₺0,00

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Çarpık Bir Seks Anlayışı Yaygınlaşırken: Kadınları Değil Kapitalizmi Suçlayın

Rebecca Solnit

Orijinali The Guardian’da yayımlanan bu yazı Fikir Gazetesi için çevrilmiştir. https://www.theguardian.com/commentisfree/2018/may/12/sex-capitalism-incel-movement-misogyny-feminism

Toronto’da yaşanan kanlı olaydan sonra*, birçok yazar çevrimiçi “incel” (istemsiz bekarlık teriminin kısaltması)** alt kültürünün varlığını geç de olsa fark etti ve o günden bu yana konu hakkında çok şey söylendi. Incel, genelde bir tür dünya dışı, alışık olmadığımız dünya görüşü gibi algılanıyor. Ama incel aslında sadece, hepimizin yakından tanıdığı, kapitalizm koşulları altında yaşanan seksin aşırı bir versiyonu. Buna son derece aşinayız çünkü çok uzun bir zamandır çevremizdeki her şeyde ve her yerde hazır ve nazır. Belki de seksle ilgili sorunu yaratan şey kapitalizmdir.

Incel dünya görüşünün temelinde şu yatar: cinsellik bir metadır, bu metayı biriktirmek erkeğin statüsünü pekiştirir ve her erkeğin birikim yapmaya hakkı vardır, ama kadınlar gizemli şekillerde buna engel olmaktadır ve bu durumda kadınlar hem meta hem de düşmandır. Inceller yüksek statülü kadınları arzular, kendi düşük statülerine öfke duyar, ama bu statüleri tahsis eden ve hepimizi acı verici, insanlıktan çıkarıcı biçimlerde metalaştıran sistemi sorgulamazlar.

Burada hak sahibi olma iddiası da belirli bir rol oynamaktadır: seks yapmaya hakkınız olduğunu düşünmüyorsanız, kendinizi, üzgün, yalnız veya kederli hissedebilirsiniz, size borçlu olduğunu farz ettiğiniz insanlara karşı öfkeli değil. Bu adamların bazılarının akıl hastası ve/veya sosyal anlamda marjinal oldukları söyleniyor, fakat bu durum, bu adamları sadece çevrimiçinde yayılan öfkeye ve aşırı uçlara taşınan geleneksel öyküye daha açık hale getiriyor gibi görünüyor. Yani bu dünya görüşünü üreten şey bu değil, çünkü söz konusu dünya görüşü zaten son derece yaygın.

Bu durum daha ziyade bu adamları bu dünya görüşüne daha açık hale getiriyor; dünya görüşünün kendisi, yaşanan yalıtılmışlığa ve yetersizliğe biçim veya yönelim kazandırıyor. Karşı anlatılara ulaşabilmemiz ve başka insanlarla sevgiye dayalı temaslarımız olması sayesinde birçoğumuz bir derece bağışıklık kazanmış olsak da hepimiz herkesin bir piyasa değerinin olduğu düşüncesinin ve birçoğumuzun oyuncaklar ve ganimetler gibi pazarlandığı bu dünyanın yarattığı etkilere maruz kalıyoruz.

Kadınları bazı devredilemez haklara sahip insanlar olarak gördüğünüzde, heteroseksüel cinsellik – tecavüzden farklı olarak- iki kişinin birlikte yaptığı çünkü her ikisinin de yapmak istediği bir şey olmak durumundadır, ama tam da kadınların insan oldukları fikri belli ki -sadece inceller açısından değil-, erkek sürüleri açısından da kafa karıştırıcı veya nahoş bir fikir.

Bedenler-olarak kadınlar sadece seks için -erkekler için- mevcuttur, insanlar-olarak-kadınlarsa erkeklerle dişi bedenler arasında engel olarak duran nahoş kapıcılardır; kapıcıyı kandırmaya veya atlatmaya dönük tonlarca öğüt de işte bu yüzden mevcuttur. Bu durum sadece incel ve “pikap artist” (PUA) topluluklarının – amacı baştan çıkarma, tavlama, cinsel başarı olan heteroseksüel erkek toplulukları- çevrim içi forumları için değil, filmlerdeki espri malzemeleri için de geçerli. İsterseniz dönüp Tehlikeli İlişkiler ve Kasanova’nın ganimet kupalarına da göz atabilirsiniz.

Bu durum, yani erkeklerin seksi olup bitenler üzerinde söz hakkına sahip olmayan kadınlardan koparıp aldığı bir faaliyet haline getiren bu insanlıktan çıkarma eylemi, aslında kapitalizmin öncesine uzanıyor. Truva savaşı, Truvalı Paris’in Helen’i kaçırması ve onu bir seks kölesi haline getirmesiyle başlar. Helen’i geri almak için yapılan savaşta Aşil Kraliçe Briseis’i kaçırır ve kocasıyla erkek kardeşlerini boğazladıktan sonra (tabii ki birinin bütün ailesini boğazlamak genelde oldukça anti-afrodizyak bir eylemdir) onu seks kölesi haline getirir. Savaştaki yoldaşı Agamennon’un da kendisiyle seks yapmayı reddettiği için Apollo tarafından lanetlenen kadın peygamber Kassandra dahil kendisine ait bir miktar seks kölesi mevcuttur. Truva savaşı, kadınların bakış açısından okunduğunda, IŞID’ın Ezidilere yaptıklarını andırır. 

Feminizm ve kapitalizm birbiriyle çelişir, birine göre kadınlar insanken, diğerine göre maldır. Yarım yüzyıldır süren feminist reformlara ve devrime rağmen, seks yine de hala kapitalizmin sunduğu modellere göre algılanmaktadır. Seks bir mübadele işlemidir; erkeklerin statüsü, sanki poker oyununda fiş toplar gibi, bu mübadele işlemlerini toplayarak pekişir.

Basketbol yıldızı Wilt Chamberlain, işte bu yüzden 1991 tarihli anılarında 20 bin kadınla seks yapmakla övünüyordu (matematik işlemlere başvuracak olursak: bu toplam 40 yıl boyunca günde yaklaşık 1.4 kadın anlamına geliyor). İlksel birikim mi demiştiniz! ABD başkanı ise (yazının yayımlandığı tarihte Trump; ç.n.) kendi statüsünü metalaştırılmış kadınlarla kurduğu ilişkiler üzerinden düzenli biçimde pekiştirmeye çalışan ve Playmate/Miss Universe şablonlarına uymayan diğer kadınlara dönük aşağılamaları iyi bilinen birisi. Bu hiç de marjinal bir durum değil; kültürümüzün tam merkezinde yer alıyor ve şimdi de bu ülkenin başkanı tarafından bedenleştiriliyor.

Kadınların cinsel deneyimle bağlantılı statüleri ise muğlak veya belki de her durumda rezil bir statü; The Breakfast Club -Kahvaltı Kulubü- isimli filmde bir kadın karakter şöyle haykırıyor: “Yani, hiç yapmadım dediğinde Kezban oluyorsun. Yaptım dersen de sürtük. Bu bir tuzak”. Molly Ringwald ise 1980’lerde oynadığı gençlik filmlerini anımsarken şöyle diyor: “On altı Mum filminde yakışıklı Jake’in, sarhoş kız arkadaşı Caroline’ı Geek’e vererek onun cinsel arzularını tatmin etmesi ve karşılığında Samantha’nın iç çamaşırlarını alması sahnesini anlamam, çok uzun sürdü.” Geek, rıza gösteremeyecek haldeyken onunla seks yapar; o zamanlar büyüleyici bir ergenlik filmi olarak adlandırılan bu şeye şimdi tecavüz diyoruz.

Seksin, erkeklerin, genelde zorbalıkla, eziyet ederek, kandırarak, saldırarak veya kadınları ilaçla uyuşturarak elde ettiği bir şey olduğu fikri her yerde hazır ve nazır. Toronto saldırısının yaşandığı hafta, Bill Cosby kadınlar tarafından bildirilen 60’dan fazla cinsel saldırı vakasından biri için geç de olsa suçlu bulundu. Kadınların bilinçlerini kaybetmelerine veya direnemeyecek hale gelmelerine yol açmak amacıyla onları ilaçla uyuşturmakla suçlanmıştı. Kim orada olmayan biriyle seks yapmak ister ki? Belli ki, çok fazla erkek, çünkü date rape -buluşma tecavüzü- ilaçları diye bir şey var ve çünkü küçük yaştaki kadınların kendilerini kaybedene kadar içmesini teşvik etmeye ilişkin erkek kardeşliği kulübü teknikleri diye bir şey var ve Standford tecavüzcüsü olarak bilinen Brock Turner, alkolden kendisini kaybetmiş, hareketsiz ve direnemeyecek durumdaki bir kadına saldırmıştı.

Kapitalizmde, kanlı canlı eşlikçilerle değil, ölü nesnelerle seks yapmak mümkün. Seks, iki insanın sevecen, oyuncu ve el birliği içinde yapabileceği bir şey olarak değil -bu arada, rasgele seks de böyle bir şey olabilir- birinin elde ettiği bir şey olarak hayal ediliyor. Öteki kişi ise pek de insan olarak görülmüyor. Bu son derece yalnız başına yapılan bir seks türü. İnceller ise bu mekanik, işlemsel seks türüne uzaktan bakarak, hem ona sahip olanlara öfke duyan hem de bunu arzulayan heteroseksüel erkekler. 

Kadınların kendilerinden nefret eden ve kendilerine zarar verebilecek kişilerle yakınlaşmak istemeyebileceği gibi bir faktörü anlamayı başaramıyorlar, çünkü empatiden, bir başka insanın hissettikleriyle düşünsel anlamda temas kurma yeteneğinden yoksunlar. Bu durum, sürüyle erkek tarafından da anlaşılmayan bir şey, çünkü Torontolu bir incel de kitle katliamı yapmakla suçlandıktan kısa süre sonra büyük bir sempatiye mahzar olmaya başladı.

New York Times’da, Ross Douthat şunları söyleyerek libertaryenlere destek verdi: “Mülkün ve paranın adil bölüşümü konusunda kaygı duyuyorsak, bir tür cinsel yeniden bölüşüm arzusunun baştan gülünç olduğunu niçin var sayalım ki?” Buradaki kaçıklığın nedeni kısmen şu: ne muhafazakâr Douthat ne de liberteryenler, genelde sosyalizme atfedilen paranın ve mülkün adil bölüşümü konusunda kaygı falan duymuyorlar. Belli ki sözü edilen mülk, kadınlar olana kadar. Sonra da mutlu mesut kadınların ne istediğiyle ancak Truva savaşında seks kölelerini kendi aralarında bölüşen savaş lordları kadar ilgilenen bir yeniden bölüşüm çağrısında bulunuyorlar.

İyi ki Toronto öncesinde çok daha akıllı biri bu konuyu ciddiye almıştı. Mart ayı sonlarında, London Review of Books’da, Amia Srinivasan şöyle yazıyordu: “Erkekler cinsel marjinalleştirmeye kadın bedenleri üzerinde hak sahipliği duygusuyla tepki gösterme eğilimdeyken, cinsel marjinalleştirme yaşayan kadınların tipik biçimde hak sahibi olmaktan değil güçlenmekten söz ediyor olmaları, şaşırtıcı değilse de çarpıcı bir durum. Veya hak sahipliğinden söz ettikleri ölçüde, başka insanların bedenleri üzerinde hak sahibi olmayı değil, saygı görme hakkına sahip olmayı kast ediyorlar.” ***

Yani, arzu edilmez sayılan bu kadınlar, bazı beden türlerine statü ve cinselleştirme tahsis edip diğerlerini bundan yoksun kılan hiyerarşiyi sorguluyor. Kendi değerlerimizin, ilgilerimizin ve belki hatta arzularımızın yeniden bölüşümünü talep ediyor. Herkesten daha iyi biçimlerde davranmasını ve kimin iyi bir mal olduğuna dair geleneksel fikirlere daha az kilitlenmemizi talep ediyor. Daha az kapitalist olmamızı talep ediyor.

İncel erkeklerde dehşet verici olan şeyse sorunu seksten yoksun olmaları gibi görüyor olmaları, ama aslında yoksun oldukları şey empati ve şefkat ve bu yetilere eşlik eden hayal gücü. Bunlarsa ne paranın satın alabileceği ne de kapitalizmin size öğretebileceği şeyler. Belki sevdiğiniz kişiler size bunları öğretebilir, ama öncelikle onları sevmeniz gerek.  

* Toronto’da 23 Nisan 2018 tarihinde kiralık bir kamyonetle kalabalığa dalan Alek Minassian’ın 11 kişinin ölmesine yol açan kanlı eylemi, Minassian saldırı öncesinde Facebook sayfasından saldırı eylemini Elliot Rodger tarafından başlatılan “incel devriminin” devamı olarak duyurmuştu. 

** Çağla Üren, Matrix’ten Dövüş Kulübü’ne, ‘incel’ler hakkında ne biliyoruz? https://tr.euronews.com/2024/10/05/matrixten-dovus-kulubune-inceller-hakkinda-ne-biliyoruz

*** Amia Srinivasan, Does anyone have the right to sex? https://www.lrb.co.uk/the-paper/v40/n06/amia-srinivasan/does-anyone-have-the-right-to-sex

Eril Adalet Kıskacında Türkiye’de Kız Çocuğu Olmak…

Kapitalizm ve Şiddet Hakkında Konuşmalıyız