asgari ücret seviyesinde. Metal işkolunda Purmo’da, Klas Isıtma’da yine asgari ücret seviyesine inen maaşlara karşı grevler sürdü. Akbelen, Kalemoğlu ve Aydın’ın onlarca noktasında maden havzalarının genişletilmesine, JES’e karşı direnişler oldu, hala oluyor. Ege Bölgesi holdingler için bir cennet. Her karışını enerji şirketleri talan ediyor. JES yapıyor, suyu çekiyor, inciri öldürüyor… Agrobay’da tarım işçilerinin sendikalaşma sonucu işten atılması üzerine bir direniş oldu, Ankara’ya yürüdüler. Tarım işçisi kadınlar jandarmaya, gözaltına, ailelerine, patronlara karşı direndi; havzadaki tarım patronları da 20 kadına karşı birlik olup direndi. Daha sayamadığımız, detaylandıramadığımız birçok direniş oldu Ege Bölgesi’nde. Biz diyoruz ki bölgede biriken direniş deneyimi savrulup gitmemeli. Bir araya gelmeli. Öğretmeli, öğrenmeli, karşısında cepheleşen holding ve devlete karşı, kendi cephesini inşa etmeli. Bu da ancak bizim gayretimizle olabilir diyoruz. Bu sebeple 29’unda bölgedeki direnişçi öznelerle, mücadeleci sendikalarla bir araya geleceğiz. Ayrıca İstanbul’da yıllardır yaptığımız bu buluşmaların coğrafi olarak genişleyip ülkeye dağılması ve önümüzdeki 17 Kasım’da İstanbul’da yapacağımız buluşmaya giden süreçte bir yol haritası çizmek gibi muradımız var. Önümüzdeki ay boyunca benzer organizasyonları Ankara’da ve başka illerde de yapacağız.
Buluşmaya kimler katılacak? Katılımcılar nasıl belirleniyor?
Konferansımızı açık çağrılı olarak gerçekleştiriyoruz. Tüm emekçiler ve emek dostlarına açık. Ancak tüm direnişçi öznelerin de orada olması için gayret ediyoruz. Özellikle geçtiğimiz bir yılda İzmir ve Ege Bölgesi’nde ortaya çıkan bütün direniş ve grevlerin öznelerini davet etmeye gayret ettik.
Buluşmada nasıl bir işleyiş olacak? Bu bir bilgi aktarımı buluşması mı, yeni bir sendikal odak kuruluşu mu, bir siyasi harekete verilmesi planlanan yolun bir adımı mı? Yeni bir parti mi kuracaksınız?
Buluşmanın ilk kısmında geçtiğimiz bir yılın değerlendirmesini, öne çıkan direniş süreçlerini ve sınıf mücadelesinde önümüzdeki döneme dair öngörülerden bahsedeceğiz. Sözcümüz Burcu Arıkan, Anadolu’da küresel bir fabrika inşa edilirken, sermayenin acele kamulaştırma gibi araçlarla toprak gaspı ve işçileştirme süreçlerini hızlandırmasından; Ege Bölgesi’nde ise maden, tarım ve sanayi alanındaki saldırılardan, direnişlerin yerel ölçeği aşan bir boyuta ulaşmasından bahsedecek. Ardından DGD-Sen Genel Başkanı Neslihan Acar holding cephesine karşı sınıf cephesinin inşası ve mücadeleci sendikalarla birlikte örülen süreç üzerine konuşacak. İkinci kısım ise konferansa katılan direnişçilerin, mücadeleci sendikaların kendi süreçlerini aktardığı, bilgi alışverişi yaptığı ve birbiriyle tartıştığı bir forum şeklinde yürütülecek. Buradaki öncelikli amacımız direniş süreçlerinde birbirini uzaktan gören, izleyen, destekleyen işçilerin, köylülerin bir araya gelmesi. Bu buluşmanın amacı doğrudan yeni bir sendikal odağın, hareketin ya da partinin kuruluşu değilse de aslında orta vadede bir sınıf cephesinin yaratılmasına gidecek yolun taşlarını döşemek. Maalesef bugün sınıf kavgasını örgütlemeye bu kadar geriden, neredeyse en baştan başlamak gerekiyor.
Buluşmanın düzenleyicisi Umut-Sen mi? Umut-Sen bir sendika mı, siyasi örgüt mü, STK mı? Nasıl tanımıyorsunuz kendinizi?
Hiçbiri. Umut-Sen bugün neoliberal saldırı sonucunda gerilemiş olan sınıf mücadelesinin yeniden inşasına ve işçi sınıfının siyasal bir güç odağı haline gelmesine dönük çaba yürüten bir kolektif. Hem holdinglere, patronlara, sermayeye ve onlarla bütünleşik olan devlet aygıtlarına, hem de işçilerin özneleşmesinin önünde engel teşkil eden mevcut sendikal pratiklere karşı yürütülen mücadelelerin parçası olmaya, bu mücadeleleri destekleyip büyütmeye çalışıyoruz. Bunun için de bağımsız ve mücadeleci sendikalarla birlikte hareket ediyoruz.
Buluşmanın amacı ve hedefleri ne? Farklı bölgelerde ve merkezi düzeyde de etkinlikler olacak mı?
17 Kasım’da İstanbul’da “Cesaretle Diren, Holdincilere Yüklen: Sınıf Cephesi için İleri” başlığıyla düzenlediğimiz bir konferansımız olacak. Onun öncesinde şimdilik netleşen 29 Eylül’de İzmir’de ve 20 Ekim’de Ankara’da konferans öncesi etkinliklerimiz olacak. Eskişehir, Bursa, Hopa, Gebze, Çerkezköy’e dönük planlamalar var fakat henüz netleşmedi.
İşçiler, köylüler ve diğer emekçiler için yakın ve orta vadede nasıl bir süreç öngörüyorsunuz ve ne yapmalı?
Bugün sınıf mücadelesi açısından bir sıkışma anının, tarihsel bir eşiğin içinden geçiyoruz. Gerek yaşam koşullarımızın kötüleşmesi ve gelirlerin reel olarak erimesi, gerekse sermayenin devlet eliyle doğaya, toprağa, yaşam alanlarımıza dönük her yönden gelen saldırısı muazzam bir öfke birikimine yol açıyor. Fakat bu öfkenin akacağı mecralardan ve siyasi örgütlenmelerden henüz yoksunuz. Bu açıdan işçi sınıfından, köylülerden, emekçilerden yükselen her tepkiye, kımıldanışa, homurdanmaya yetişmek, oralarda büyüyen öfkenin yanında durmak, onunla birlikte hareket etmek, yolu birlikte açmak gerekiyor. Bunu başarabilirsek eğer önümüzdeki yıllarda sınıf kavgası açısından güçlü bir yükselişe tanıklık etmemiz kuvvetle muhtemel.
Fikir Gazetesi’nin işçi, köylü, emekçi okurlarına nasıl bir mesaj vermek istersiniz. Farklı bölgelerden okurlarımız yürüttüğünüz faaliyetlere eğer isterlerse nasıl katkı ve katılım sağlayabilirler?
“Korkma, cesur ol. Umut senin gücündür.” diye yıllar içinde oturmuş bir sloganımız. Vakit ayırıp okuyanlara böyle bir mesaj vermiş olalım. İçinde bulunduğumuz yıkımın, yoksulluğun, açlığın, katliam düzenin bir çıkışı var. Ne kapitalizm, ne holdingci güçler, ne devlet mutlak değil. Zaman akıp gidiyor. Bahsettiğimiz, arzuladığımız sömürüsüz, sınıfsız dünya bir hayal değil. Öyle ya da böyle, bugün ya da yarın fark etmeksizin bir taraf seçmek zorunda olduğumuzu kendimize hatırlatmakta fayda var. İşçiden, emekçiden, köylüden taraf olan herkes gelebilir. Umut-Sen çeşitli kolektifler şeklinde işliyor. Bazen yazılan iki satır cümle, bazen verilen bir maddi dayanışma, ucu bucağı yok bu yolda yapabileceklerimizin. Ege Bölgesi’nde olan ve katkı sunmak isteyen herkes hem sosyal medya hesaplarımızdan hem de Alo Umut-Sen’in ege bölge hattından (530 674 27 68) bize ulaşabilir.
Kantinciler Konuşuyor: Beslenme Krizinin Sorumlusu Biz Değiliz