Etki Ajanlığı Yasası ve Yeni Anayasa Tartışmaları

Türkiye dört ay önce 9. Yargı Paketi’nin içinde yer alması beklenen TCK’nın 339. maddesinde yapılacak düzenlemeyi, “etki ajanlığı” yasasını tartışıyordu. Tepkiler üzerine geri çekilen düzenlemenin yeni yasama dönemiyle birlikte yeniden gündeme gelebileceği iddia ediliyor.

Meclis 1 Ekim’de yeni yasama çalışmalarına başlayacak. Genel Kurul’da İlk ele alınması beklenen teklif 9. Yargı Paketi.  Paket hazırlanırken gündeme gelen ancak eleştiriler sonrası geri çekilen “Etki Ajanlığı” düzenlemesinin yeniden eklenebileceği öne sürülüyor… Mayıs ayında sızdırılan taslak metne göre TCK Madde 339’da yapılacak düzenleme ile devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine araştırma yapan ve yaptıranlara yargılama yolu gözüküyordu. Yasayla ilgili taslak metinde savcılıkların soruşturma başlatabileceği ancak kovuşturma için Adalet Bakanlığı’nın izninin gerekeceği belirtilmişti.

Bazı Batı ülkelerinde de uygulanan etki ajanlığı yasası ne öngörüyor, beraberinde neler getiriyordu? Muhalefet yasayı neden “cadı avı” olarak niteliyordu? Etki ajanlığı yeniden yargı paketine mi eklenecek? Etki ajanlığı yasasının hukuki ve siyasi yönü ne söylüyor? Tartışmaların asıl nedeni çok muğlak ve ucu açık olması mı? Yurtdışında da var ama Türkiye’deki asıl mesele güven sorunu mu? Fikir Gazetesi İstanbul Üniversitesi’nden hukukçu Volkan Aslan ve siyaset bilimci Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar ile meselenin hem politik hem hukuki boyutunu konuştu. 

“DÜZENLEME ÇOK MUĞLAKTI”

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Volkan Aslan, “Türk Ceza Kanunu’nun normalde aslında 326 ile 339. maddeleri arasında devlet sırlarına karşı suçlamalarda casusluk diye bir bölüm var. Aslında burada birçok suç tipi düzenlenmiş durumda. Ama tabii gelişen teknoloji ile beraber yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulması çok mümkün. Bu düzenleme ile ilgili en büyük eleştirim çok muğlak bir düzenleme olduğuydu” diyor. Aslan, devletin güvenliği, iç-dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları ve talimatı doğrultusunda Türk vatandaşları veya kurum kuruluşları ile Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapanlar veya yaptıranların suç, bu fiillerin de söz konusu taslakta düzenlendiğini anımsatıyor. Peki sorun ne? Aslan’a göre taslağa yansıyanlar incelendiğinde sorun Türkiye’nin çok genel bir düzenleme ile karşı karşıya olmasıydı:

“Yani böyle bir casusluk niyeti olmasa bile Türkiye’de belli başta araştırma yapan kişiler hakkında dahi işletilebilecek bir maddeydi.” 

BATI’DAKİ BENZER YASALAR

Muhalefet, düzenlemeyi Türkiye’de “cadı avı” başlatabileceği gerekçesiyle eleştirmişti.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ise “Türkiye’de araştırma yapanlar cezalandırılacak” yorumunun doğru olmadığını belirtmişti. Konuyla ilgili tartışmalar sürerken iktidar Batı devletleri başta olmak üzere birçok ülkede hükümetlerin benzer bir yol izlediğini ifade etmişti. Fikir Gazetesi’nin görüştüğü bir başka isim, siyaset bilimci Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar da buna değiniyor: 

“Ya arkadaşım zaten bütün dünyada da buna benzer yasalar falan var” deniliyor. Doğru. Baktığımızda Almanya’da var, ABD’de var, İngiltere’de var. Gelgelelim sorun burada şu, burada hükümete bu açıdan güvenilmiyor. Yani Avrupa’dakine benzer yasalar çıkmakla beraber zaten hukuk tekniği açısından da muğlak olduğu, ceza hukukunun belli prensiplerini bile yerine getirmekte zorlanan bir yasa, acaba gerçekten de başka bir ülke lehine Türkiye’nin çıkarları aleyhine birtakım faaliyetleri engellemek gibi tırnak içinde ulvi bir şeyle bu evet olması gerekebilir. Ama bunu mu yapmaya çalışıyor? Yoksa gerçekten de zaten bir şekilde yıllardır sesi kısılmaya çalışılan muhalefetin, muhaliflerin ve genel anlamda ama sadece siyasi partiyi kastetmiyorum. CHP’yi, DEM Parti’yi, TİP’i şunu bunu kastetmiyorum. Toplumsal muhalefetin sesini mi kesmeye çalışıyor? En büyük endişemiz bu.”

Hukukçu Volkan Aslan ise bu noktada basın ve ifade hürriyeti özgürlüğüne “Siz ceza maddesini oldukça genel düzenlerseniz özellikle hoşa gidilmeyen haberler, araştırmalar yapıp paylaşan kişiler aleyhine dava açılıp sonucunda beraat ile sonuçlanacak olsa bile bu davalar ve soruşturmalar yoluyla insanları bezdirme yöntemi olarak kullanılabilir. Maalesef Türkiye’de bunu mesela gazetecilerle ilgili çok yaşıyoruz değil mi? Gazeteci bir haber yapıyor, normalde suç değil içeriği ama bir soruşturma açılıyor, dava uzun sürüyor. Sırf zaten bu dava sonucunda beraat edecek olsa bile gazeteci ne oluyor? O süreçte cezalandırılmış oluyor aslında.” tespitiyle değinilmesi gerektiği kanaatinde.

OTASANSÜR TEHLİKESİ 

Profesör Kaynar tam da bu noktada sansür-otosansür mekanizmasına işaret ediyor. “Sansürlerin en tehlikelisi devletin koyduğu sansürün de ötesinde, onun yarattığı tehditten ötürü insanların kendi kendilerine sansür koymaları yani otosansür uygulaması.” diyor. Kaynar’a göre devlet bazen verdiği cezalarla diğer insanların otosansür uygulamasını hayata geçirmelerinin yolunu açtığını, bir başka deyişle özendirdiğini söylüyor, bunu örneklendirerek: 

“Hemen bir örnek vereyim. Örneğin bir genç hanımefendi sosyal medyada, bir sokak röportajında birtakım sözler söyledi. Katılırsınız, katılmazsınız, doğru bulursunuz, bulmazsınız, her şeyini tartışabilirsiniz ama apar topar bu hanımefendinin cezaevine konulması, aslında onun cezaevine konulması olduğu kadar bizlere de verilen bir gözdağıdır. İleride bu etki yasası çıkarılırsa buna benzer bir uygulama ile toplumsal muhalefetin, bakın yasaklamayı falan boş verin, kendi kendine otosansür uygulaması teşvik edilecek mi? İşte en büyük endişemiz bu. Bende dahil önemli bir kesim. Bundan endişe ettiğimizi söyleyebilirim.”

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI 

Peki tüm bunlar konuşulurken Cumhur İttifakı’nın yeni dönemde yeni bir anayasa hazırlığını gündeme getirmesi? Soruyu başka şekilde de sormak mümkün: Erdoğan’ın yeni ve sivil anayasa söylemi ne kadar gerçekçi? Bu ortamda yeni anayasa mümkün mü?

“Tek bir kelimeyle cevap vermek gerekirse mümkün görmüyorum” diyor Profesör Kaan Mete Kaynar. Ancak söyleyecekleri tek kelime ile kısıtlı değil:

“Eğer bir rejim, bir sistem, bir devlet, bir hükümet, bir yeni anayasa yapmak istiyorsa, ilk önce düşünce özgürlüğünün öndeki bariyerleri kaldırması gerekiyor. Bırakın etki ajanlığı, yasa tasarısının kabul edilip edilmemesini, farz-ı mahal bu tasarı geri çekildi ya da görüşülmedi. Şu andaki mevcut özgürlük düzeyimize bakmak gerek. Bunu birçok uluslararası kuruluş ölçüyor. Basın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü vs. Şu andaki söz ve ifade özgürlüğüyle, örgütlenme özgürlüğüyle yeni bir anayasanın çeşitli unsurlarının tartışılabileceğini düşünüyor muyuz? Ben açıkçası düşünemiyorum. Yeni bir anayasa yapılması için etki ajanlığı, yasası, tasarısı gibi muğlak ifadelerle sivil toplumun, muhalif yazarların, üniversite hocalarının, akademisyenlerin, gazetecilerin susturulması değil aksine toplumun daha fazla konuşması için onu teşvik eden çiftli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Hükümet ise bunu yapmak yerine insanların otosansür ve kendilerini susmasını teşvik edecek düzenlemelere gidiyor ve bunun yanında bir de anayasa tartışıyoruz. Bu şekilde değil anayasa herhangi bir kurumun genelgesi, yönetmeliği bile tartışılmaz”

Aklını Bavula Koyanlar: Beyin Göçü

Z Kuşağı Hangi İnanç Limanlarına Sığınıyor?